4 Kasım 2017 Cumartesi

İçsel..

Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.

Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa? ..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

~Nazım Hikmet Ran



Uyumlu olmak..

Allah’ın sırrı sensin, kalbine yolculuk et.
Hak yolunda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil..! Kılavuzun daima yüreğin olsun.
Allah sadece kalbi verir. İçini sen doldurursun !
Bir koyar, bir alır insan. Bilmeden kendi hesabını dürer. Hiçbir konuda emin olma. Kendini ayrıcalıklı sayma. Konumuna ya da mevkine, ismine veya şöhretine güvenme..
Hayat bu, bir bakarsın herşey bir anda son bulur.
Hayat bu, son dediğin an herşey yeniden can bulur..
Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.
Senin gönlün değişirse, dünya değişir.
İnsanlar maşuk aramıyor, bencil duygularına köle arıyor. Köle buluyor ama aşkı bulamıyor.
Şeytanda insandaki özelliklerin birisi hariç hepsi vardır. Şeytanda eksik olan tek nimet Aşk.. Şeytanın insanı çekememesi aşksızlığındandır.
Bana göre aşık öyle olmalı ki, şöyle bir kalkınca, her tarafı ateşler sarsın; her tarafta kıyametler kopsun.
Her şeyi senin için vâr ettim diyen Rabb’ine;
Her şeyi senin için terk ettim diyebilmektir aşk!

Şemsi Tebrizi..


Kendini davet..

Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim diye düşündüm.

Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.

Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.

Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.

Geldiler.

20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.

Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.
yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.

Yatıştırayım dedim.
-Sen karışma moruk dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.

Evin de içine ettiler.

Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine…

~Can Yücel


3 Kasım 2017 Cuma

İki farklı yaşam..

Tibet Hikayesi

İki köy varmış. Biri kuzeyde biri güneyde, birinde sürekli siyah giyerlermiş birinde sürekli beyaz. Bu iki köyde yaşayanlaröyle birbirine zıtmış ki, biri toprağa inanırmış diğeri havaya, biri güneşten kaçarmış diğeri aydan. Ve iki köy maalesef bu zıt inançları yüzünden tam bin yıldır savaştaymış. Ve savaşları o kadar uzun sürmüş ki, iki köyün nüfusu da verdikleri kayıplar yüzünden küçülmüş de küçülmüş. Sayıları bir elin parmağını geçemeyecek kadar azaldığında nihayet uzlaşmak zorunda kalmışlar ve haklılıklarında taraf bulmak için hep birlikte o diyarın en bilge kişisini görmek için bölgenin en yüksek dağına çıkmışlar.

39 gün süren bu zorlu tırmanıştan sonra bilge kişinin manedine nihayet varmışlar. Bilge kişinin karşısına geçip sırayla kendi inançlarının haklılıklarını, üstünlüklerini ona anlatmışlar. Her iki tarafın da anlatacakları bittiğinde bilge kişi biraz düşünmüş ve demiş ki:

‘Eski bir inanışa göre, kişi dünyadaki yolculuğunu tamamladığında cennet ve cehennem arasında kendini bir ayna karşısında bulurmuş. Bu ayna o kişinin, dünyada geçirdiği süre boyunca, her konuda olabileceği, ulaşabileceği o en iyi versiyonuyla, olmayı seçtiği versiyonu arasındaki farkı öyle netlikte görürmüş ki aynada, olabilecekken olmadığı şeylerin, yani doldurmadığı potansiyelinin pişmanlığı içine işlermiş. İşte o pişmanlık ruhun cehennemiymiş..

Kendi versiyonunu tamamlamaya yaklaşanlarsa cennetin huzuruna kavuşurlarmış çünkü o huzur dünyada yarattıkları iyilikten beslenenlerin onlara ettikleri dualardan toplanırmış. İnsan ancak diğerine yol açınca yolu açılırmış.’

İki köyün insanları birbirlerine bakmışlar, haklılıklarını bulmak için günlerce tırmandıkları bu dağda, bilge yerine koydukları bu adamın ne saçmaladığını anlamaya çalışmışlar… ama anlayamamışlar ve aralarından biri nihayet sormuş.

‘İyi de bu hikayenin bizim aramızdaki husumetle ne alakası var?’

