Kaşgarlı Mahmut Yada taşı ile ilgili Divanu Türk adlı meşhur eserinde “Yat bir çeşit kahinliktir ve özel taşlarla yapılır. Bu sayede rüzgar estirilir, yağmur ve kar yağdırılır. Bu, Türkler arasında yaygındır. Yada taşı ile tabiat olaylarını talep etmek için fala bakılır. Buna bizzat yagma boyunda şahit oldum. Orada yağmur yağdırmak için Yada taşına bakıp fal açtılar. Allah’ın emriyle yaz mevsiminde kar yağdı ve gözlerimin önünde de kar yağışını durdurdular.” ifadelerini kullanmıştır. 2Kaşkarlı Mahmut,Divan-ı Türk,III,Tercüme:Besim Altay,Ankara,1992,s.3
Yada taşını kullananlara ve elementleri kontrol edebilenlere yadacı adı verilir. Yada taşının kullanılması büyük uzmanlık gerektirmekte ve yalnızca yadacılar tarafından kullanılabilmektedir. Yağmurun ne kadar yağdıralacağı, dengenin nasıl sağlanacağı ve havanın nasıl düzeltileceği tümüyle yadacının uzmanlığı ile alakalıdır. Her Türk boyunun kendi yadacısı ve yada taşı vardır.
Yada taşı nasıl kullanılır?
Yada taşı ile nasıl yağmur yağdırıldığı konusunda değişik rivayetler bulunmaktadır. Kimi, yada taşının yüksekten alçağa doğru akan bir suya koyulduğunu ve bu şekilde kullanıldığını, kimi rivayetlere göre de, taşın kullanımını sadece Türklerin bildiği, kimseye anlatmadıkları ve öğretmedikleri belirtilmektedir.
Bu taşın en son hangi tarihe kadar kullanıldığı tam olarak bilinmiyor ama bu taştan Osmanlıların da haberdar olduklarını yine tarihi belgelerden anlıyoruz. Şaban Şifaî’nin IV. Mehmet’e yazdığı “Risâle-i Şifâiyye Fi Beycini Enva-i Ahcar” isimli eserinin 14 sayfasında bu taşla ilgili şöyle bir anlatım vardır.:
“Hiç bulut olmadığı halde Yada Taşı ile yapılan işlemden iki saat sonra bulutlar gökyüzünde görülmeye başlar ve ardından bereketli yağmurlar yağar. Ne kadar gerekiyorsa ihtiyaç olunan kadarıyla yağmuru yağdırmak Yadacı’nın hünerine bağlıdır.
Taşlar farklı renklere sahip olabilmektedir. Genellikle siyaha çalan toprak renginde olup üzerinde kırmızı noktalar vardır. Beyaz olup üzerlerinde kırmızı noktalar olanlara da rastlanmıştır. Büyüklükleri bir kuş yumurtası kadardır.”
Günümüzde ise doktor wilhem rich tarafından yapılan deneylerde, bir kaç silindir şeklinde borudan oluşan bir düzenek ile yağmur yağdırmıştır, yapılan bu deney, çeşitli yöntmlerle yağmur yağdırılacağını gösteren önemli bir çalışmadır.
Peki, Yada taşı Türklerin eline nasıl geçti?
Bu konuyla ilgili değişik rivayetler söz konusu…
İlk görüş; Hz. Nuh peygamber, tufandan sonra Yafes adındaki oğlunu Türk yurduna gönderir. Yanında da Yada taşı vardır ve Türklerin babası olarak kabul edilen Yafes, Yada taşını Türklere verir. Daha sonrasında da Oğuz Kağan’a geçer.
