14 Eylül 2018 Cuma
-----3
---2
Sırf dini açıdan ele alınacak bir örnek verilecek olursa:İngiltere'nin büyük katedralları [büyük baş kiliseleri] Durham, Chester, Lincoln, Wells, Winchester ve Canterbury aralarında bir çift üçgen, heksagram [altı köşeli yıldız] oluşturmaktadır. Ama bu merkezler çok eskidir ve Hıristiyan öncesi dönemlerde pagan mabetlerin yerleriydi. Bunların etkilerini yeniden ulaşmak için eski isimlerini veya bu isimlerin anlamını çıkarmak gerekir. Böyle farklı merkezler temelde aynı etkiyi yayamaz, ancak olası olarak sadece Hıristiyan etkilere açık olup bu seviyeden daha derine inemeyenler sadece bu belirli titreşimle temas kurabilir.
Mineral ve metal alemi, dünyanın en eski ve en yoğunudur ve muhakkak ki birçok sır saklamalıdır. Eğer bunların bilinciyle temas kurabilirsek insanlığa büyük yarar getirebilir.
Kadim Druidlerin gezegensel ve fiziksel madde arasındaki bağlantıyı bildikleri taş çemberlerinden bellidir. İngiltere'nin güneyinde Silbury Hill tepesini dünya olarak ele aldığımızda gezegenlerin yörüngeleri doğru olarak saptadıklarını görürüz. Venüs'ün yörüngesi Wintbourne Basset'teki taşlarlardan oluşan çember olup, Güneş ve Ay tapınakları tepenin tam kuzeyindedir ve güneşin yörüngesi çevrelemektedir. Mars'ın yörüngesi Marsden'dedir; Merkür'ün yörüngesi Walken Hill tepesindedir; Jüpiter'in ki de Casterly Camp'te ve Satürn'ün ki de Stonhenge'dedir. Ayrıca İrlanda'nın yedi kilisesi; Stowting, Kent'teki beş kilise (gelenekler iki ek merkezden söz eder) ve daha birçok vardır. Bunların hepsi eski pagan mabetleriydi.
San Augustine 597 yıllında Papa Gregory'e yazıp çok sayıda pagan tapınaklar konusunda ne yapılması gerektiğini sorduğunda, aldığı yanıt şöyleydi: "Mümkünse bunları kullanmak gerekir, çünkü insanlar alıştığı yerlere daha sık gelirler."
İngiltere Birleşik Krallığın her tarafında böyle yerler vardır, çünkü Drüidler hiçbir şeyi bilgisiz inşa etmezler ve Lewis Spence'in eseri "İngiltere Gizemleri" ("Mysteries of Britain) eserinde kanıtları verilen Druidlerin kadim bilgeliğini tekrar ortaya çıkarmak için gayret sarf edileceğini umarız.
Geçmiş, Şimdi ve Geleceğin sırları açıklanmaya beklediği dünya bilinçaltısı ile kontak kurabilmenin yöntemlerinin bulunduklarına ikna edilmiş bulunuyorum. Druidlerin eğitimleri uzun ve zor olduğu kesindir, zira hem bir inisiye, hem de inisiyatör olan bir öğretmenle çalışma şansına sahip herhangi biri, düzenli bir çalışmanın insanın potansiyel güçlerini ortaya çıkaracağını çok iyi bilmektedir. Ancak eminim ki sadece öğretmen değil, aynı zamanda zaman ve mekanı da hesaba alınmaktaydı.
Bu harika dünyanın sanki bir parçası değil, ayrı birer yaratıkmışız gibi davranmaktayız. Oysa biz dünyayız ve içimizde her parçasını taşımaktayız, dolayısıyla onunla ilgili her şey tarafından etkilenmemiz gerekir. Taş ve metal kütlelerinin manyetik özellikleri, hayvan ve bitkilerin yaşam güçleri, hepsinin rolleri vardır, ama aklımızın bize yardımcı olmasını sağlayabilir miyiz? Beklentilerimizin ötesinde sonuçlar elde edebileceğimiz konusunda eminim.
Eski majisyenler, Druidler ve sonradan Gül Haçlılar gibi başkalarıyla işbirlik yaparak güçlü topluluklar kurmadıkları sürece, yalnız çalışmaları gerekirdi, çünkü az çok toplumdışı olarak görülürlerdi.
