3 Mart 2018 Cumartesi

Çocuklar markete alınmamalıdır.Geleceğimiz çocukları bekleyen tehlike hazır yiyecekler..

Televizyonlarda çocukların uyumadıkları saatte yayımladıkları reklamlar tam bir nokta atşı vazifesi görüyor.Jan janlı hazır yiyecekler masum köylü kılığındakai pusuda bekleyen kurtların saf savunmasız kuzularımızı avlama saatleri.Seyredilen reklamlarda hem yiyecekleri masum gösterme hem de aşırı derecede renklerin beynimize yaptığı uyarı neticesinde obezliğe yolaçan gıdalar bir sonraki günün ne yiyeceğini de belirliyor.Çocuklarımız ağa takılan balıklar gibi çaresizce onu yemek zorunda kalıyor.Ve geleceğimiz nesiller bu yolla başta kısır ve kanser olmak üzere bir çok hastalığa yakalanıyorlar..

Bazı ulusal veya uluslararası dev gıda firmalarının açıklamaları ise gülünç durumda."izleyici kitlesi %35 oranında 12 yaşın altındaki çocuklar olan programlarda, ortak beslenme kriterlerini sağlamayan ürünlerin reklamını yapmayacakları" kararı tam bir aldatmacadır.

BİR: Bu firmalar gerçekten çocuk sağlığını düşünüyorlarsa yapmaları gereken şey çok basittir: Bu ürünleri üretimden kaldırdıklarını, ellerinde bulunanları da imha ettiklerini açıklamak!

İKİ: Bu firmalar bu açıklamalarıyla "sağlığa önem verdikleri" algısı yaratmaya çalışıyorlar!

ÜÇ: Bu firmalar kendilerini "çocuk sağlığını düşünen" kendileri dışında kalan şirketleri de bir tür suçlu ilan etmiş oluyorlar!

Gelelim neticeye

Dev şirketlerin bu açıklamaları vahşi bir pazarlama numarasıdır.

Bu numaraları da sizin ürünlerinizi de "YE-MEZ-LER!"

--2

İyileştirici olumlamalar yapın;
Basit gibi görünen bu cümleler aslında, oldukça güçlü silahlardır;

1. Tevazunun öneminin farkındayım. Kendi kendime yeterliyim.
2. Mutluluk saçan, güzel ve güçlü biriyim, tutkulu bir hayatın tadını çıkarıyorum.
3. Kendimi her şeyimle kabul ediyorum. Hem güçlü yönlerimin hem de zayıf noktalarımın farkındayım.
4. Sevgi hayattaki her şeyin cevabıdır, koşulsuz şartsız severim ve sevilirim.
5. Düşüncelerim pozitiftir ve kendimi doğru ve açık bir şekilde ifade edebiliyorum.
6. Akıllıyım ve hayatın gerektirdiklerinin farkındayım.
7. Evrense enerjiyle bir bütün halindeyim.

Affetmeyi öğrenin
Affetmeyi öğrenmek sizin cömertlik yolunda ilerlediğinizin en önemli işaretlerinden biridir. Yüksek enerjinin geçtiği psikoloji öğretileri, affetmeyi ve öğrenmeyi destekler. Affetmeyi öğrenmek, uğraşmak zorunda kaldığımız şeylerin gerçeğini göz ardı etmez. Affetmek bir zayıflık göstergesi değildir aksine doğruluk ve cesaret ister. Yalnızca affetmek ve sevgi o hasretini çektiğimiz huzuru getirir. Hintli bilge Meher Baba’nın da dediği gibi ‘’gerçek sevgi korkaklar için değildir’’.

Günlük tutun
Tarihte sözü geçen çoğu insan hayatlarının detaylı günlüklerini tutmuşlardır. Günlük onlara iki şeyi vermiştir: gelecek kuşaklar için kalıcı bir kaynak ve yazan kişiye içini dökme fırsatı. İhtiyacınız olmadığını düşünseniz dahi, günlük tutmak size hemen tadını çıkarabileceğiniz birçok şey sunar. Sizi daha pratik yapabilir ve yaratıcılığınızı dizginleyebilirsiniz. Belki düzenli yazarak içinizi dökme fırsatı yakalayacaksınız. Tüm bunlar günlük tutmaya değecek şeyler.

Doğada vakit geçirin
Doğada vakit geçirmenin hem fiziksel hem de zihinsel olarak birçok katkı yaptığı birçok araştırmada kanıtlanmıştır. Michigan Üniversitesi’nde yapılan araştırma doğanın zihinsel yorgunluk ve stres üzerine etkisini araştırmıştır. Bu araştırmada doğada olmanın bizi rahatlattığı, hafızamızı geliştirdiği, dikkatimizi arttırdığı ve kavrayışımızı arttırdığı ortaya çıkarılmıştır. Böylesine basit bir olayın psikolojimiz üzerinde bu denli büyük etkisi olması sizce de inanılmaz değil mi?

Sınırlarınızı belirleyin
Hangi durumların size daha rahat geldiğine karar verdiğinizde isteklerinizi, ihtiyaçlarınızı ve kendinize nasıl daha iyi bakabileceğinizi öğrenirsiniz. Ve daha sonradan kendinizden emin bir şekilde kararlar vereceksiniz ve enerjinizi size hayat veren bu şeylere doğru çevireceksiniz.


Kötü negatif varlıklı enerjilerden kurtulun..

Yolumuzda olan her şeyi yaşamamız gereklidir ancak kendimizi toksik enerjilerden arındırabileceğimizden de emin olmalıyız. Aslında kendimiz ile ne kadar temasta olursak o kadar çok kendimizi arındırmaya ihtiyacımız vardır. Çünkü bu karanlık enerjilere karşı çok hassasızdır. Ne kadar anlayışlı olursanız o kadar çok insanları kendinize çekebileceğinizi fark edebilirsiniz. Bu yüzden kendinizle daha fazla duygusal yük taşırsınız.

Mistik bir ortam yaratın.
Çeşitli kültürlerde de bilindiği üzere, tütsüler aracılığıyla yaratılan ortamdan kaynaklı huşu hissi, sizi kötü enerjilerden arındıracak ve enerji seviyenizi oldukça fazla yükseltecek bir aktivitedir. Kaliteli bir tütsü aracılığıyla, kısık ışıkta oturun ve gündelik hayatla ilgili her şeyi geride bıraktığınızı hayal ederek kendinize saklı bir an yaratarak kendinizle vakit geçirin. 15 dakika gibi kısa bir sürenin ardından dahi kendinizi yenilenmiş hissedeceksiniz.

Aromatik yağlar
Aromatik yağlar kendinizi bitkin ve tükenmiş hissettiğiniz anlarda sizi mutlu hissettirir. Vücudunuzun ve bulunduğunuz ortamdaki kokunun enerji seviyeniz üzerindeki etkileri oldukça yüksektir. Aromatik yağlar sizi kötü enerjiden arındırır ve beyninizin yaydığı dalga frekansını yükseltmeye yardımcı olur. En iyi aromatik yağlardan bazıları gül yağı, sandal ağacı yağı, nane yağı ve lavanta yağıdır. Duş sonrası vücudunuza bu yağlardan sürebilirsiniz.