Bilge kişi sakin tebessümle açıklamış.

‘Neye inanırsanız inanın, tüm inançlar, tüm felsefeler, ideolojiler, düşünceler, fikirler kişiye olabileceği en iyi versiyonu bulabilmesinde yardım etsin diye dünyaya yerleştirilmiş araçlardır. Siz olabileceğiniz en iyi halinize dönüşmeyi bir kenara bırakıp hanginizin aracı daha iyi diye kavgaya girişirseniz bırakın potansiyelinizi doldurmayı, kişi bile olamazsınız. Pişmanlığınız hayatınız olur ve potansiyelinizin aynasında görünmez olursunuz.

Artık kavga etmeyi bırakın, en iyi araç, elindeki her ne olursa olsun daima elindekini ustaca kullanmaya çabalayanlarındır.”

Gelenede eyvallah gidene de

İnsan kısmı bir misafirhane,
Her sabah yeni birisi gelir.
Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik,
Aniden farkına varmak bir şeyin,
Hepsi beklenmedik misafir.
Hepsini karşılayıp eyle!
Evini vahşetle süpürüp,
Bütün mobilyalarını boşaltan
Bir kederler kalabalığı bile gelse.
Her geleni alnının akıyla misafir et.
Olur ki yeni bir zevk getirmek için
Boşalttılar evini.
Karanlık düşünce, utanç ve garez,
Hepsini gülerek karşıla kapıda
Ve buyur et içeri.
Minnettar ol her gelene
Kim gelirse gelsin.
Çünkü bunların her birisi
Öte taraftan bir kılavuz
Olarak gönderildi.

Mesnevi 5. cilt- 3676: Çeviren: Vehbi Taşar. Coleman Barks “Essential Rumi

Ve ekleyelim 

Sıkıntılar, Sevgili’nin gönderdiği misafirdir; gelir ve gider. 
Önemli olan, gönderenin hatırına, o misafire sabredebilmektir.

-Hz. Mevlana

2 Kasım 2017 Perşembe

Yıkım..

Doğal afetler aniden olacak ölümler artacak...Avrupada va bazı uzak ülkelerde kargaşa var.Tren kazaları artacak uçan canlılarda toplu ölümler.Uçaklar düşecek..Gemiler batacak.
Yeni bir gezegen keşfedilecek samanyolunda.
Ay da gariplikler var..

Ruhani..

Birincil kaynağından ayrılmamış olmak

"Göksel İnsan"a

Öz  doğasından ayrılmamış olmak

"Ruhani İnsan"a

Hakiki doğrudan ayrılmamış olmak

"Mükemmel İnsan"a

özgüdür..

Varlık..

Mükemmel insan ruhsal varlıktır.O,okyanuslar yanıp kavrulsa da,sıcaktan bunalıp terlemez.Samanyolu soğuktan donsa da o soğuktan üşütüp hastalanmaz.O,dağların şimşekle yarıldığı ve büyük derinliğin fırtına tarafından yukarıya akıtıldığı zaman bile titremez.Böyle bir durumda,bulutlar üzerinden cennete kadar tırmanır.Sonra da,önündeki güneşi ve ayı kovar.Sonra da,dışsal dünyanın sınırlarını aşar ki; ölüm ve yaşam bu sınırların ötesinde - mevcut koşullar bunu özellikle gerektirmediği sürece - insana karşı hiç bir zafer elde edemez.

Gerçek..

Sadece yüce bir içtenliğe sahip olan birey kendi doğasına tam gelişim fırsatı tanıyabilir.Bunu yaparak,çevresindekilerin de tam olarak gelişmelerine fırsat tanır..Bunu yaparak, her şeyin doğalarının gelişimine fırsat tanır..
Bunu yaparak,cennetin ve dünyanın değişim ve dönüşüm süreçlerine olanak tanır.O,cennet ve dünya hep birlikte bir üçgenin köşelerini oluştururlar..

1 Kasım 2017 Çarşamba

Kendine gider..


"Psişik gelişme hedefinin kendiliğinden olduğunu anlamaya başladım. 

Doğrusal bir evrim yoktur,sadece kendini tavaf vardır.