Modern majisyenler uzmanlaşmıştır, örneğin teknisyenler, doktorlar ve çeşitli bilim adamları. Bütün bunlar eğitimli okültistlerdir ve Üstatlık yolunda çok iyi ilerlemişlerdir. Bir bütünün parçaları konusunda çok etkin ve iyi eğitilmiş uzmanlardır. Bir araya getirildiğinde yaşadığımız dünya hakkında bilgi ediniriz, çünkü onlar sıradan insanın ötesinde bir şuur genişliğine ulaşmıştır ve eğitimleri kadim hemcinsleri kadar zor veya daha zor olmuştur.
Mısır ve kutsal merkezlerin gizemli sırları:Titreşim..
Her yerin titreşimi ve frekansı farklıdır.Ama bazı yerlerin insanlar üzerinde kuvvetli etkisi olduğunu sanırım hiç kimse inkar etmez.
Görünüşe göre bu yerler arasında en iyi bilinen Mısır'dır, zira oradan dönen çoğu kişi belirli bir deneyim geçirdiğini söyler. Sürekli hareket halinde olan Sahra Çölünün kumlarının ürettiği elektriğin insandaki normal titreşimleri değiştirip şuur genişlemesine neden olduğu söylenir. İş böyleyse, bu durum her bireye göre farklı sonuç vermeli, örneğin tamamen maddeci biri için, psişik hassas birine göre daha farklı bir etki söz konusu olmalıdır. Maalesef, bu konuda sürekli duyduğumuz psişik hassas insanların muğlak vizyonları yerine, bize daha ilginç ve yararlı gelecek normal insanların tepkisine ender olarak karşılaşmaktayız.
Her ülkede bu merkezler vardır, ancak maalesef Hıristiyan devrinden beri bunlar kilise tarafından gasp edilmiştir ve her ne kadar etkileri her zaman "azizce" de olmazsa da en hayati olanların başına "Aziz" unvanı konulmuştur. Böylece etkisi konusunda bir ip ucu verecek eski ismi silinip eski geleneksel bilgi kaybolur, çünkü kilise sadece belirli bir deneyim tanımaktadır. O da en duygusal ve ilkel deneyim olan dini coşkudur. Dini coşku da, sırf bu nedenden dolayı sıradan insanlara harika gibi gözükür, çünkü kendinden geçme halidir. Dolayısıyla bencil ve kişisel bir deneyimdir, bireyin belirli bir yönde gelişmesiyle ilgilidir ve fiziksel açıdan neredeyse hep verimsizdir, çünkü bilinçsizdir. Fiziksel etkiyi vurguluyorum, çünkü onun diğer bir planda gizleri veya şuur halleri nedir sadece bulanık bir şekilde algılanabilir. Ruhun tekamülüne nasıl bir etkisi olacağı da pek anlaşılır değildir.
Kilise tarafından bu kapıları açanlara gösterilse de, pek az yol gösterilir, çünkü yüksek dini duyguları tatmak herkesin harcı değildir ve değerlerin yeni düzenlenmesi yerine şuurun daha da genişlemesi ve maddenin bazı perdelerinin aralanmasına yol açar, bu etki daha önce belirttiğim gibi verimsizdir, çünkü eğitimsiz ve hazırlıksız zihne etkisi o denli yıkıcıdır ki yaşama karşı normal bakış açısını altüst eder.
Ayrıca bu deneyimlerle ilgili farklı bir yön vardır ve bu konuda pek bir şey söylenmez. Klipotların [Not: Kabalada "kabuklar" anlamına gelen şer güçler, K.M.] yeraltı saraylarına giden karanlık kapılardan giren ve yolları artık normal insanlardan ayrılan kişiler kötülüğe karşı ön yargıları yoğunlaşmış bir şekilde dönerler.
Kadim Mister Okullarında [Not: Kadim çağlarda ezoterik inisiyatik okullar] her bir inisiye dikkatle denetlenip rehberliği yapılırdı. Böylece deneyimler beyhude olmuyordu, yıkıcı olmaları yerine yeniden yapılandırıcı olmaları sağlanıyordu. Bu tür yerlere gidiyoruz ve ne tür deneyim yaşayacağımız bize söylenmiyor. Bunun dışında dini bir tarikatla veya doğayla (muğlak bir terim) temas söz konusu olacaktır. Dolayısıyla negatif/alıcı bir yaklaşımla oraya gidiyoruz, irade ve akıl hazırlıksızdır, dolayısıyla gerçek değer bir duygusal fırtına içerisinde kaybolmaktadır.