Meditasyon
Meditasyon hafızamızı güçlendiren, odaklanma yeteneğimizi arttıran birçok şeyle bağlantılıdır. Gündelik hayatta yüksek konsantrasyon sağlayabilen bireyler meditasyonun yarattığı enerji sarmalından iyi faydalanabilen kişilerdir. Meditasyon sizi gerçek enerji kaynağınızla bir araya getirir. Meditasyon çeşitlerinin en pratiği olarak bilinen “mindfulness” ile ilgili daha fazla bilgi almak için aşağıdaki yazımıza göz atabilirsiniz;


2 Mart 2018 Cuma

Yada taşı ----2---

Kaşgarlı Mahmut Yada taşı ile ilgili Divanu Türk adlı meşhur eserinde “Yat bir çeşit kahinliktir ve özel taşlarla yapılır. Bu sayede rüzgar estirilir, yağmur ve kar yağdırılır. Bu, Türkler arasında yaygındır. Yada taşı ile tabiat olaylarını talep etmek için fala bakılır. Buna bizzat yagma boyunda şahit oldum. Orada yağmur yağdırmak için Yada taşına bakıp fal açtılar. Allah’ın emriyle yaz mevsiminde kar yağdı ve gözlerimin önünde de kar yağışını durdurdular.” ifadelerini kullanmıştır. 2Kaşkarlı Mahmut,Divan-ı Türk,III,Tercüme:Besim Altay,Ankara,1992,s.3

Yada taşını kullananlara ve elementleri kontrol edebilenlere yadacı adı verilir. Yada taşının kullanılması büyük uzmanlık gerektirmekte ve yalnızca yadacılar tarafından kullanılabilmektedir. Yağmurun ne kadar yağdıralacağı, dengenin nasıl sağlanacağı ve havanın nasıl düzeltileceği tümüyle yadacının uzmanlığı ile alakalıdır. Her Türk boyunun kendi yadacısı ve yada taşı vardır.

Yada taşı nasıl kullanılır?
Yada taşı ile nasıl yağmur yağdırıldığı konusunda değişik rivayetler bulunmaktadır. Kimi, yada taşının yüksekten alçağa doğru akan bir suya koyulduğunu ve bu şekilde kullanıldığını, kimi rivayetlere göre de, taşın kullanımını sadece Türklerin bildiği, kimseye anlatmadıkları ve öğretmedikleri belirtilmektedir.
Bu taşın en son hangi tarihe kadar kullanıldığı tam olarak bilinmiyor ama bu taştan Osmanlıların da haberdar olduklarını yine tarihi belgelerden anlıyoruz. Şaban Şifaî’nin IV. Mehmet’e yazdığı “Risâle-i Şifâiyye Fi Beycini Enva-i Ahcar” isimli eserinin 14 sayfasında bu taşla ilgili şöyle bir anlatım vardır.:
“Hiç bulut olmadığı halde Yada Taşı ile yapılan işlemden iki saat sonra bulutlar gökyüzünde görülmeye başlar ve ardından bereketli yağmurlar yağar. Ne kadar gerekiyorsa ihtiyaç olunan kadarıyla yağmuru yağdırmak Yadacı’nın hünerine bağlıdır.
Taşlar farklı renklere sahip olabilmektedir. Genellikle siyaha çalan toprak renginde olup üzerinde kırmızı noktalar vardır. Beyaz olup üzerlerinde kırmızı noktalar olanlara da rastlanmıştır. Büyüklükleri bir kuş yumurtası kadardır.”
Günümüzde ise doktor wilhem rich tarafından yapılan deneylerde, bir kaç silindir şeklinde borudan oluşan bir düzenek ile yağmur yağdırmıştır, yapılan bu deney, çeşitli yöntmlerle yağmur yağdırılacağını gösteren önemli bir çalışmadır.

Peki, Yada taşı Türklerin eline nasıl geçti?
Bu konuyla ilgili değişik rivayetler söz konusu…
İlk görüş; Hz. Nuh peygamber, tufandan sonra Yafes adındaki oğlunu Türk yurduna gönderir. Yanında da Yada taşı vardır ve Türklerin babası olarak kabul edilen Yafes, Yada taşını Türklere verir. Daha sonrasında da Oğuz Kağan’a geçer.
Hatta bu görüşle ilgili, Ziya Gökalp,“Eski Türklerde Din” adlı yazısında, yağmur taşına tarih ve coğrafya kitaplarında da rastlandığına işaret ediyor ve Nuh’un gemisinin Cudi Dağı üzerine oturuşundan sonra Nuh’un büyük oğlu Yafes’i doğuya yolladığını ve ona Türklerin “cide taş” adını verdikleri yağmur taşını verdiğini, bu taşa “yede taşı” da dendiğini, “İsmi âzam, üzerinde mahkuk olduğu için, Yafes istediği zaman bunun vasıtasıyla muradına nail” olduğunu naklen söylüyor. Ve “bu taş hakkındaki rivayetler o derece kuvvetlidir ki, artık ondan kimsenin şüpheye mecali yoktur. Şimdi bile Türkler arasında bu cinsten bir taş mevcuttur.”diyor
İkinci görüş de; Kantura’nın çocukları vasıtasıyla Türklere geldiğidir. Kantura, Hz. İbrahim’in üçüncü eşidir ve ondan birkaç erkek çocuğu vardır. Hz. İbrahim, bu çocuklarını kuraklığı çok olan Horasana gönderir. Yanlarında Yada taşı da vardır ve kuraklık olduğunda Hz. İbrahimin öğrettiği şekilde dua okuyarak yağmur yağdırmaya muvaffak olurlar. Hz. İbrahimin bu çocukları ve soyu, han soyu olarak kabul edilmiştir.
Göç destanı ve Böğü tekin efsanesinde de “ya da” taşı ile ilgili bilgilere rastlanmaktadır. Böğü Tekin efsanesinde, “ya da” taşlarının gökten inen altın ışıklardan geldiği anlatılır. Altın ışık, kutlu dağı oluşturur ve bu Kutlu dağ yeşim taşındandır. Kutlu dağ Türklerin elinde olduğu sürece, Türkler tüm dünyaya hükmeder olmuştur.
Göç destanına göre; Çinliler, kendilerine karşı yapılan akınlarda Türklerin bu taşlardan güç aldığını öğrenmişlerdir. Çinlilerle savaşmaktan yorulan Türk hükümdarı, savaşları bitirmek için oğlunu Çin prensesiyle evlendirmeye karar verir. Çinliler de buna karşılık Kutlu Dağı isterler. Hükümdar kabul eder. Çinliler dağı götürmek için çevresinde ateş yakarlar ve bazı yöntemlerle binlerce parçaya bölerler. Bu parçaları toplayıp Çine götürürler. Kutlu kaya’nın yok olmasıyla birlikte, Ötükenin kuvvetli savaşçıları zafere hasret kaldıkları gibi, kıtlık ve kuraklığa mağlup olurlar. Artık göç etmekten başka yol yoktur.
Peki, yok oluşuyla kuraklığa neden olan ve insanları göç ettiren Kutlu Dağ, Yada taşının kaynağı olabilir mi?

Zamanın kumlarını iyice karıştırdığımızda, karşımıza ilginç ve bir o kadar da sıradışı bilgilerler çıkmaktadır, eski uygarlıkların ilkel düşündüğümüz yaşam biçimleri, günümüz modern insanlarını şaşırtmaya devam ediyor, Eski antik dönemlerde yaşanan çoğu olay hakkında bildiklerimiz malesef yine eski insanların anlattıkları ile sınırlı, Son dönemde yapılan antik dönem kazılarıyla bildiğimiz pek çok şey sil baştan yeniden yazılıyor, her yapılan çalışma tahminlerimizin çok daha ötesine geçiyor, ancak yapılan tüm çalışmalar ve araştırmalar bizi ortak bir noktada buluşturuyor, o da antik dönemde kullanılan yöntemlerin bizim teknolojimizin ötesinde ve daha çok metafizik gibi görünmesine sebep oluyor. hatta bir çok teorisyen bu medeniyetlerin günümüz medeniyetlerinden daha iyi bir konumda olduğunu iddia etmektedir. Ancak bu medeniyetler ve sırları anlaşılamayan bir şekilde, sanki birden bire ortadan kaybolmuşlar, örneğin atlantis, mu uygarlığı, ve diğer medeniyetler gibi, bize düşen ise bu medeniyetlerin nasıl geliştikleri ve ne tür bir teknolojiye sahip olduklarını anlamak, ancak dünya gizemlerle dolu bir yer, bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında toz zerresi kadar kalıyor, peki eski insanların kullandıkları yöntemler bizim algımızın ötesinde sırlar mı içeriyordu, bu bilgiyi henüz bilmiyoruz, ancak yeni yapılan keşifler bizi şaşırtmaya devam edecek gibi görnüyor.

