21 Nisan 2018 Cumartesi

Yumurta ve sen (bizler)

Yumurta | Andy Weir (Kısa Öykü)

Öldüğünde evine gidiyordun.

Bir araba kazasıydı. Özellikle dikkat edilecek bir şey yok ama ölümcüldü. Arkanda eşini ve iki çocuğunu bıraktın. Acısız bir ölümdü. İlkyardım görevlileri seni kurtarmak için ellerinden geleni yaptılar ama faydasızdı. İnan bana, vücudun tamamen parçalanmıştı.

Ve işte benimle tanıştın.

“Ne… Ne oldu?” diye sordun. “Neredeyim?”

“Öldün” dedim, gerçeği söyleyerek. Yumuşak sözlere gerek yok.

“Kamyon… Patinaj yapan bir kamyon vardı…”

“Öyle” dedim.

“Ben.. Ben öldüm mü?”

“Öyle. Ama o kadar üzülme. Herkes ölür.” dedim.

Etrafa bakındın. Hiçbir şey yoktu. Sadece sen ve ben. “Bu yer de ne?” diye sordun. “Ahiret mi?”

“Fazlası ya da azı.” dedim.

“Sen tanrı mısın?” diye sordun.

“Öyle” diye cevapladım. “Ben Tanrı’yım.”

“Çocuklarım.. Karım,” dedin.

“Ne olmuş onlara?”

“İyi olacaklar mı?”

“İşte görmek istediğim bu,” dedim. “Az önce öldün ve tek derdin ailen. Bulunduğun yerde bu iyi bir şey.”

Bana büyülenmiş bir şekilde baktın. Sana göre, Tanrı gibi görünmüyordum. Tıpkı öylesine bir adam gibiydim. Ya da belki bir kadın. Belirsiz bir otorite figürü belki de. İlkokul öğretmeni gibi güçlü birisi.

“Üzülme,” dedim “İyi olacaklar. Çocukların seni her yönden mükemmel biri olarak hatırlayacaklar. Seni küçümseyecek kadar büyümemişlerdi. Karın dışarıda ağlayacak, ama gizlice rahatlayacak. Adil olmak gerekirse, evliliğin çöküyordu. Teselli istersen, rahatladığı için epey suçluluk duyacak.”

“Oh,” dedin. “Peki şimdi ne olacak? Cennete ya da cehenneme falan mı gideceğim?”

“İkisine de değil,” dedim. “reenkarne olacaksın.”

“Ha,” dedin. “Demek ki Hindular haklıymış.”

“Tüm dinler kendi açılarından haklılar,” dedim. “Benimle birlikte yürü.”

Boşluk boyunca ilerlerken takip ettin. “Nereye gidiyoruz?”

“Aslında hiçbir yere,” dedim. “Sadece konuşurken yürümek güzel oluyor.”

“O zaman anlamı ne?” diye sordun. “Tekrar doğduğumda sadece boş bir levha olacağım öyle değil mi? Bir bebek. Yani bütün tecrübelerimin ve bu hayatta yaptığım hiçbir şeyin önemi kalmayacak.”

“O kadar da değil!” dedim. “Geçmiş hayatlarındaki tecrübe ve bilgilerin tamamen içinde. Sadece şu an onları hatırlamıyorsun.”

Durdum ve seni omzundan tuttum. “Ruhun hayal edebileceğinden çok daha muhteşem, güzel ve büyük. Bir insan zihni yalnızca ufak bir parça sen içerir. Sanki elini sıcaklığını ölçmek için soktuğun bir bardak su gibi. Küçük bir parçanı bir kaba koyuyorsun ve eğer açabilirsen tüm tecrübelerini kazanıyorsun.”

“Son 48 yıldır bir insanın içindeydin, yani daha uçsuz bilincini tam olarak keşfedemedin. Eğer burada çok fazla takılırsak, her şeyi hatırlamaya başlarsın. Tabi bunu her yaşamın arasında yapmanın bir anlamı yok.”

“Daha önce kaç kez reenkarne oldum?”

“Çok kez… Çok çok kez…” dedim. “Şimdi M.S. 540 civarında Çinli bir köylü kız olacaksın.”

“Bekle, ne?” diye kekeledin. “Beni zamanda geriye mi gönderiyorsun?”

“Sanırım teknik olarak evet. Bildiğin zaman yalnızca sizin evreninizde var. Benim geldiğim yerde işler biraz daha farklı.”

“Sen nereden geldin?” dedin.