Daha önce belirttiğim gibi, yayılan etkinin sırrı eski isimlerde bulunduğunu ve bunun da temeli fiziksel olup yerin derinliklerinde yatan kontaktta yattığını inanıyorum.
Majikal yazılarda her metalin kendine has gezegeni olduğunu, her insanın belirli bir gezegenin etkisi altında olduğunu okuyoruz ve belki bunun arkasında yarın, öbür gün bilim adamları tarafından bilimsel dille ifade edilecek bilimsel bir olgu vardır.
1928 yılının güneş tutulmasında Dr. Kolisko altın, gümüş, kurşun ve kalay solüsyonları ile bazı deneyler yapmıştı. Güneş tutulmasından önce, sonra ve sırasında çekilen fotoğraflar faaliyetlerinde olağanüstü değişimler göstermekteydi. Bu da semavi hareketlerin bu solüsyonlar üzerinde bir etkisi olduğu, hatta çarpıcı bir etkisi olduğunu göstermektedir.
Kilisenin tayin ettiği değerler dışında, jeolojik açıdan bu merkezleri, kadim isimleri ve özelliklerini inceleyip merkezleri enerjilendiren belirli gücü tespit etmek ve bu gücü maksadımıza doğru yönlendirme olasılığını görmemiz ilginç olur.
Bu bağlamda çalışarak insanoğlu yeryüzünde fiziksel odaklama noktaları bulunan semavi güçlerle işbirlik yapabilir ve sağlık, güç ve bilgide çok şey kazanabilir.
Her ülkede bir Beyin ve Kalp merkezi vardır, yoksa Ruhsal merkezi mi desek? Bunların da başka ülkelerin benzeri merkezleri ile bağları vardır. Bu bağlar arasında bazen ilginç şekiller ortaya çıkarır. Beyin merkezini tespit etmek kolaydır, çünkü bu doğal olarak o ülkenin başkentidir. Ama kalp veya ruhsal merkez daha belirsizdir ve sadece nispeten bir azınlık tarafından bilinir. Bir ülkede beden de olduğu kadar fazla merkez olması da mümkündür, zira bir ülkenin belirli bir yaşamı ve ruhu vardır.
13 Eylül 2018 Perşembe
Güzel olmak
Şimdi ve an.
11 Eylül 2018 Salı
İspanya iç savaşı..
Eski medeniyet Hititler de evlilik..
Evlilik bir çok medeneyete ve yaşama göre değişiyor..Yasa metinlerinde evlilik ve cinsellikle ilgili konular da geniş yer tutar. Ancak burada olağan durumlardan çok, sıra dışı vakalar yer alır. Örneğin Hititlerde tabu olan kardeşler arası evlilik konusuna hiç değinilmez. Buna karşılık, yine korkunç olarak nitelenen başka durumlara yer verilmiştir: Baldız, kayınvalide, yenge ve üvey anneyle ilişkide bulunmak -ilgili kişiler evli olduğu sürece- korkunç bir olaydı. Çok olağan karşılanmasa da , ilgili kişilerin eşlerinin ölmesi durumunda bu tür evlilikler de yasaldı (Bir parağrafta levirat evliliği, dul kadının çocuksuz olması durumunda gerçekleşiyordu).
İki kardeşin ya da baba oğulun aynı özgür ya da köle kadınla ilişkiye girmesi “suç değildi”. Evlilik dışı ya da evlilik öncesi cinsel ilişki de yüz kızartıcı bir durum sayılmıyordu ve fahişeler, özellikle de tapınak fahişeleri belli bir saygınlığa sahipti. (sadece Hititlerde değil)
İlke olarak anneyle öz ya da üvey kızla ve öz oğulla ilişkiye girmek yasaktı. Eşcinsel ilişkiden ise söz edilmemiştir.
Tecavüz olaylarında olayın yaşandığı mekan belirleyiciydi: Nişan bozmak (buna erkek kadar kadının da hakkı vardı), başlık parası ya da çeyiz iadesi ve özgürlerle köleler arası karma evlilikler gibi. Hiç de ender görülmeyen bu sonuncu durumda, bir köle ile evlenen özgür kadın özgürlüğünü yitirmiyordu. Yalnız çok tuhaf bir istisnası vardı.: Eğer erkek bir çoban ya da yöneticiyse, kadın üç yıllığına özgürlüğünü yitiriyordu.