Yada taşı..Göksel psişik taş..

Türklerin kullandığı yağmur yağdıran sihirli taş “YADA TAŞI”

Türklerin kullandığı yağmur yağdıran sihirli taş “YADA TAŞI”: Antik medeniyetlerin bir çoğunda kutsal ve tılsımlı olduğu kabul edilen çeşitli objeler bulunmaktadır ve bu objeler ait olduğu topluluğa çeşitli güçler kazandırdığına inanılır, bu objelerden biri de yada taşlarıdır. Fakat Bu taşların gizemi ne yazık ki tarih sayfalarına gömülmüş durumda. Ancak pek çok mitolojide ve tarihi yazıtlarda, bu tür kutsal ve sihirli taşlara rastlamak mümkün. Adına ne derseniz deyin bu sihirli taşlar, savaşlarda ve kıtlık dönemlerinde, derin bir gücün kullanılmasını sağlamıştır. Mensubu olduğumuz medeniyet ise çok eskilere dayanmaktadır, her medeniyet kendi halkının refahı için çeşitli yöntemler kullanıyordu, eski türklerin kullandığı yöntem ise, kutsal ve doğaüstü güçleri olduğuna inanılan yada taşlarıydı, diğer bir ifadeyle yağmur yağdıran taşlar.

En yaygın inanışa göre bu taşlar, göklerden gelerek Türklere hediye edilmiş, yüzyıllar boyu Türk Şamanları ve Türk komutanlarınca kullanılmıştır.
Bir çok kaynakta “yada” taşından yağmur taşı olarakta övgüyle bahsedilmektedir, bu taşlar, eski türkler taradından, yağmur kar fırtına gibi doğal olayları meydana getirmek için kullanılıyordu, peki yada taşları gerçekten doğaüstü güçlere mi sahipti.
Maddenin niteliklerine hükmetmek, meteorolojik olayları yönetmek. insanoğlunu hep meşgul etmiştir, Avrupa’daki sıradan madenleri altına çevirme girişimleri Simya biliminin asıl konusunu oluştururken, Türklerde ise ya da işlemi doğal olaylara müdahale etme çabasıdır. Yağmur veya kar yağdırmak bu çabanın en çok denenen kısmını oluşturur. türklerin islamı kabul etmesiyle birlikte, bu uygulamanın yerini kısmen Yağmur Duası almıştır.
Marco Polo,Türkler’le karışan Keşmir halklarında da ya da Taşı ve yağmur yağdırma sanatının bulunduğunu yazar. Moğol döneminde Farsçaya geçen Yadamışı ve Cadamışı deyimleri sihirli güçlerle yağmur yağdırmak anlamına gelmektedir. Türkler’in ya da Taşı’nı kullanmaları üzerine onlarca kaynakta ayrıntılı kayıtlar vardır. Örneğin bir eserde şöyle denilmektedir:

“Türkler arasında, türlü renk ve cinsleri olan Yada Taşı vardır ki onun madeni Hıtay ve Tavgaç Dağları’ndan çıkar. Bu taş aracılığı ile yağmur, kar, dolu çekilir. Türkler, bu sanatı bilip uygulayanlara Yatçı derler. Bu işte yetenekli olanlar, köyün bir yanına yağmur ve kar getirdiklerinde, köyün öbür yanında Güneş açar. Türkler bu taşı yanlarında taşırlar ve bu taş sayesinde düşmanlarına üstünlük sağlarlar. Türkistan’da bir tepeden çıkan bu taşları kentlere götürürler, suya asar ve yağmur yağdırırlar.”
Yada taşı pek çok tarihi kaynakta ve özellikle Çin kaynaklarında sayfalar dolusu bahsedilen tılsımlı ve efsanevi bir taştır. Yada taşı sayesinde Türkler, diledikleri zaman yağmur ve kar yağdırabiliyorlardı. Türklerin elindeki Yada taşları hakkında Çin kaynaklı bir çok tarihi kayıtlarda Yada taşları ile ilgili anlatılanların bir rivayetten ibaret olmadığı, aksine aktif bir şekilde kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Yada taşı yalnızca yağmur ve kar yağdırmak amacıyla değil, fırtınalar ve kasırgalar çıkarmak, bulutları dağıtmak, dolu yağdırmak, sis getirmek, tufan oluşturmak, şimşekler, yıldırımlar ve gök gürültüsü oluşturmak için de kullanıldığı söylenmektedir.
Abdülkadir İnan tarafından kaleme alınan Tarihte ve Bugün Şamanizm adlı eserinde yada taşlarından bahsetmiştir. Tang hanedanı eserlerine göre 449 yılı olaylarından bahseden bir eserde Yüeban halkının Yadacılar mahareti ile kendilerine saldıran Cücenlere karşı Yağmur ve fırtına çıkardıklarını belirten ifadeler geçmektedir.
1641 yılında Kafkasya’da seyahat eden Evliya Çelebi, seyahatnamesinde bir Türk şaman büyücüsünün efsunlarla bulutları toplayarak yağmur yağdırdığını anlatmaktadır.
Yakup El-Hamavi’nin eserinde Ahmed Es-Semani; Bir Türk kavmi olan Naymanların, Cengiz Han’la yaptıkları savaşta Yada taşını kullandıklarını aktarmıştır.


1 Mart 2018 Perşembe

Doğal afetler.

25 Şubat 2018 Pazar


Deprem.

Çok yakında deprem olacak.Yolcu uçağı kaza atlatacak.Tren kazaları ve avrupa da patlama, eylemler ve anarşi( ırkcı saldırı ve eylem) ..Uzak doğuda çok önemli bir patlama..

Amerika kıtası dikkatli olmalı.
Her can bizim için önemli ve kimseye bir şey olmasın.Irkı dini dili ne olursa olsun sonuçta hepimiz Bir'iz..
http://m.aksam.com.tr/dunya/papua-yeni-ginede-75-buyuklugunde-deprem/haber-711369

İngiltere'de büyük patlama

AA |  25 Şubat 2018 Pazar - 23:41 | Son Güncelleme : 26 02 2018 - 0:13

İngiliz polisi, Leicester şehrinin Hinckley Road bölgesinde bir binada büyük çaplı bir patlama olduğunu bildirdi.

Japonya'da üçüncü seviye alarm! En yakın mesafe 2 kilometre 


01 Mart 2018 Perşembe - 10:46 | Son Güncelleme : 01 03 2018 - 10:46

Japonya’da Shinmoe Yanardağı'nda patlama meydana geldi. Bölgede üçüncü seviyede alarm verildi. Yöre halkına yanardağın 2 kilometre çevresine yaklaşılmaması uyarısı yapıldı.


http://m.aksam.com.tr/yasam/son-depremler-erzincan-son-dakika-deprem-mi-oldu-kandilli-
rasathanesi/haber-713158

Ses ve yaşam..

Ciğerlerden gelen havanın ses yolunun herhangi bir noktasındaki boğumlanması ile oluşan ve yayılarak kulaklarla algılanan titreşime ses denir. Sesin saniyedeki titreşim sayısına frekans ya da perde denir. Sesler, ses yolu adı verilen akciğerlerden başlayıp boğaz, gırtlak, damak, dil, diş ve dudakların çeşitli hareketleri sonucunda oluşur. Sesler oluş biçimlerine ve oluşum yerlerine göre tasnif edilirler. İnsanı diğer birçok canlıdan ayıran en önemli özellik, çıkarttığı ses ve bu sesle yaptığı iletişimdir. Sesimizle hem mesajımızı gönderir hem de ona duygularımızı, sevgimizi, kızgınlığımızı ve kaygılarımızı ekleriz. Bir de bu sesi şekillendirerek kulağa daha hoş hale getirebiliriz ki bu da insanın kendi sesli sanatını, müziğini oluşturur.