Başlangıçta, aynı tarzda gelişim var olurken (mevcutken) 
daha sonra her şey merkeze doğru çeker"

“I began to understand that the goal of psychic development is the self.
There is no linear evolution; there is only a circumambulation of the self. Uniform development exists, at most, at the beginning; later, everything points toward the centre"

C.G. Jung

Öğrenme..

Bilgi ağacının Labirent ile ilişkilendirilmesi 

Bu üzerinde düşünülmesi gereken bir durum...

İlginç bir şekilde Labirentler,Öğrenme davranışlarına ilişkin araştırma yapanların sıklıkla kullandığı deney aracıdır.Özellikle farelerin kullanıldığı araştırmalarda çok tercih edilir, labirentteki yiyeceğin bulunması sürecinde öğrenme hızı ve şekli hakkında yargılara varılır.

Ayrıca çok uzun zamandır var olan labirentler günümüzde hala bir meslek alanı olarak söz konusu olabilmektedir. Pek yaygın olamamakla birlikte giderek sayısı artan bir şekilde gerek kağıt uzerinde çözülebilecek gerekse insanların yürüyerek ilerleyebilecekleri labirentler tasarlayan, bu işi meslek edinmiş kişiler mevcuttur.

Hayat soyut bir kavram,labirent ise somut bir kavramdır ve aslında bu iki kavram birbirine çok benzer. 

Çünkü; her birimizin hayatta bir hedefi, amacı vardır ve bu hedefe ulaşmamız için çok çaba sarf etmemiz, uğraşmamız gerekir. Günlerimizi, aylarımızı belki de yıllarımızı bu amaç uğruna harcamış, ama kendi yarattığımız bu yolda kaybolmuşuzdur.Yeni yollar,yeni çıkışlar aramış,belki de en başa dönüp kendimizi sorgulamışızdır. Hep yolun sonunu ararız.Labirentte de bunu görürüz.

Labirent deneylerinde denekten beklenen, verilen zamanda çıkmaz koridorlara sapmadan doğru çıkış yolunu bulmasıdır.

Yani tıpkı bizler gibi...

Holistik..

"Bizi maddenin, bilincin ve hem görünen hem de görünmeyen evrenlerin her yönüne ‘holografik’ olarak bağlar. 

Hepimiz çok büyük bir “holohareketin”in parçasıyız. 

Diğerlerinden ayrı olmak gerçekten bir illüzyondur."

Kuantum fiziği alanında sayısız makale yazmış bir fizikçi olan David Bohm'un sözleri.

Bohm’a göre biz esasında ayrı olduğumuz illüzyonunu taşımamıza rağmen, hepimiz “bölünmez olarak” birbirimize bağlıyız. 

Bu bağlılık görünür evrenimizin yapısının kompleks, ama ince/zarif görülmeyen cephesinin çok geniş alanına birleştirir. 

Bu evrenin geri planı baştanbaşa sonsuz boyutlarda dönen bir ağ/doku içindedir. Bu ağ/doku, tüm varoluşun yaşam gücü ile kalp gibi atan, hiç sonu olmayan bir zincir gibi çok boyutlu olan bu yapıyı birleştirir. 

Bu, Brian Green tarafından, ‘The Elegant Universe’den alınan ifadesiyle tanımlanmıştır;

“Evrenimizin yapısı, zengin bir şekilde birbirine geçmiş çok boyutlu bir labirenttir, bu labirentin içinde evrenin iplikleri sonsuz bir şekilde bükülür ve kozmosun yasalarını ritmik olarak vurarak titreşir.”