Boşanmalar da hiç sorun yaratmıyordu. İki taraf da aynı haklara sahipti. Ne yazık ki bu konuyla ilgili maddeler kısmen bozulmuştur; ancak bir yerde ” kadın kocayı reddederse”, başka bir yerde “erkek kadını kovarsa” ifadeleri geçer. Demek ki her iki taraf da boşanmayı isteyebilirdi, kimin suçlu olduğu önemli değildi. Gerek kavgalı gerekse barışçıl boşanmalar, eşdeğer ayrılma biçimleriydi. Çocuklar paylaşılır, özel mülkiyet ise sahibine kalırdı. Madde 31 “karma” evlilikle ilgiliydi.; ancak tüm evlilikler için benzer hükümler geçerliydi herhalde.
Sığır, at, koyun ya da küçük hayvanlala cinsel ilişki (sodomi) konulu birkaç madde de vardır. Bu suç, eğer kral merhamet göstermezse, ölümle cezalandırılırdı. Öldürülmeyenler de artık kralın önüne çıkamazdı.
Daha geç dönemlere ait bir maddeye göre, sodomi artık ölümle cezalandırılmıyor ama hala tiksinti uyandırıyordu: Yakalan kişi krala yaklaşamaz ve rahip olamazdı.
Not: Bir adam bir domuz ya da köpekle cinsel ilişkiye girerse, cezası ölümdür. Sarayın kapısına götürülür; kral onu ya ölüme mahkum eder ya da başka bir ceza verir. O adam artık kralın huzuruna çıkamaz. Bir sığır bir adamı taciz ederse, sığır öldürülür, adam öldürülmez. Adamın yerine bir koyun alınır ve o öldürülür. Eğer domuz bir adamı taciz ederse, bu suç değildir.
Kadın ya da erkek kölelerin ve tek yaşayan kadınların da hak arayabileceği özellikle vurgulanmıştı. Belki de, Hitit çekirdek bölgesi için çok olağan olmasına karşın yeni katılan ülkeler için eşitlik kavramının yeni olması nedeniyle gerekmişti bu ek bilgi. Kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla, bunun yanında yerel ceza uygulamaları da dikkate alınmalıydı (örneğin ölüm cezası yerine sürgün cezası).
Kısacası Hitit mahkemeleri halka açıktı, herkes eşitti ve yargıç tarafsız ve dürüst olmak zorundaydı; ekmek ve bira gibi en masum armağanları bile kabul etmek yasaktı. Yargı sürecinin kendisi de çok modern bir görnümdeydi -mahkeme süresi de günümüzden pek farklı değildi: Suçlama ve savunma amacıyla çok sayıda tanık çağırmak ve yemin altında sorgulamak çok olağandı. Tüm tanık ifadeleri kayda geçirilirdi.
III. Hattuişili döneminde, zimmete geçirme suçlamasıyla üst düzeyde bir tapınak görevlisine karşı açılan davanın zabıtları bulunmuştur: Bu davada en az 30 tanık dinlenmişti. Ancak bu çok basit bir dava değildi.: Ne de olsa davacı Kraliçe Puduhepa’nın ta kendisiydi çünkü zimmete geçirilen mallar kişisel mülk değil, tapınak malıydı.
Doğal olarak, bu durumda kral yargıçlık yapamazdı. Oysa ölüm cezası gerektiren suçlarda, bu görevi kralın kendisi üstlenirdi. Bu vakada, davalının suçlu bulunması durumunda, en ağır cezayı verip vermemek kralın elindeydi. Hattuşili ölüm cezası yerine sürgün cezası vermeyi yeğleyen bir kraldı.
Başka dava konularında da kral doğrudan mahkemeyi yönetebiliyordu. Sınır komutanına hitaben yazılan bir talimatnamede de, II. Tuthaliya talimatlarındaki hükümlerin aynısı vardı: “Eğer dava çok büyürse, onu güneşimin (kralın) önüne getirin”.