Sesin güç kaynağı akciğerler göğüs kafesi  sırt ve özellikle de karın kaslarıdır. Bu kaslar uyumlu bir şekilde çalışarak bir körük gibi havayı kontrollü olarak pompalarlar. Genellikle  bu organların tümü diyafram olarak adlandırılır. Oysa diyafram havayı emen akciğerin hemen altında yer alan bir kas tabakasıdır. Ses havayı dışarı üflerken çıkar ve bu süreçte de diyaframın hiçbir rolü bulunmaz. Sesin önce beyinde şekillenmesi sonra ilgili organlara emir  vermesi  gerekir. Emir beyin sapı ve omurilikten ilerler. Mesaj , gırtlak, akciğer,  karın kasları ve rezonans (tınlaşım) boşluklarına (ağız,boğaz,burun) ortak bir çalışma ile iletilir. Sağlıklı bir ses için kulağın da sağlam olması gerekir. Ağzından çıkanı kulağın duymuyor deyimi , her ne kadar bu durum için söylenmişse de kulağı duymayan kişilerin seslerini kontrol edemeyip bağırarak konuşmaları hepimizin dikkatini çekmiştir. İşitme bozukluğu olduğu için sahneleri genç yaşta terk etmek zorunda kalan bir çok ünlü ses sanatçısı vardır.

Sesi Doğru Kullanmak

İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, sesi ile yaptığı iletişimdir. Her bireyin kendiliğinden sahip olduğu bir ses frekansı (aralığı) vardır ve sesin karakteristiğini belirleyen renkler bulunmaktadır. Ses aralığı eğitimle genişletilebilir.

Sesin rengi, eğitim alındıkça belli olur. Sesin oturması, şekillenmesi için sürece ihtiyaç vardır.  Her insanın bir konuşma, bir de şarkı söyleme şekli vardır.

Güzel etkili konuşma ses çıkışı ile nefesin kullanımı başarılı bir uyumla gerçekleşmelidir.

Ses İçin Doğru Nefes Almak

Doğru nefes almak dört aşamada gerçekleşir;
1.   Diyaframı kullanabilmek
2.   Nefesi diyaframda tutabilmek
3.   Nefesi tasarruflu kullanabilmek
4.   Doğru sesi çıkarabilmek



Nefes ve yaşam..

Kartal Nefesi

İnsan bedeni enerjiden oluşan bir kürenin içindedir. Beden üzerindeki manyetik merkezlerin dengesi, bu kürenin şeklini ve gücünü belirler. Bu enerji küresi aynı zamanda fizik bedenin besleyicisidir. Doğmayı beklerken yumurtasının içindeki besini yiyen yavrukuş gibi, kendi enerji yumurtanızın içindeki enerjiyle beslenebilirsiniz. Kartal nefesi, fiziksel ve dünyasal gücünüzü arttırmak için yapılan bir çalışmadır. Hergün düzenli yapıldığında kartal gücünün keskinliğine ulaşırsınız. Hareketlerin tümü kendi yumurta enerji alanınız içinde yapılmalıdır.

Ayakta durarak iki elinizi 45 derece ileriye ve yukarıya doğru kaldırın. Elleriniz birbirine doğru kartal pençesi gibi bakıyor olsun. Kollarınız ve omuzunuz bir daireyi tamamlar gibi çember oluşturmalıdır. Her iki elinizi çapraz bir yay yaparak hızla gözlerinizin önüne çekin ve bu sırada nefes alın. Nefesiniz kollarınızla senkronize ve keskin olmalıdır. Sol eliniz sağ gözün, sağ eliniz sol gözün karşısına gelmelidir. Eller çapraz hareketle aşağıya inerken aynı zamanda sol ayak öne doğru atılmalı ve ağırlık sol ayak üzerinde olmalıdır. Gözleriniz ise tam karşıya bakmalıdır. Nefes verirken eller geldiği yere geriye doğru kaldırılmalı bu sırada sol ayak önden arkaya doğru çekilirken ağırlık sağ ayağa verilmelidir. Bu hareket aynı şekilde 5 kez yapılır. Sağ ayakla 5 kez tekrar yapılınca 1 uygulama gerçekleşmiş olur. 5 uygulama yapılması önerilir. Günlük egzersizlerde kullanıldığında beden gücü ve kondisyonu artar. Sağ beyin sol beyin ve beden farkındalığı dengelenir.


Nefes..


Batarya Nefesi

Kendinizi ruhsal olarak güçsüz hissettiğinizde, görünmeyen alanınıza girip enerjinizi şarj edebilirsiniz… Bir bataryanın dolması için şarj dolum cihazına girmesi gibidir bu çalışma:

Ayakta durarak dengelenin. Doğru duruş pozisyonunda omurga dik, kanatlar kuvvetli, iki ayak yere hafif açık ve dengede basmalıdır. Gözler kapalı olmalıdır. Sanki önünüzde iki ışıktan sütün var olduğunu imajine edin. O iki sütünun birbirine yapışık ve aralarında hafif bir boşluk olduğunu düşünün. İki elinizi nefes alarak o iki sütunun arasına çapraz olarak sokun. Her iki yana kuvvetle açarak sütunların arasını açın. Açtığınız bu kapıdan sol ayağınızı öne atarak ve saat yönünde dönerek yavaşça içeriye girin. İçeriye girdiğinizde tepenizden bedeninize doğru akan bir ışık duşun altında olduğunuzu imgeleyin. Tepenizden ayakuçlarınıza kadar o duşun altında enerjiyle kendinizi doldurun. Tıpkı bir pilin şarj makinesine takılması gibi tüm zerrelerinizi o ışıkla doldurun. Bu sırada derin sessiz ve yavaş nefesler almaya devam edin. Bedeniniz o ışıkla titreşerek dolacaktır. Dolumun bittiğini hissettiğiniz an tekrar ellerinizi karşıya doğru çapraz kaldırın ve ışık sütunlu kapıyı tekrar açın. Bu sefer sağ ayağınızı öne doğru atıp saat yönünün tersine dönerek ilk noktanıza geri dönün. Yavaşça gözleriniz açın. Her şeyin farklı olduğunu kesinlikle hissedeceksiniz. Bu nefesi çok sessiz ve hareketleri çok yavaş yapmalısınız.


28 Şubat 2018 Çarşamba

Korkuyla yaşamak hergün ölmektir..

Bir Hint masalına göre ;
Kedi korkusundan, endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Büyücü biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür.Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya baslar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya baslar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür.. 
Ve der ki ;
"Sen cesaretsiz ve korkak hayvansın. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardim edemem."
Ünlü yazar Shakespeare, bu konuda şöyle diyor : 
"İnsanların çogu sevmekten korkuyor,kaybetmekten korktuğu için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. 
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. 
Yaslanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için. 
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. 
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için."

Önce kainat şifasıyla:sevgiyle uyumlanın

YERYÜZÜ MELEKLERİ

BÖLÜM 1 YERYÜZÜ MELEĞİ MİSİN? 

Bütün bunları yapabilirsiniz ama inisinasyon bir şifa kanalına rei ki gibi (bir usta tarafından uyumlanmanız gerekiyor..Bu işlerin ustasıyım guruyum gibi konuşanlara fazla güvenmeyin iyice araştırın yoksa ondaki sıkıntı size sizdeki dertler (Aman çok dikkatli olunhastalık vs.ona geçer.) .


