27 Temmuz 2019 Cumartesi

Mısır ve tanrılar


ANANA PAPİRÜSÜ
FİRAVUN 2.SETİ’NİN BAŞVEZİRİ,YAZMAN,DANIŞMANI
TANRI AMON ‘UN BAŞRAHİBİ
19.HANEDANLIK
Ey insanoğlu; bu parşömende yazılı olanları iyi oku. 
Oku;
burada var olmadığın günleri bulacaksın, eğer tanrıların bahşettiği bilgeliğe sahipsen. Oku çocuğum; çok uzaklardan sana henüz ulaşan geçmişin ve geleceğin sırlarını oku.
İnsanoğlu ebediyetten bugüne sadece burada yaşamadı birçok yerde, birçok zamanda, birçok dünyada yaşadı, her birinin arasında karanlıklar perdesi vardı ve şimdi kapılar açılacak ve başlangıçtan beri var olan tüm karanlık tüneller aydınlanıp, görünecekler. İnancımız bize sonsuz yaşamı öğretti, şimdi ebediyeti, sonun ve başlangıcın olmadığını anladık.
Bu sonsuz bir dairedir. Bu nedenle çember yasasına göre eğer bir tek şey doğruysa öteki her şey de doğrudur. Öyle ki bizler daima yaşadık.
Yaratıcı, insanoğlunun gözlerine birçok yüzünü, çeşitli ahitlerle gösterdi, aslında O birdir, O istedi ki tek bir tanrı olarak bilinsin, çünkü henüz her şey yanlıştı, her şeyin doğru olması için.
Özümüz ki o bizim ruhsal bedenimizdir. Kendisini bize çeşitli yollarla gösterir.
Bilginin perdesi sonsuzluktan gelir ve bu perde herkeste gizlidir. Mucizelerin gücü ile bize gerçeğin bir an için görünmesi özellikle yapılanmıştır.
Mısırlılar arsında bilinen kara böcek tanrı değildir, sadece onun sembolüdür. Çünkü o böcek ayaklarıyla çamurları yuvarlar ve yumurtalarını yaptığı topların içine koyar, aynen Yaratıcının dünyaları yuvarlayıp üzerine yaşamı koyduğu gibi.
Bütün Tanrılar, bir olarak sevgi ödülünü dünyaya verdiler, hiçbir kesinti, duraksama olmaksızın. İnançlar bize açıkça öğretti, belki sizlere de. Yaşam ölümle son bulmuyor ve bilin ki, sevgi tüm yaşamın ruhudur. Sonsuzluk boyunca sürdürülmelidir.
Görünmeyen zamanların kudreti ruhların tümünü bağlayacak; dünya öldüğünde, sona gelindiğinde ve bu arada bütün ayrı geçmişler onlara açıklanmış olacak…
ANANA

Mısır ,ölümsüzlük ve arınma


BA ve KA Şuur Ayrışımının iki bölümüydü. 
Şuur ayrışımın ilk bölmesine "BA" adı verdiler. Bu ölümsüz varolma halidir. Bu şuurun yeniden doğan tarafıdır. 
BA ölüm anında şuurdan ayrılır ve ruhlar kuyusuna dönerek tekrar doğmayı bekler.
Günümüzdeki terminolojide "RUH" ve "TİN " aynı anlama gelmektedir.
Ama daha yakın baktığımızda "RUH" kelimesinin BA'ya karşılık geldiğini görürüz,
Ruh ölümsüzdür,
Tekrar doğar ve tam aydınlanmaya doğru kutsal yolculuğunu devam ettirir.
"YAŞAM SOLUĞU " denilen bu görülmeyen GÜÇ veya ÖZ büyük deneyim, arınma ve aydınlanma yolculuğunda bedenden bedene göçmekte olduğuna inanılır.
Kadim Mısır'ın hiyeroglifleri veya sembolik dilinde, BA bazen kanatlı bir insan başı ve bazen bir insan başlı bir kuş olarak gösterilir. 
O, ölüm anında dünyayı terk ettiğimizin farkında olan parçamızdır bundan dolayı Kanatlı bir İnsan veya İnsan-Kuşu olarak gösterilir. 
Kuş motifi BA'nın Kuş sembolü Hayat Ağacından kendini serbest kılıp yer çekiminden ve maddi alemden kurtulup Kozmosa Uçabilen Gücü temsil eder.
Ölüm anındaki büyük ayrışımın ikinci unsuruna "KA" denilirdi. KA, insan şuurunun Dünyada kalan tarafıdır ve hiyerogliflerde Ufuk önünde iki uzanmış kol olarak temsil edilmektedir.
Bir paylaşımda açıklanmıştır.
Önceki Şuurlu Varlığın Psişik Tortusu veya Hayaleti olarak tanımlanır.
O ruhtur. O, fiziksel bedenimizin işgal ettiği yerle, sahip olduğu eşyalarla ve tanıdığı insanlarla bağlantısı olan tarafımızdır.
O yaşam mekanına musallat olur. O halde, canlandırıcı güç olarak BA'nın bedeni terk ettiğinde KA, şuurun arda kalan unsurudur. O, gölge veya ruhsal şuurun psişik izidir, veya bir yere musallat olan ve tekrar tekrar beşeri yaşamını yaşandığı illüzyon nitelikte cennet ve cehennemlerde mekan eden "ruhtur". O halde, görülebilir ki bu bağlamda "ruh" sözcüğü "KA" anlamına da gelmektedir.
KA ve BA bir bütünün parçaları gibidir.