Demek ki Hitit hukukunda, davayı üst mahkemeye sevketme anlayışı vardı. İki dünyevi mahkemenin yanında bir de göksel mahkeme söz konusuydu: Yasalar tanrılar tarafından getirilmişi ve insan olsun hayvan olsun, herkes buna uymak zorundaydı. Dünyevi adaletin pençesinden kurtulanlar, tanrıların gazabından kurtulamıyordu çünkü onları yanılmak mümkün değildi; her şeyi bilirlerdi ve onlardan kimse kaçamazdı, tüm soyu sorumlu tutabilirlerdi. Yemini ya da yaptığı antlaşmayı bozanlar, çocuklarının çocuklarını bile etkileyen bir ceza bekleyebilirdi.
Kaynak: Hititler- Birgit Brandau, Hartmut Schickert
Asil ve ruhani renk :Beyaz.
Auramızı,saflığımızı ve düşünce yapımızı belirleyen Beyaz Rengin anlamı ve insan üzerindeki psikolojik etkileri
Bütün renkleri içerisinde barındıran beyaz renk, saflığın ve temizliğin simgesidir. Soğuk kanlılığı, asaleti, masumiyeti, istikrarı ve devamlılığı temsil eder. Huzur ve güven verir. Düşünce gücünü arttırır. Aynı zamanda insana hüzün veren, dertlerini ve sıkıntılarını hatırlatan bir yanı da vardır. Belki de bu yüzden, Uzak Doğu Asya ülkelerinde ve özellikle Çinliler arasında beyazın matem rengi olduğuna inanılmaktadır.
Renklerin mekanlar üzerindeki etkisi yatsınamaz. Evinizdeki oturma odanızın ya da iş yerinizdeki çalışma ortamınızın duvarlarındaki ve eşyalarındaki hakim renkler sizin ve o ortamda bulunan diğer kişilerin algılarını ve ruh hallerini belli ölçüde etkileyecektir. Bu nedenle, renk seçimi yaparken bunları da göz önünde bulundurmak ve kullanılan mekanın ruhuna uygun renkler seçmek gerekir.
Beyazın anlamıMekanlar ve algı açısından bakarsak, beyaz renkle boyanan mekanlar daha geniş ve ferah olarak algılanır. Bu etkisinden dolayı, özellikle banyo, mutfak ve benzeri dar mekanlar ile misafir odaları için uygun bir tercih olabilir. Bununla birlikte, bütün renklerle uyum sağlayan, tamamlayıcı ve dengeleyici bir renk olarak diğer mekanlarda da rahatlıkla kullanılabilir. Işığı yansıtan beyaz renk, az ışık alan mekanların aldığı ışığı mekan içinde yansıtarak mekanın daha aydınlık olmasını sağlar.
Temizliği ve sağlığı çağrıştırdığı için, beyaz renk başta hastaneler ve ilaç firmaları olmak üzere sağlık alanında oldukça sık kullanılır. Hatta dikkat ederseniz neredeyse bütün ilaç kutuları beyaz renktedir.
Giysilerinde beyaz renk tercih edenler çevrelerince daha istikrarlı, güvenilir ve temiz olarak algılanırlar. Ayrıca, insanı olduğundan daha genç gösterir ve çoğu zaman makyaj yapmaktan daha etkilidir.
Beyaz rengi seven insanlar genellikle, temizliği, aydınlığı ve düşünmeyi seven, hayal dünyası geniş, soğuk kanlı ve uzlaşmacı kişilerdir.
Her renk gibi beyaz renk de insan sağlığı üzerinde çeşitli etkilere sahiptir. Yapılan araştırmalar özellikle, akciğer ve bağırsak hastalıkları ile şeker hastalığının tedavisinde beyaz renkten faydalanılabileceğini göstermektedir.
10 Eylül 2018 Pazartesi
Duyu dışı algılar .