Herkes öğrenmesi ve olgunlaştırması gereken şahsi bir görevle dünyaya gelir. Her birimiz hayatımız boyunca sabır, bağışlayıcılık veya şefkat gibi duyguları geliştirebiliriz.
Kilo sorunların veya ilişkilerinde, ilgili yolunda gitmeyen şeyler olduğu halde sen sürekli başkalarını tedavi etmek onlara yol göstermek ve yardımcı olmak için çabalıyorsan ve bu konuda başarılıysan bir yeryüzü meleği olabilirsin. Son derece duyarlı biriysen ve şiddetin her türlüsünden rahatsızlık duyuyorsan bir yeryüzü meleği olman son derece mümkün.
Her insanın içi aynıdır.
Yeryüzü meleği olmayan insanlarsa sadece kendi gelişimleri, huzurları ve keyifleri için yaşamaktadırlar.
Bedenlenmiş melekler
Elemantaller
Yıldız insanları
Kiracılar
YERYÜZÜ MELEĞİNİN ÖZELLİKLERİ
- Kendilerini başkalarından farklı, ayrı veya yabancı hissetmek.
Farklı olmak güzel.
Kendim olmak güzel.
Ben böyleyim.
İnsanların beni sevmelerini sağlamak için çabalamam gerekmiyor.
- Başka insanlara, kimyasallara ve her türlü şiddete karşı aşırı duyarlılık.
Kalabalık içinde rahatsızlık duyarlar. Çünkü insanlardan gelen duygular ve fiziksel duyumlar onlara ağır gelir.Hoşlanmadıkları yada alerjik tepki gösterdikleri için,
Besin maddelerinde,
Temizlik ve tuvalet malzemelerinde kimyasallardan uzak 
durmayı öğrenmiştir.
Her türlü şiddet onu tiksindirir.
Tartışmalar.
Medyadaki olumsuz haberler.
Şiddet içerikli filmler.
Fazla duyarlı olmaları yardımlarına nerede ihtiyaç duyulduğunu sezmelerini sağlar.
Başka insanlarla birlikte olmakta zorlandığım için en iyi yalnızken çalışabiliyorum.
- Güçlü bir kararlılık duygusu
- Geçmişlerinde sorunlu ilişki modelleri
Çoğu zaman duygusal olarak yetersiz veya istismar edici ebeveynler tarafından yetiştirilmişlerdir. Ailede kendilerini üvey evlat gibi hissederler.
- Yabancıların onlara sorunlarını ve hatta özel hayatlarını anlatmaları.
Sizde insana güven veren bir şey var derler. Çünkü vücut dillerini güven verecek şekilde kullanmayı öğrenmişlerdir. Başkaları en mahrem detaylarını bunlara anlatırlar.
- Kronolojik yaşlarından daha genç göstermek.
Çoğunlukla kronolojik yaşlarından daha genç gösterirler. Buradaki tek istisna saçlarına erken ak düşen ve surat ifadeleri daha olgun gösteren BİLGELERDİR.
- Muhtemelen geçmişlerinde kişisel ailevi bağlılıkları vardır.
Yemek, uyuşturucu, alkol, sigara, ilişkiler veya hepsi birden bazı yeryüzü meleklerinin farklı hissettikleri veya yaşam misyonları gözlerini korkuttuğu için duydukları acıyı dışa vurma yollarıdır. 
- Tek Kulakta çınlama
BÖLÜM 2 BEDENLENMİŞ MELEKLER
Bir bedenlenmiş meleğin gözlerine baktığınızda saf ve karşılıksız sevgi görürsünüz.
Bedenlenmiş Meleklerin Özellikleri:
- Sevimli ve kalp şeklinde suratları olur.
- Sık sık özür dilerler
- Meleğe benzerler( ister erkek ister dişi olsunlar)
- Kavisli dudakları ve ceylanın ki gibi iri gözleri masumiyet ve sevgi yansıtır.
- Aşırı iştah ve kilo problemleri vardır.
- Saçlarının rengini değiştirirler.
-İnsanlara çok güvenirler.
-Hayır demekte güçlük çekerler ve başkaları kendilerine yardım edince suçluluk duyarlar.
- Melekleri severler ve melek heykelleri, kitapları, mücevherleri vb.
koleksiyonları yaparlar.
- Fazladan koruyucu melekleri vardır.
- Çevrelerindeki büyük aura sebebiyle hep al aldırlar.
- İnsanların kabiliyetlerine aşık olurlar ve başarıya ulaşmaları için o kişilere yardım etmek isterler.
- Bağımlı ve alkolik kişilerle yıpratıcı ilişkileri olur.
- İlişkileri normal insanlardan daha uzun sürer.
Bir melek insan şeklinde birden fazla yaşam sürmüş olabilir. Çoğu bedenlenmiş melek sağlık problemleriyle karşılaşır; özellikle rahim kanseri, kronik yorgunluk sendromu ve jinekolojik problemler. 
Bedeninizi iyileştirin kadınların sağlık problemlerinin "kendi kimliğini ve dişiliğini reddetmekten" ve tümörlerle kistlerin " eşinin bir bir acısını dindirmekten ve dişi egoya alınan bir darbeden" kaynaklandığını söyler. 
ENERJİ-KİLO-BESİN
Bedenlenmiş meleklerin enerji koruma ve temizleme tekniklerini uygulaması gerekir.Enerjilerine sahip çıkmak bedenlenmiş meleklerin canlılıklarını arttırmak için yemeğe başvurmalarının da önüne geçer. Bedenlenmiş melekler için yemek kendilerini yabancı hissettiklerinde bu dünya ile bağ kurmalarının bir yoludur ve özellikle patates cipsi ile patlamış mısır gibi yiyecekler stresten kaçışı sağlar.
KORUNMA
Bir başka insana yardım ederken " enerji ceketini " giymen gerekir.
Bir başka deyişle, birinin duygu ve düşüncelerini temizlemesine yardım ederken, bıraktıkları toksin maddeler çevrelerindeki insanlara bulaşabilir.Bu yüzden korunma teknikleri öğrenmelisin.
Her yardım ve iyileştirme seansından önce bunu yapman gerekir. Seanstan önce kendini korumayı unutmuşsan bunu seans sırasında da yapabilirsin. Seans sonunda da temizlenmelisin. Kendini koruyucu bir ışık ve enerji katmanıyla çevrelemek niyeti bile bunun gerçekleşmesini sağlar. Bu ışık meleklerinin özüdür, seni çevrelemesi ve koruması için çağırdığın yaşayan, seven, düşünen varlıktır.
BEYAZ IŞIK: Bu ışık, çevrendeki melekleri çağırarak seni aralıksız korumalarını sağlar. melekler seni koruyacak ve güvende olduğunu garanti altına alacaklardır.
PEMBE IŞIK: Sorunlarıyla saplantılı olumsuz bir insanla birlikteysen çağırılacak ışık budur.Pembe ışık seninle konuşan herkese ve aynı zamanda kendi içinde sevgi dolu bir enerji gönderir. Bu pembe kalkanın içine sevecen düşünce ve enerjiden başka hiç bir şey sızamaz.
ZÜMRÜT YEŞİLİ IŞIK: Kendi fiziksel vücudunda herhangi bir dengesizliği iyileştirmek istiyorsan kendini bu ışıkla çevrelenmiş olarak gör ya da hisset. Vücudun iyileştirici bir ışığa ihtiyaç duyduğunda bu ışığı emer.
MOR IŞIK: Kendini, spiritüel frekansını yükselten muazzam bir mor ışığın içinde düşünmek sorunlarını aşmanı ve ilahi kılavuzluğun en üst düzeyiyle iletişim kurmanı sağlayacaktır. Mor ışık aynı zamanda tüm düşük enerjileri, varlıkları veya yeryüzüne hapis olmuş ruhları uzaklaştırır.
GÖKKUŞAĞI IŞIĞI: Kendini gökkuşağının tüm renklerinden oluşmuş bir ceket giyerken gör ya da hisset. Bu sayede kendinin veya başkalarının enerjilerini iyileştirme yeteneğin artar.