Hatta bu görüşle ilgili, Ziya Gökalp,“Eski Türklerde Din” adlı yazısında, yağmur taşına tarih ve coğrafya kitaplarında da rastlandığına işaret ediyor ve Nuh’un gemisinin Cudi Dağı üzerine oturuşundan sonra Nuh’un büyük oğlu Yafes’i doğuya yolladığını ve ona Türklerin “cide taş” adını verdikleri yağmur taşını verdiğini, bu taşa “yede taşı” da dendiğini, “İsmi âzam, üzerinde mahkuk olduğu için, Yafes istediği zaman bunun vasıtasıyla muradına nail” olduğunu naklen söylüyor. Ve “bu taş hakkındaki rivayetler o derece kuvvetlidir ki, artık ondan kimsenin şüpheye mecali yoktur. Şimdi bile Türkler arasında bu cinsten bir taş mevcuttur.”diyor
İkinci görüş de; Kantura’nın çocukları vasıtasıyla Türklere geldiğidir. Kantura, Hz. İbrahim’in üçüncü eşidir ve ondan birkaç erkek çocuğu vardır. Hz. İbrahim, bu çocuklarını kuraklığı çok olan Horasana gönderir. Yanlarında Yada taşı da vardır ve kuraklık olduğunda Hz. İbrahimin öğrettiği şekilde dua okuyarak yağmur yağdırmaya muvaffak olurlar. Hz. İbrahimin bu çocukları ve soyu, han soyu olarak kabul edilmiştir.
Göç destanı ve Böğü tekin efsanesinde de “ya da” taşı ile ilgili bilgilere rastlanmaktadır. Böğü Tekin efsanesinde, “ya da” taşlarının gökten inen altın ışıklardan geldiği anlatılır. Altın ışık, kutlu dağı oluşturur ve bu Kutlu dağ yeşim taşındandır. Kutlu dağ Türklerin elinde olduğu sürece, Türkler tüm dünyaya hükmeder olmuştur.
Göç destanına göre; Çinliler, kendilerine karşı yapılan akınlarda Türklerin bu taşlardan güç aldığını öğrenmişlerdir. Çinlilerle savaşmaktan yorulan Türk hükümdarı, savaşları bitirmek için oğlunu Çin prensesiyle evlendirmeye karar verir. Çinliler de buna karşılık Kutlu Dağı isterler. Hükümdar kabul eder. Çinliler dağı götürmek için çevresinde ateş yakarlar ve bazı yöntemlerle binlerce parçaya bölerler. Bu parçaları toplayıp Çine götürürler. Kutlu kaya’nın yok olmasıyla birlikte, Ötükenin kuvvetli savaşçıları zafere hasret kaldıkları gibi, kıtlık ve kuraklığa mağlup olurlar. Artık göç etmekten başka yol yoktur.
Peki, yok oluşuyla kuraklığa neden olan ve insanları göç ettiren Kutlu Dağ, Yada taşının kaynağı olabilir mi?
Zamanın kumlarını iyice karıştırdığımızda, karşımıza ilginç ve bir o kadar da sıradışı bilgilerler çıkmaktadır, eski uygarlıkların ilkel düşündüğümüz yaşam biçimleri, günümüz modern insanlarını şaşırtmaya devam ediyor, Eski antik dönemlerde yaşanan çoğu olay hakkında bildiklerimiz malesef yine eski insanların anlattıkları ile sınırlı, Son dönemde yapılan antik dönem kazılarıyla bildiğimiz pek çok şey sil baştan yeniden yazılıyor, her yapılan çalışma tahminlerimizin çok daha ötesine geçiyor, ancak yapılan tüm çalışmalar ve araştırmalar bizi ortak bir noktada buluşturuyor, o da antik dönemde kullanılan yöntemlerin bizim teknolojimizin ötesinde ve daha çok metafizik gibi görünmesine sebep oluyor. hatta bir çok teorisyen bu medeniyetlerin günümüz medeniyetlerinden daha iyi bir konumda olduğunu iddia etmektedir. Ancak bu medeniyetler ve sırları anlaşılamayan bir şekilde, sanki birden bire ortadan kaybolmuşlar, örneğin atlantis, mu uygarlığı, ve diğer medeniyetler gibi, bize düşen ise bu medeniyetlerin nasıl geliştikleri ve ne tür bir teknolojiye sahip olduklarını anlamak, ancak dünya gizemlerle dolu bir yer, bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında toz zerresi kadar kalıyor, peki eski insanların kullandıkları yöntemler bizim algımızın ötesinde sırlar mı içeriyordu, bu bilgiyi henüz bilmiyoruz, ancak yeni yapılan keşifler bizi şaşırtmaya devam edecek gibi görnüyor.