Aralarında Freud, Janet ve Jung’un da bulunduğu ilk psikoterapistlerin çoğu derneğin üyesiydi. Sigmund Freud, 24 Temmuz 1921 tarihinde Hereward Carrington’a yazdığı bir mektupta, “Ben, adına ‘okült fenomenler’ denilen ‘fenomenlerin’ araştırılmasını, bilim dışı, değersiz ya da zararlıdır diye daha başlangıçtan reddedenlerden değilim. Eğer, şimdi olduğum gibi bilim kariyerimin sonunda değil de, başında olsaydım, belki de, tüm zorluklarına rağmen, daha başka bir araştırma alanını seçmezdim.” demiştir. Sigmund Freud, rüyalarda telepatik unsurların izine rastlanmasının üzerine, “Uyku telepati için uygun şartlar oluşturur.” görüşünü ileri sürmüştü. Freud daha sonra da telepati hakkında ilginç bir sonuca varmıştı: “Telepati, en eski çağlarda bireylerin birbirlerini anlamak için kullandıkları ve evrimsel gelişim sırasında, duyu organlarınca algılanan işaretler vasıtasıyla anlaşmak gibi daha iyi bir metodun ortaya çıkmasıyla arka plana atılan orijinal metot olabilir. Fakat, bu türden çok eski metotlar, arka planda mevcudiyetlerini sürdürmüş olabilir ve hala daha belirli şartlar altında tezahür edebilirler … “ Freud, 1935 yılında Macar yazar Comelius Tabori’nin, paranormal fenomenler hakkındaki düşüncelerini sorması üzerine, şunları söylemişti: “Düşüncelerin aktarımı, geçmişin ya da geleceğin hissedilme imkanı sadece tesadüfi olamaz. Bazıları, benim ihtiyarlığımda bunamış olabileceğimi söylüyorlar. Hayır, böyle olduğunu sanmıyorum. Sadece, bütün hayatım boyunca, yeni yeni ortaya konulan gerçekleri tevazuyla ve seve seve kabul etmeyi bilmişimdir.”
Duke Üniversitesi Parapsikoloji Laboratuvarı’nın etkinliğini sürdürmesinin yanısıra, 1951 yılında kurulan Amerikan Parapsikoloji Vakfı (Parapsychology Foundation) da araştırma bursu sağlayan, öğrenci ve araştırmacılar için güzel bir kitaplığı olan, uluslararası seminerler düzenleyen, diğer enstitü ve grupların çalışmalarına yardımcı olan, parapsikoloji üzerine en son gelişmeleri içeren bir bülten yayımlayan ve Fransa’da Avrupa için bir Parapsikoloji Merkezi kuran, oldukça önemli bir kuruluş olarak ortaya çıktı.
Kaynak: Emrullah Tekin- X Files, Gizli Parapsikoloji Araştırmaları.
9 Eylül 2018 Pazar
3 Kere Hermes..
Birçok yazar onu Yunan Tanrısı Hermes ve Mısır Tanrı Thoth ile ilişkilendirir. Örneğin Thot, bilgiyle yoğun bir şekilde ilişkiliydi. Mısır mitolojisinde, Toth kozmosta düzeni sürdürmede çok önemli bir rol oynamıştır ve büyük ölçüde sihir, yazı ve bilimin gelişimi ile ilişkilendirilmiştir.
Antik Yunan mitolojisinde Hermes, din ve mitoloji Tanrısı olarak anılmıştır. Sık sık tanrıların elçisi ve habercisi olarak karşımıza çıkar. Ayrıca Hermes, Roma tanrısı Merkür ile tanımlanır.
MISIR İLE BAĞLANTISI
Gizli literatürde Hermes Trismegistus'dan simyayı yaratan ve günümüzde hermetizm olarak bilinen metafizik inanç sistemi geliştiren bir Mısır bilgesi olarak Thoth ile eşdeğer tutulur.
Bir dizi orta çağ düşünürü için Hermes Trismegistus, Hristiyanlığın ortaya çıkışını açıklayan putperest bir peygamberdi.
ZÜMRÜT TABLET VE ISAAC NEWTON
Simya çalışmaları onunla bağlantılıydı, Zümrüt Tablet bizzat Isaac Newton tarafından Latince'den İngilizceye tercüme edilmiştir.
Bu, Isaac Newton’un Zümrüt Tablet çevirisidir. Cambridge Üniversitesi'nin Kral Kütüphanesi'nde bulunan simya makaleleri arasında keşfedilmiştir.
Hiç yalan olmadan doğrudur , kesindir ve çok gerçektir.Ayrıca felsefede Hermes Trismegistus ile yoğun bir şekilde bağlantılıdır.
Aşağıda olan yukarıda olan gibidir, yukarıda olan da aşağıda olan gibidir , ve birlikte tek bir şeyin mucizesini gerçekleştirirler.
Ve bütün her şey bir olandan geldiğinden , bir olanın düşüncesinden gelmiştir. Böylece her şey bu tek olandan uyum sağlayarak çıktı.
Güneş onun babasıdır, Ay annesidir. Rüzgar onu karnında taşımıştır, toprak beslemiştir.
Dünyanın bütün gücünün babası budur. Onun gücü eğer toprağa dönerse her şeye yeter.