Yeryüzü kanatsız meleği olmak.-2-

Her iyileştirme seansından sonra ya da ne zaman yorgun hissedersen enerji temizleme tekniklerini kullan
- Tellerini kesmek: Tüm danışanlar sana görünmez teller bağlarlar ve seans sonunda enerjini çekerler.Telleri kesmek için, yüksek sesle ya da zihninin içinden şunları söylemen yeter.
" Baş melek michael, lütfen bana gel ve enerjimle canlılığımı tüketen korku tellerini kes."
İsteğine sebep olan korkuları serbest bırakmak için baş melek michalden yardım dile.Baş melekler kendilerini çağıran herkese anında yardım edebilirler. 
- Deniz tuzu ve banyoları yapmak: Yakında yüzecek deniz yoksa onun yerine deniz tuzu ile sıcak su dolu küvette yıkanın. Saf tuz toksik enerjileri gözeneklerinizden dışarı atar.
- Doğa ile bağlantı kurmak: Bitkiler zihinsel, duygusal ve fiziksel vucütlarımızdan olumsuz toksinleri çekerler. Yorgun hissettiğinde bir yürüyüşe çık. Ayrıca yatağının yanında bir saksı içinde bitki bulundur. Böylece sen uyurken bitkiler enerji temizleme işini görürler.
KARARLILIK
Bedenlenmiş melekler öyle bir iyimserdir ki, çoğu zaman hayır demeyi beceremez. Çoğu zaman yardım istedikleri için özür dilerler ya da bu isteklerini hiç dile getirmezler ve sonradan kimse onlara yardım etmediği için gücenirler. Para konusunda genelde vericidirler ve alma eğilimleri çok azdır.Bu dengesizliği düzeltmeye yarayacak onaylamalar şunlardır. 
" olağanüstü şeyler alıyorum"
" almama ne kadar müsaadeedersem, başkalarına o kadar çok yardım edebiliyorum."
BEDENLENMİŞ MELEKLERİN ÖZEL YAŞAMLARI 
Romantik ilişkilere girmekte ya da arkadaş edinmekte nadiren güçlük çekerler.Ancak tatmin edici ilişkiler kurmakta zorlanırlar.
Genelde bağımlılara aşık olur ve onları iyileştirmeye çalışırlar.
Arkadaşlıklarında ise danışman rolünü üstlenirler. Mesela saatlerce arkadaş sorunlarını dinlerler, kendi sorunlarını anlatmak istediklerinde arkadaşları sohbete son verir. Bu da onların alma verme dengelerini bozar.Yaşamları boyunca başlarından bir çok evlilik geçebilir.Aile yaşantılarında kendilerini üvey evlat olarak hissedebilirler. İlişkilerini bitirmekte zorlanırlar. Kendileri de terk edilme korkusu yaşarlar. İlişkilerinde sessizce acı çekerler. Bedenlenmiş meleklerin kurduğu ilişkiler genelde tek taraflıdır, daima yardım eden olup hiç yardım edilen olmazlar. Bir ilişkide hiç kimse kurban değildir herkes bilinçli ya da ruh düzeyinde seçilmiştir.
Bedenlenmiş melekler genellikle yardım mesleklerine yönelirler. Gruplarla çalışmaktansa bireysel çalışmayı severler. İnsancıl bir çalışma ahlakı olduğu için büyük şirketlerde çalışmaya uygundur. Ahlaklı olmayan patronlar veya firmalar için çakışmakta zorlanırlar.
Eğer bedenlenmiş bir meleksen, aşağıdakileri yaptığın sürece yeryüzünde huzurlu ve başarılı bir yaşam sürersin.
- Özellikle birilerine yardım etmeden önce kendini enerji ve ışıkla koru.
- Evet demeden önce bekle.
- Özür dileme alışkanlığının yerine pozitif ifadeler kullanın.
- Kan dolaşımına yardımcı olacak egzersizler yap.
- Verme ve alma kotalarını dengede tut.
- Misyonuna ket vuran kuralları boşver.
- Çekinme
- Yardımları sıcakkanlılıkla kabul et.
- Oyun oyna

27 Şubat 2018 Salı

İnsan denen varlık kadar vahşi olan hiç bir canlı yoktur bu kainatta..

Sen Yanmazsan Ben Yanmazsam: Düşünceleri Uğruna Diri Diri Yakılan Giordano Bruno

1548 yılında doğmuş olan, İtalyan filozof, rahip, gökbilimci ve okültist Giordano Bruno. Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biri ve şair yönüyle de edebiyata en yakın duranı. Ona “doğacı coşkunluğun düşünürü”demek hiç de yanlış olmaz. Aristotelesçi kapalı evren görüşünden ilk sıyrılanlar arasında yer alan Giordano Bruno, Kopernik'in tezini de cesaretle savunmasıyla biliniyor. Tabii engizisyon bunu kabul eder mi?
Bruno, soylu bir ailenin çocuğu olarak 1548 yılında İtalya'nın Nola kasabasında dünyaya geldi, on altı yaşındayken Dominiken tarikatına girdi.
Bruno daha on bir yaşındayken mantık ve diyalektik öğrenimine başladı.
O yaşlarda Aristotales'nun eserlerini arkadaş toplantılarında okuduğu rivayet edilir. Daha on beş yaşına yeni vardığında engizisyona hakkında yüz elliyi aşkın suç duyurusunda bulunmuştu bile.
Kopernikus sistemi ile tanışınca, Bruno tarikat mensubu bir kişi olmaktan sıyrıldı ve buna bağlı olarak Hıristiyan inancıyla arasındaki bütün bağları koparttı.
Kiliseye karşı bir sistem içinde yer aldığından din sapkınlığı ile suçlandı, engizisyon baskısından kurtulmak için Roma'ya ve ardından Kuzey İtalya'ya kaçtı.
Bruno evrenin sonsuzluğu yanında evrenin birliği ilkesini de benimser: Buna göre Ortaçağ felsefesinde temel alınan gök ile yer ayrılığını reddeder.
Bruno, Tanrı'nın ve evrenin birbirinden farklı iki öz olmadığı, ama aynı gerçekliğin iki sonsuz görünümü olduğunu kabul eder.
Ona göre her şey Tanrısal kuvvetin görünüşüdür.
“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.”