31 Ekim 2017 Salı

Yargılama -2

PAdam bir süre düşünmüş, "Peki, cennet nasıl bir yer?" diye sormuş Tanrı'ya.
"Cennet, bir yer değil, bir bilinç düzeyidir evladım. Dünyada mutlu, huzur ve sevgi dolu, insanlara destek olmaktan haz duyan, yarattığım canlı ve cansız her varlığa saygı göstermeyi bilen insanlar var ya, işte onlar, dünyada cenneti yeniden yaratmaları için geri gönderdiğim cennetliklerdir. Cennet de dünyadan başka yerde değil." demiş Tanrı.
Ama kutsal kitap bana öyle öğretmedi. diye karşı çıkmış adam.
"Kutsal olan tek şey yaşamdır. Ben o kitapları kutsal kılmadım. Siz kıldınız. Her şeye sevgi ile bakmasını bilerek yaşayan insan, en büyük ibadeti yapandır." demiş Tanrı.
Peki dünyaya döndüğümde doğru yola görmemde yardımcı olacak mısın?" diye sormuş adam.
Ben bunun için siz insanların içine "vicdan" denen bir pusula koydum. Eğer bu pusulanın etrafına ördüğünüz kalın bencillik duvarlarını yıkarsanız, vicdanınızın yani benim sesimi kolaylıkla işitebilirsiniz." 
Peki biz insanlara ne kadar yakında bulunuyorsun?" diye sormuş adam. 
"Hem size şah damarınızdan daha yakınım, hem de düşman olduğunuz kadar sizden uzağım." demiş Tanrı. "Çünkü düşmanlarınız da Ben'im. Siz de Ben'im." 
Yani mahkeme salonunda insanlara hiç mi hesap sormuyorsun Tanrı'm?
"Sadece iki sorum oluyor tüm insanlara." diye gülmüş Tanrı. 
"Dünya okulunda ne kadar sevmeyi öğrendiniz? ve Ne kadar bilgi kazandınız?

" Alıntıdır...

Yargılama -1



"Dünya okulunda ne kadar sevmeyi öğrendiniz? ve Ne kadar bilgi kazandınız?" 
Buda başka bir Tanrı..




Tanrı İle Değişik Bir Sohbet...
Bir adam ölmüş ve öbür dünyada yargılanmak üzere sırasını bekliyormuş. Sıra kendisine gelip mahkeme salonuna girdiğinde bir de ne görsün? Yargıç kürsüsünde bir insan oturuyor. Tanık sandalyesinde ise Tanrı yerini almış. Adam şaşkın, Aman Tanrım, bu nasıl oluyor? Beni senin yargılayacağını sanmıştım. Oysa orada hakim olarak bir insan oturuyor.
Tanrı gülümsemiş,
"Ben hiçbir zaman 
sizi yargılamadım. Sonsuz sevgimle, ne yapmayı seçtiyseniz, sizi seçiminizde özgür bıraktım. Bana yargılamak değil, sevmek yakışır. Çünkü ben saf sevgiyim. Sizi kendimden yarattığım için sizi yargılamak kendimi yargılamak olur. Ayrıca benim yargılamama ne gerek var ki? Her şeyi bilen ben sadece burada tanıklık ediyorum. Dünyada olduğu gibi burada da insanlar tarafından yargılanıyorsunuz. Birazdan salonu hayattayken, senin zarar verdiğin, hoşgörülü davranmadığın, yargıladığın, eleştirdiğin, kıyasladığın ve kalplerini kırdığın insanlar dolduracak. Onlara kendini affettirmeye çalış. Onlar seni affederse ne ala. Çünkü cennetin yolu onların affından geçiyor." demiş.
Adam merakla sormuş: "Peki ya affetmezlerse ne olacak?
Tanrı yine sevgiyle gülümsemiş ve "Ben cenneti de, cehennemi de yeryüzünde yarattım. Seni tekrar yeryüzüne göndereceğim. Orada öyle bir yaşam süreceksin ki, tüm yaptığın kötülükler, verdiğin zararlar sana aynen yaşatılacak. Yani ettiğini bulacaksın. Ama bunun amacı sana ceza vermek değil. Sadece o insanların hissettiklerini bizzat yaşayıp anlaman, yaptığın kötülüklerin bilincine varman. İşte o zaman sen kendini affetmiş olacaksın."

Aşk..

Havaya giden, yahut yere dökülen katra, senin kudret hazinenden nasıl kaçabilir?
Yok olsa, yahut yokluğun yüz kat dibine girse bile sen onu çağırınca başını ayak yapıp koşar.
Yüzbinlerce zıt, zıddını mahveder; sonra senin emrin yine onları varlık âlemine getirir.
Aman ya Rabbi! Her an yokluk âleminden varlık âlemine katar katar yüz binlerce kervan gelip durmakta!