Toprağı ateşten ayıracaksın, sübtil olanı kalın olandan; bu büyük bir maharetle olmalı
Topraktan gökyüzüne çıkacak ve yeniden toprağa inecek , ve yukarıda ve aşağıda olanın gücünü alacak. Bununla bütün dünyanın zaferi senin olacak; bunun için bütün karanlık senden uzaklaşacak.
Bu bütün kuvvetlerin en kuvvetlisi; çünkü her sübtil şeyi yenecek, her katı şeyin içine girecek.
Dünya da böyle yaratıldı.
Hayranlık verici biçimler bundan çıktı , bunların ortamı buradadır.
Bu yüzden bana Üç Kere Büyük Hermes denir , çünkü bütün dünyanın felsefesinin üç bölümü de bana aittir. Güneş’in yaptıkları hakkındaki söylediklerim böylece bitiyor ve tamamlanıyor.
Bununla birlikte, varlığı hakkında kesin kanıtların bulunmaması nedeniyle özellikle de ezoterizmin yeniden dirilişinden sonra bir tarihsel figür olarak Orta Çağ'da hayali bir biçimde inşa edilmiştir.
Avrupalı simyacılar Zümrüt Tablet'i sanatlarının ve hermetik geleneklerinin temeli olarak kabul ettiler.
Eski Mısır inançlarına göre, tanrılar eski Mısır'ı fani firavunlardan daha önce yönetmiştir. Bu Tanrılar uygarlaşmış ölümlü kurallarını onların bilgilerine aktarıyordu.
Mısır tanrısı Thoth, bilgelik tanrısı ve sihirbazların koruyucusuydu. Ayrıca tanrıların bilgisini içeren kayıtların koruyucusu ve katibi idi.
İskenderiye'li Klement, Mısırlıların, Mısır rahiplerinin bütün öğretilerini içeren büyülü/cinli 42 kutsal yazıya sahip olduğunu tahmin ediyor. İskenderiye'li Klement, İskenderiye Hristiyan Okulunda ders veren bir Hristiyan ilahiyatçıydı.
İKİ TANRININ BİRLEŞMESİ
Sonunda Yunan Tanrısı Hermes ve Mısırlı meslektaşı Thoth astroloji ve simyanın koruyucusu olarak birleştirildi.
Hermes Trismegistus'a atfedilen sağ kalan metinler olan Asclepius ve Hermetik Öğreti, Hermetica'nın en önemlileridir.
Rönesans sırasında, Hermes Trismegistus'un Hz.Musa'nın moderni olduğunu kabul eden birçok bilim adamı geldi. Sonunda, bu fikir, Hermetik yazıların MS ikinci veya üçüncü yüzyıldan daha önce yazılmamış olduğu anlaşıldıktan sonra ortadan kalktı.
Ayrıca Seyyid Ahmed Amiruddin gibi bazı yazarlar, Hermes Trismegistus'un Gize Piramitlerinin kurucusu olduğuna inanmaktadır.
Diğer alimler, Hermes Trismegistus ve Hz. Muhammed arasında bir bağlantı olduğunu söylemektedirler.
Mi’raj gecesinde cennete seyahat ettiğine inanılan Hz. Muhammed, Arap soy bilimcilerin iddialarına göre Hermes Trismegistus'un soyundan gelebilir. Suriye'deki Memluk döneminden çok etkili bir tarihçi, yorumcu ve bilgin İbn Kesir şöyle demiştir:
“İdris'e gelince… O, bir soy bilimciye göre Hz.Muhammed'in soy ağacı zincirinde bulunmaktadır… İbn İshak, kalemle yazan ilk kişi olduğunu söylüyor. Onunla Adem'in hayatı arasında 380 yıllık bir süre vardı. Akademisyenlerin çoğu, bunun hakkında ilk konuşanın o olduğunu iddia ediyorlar ve ona Üçlü Hermes [Hermes Trismegistus], ”- İsmail ibn Kathir (kaynak) diyorlar."