Düşüncelerinin açıklanmasının kendisi için çok tehlikeli olduğunu bildiği halde, bu cümlesinden de anlaşılacağı gibi, yazı ve konuşmalarında düşüncelerini hep böyle açıkça ifade etmiştir.
Dinsizlik ile suçlandığı için hiçbir yerde kalıcı olarak yaşayamadı, sürekli gezdi, Cenevre’ye geçti, ardından Güney Fransa, Paris ve Londra'da devam etti yaşamına.
1582 yılında Sorbonne Üniversitesi'nde bir kürsü elde etti, Londra'da yapıtlarının bir bölümünü bastırdı.
Londra'dan kısa bir süreliğine yine Paris'e geçen Bruno, bu defa da Almanya'ya gitti ve eserlerini yayımlatma çabalarını sürdürdü.
Daha sonra Zürih'e geçen Bruno, bir İtalyan aristokrat tarafından Venedik'e davet edilince bu daveti kabul etti.
Burada Galileo Galilei ile tanıştı, ama Mocenigo adlı bir aristokratla çatışınca, onun tarafından Engizisyon'a teslim edildi.
Bir rivayete göre Bruno aşıktı, hem de evli bir kadına. Rivayet gibi görünse de Bruno'nun İtalya’ya dönme nedenlerinden birisi de bu kadındı. Ancak kadın evliydi ve kocası da durumu anlayınca Bruno’yu engizisyonun eline vermek için elinden geleni yapacaktı. Bazı kaynaklara göre Bruno’yu engizisyona gammazlayan en yakın arkadaşlarından birisidir.
Ona, düşüncelerinden vazgeçmesi ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği söylendi.
Engizisyonun elinde yaklaşık 7 sene kaldı Bruno. Bu zaman dilimi içinde kendisine ne yapıldığı ve neler olduğu hiç bilinmiyor. Kayıtlar ise nerededir, hala saklanıyor mudur bilinmiyor.
Ama o, gördüğü bütün işkencelere karşın, görüşlerinden taviz vermedi ve ölüme mahkûm edildi.
Ölüm kararını Bruno'ya bildiren yargıç, ondan şu cevabı almıştır: "Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz".
Kilisenin bu kararı, 1600 yılının Şubat ayında, Roma'da Campo de' Fiori meydanında Bruno'nun diri diri yakılması ile yerine getirildi.
Kilisenin bu kararı, 1600 yılının Şubat ayında, Roma'da Campo de' Fiori meydanında Bruno'nun diri diri yakılması ile yerine getirildi.
Campo dei fiorinin o kaldırımlarında getirildiğinde yüzünde öfke vardı, ama bir yandan da artık bitiyordu. Önce o dilini kestiler Bruno’nun bir daha konuşamasın, insanların zihnini zehirleyemesin, bir daha ruhundakileri kelimelere dökemesin diye. Sonra da odunları dizdiler etrafına… Yaktılar.
Giordano Bruno, "Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar." diyerek gitti.
Bugün yakıldığı yerde heykeli var ve haklı olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak o 8 yıl işkence görmesine karşın, düşüncelerinden, fikirlerinden, inandıklarından zerrece ödün vermeyen, karanlığın aydınlığa çıkması için kendini ateşe vermekten çekinmeyen bir insan. Örnek alınacak çok yönü olan, ilham veren biri.


Beyin ve organlar.


Cinsellik varlığın doğasındaki tek yetenek.Üremek bütün canlıların bir sonraki nesile kendini taşımak.Beyninkendini iafade etme şklidir belki?...

Cinsel organ ile beyin arasında bir yol bulunur. Bu yolun başı "cinsel organ", sonu ise, "başın üstü" olarak bilinir.
İrfan gelenekleri ve psikoloji biliminin ortak olarak onayladığı üzere; insan bu yolun neresindeyse, gözlerinden orası bakar. Bundan dolayı, Yunus Emre'nin gördüğü dünya ile Hitler'in gördüğü dünya asla aynı dünya değildir. Aslında her ikisi de, birbirinden çok uzaklarda bulunan bambaşka iki dünyada yaşamışlardır.
Aynı şekilde, insanlar da kendi iç düzenlemeleri üzerinden yansıttıkları anlamlarla kurulan ve birbirinden oldukça farklı dünyalarda yaşarlar. Kiminin duyduğu bir kelimeyle bunalıma girip, diğerinin aynı şeye gülüp geçmesi, bundandır. Kimi elindeki malzemelerle cennet yaratırken, kiminin daha fazlasıyla dahi cehennem azabı üretmesi, bundandır. Çoğu zaman sonucu belirleyen, "insanın yaşama verdiği anlam"dır. Bu nedenle de insan, anlam dünyasına baktığı oranda bağ, bakmadığı oranda dağda yaşar. Dağda yaşamayı marifet görenin, vahşi yaşamın sonuçlarından da şikayet etmemesi gerekir. Bu nedenle "Sorgulanmamış bir yaşam, yaşamaya değer değildir" demiştir, Socrates. Çayıra salınan bir varoluşu, Mevla kayırmaz...
Yine bu nedenledir; içindeki dağı bağ etmeden bırakmış olanların gözlerinden 60 sene sonra dahi cinsel organlarının bakması ve her baktıkları yerde "insan"dan evvel, "kadın-erkek" görmelerinin nedeni. Bu nedenledir; hırsı baş tacı yapanların sonlarının ya anti-depresanlar ya da içsel sefaletle dolu yaşamlar olma nedeni. Ve bu nedenledir; bir başkasının "başarı" etiketi koyup sattığı zehri sorgulamadan almanın sonucunun, mide bulantısı ve yaşamı heba etmekten başkası olmaması.
Boşa yanmaların kendi eseri olduğunu itiraf edecek samimiyete gelip, o anlam yolculuğuna çıkana ise, Yunus'un şu sözleri manasını açar: "Aşık bunlardan münezzeh, naz-ü niyaz içinde..."
Onu artık eskiden yanıp kavrulduğu ve o düzlemdeki herkesi de yanıp kavuran ateşler yakmaz olur. Anlar ki, meğer onlara varlık veren bizzat kendisiymiş. Ve meğer Nemrut'un ateşinden yürüyüp çıkmak, öyle anlatıldığı gibi bir şey değil, her gün onu yakanlardan azade olmak... ve zamanı geldiğinde, içlerinden yürüyerek çıkıp, gerçek yurduna varmakmış.

Yaratıcı güce açılan kapı hipofiz..Onu açmak evrensel yasalarıda bilmek ve tamamen avatar olmak demektir.

Hipofiz Tanrı’ya açılan kapıdır.
Beyninize daha yüksek düşüncelerin girmesine izin verdikçe daha çok açılır. Daha çok açıldıkça daha çok bilirsiniz.
Ve bildiğiniz her şey olursunuz.
Bir an gelir ki hipofiz sistemi tamamen açılır ve beyniniz tümüyle aktif hale geçer.
Hipofizin ruhsal bedeninde bulunan her şey aklı doldurur ve akıl artık asla eski sınırlı haline dönemez.
Çiçek bir kez açtı mı bir daha kapanmaz… Beyin tümüyle aktif hale geldiği zaman bir çok realiteyi aynı anda yaşarsınız. Hem burada hem Pleidas’ta olabilirsiniz. ..
Hipofiz tamamen açıldığında ölüm ve yaşlanma durur. Bedeniniz ne isterseniz onu yapar artık. Bedeninize titreşim frekansını yükseltmeyi söylerseniz, o kendini başka boyuta yükseltir. Ölüyü bile diriltebilirsiniz. Bu denli güçlü olduğunuz zaman Tanrı’nın tacını taşıyorsunuz demektir.
Saf hayat olan saf Tanrı olduğunuz zaman , sonsuzsunuz, her şeysiniz. … Bu frekansı daha fazla deneyimledikçe hafifleyeceksiniz ve bedeniniz görünmez hale gelecek ve sizi buradan alıp götürecek. O zaman tekrar doğuş döngüsünden kurtulacaksınız.
Madde aleminde kendini ifade eden üç boyutlu (öz-ruh-ego) bir varlıksınız ve ancak üç boyutla sonsuzu idrak edebilirisiniz.
Varlığınızın Tanrısı ile konuşun ve Tanrısallığını hatırlamasını isteyin ondan, hatırlayacaktır. ….
Emir verirseniz endokrin guddeleriniz buna itaaat ederler.
Ve varlığınızı daha geniş anlayışa ulaştıran duygulara kavuştuğunuzda, çok kolay olduğu için, içinizdeki Tanrıya şükredin…” 


26 Şubat 2018 Pazartesi

Şuur ve psişik yetenekler.