Hele her gece, bütün ruhlar, bütün akıllar, o ucsuz bucaksız derin denizde batar, yok olurlar.
Yine sabah vakti, o Tanrı’ya mensup ruhlar ve akıllar, balıklar gibi denizden baş çıkarırlar.
Güz mevsiminde o yüz binlerce dallar, yapraklar; bozguna uğrayıp ölüm denizine giderler.
Kara kuzgun; yaslılar gibi siyahlar giyinerek bağlarda, yeşilliklerin matemini tutar.
Varlık köyünün sahibinden, yokluğa, “Yediklerini geri ver” diye tekrar ferman çıkar.
“Ey kara ölüm; nebattan, ilâç olacak otlardan, köklerden, yapraklardan ne yedinse geri ver!” (diye emredilir) Kardeş, bir an için aklını başına al! Sende de her an hazan ve bahar var.
Gönül bahçesinin yemyeşil, terütaze, goncalar, güller, serviler ve yaseminlerle dolu olduğunu gör!


Hazreti Pir Mevlana  (Mesnevi - C.I, 1886-96)


30 Ekim 2017 Pazartesi

Ölüm..

Yavaş yavaş ölürler 

Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar,
müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoş görmeyi barındırmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler,
İzzetinefislerini yıkanlar
Hiçbir zaman yardım istemeyenler.

Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklara esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve
değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,
veya bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar
yavaş yavaş ölürler.

Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin
dışına çıkmamış olanlar.
Yavaş yavaş ölürler.

#Pablo Neruda


Kendin ol..

*Dürüstlüğün asıl eylemi Kendimizi sevmekten geçer. Dürüstlüğün asıl değeri, hayatta verdiğimiz her şeyi geri alacağımızdır. Neden sonuç yasası her seviyede daima aktif haldedir. Başkalarını küçümser, aşağılar ya da yargılarsak, biz de aynı tutumlarla karşılaşırız. Sürekli öfkeliysek, gittiğimiz her yerde karşımızda öfke buluruz. Kendimize karşı sevgimiz, hayatın bize karşı sevgisiyle doğru orantılıdır. 

Louıse I.Hay

*"Öylesine çaresizce dışta aradığınız bir şeyi siz kendiniz üretebileceğinizi nihayet anladığınız anda kendi hayatınızın efendisi olursunuz. Siz sevgiyi, güvenceyi kendi dışınızda arıyorsunuz; onu içinizde bulduğunuz anda artık efendi sizsiniz.

"Bartholomew

Soluk..



Yarım nefeslik bu hayatında, Sevgiden başka hiçbir şeyi planlama...! 

Rumi

Görsel sanat : Melanie Weidner Listen For Joy

Sade..

Kalbinde sevgi ismini verdiğimiz o muazzam duyguyu fark edip, derinlemesine mutluluğunu ve enerjisini hissettiğinde bir anda senin için Dünya'nın değiştiğini keşfedeceksin. 

Krishnamurti

Görsel sanat : Elena Shlegel - Contemporary Belarusian Art ... - Bella Belarus

Bilinmek..

'Kendini, kendi kendine araştır, keşfet. Başkalarının senin yolunu senin için belirlemelerine izin verme. O senin, sadece senin yolundur. Diğerleri o yolu seninle birlikte yürüyebilirler; fakat hiç kımse o yolu senin için yürüyemez.' / Aborjin sözü..

Görsel sanat : Dreamtime - Aboriginal Art Culture and Tourism Australia

29 Ekim 2017 Pazar

Özlem..

Sudan'lı sanatçı Mohammad Hossein'in yapıtı:

"Gurbette yok olup gitmek".


Kaygı..

Anlaşılmayı her zaman reddettim. Anlaşılmak kendini satmaktır. Âşık olmak yalnızlıktan usanmaktır; bu yüzden bir korkaklıktır, kendimize ihanettir. Geçmişim, olamadığım her şeydir. Hep uyanmanın sınırındaymışım gibi hissediyorum. Japon çay fincanlarımdan birisi kırıldığında, gerçek nedenin bir hizmetçinin özensiz ellerinin değil o porselenin kıvrımlarına yerleşen desenlerin kaygıları olduğunu düşünürüm.

" Fernando Pessoa (1888 - 1935)