Evrensel bir ırkız..😊😊😊
Bir soru:Bu dünyaya ait olup olmadığımzı kim ve nasıl belirliyor.Karbon denemeler bir çok araştırmalar veya arkeoloji gibi bilimsel ögeler de tesbit ediyor.O da tamam ama bu veya şu bu dünyaya aittir veya değildir demek fazla iddialı değilmidir.. Bilimsel çalışmalar bir varsayım üzerine kurulur ve onu kanıtlamaya çalışır..Bu çalışmalar tam bir kanıt bulununcaya kadar devam eder... İlk insanlar yaklaşık 4 milyon yıl önce Dünya'da ortaya çıktılar, fakat insanın evrimi ile ilgili yeni kanıtlar, bu Homininlerin küçük bir grubunun eski yabancı ziyaretçiler tarafından ilk Homosapienleri yaratmak için genetik olarak değiştirildiğine dair kanıtlar olduğunu ortaya çıkardı.
Araştırmacı ve yazar Daniella Fenton, insanlığın en eski kökenlerine ve 800.000 yıl öncesine kadar beyin gelişiminin ani hızlanmasına derinlemesine bir bakış atıyor. Bu araştırma, yüksek ihtimalli bir şeyin açığa çıkmasına neden oldu.
Bu da Homosapienlerin 780.000 yıl önce Pleiades yıldız kümesindeki bir solucan deliğinden gelen eski astronotlar tarafından yaratılmasıdır.
Kan bağları ve genetik bilimi konusunda uzman olan Avustralyalı araştırmacı, modern primat türleriyle kıyaslandığında insanları anormal olarak işaretleyen çok sayıda genetik değişiklik ortaya çıkarmış, bazıları ise ileri genetik mühendisliği tarafından daha iyi açıklanabilecek kadar aşırı seviyededir.
Daniella Fenton, “Hibrid İnsanlar: 800,000 Yıllık Eski Uzaylı Mirasımızın Bilimsel Kanıtı” başlıklı kitabında, beyin büyüklüğü, sinir yapıları ve bilgi işlemeyle ilişkili genlerdeki bir dizi önemli değişikliği vurgulamaktadır. Bu değişimler, aniden tamamen “sözde DNA” denilen ve tükenmiş, kopyalanmış ve tekrar yerleştirilmiş gen parçalarından oluşan genleri içerir.
Fenton, Kromozom-2'nin esrarengiz füzyonunu, 780.000 yıl öncesindeki diğer değişiklikler ile aynı zamanda, dünya dışı deneylerin bir başka kanıtı olarak görür. Bu füzyon, Neandertaller ve Denisova'lar dahil olmak üzere tüm büyük beyinli insan tiplerinde bulunur, ancak diğer primat türlerinde yoktur.
O, kromozom-2 füzyonunun, sonraki jenerasyonda ortadan kaybolan tek bir hata olması gerektiğini veya belki de 48 taşıyanların daha önemli bir sayısı arasında 46 kromozomlu küçük bir popülasyona yol açabileceğini açıklamaktadır. 780.000 yıl önce 'mutasyon' sergilenmişti. Bu, füzyonla ilişkili çok büyük bir yararın olduğunu ve önemli sayıda bireyde aniden ortaya çıktığını ve kromozom-2'nin kalıcı ve baskın bir özellik haline gelmesine neden olduğu bir gerçektir. Bu ise insan genomunda bilinen doğal mutasyonlara uymaz.
Fenton şöyle açıklıyor: "Birileri kromozom-2 füzyonu taşıyabilen üreme çiftini yarattı. Kromozom modifikasyonu, beyin gelişimi, bağışıklık sistemi ve üreme süreçleri üzerinde etki yaratacak şekildedir."
İnsanlar aynı zamanda FOXP2 geninde, sinaptik bağlantıyı değiştiren ve yeni deneyimleri rutin prosedürlere dönüştürme yeteneğimizi geliştiren benzersiz değişiklikler taşırlar, bu da anlamlı konuşma üretme yeteneğimiz üzerinde muazzam bir etkiye sahipti. Fenton, bu değişimin diğer primatlarda gözlenmediğine dikkat çekiyor ve yaratıcılarımızın, yeni alışkanlık davranışlarını, özellik dilinin kullanımını hızlı bir şekilde oluşturabilmemizi istediği anlaşılıyor.
Fenton konuyla ilgili şunu söylüyor: "Bizi bilgilendiren şeyler sadece 780.000 yıl önceki genetik değişimler değildir. Homo sapienler yabancı varlıklar tarafından yaratılan bir türdür; aynı zamanda, bu yıldız insanlarının geride bıraktığı fiziksel malzemeyi, zaman içinde aynı spesifik noktaya tarihlenen materyaller olarak tanımladık."