25 Temmuz 2019 Perşembe

Bildiğimiz yanlışlar...

KOCA KARI DEĞİL “KOCA KARIA” İLACI
Binlerce yıldır dilden dile gelen sözcük veya tabirlerin zamanla kulaktan kulağa değişime uğraması sık rastladığımız bir durumdur.
İşte böyle azizliğe uğramış olan bir tabir de “Koca karı ilaçları” deyimidir.
Bu tabirin aslı “Koca Karia"dır.
MÖ 5'nci yüzyıldı.
Aylardan Nisan.
Bahar, Akdeniz ile Ege'nin buluştuğu topraklara merhaba demişti.
Damıtılmış rüzgarlar binlerce otun ve çiçeğin aromalarından oluşan mis gibi bir koku yayıyordu havaya.
Knidoslular, bugün Deveboynu dediğimiz Kap Krio'da taze baharı kutluyordu.
Şarkılar söyleniyor, şiirler okunuyor, şaraplar içiliyordu.
Bir anda bir çığlık duyuldu.
Bir haykırış.
Knidos kralının kızıydı bu.
Yörenin en zehirli yılanı sokmuştu.
1,5 metre boyunda kurşuni renkli engerek.
Genç kız acı içinde yere yığıldı.
Güzeller güzeli bir kızdı.
Kralın en küçük kızı.
İki ablası yakın ülkelerin prensleriyle evlenip yuvadan ayrılmıştı.
Sarayın tek çocuğuydu.
O yüzden kralın canıydı.
Yüzü morarmış, ateşi yükselmiş, narin bedeni titriyordu.
Kan ter içindeydi.
Hemen hekimlere gösterildi.
Hekimler sonucu krala tek cümleyle özetlediler.
"Maalesef."
Knidos prensesi ölecekti.
Genç kız öleceğine anlayınca babasına yalvarmaya başladı.
"Baba ne olur bir şeyler yap. Yaşamak istiyorum baba. Kurtar beni."
O yalvardıkça, kral kahroluyordu.
Biricik kızı ölürken, onun elinden bir şey gelmiyordu.
Oysa ne kadar da iyilik yapmıştı.
Halkıyla ilgilenmiş, yoksullara yardım etmiş, hükmettiği topraklarda adaleti sağlamıştı.
Tanrılar neden onu cezalandırıyordu?
İsyan etti.
"Ey tanrılar, neden ben, neden kızım? Ne kötülük yaptık, hangi sözünüzü ezdik. Sizler bugünler için varsınız. Yoksa!.. Yok musunuz?"
Tanrılardan ses yoktu.
Knidos prensesi ateşler içinde geçirdi geceyi.
Yüzü gözü şişmişti.
Kral da çaresizliğin acılarıyla sabahladı.
Aynaya baktığında saçları bembeyazdı.
Hekimler genç kızın akşama kadar can vereceğini söylüyordu.
Kral kızının başında, Knidoslular da tapınaklarda dualar ediyordu.
O anda bir haber getirdiler.
"Kralım dışarıda bir balıkçı var, kızınızı kurtarabileceğini söylüyor."
Kral, "hemen alın içeri" dedi, "hemen"
Aldılar.
Simi'den gelen bir balıkçıydı.
Kralın yaşlarında, uzun boylu, iri omuzlu, yanık tenli, yeşil gözlü.
Hemen, boynundaki meşin keseden tahta bir kutu çıkardı, içindeki merhemi genç kızın tüm bedenine sürdü.
"Üzülmeyin kralım" dedi, "kızınız ölmeyecek, Şişlikleri yarın inecek, ertesi gün de ayağa kalkacak."
Simili balıkçı bu merhemi kendisi gibi balıkçı olan dedesinden öğrenmişti.
Yörenin endemik otlarıyla yosun karışımı bir merhemdi.
Çok zehirli balıkların soktuğu insanlarda kullanmışlar ve onları kurtarmışlardı.
Bir keresinde Simi koylarında denize giren bir soyluyu, kuyruğunda iğne gibi bir kemik olan çok zehirli bir balık sokmuştu.
O balık bu denizlerin en zehirlisiydi.
Bu merhem onu bile kurtarmıştı.
Ertesi gün balıkçının dediği oldu.
Genç kızın şişlikleri indi, ateşi düştü.
Artık o narin bedeni titremiyordu.
Bir sonraki gün ise tamamen iyileşti, ayağa kalktı.
Kızıyla birlikte Knidos kralı da hayata dönmüştü.
Hemen talimat verdi.
"Balıkçıyı bulun, ailesiyle birlikte saraya getirin. Artık burada kalacak."
Buldular.
Kral Simili balıkçıyı saray hekimleriyle tanıştırdı.
Ve ikinci talimatı verdi.
"Bu topraklardaki dağları, taşları, ormanları tarayın. Tüm çicekleri, otları bitkileri araştırın. Denizlerdeki yosunları inceleyin. İlaçlar yapın, insanları kurtarın. Krallığım bu konuda size her türlü desteği verecek. "
Derler ki, tarihin ilk bilimsel tıp adımı işte o gün atıldı.
Derler ki, tıbbın babası Hipokrat işte bu adımlardan yola çıktı.
Derler ki, tarihin ilk bilimsel farmakoloji merkezinin Anadolu'da kurulmasını nedeni işte bu Simili balıkçıdır.
Ve hatta derler ki, yüzlerce yıl Karia İmparatorluğu' nun topraklarıydı, bu şifa dolu topraklar. Karialılar şifalı otlardan yüzlerce ilaç yapıp, binlerce hasta iyileştirdiler.
İşte bu yüzden "Koca Karia İlacı" sözü yüz yıllardır Anadolu'da "Koca Karı İlacı" diye kullanılır.