Liverpool Üniversitesinde Parapsikoloji
Dünyanın dört bir yanında, parapsikoloji alanında çalışmalar yapan kişi ve kuruluşlar mevcuttur. Bu yazımızda Liverpool, İngiltere’de faaliyet gösteren Liverpool John Moores Üniversitesi Şuur ve Transpersonel Psikoloji Araştırma Birimini sizlere kısaca tanıtmak istiyoruz.
John Moores Üniversitesi Uygulamalı Psikoloji Merkezine bağlı olan Şuur ve Transpersonel Psikoloji Araştırma Birimi, şuur ve bağlantılı alanlarla ilgili bilimsel çalışmaların ilerletilmesi için 1998 yılının Haziran ayında kurulmuştur. Şuur ve zihin ile ilgili problemler, uzun yıllardır pek çok akademik psikolog tarafından görmezlikten gelinmiş olsa da, bu durum artık değişmeye başlamıştır. İngiliz Psikoloji Derneği yakın zamanlarda şuur ve bağlantılı alanlarla ilgili iki yeni bölüm kurmuştur: Şuur ve Deneysel Psikoloji Bölümü ile Transpersonel Psikoloji Bölümü.
Şuur ve Transpersonel Psikoloji Araştırma Birimi, bu alanlardaki araştırmalara olan ilginin artması için bir emel oluşturulmasına yönelik çalışmalarına devam etmektedir.
Birimde çalışan üyeler, şu alanlardaki araştırmaları yürütmekte ve denetlemektedirler:
* Şuurun kökeni ve doğası,
* Şuur ve benlik arasındaki ilişki,
* Beyin sistemleri ve şuur,
* Dinsel geleneklerin psikolojik görünümleri,
* Transpersonel psikoloji,
* Parapsikoloji.
Yapılan ilginç çalışmalarla ilgili özet bilgiler:
* Uzaktaki bir denek üzerinde şifacılık sembolleri gönderilerek gerçekleştirilen bir çalışma. Ölçümler EEG ve GDT (galvanik deri tepkisi) değeri kullanılarak belgelenmiştir.
* Eşzamanlılık deneyiminin her gün yaşanan bir fenomen olduğunu ortaya koymayı amaçlayan bir çalışma.
* Psişenin değişimiyle ilgili olarak ortaya çıkan transpersonel/ruhsal deneyimler ve bu durumun doğum travmasıyla ilişkisi.
* Müzik icrasının performansı artırıp artırmadığının araştırılmasına yönelik bir çalışma.
* Mühürlü bir zarfın içinde ne olduğunun, rüya yoluyla bilinip bilinemeyeceği üzerine bir araştırma. Durugörü yoluyla rüya görme araştırması.
* Vezinli şiir, beyin ve zihin: EEG sonuçları ve sübjektif düşünceler, duyumlar ve hisler üzerine ölçülü şiir sanatının etkileriyle ilgili bir çalışma.
* Transliminalite ve DDA ile ilgili bir çalışma: Transliminaliteyi günlük isabet oranlarıyla ve tahminleme yöntemiyle ilişkilendirme.
* Gezegensel durum ve kişilik arasındaki ilişkiler.
* Deneyci sanatçılar tarafından kullanılan “yaratıcı dinamikleri ve ilham”ı keşfeden var oluşçu fenomonolojik bir çalışma.
* Çok duyumlu gevşeme terapisinin, sağlık sektörü çalışanlarındaki stresin potansiyel etkilerinde meydana gelen azalmaya olan etkisi üzerine bir çalışma.
CTP Araştırma birimi hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler için adresler:
Conciousness and Transpersonel Psychology Research Unit
Centre for Applied Psychology
Liverpool John Moores University
Henry Cotton Campus
Liverpool
L3 2ET
İngiltere

Ömrümüz beklemekle geçiyor..

Zaman geçsin diye bekle, zamanı gelsin diye bekle.
Anlatmak için bekle, anlaşılmak için bekle.
Bulmak için bekle, bulunmak için bekle, buluşmak için bekle.
Başlasın diye bekle, bitsin diye bekle.
Sabahı bekle, geceyi bekle, baharı bekle, yazı bekle, yarını bekle, yeni yılı bekle.
Daha iyisi için bekle, daha yenisini bekle.
Sabırdan bekle, çaresizlikten bekle, panikle bekle, vazgeçerken bekle.
Plan yap bekle, hayal kur bekle.
Değişsin diye bekle, dönüşsün diye bekle.
Bir bekle, iki bekle...
Hayat geçsin önünden geçip gitsin, SEN BEKLE!
-Icarus

25 Şubat 2018 Pazar

Boyutlar..

Her görüntünün bir frekansı ve titreşimi olduğu gibi bir de sesi ve rengi vardır.Her sesin de bir yüksek boyutu, titreşimi ve görüntüsü başka renklerinin olması gibi..Ses frekansıyla maddelere hükmedebilirsin.Sadece konsantre olmak ve yılmadan bu konu üzerinde çalışmak gerekiyor.Ses ve renk düşüncenin frekans aracılığıyla titreşimi değiştirerek kelimelere dökülmüş halidir.Her kelime ve ses ayrı bir sağlıktır.O harfi yanlış kullandığında ise ters tepki yapar.
Böbrek frekansı ile akciğer frekansının ayrı olması gibi.İşte bizi hasta eden bu frekans ve titreşimin vücudda bozulmasına neden olan tek şey bedenimizin etrafındaki enerjinin bozulması.
Ağaçlarla da  konuşabilirsin,karıncayla veya yiyeceğin yemekle.Her şey frekans..
Psişik yentenekleri elde ettiğinizde kimse sizi anlamıyor ve anlamasını da beklemeyin yoksa çevrenizden arkadaşlarınızdan olursunuz.
Bunları normelde yazmam söylemem ama dediğim gibi ne ben sizi tanıyorum ne de siz beni.



Zehir yediriyorlar bize.

AMAÇ KİTLESEL KATLİAM!
Doğal yiyeceklerin genetiğiyle neden oynanır? Akla ilk gelen olasılık tarımsal verimi arttırıp ticari karı yükseltmektir. Ancak tohum genetiğindeki uç örneklemler ve gıda teknolojisini elinde tutan dinci İsrail ilk olasılığı akıldan uzaklaştırıyor. Şeker üretimi, modifiye mısır, modifiye bakliyat ve diğer tüm genetiği ile oynanmış gıdalar zombi besini haline getirilmek isteniyor. Bunun tek amacı dünya nüfusunu kontrol etmek... Bu çok sıradışı gibi gözüküyor olabilir. Ama dinci İsrail'in tohum teknolojileri konusundaki hakimiyeti tesadüf değildir.
Universalist Dergisi


"ABD-AB ortaklığıyla, IMF-Dünya Bankası-Dünya Ticaret Örgütü ""şeytan üçgeniyle" Türkiye gibi azgelişmiş ülke pazarlarına nasıl girdi?" Saklı Seçilmişler - adlı kitap Soner Soner Yalçın

Bayer, Monsanto, Cargill gibi büyük şirketler üniversitlerde ki araştırmaların finansmanlarını kendi sağlayıp sonuçları istedikleri şekilde manipule edebilmektedir. Engel olamadıkları bilimsel sonuçları da FAO, FDA gibi uluslararası etkisi bulunan kurumlarda kimisi nobel ödüllü bilim adamlarıyla açıklamasını geciktirebilmektedirler. Ülkeleri ise siyasi yapıları kullanarak çıkarttıkları kanunlarla, rüşvet çarklarıyla etklilemeye çalışmaktalar.

Keder ve gam insanı öldürür.

İnsan yemez üzüntüyü ama o insanı yer .
Akıl olan gönülde ,kuşku barınmaz .
Kuşku dağ gibi dert meydana getirir .
Felekten her ne cefa gelirse gelsin bunu unut . 
Gelen ne kadar zorda olursa aldırma , kolay tut .
Gam ve keder insan ruhunun zehiridir .
Dert edersen ten ve candan zehirlenirsin.
Bir an için süre vermiştir ecel sana 
Ganimet bil o eşsiz anı kendine 
Cömertliği kendine ilke edin 
Varından lütufla vermeye bak
Çünkü dünya verdiğini geri alır 
Kişiye sadece kendi verdiği kalır .

Şeyhi Hekim Sinan