24 Temmuz 2019 Çarşamba

Yunus başlığı ve uzayda ki yıldız..

ORİON ÖYKÜSÜ VE KURANDAKİ YUNUS PEYGAMBER..! 
Heredotos'un anlattığı masallar arasında Arion'un masalı kadar sevimlisi yoktur.
Hem tarihçi onu bir masal gibi değil, gerçekten olmuş şaşılacak bir olay diye anlatır:
Şairler anası Lesbos'ta Arion adlı bir ozan yaşarmış. Dili öyle tatlı, çalgısı öyle 
dokunaklıymış ki ünü Midilli'den çok öteye yayılmış..
Günün birinde adası dar
gelmiş Arion'a dünya göreyim deyip Korinthos'a göçmüş. Ora halkını da büyülemiş,
üstelik Korinthos'un yöneticisi Periandros'u da dost edinmiş kendine. "Gitar
çalmakta eşi yoktu", diyor Herodot hemşehrimiz, "duyduğuma göre de Dithyrambos'u
ilk söyleyen odur." Dithyrambos, Tanrı Dionysos'a bir övgüdür, bu tür, Tragedya'nın
kaynağı sayılır. Arion onu yarattıysa, Tragedya'nın babası odur demek (Dionysos)..
Her neyse, Arion sanatıyla yalnız ün değil, çok da para kazanmış, İtalya'yı, Sicilya'yı
gezmek hevesine kapılmış. Orada da bir süre kalıp, servetler topladıktan sonra,
dost Periandros'un yanına dönecek olmuş. Taranto'dan gemiye binmiş,
yolculuk için Korinthos'lu bir geminin tayfasıyla pazarlığa girişmiş, çünkü en çok
bu şehir adamlarına güvenilmiş. Ne var ki denize açılınca, gemiciler onu suya
atıp paralarının üstüne oturmayı kurmuşlar..
Arion fiskoslarını duymuş ve vanmı
yoğumu alın, bana hayatımı bağışlayın diye yalvarmış. Bir gece önce düşünde
ApoIIon'u görmüşmüş Arion. Güvenmiş Tann'ya ve bakmış ki başka kurtuluş yok,
en güzel urbalarını giyip son bir kez güvertede denize karşı saz çalmayı dilemiş.
Sonra da denize atacakmış kendini. Öyle güzel çalmış, öyle dokunaklı söylemiş ki,
Apollon'un kutsal hayvanları, yunus balıklan belirmiş çevrede; toplanmış,
dinliyorlarmış ozanı..
Arion ezgisini bitirince denize atlamış, hemen yunus balığının
biri onu sırtına almış ve Yunanistan'a kadar götürmüş. Hain gemiciler Korinthos'a
varınca, Periandros şairin ne olduğunu sormuş, denize düşüp boğulduğunu
söylemişler. O sıra Arion birdenbire çıkıp gelmez mi! Periandros gemicileri çarmıha
gerdirmiş, Tanrı Apollon da Arion'un sazıyla üstünde yolculuk ettiği yunus balığını
gökte bir yıldıza dönüştürmüş..😔