“Ah, tabi” açıkladım. “Ben bir yerden geldim. Başka bir yerden. Ve orada benim gibi başkaları da var. Orada neler olduğunu merak ettiğini biliyorum. Ama dürüstçe söylemek gerekirse bunu anlayacağını sanmıyorum.”

“Hmm.” dedin ve biraz duraksadın. “Ama bekle. Eğer zamanda başka başka yerlere reenkarne olursam o zaman kendimle karşılaşabilirim.”

“Tabi. Her zaman olur. Ama her iki hayat da sadece kendi ömürlerini fark edebilirler. Ne olduğunu anlamazsın.”

“O zaman bütün bunların anlamı ne?”

“Cidden?” diye sordum. “Cidden mi? Bana hayatın anlamını mı soruyorsun? Bu biraz klişe değil mi sence de?”

“Elbette anlaşılabilir bir soru,” diye inat ettin.

Gözlerine baktım. “Hayatın anlamı ve bütün bu evreni yaratmam senin olgulaşman içindi.”

“İnsanoğlunu mu kastediyorsun? Olgunlaşmamızı mı istedin?”

“Hayır, sadece sen. Bütün bu evreni sadece senin için yaptım. Her yaşamda daha da bilgili, olgun ve büyük bir zeka haline geliyorsun.”

“Sadece ben mi? Peki ya diğer herkes?”

“Başka kimse yok,” dedim. “Bu evrende sadece sen ve ben varız.”

Bana boş boş bakmaya başladın. “Ama dünyadaki bütün o insanlar…”

“Hepsi sensin. Senin farklı vücut bulmuş hallerin.”

“Bekle. Ben herkes miyim!?”

“Şimdi anlıyorsun,” dedim ve sırtına tebrik eder gibi vurdum.

“Yaşamış her insan ben miydim?”

“Ya da yaşamış her şey, evet.”

“Ben Abraham Lincoln müyüm?”

“Ve John Wilkes Booth’sun da,” diye ekledim.

“Hitler ben miyim?” dedin dehşetle.

“Ve onun öldürdüğü milyonlar da sensin.”

“Ben İsa mıyım?”

“Ve onu takip eden herkes.”

Sessizliğe gömüldün.

“Ne zaman birini öldürsen” dedim, “kendini öldürüyordun. Yaptığın her iyiliği kendine yapıyordun. Herhangi bir insan tarafından tadımlanmış her iyilik ya da kötülük, senin tarafından tadımlanmıştı.”

Uzun bir süre düşündün.

“Neden?” diye sordun. “Neden bütün bunları yaptın?”

“Çünkü bir gün, tıpkı benim gibi olacaksın. Çünkü bu sensin. Benim türümdensin. Sen benim çocuğumsun.”

“Vay,” dedin inanmayarak. “Yani bir tanrı mıyım?”

“Hayır, henüz değil. Daha bir ceninsin. Hala büyüyorsun. Tüm zamanlar boyunca varolan tüm insan hayatlarını yaşadığında doğmak için yeteri kadar büyümüş olacaksın.”

“Yani tüm evren” dedin, “sadece…”

“Bir yumurta,” diye cevapladım. “Şimdi diğer hayatına geçmenin zamanı.”

Ve seni yolcu ettim.



Ülkenin siyasetini seversin sevmezsin ama ülkene sahip çıkmalısın.Eğer sahip çıkmazsan birileri gelir senin bütün değerlerini parçalar ve çalar.

IRAK'ı çaldılar!
Yağmaladılar..Bir milyon insanını katlettiler.Petrolüne el koydular.Geleceğine dinamit yerleştirip üç böldüler.
Suriye'de de aynı şeyi yapmak istiyorlar!
Çalma,çırpma,yağma ve katliam....Bütün yer üstü ve yeraltı değerlerine el koymak istiyorlar.Bunların demokrasisi yalan,insan hakları iddiaları yalan..
Bunlar sadece menfaatleri için hareket ederler.Seni süslü kelimelerle kandırırlar.Seni senin paranla satın alırlar ve sonra köle yaparlar.
Bugünkü Batı dünyası batıldır.İnsanlık düşmanıdır.İslam ve hakikat düşmanıdır.
Güvenilmez ve kalleştir!


Avcı av oldu,av avcı.

Eskiden gemilerdeki fareleri yok etmek için ingiliz gemilerinde uygulanan bir metoddur. Bir tane fareyı canlı olarak yakalayıp boş bir tenekeye koyarlar ve günlerce aç bırakırlar. Sonra birgün yakaladıkları küçük bir fareyi bu farenin yanına koyarlar. Günlerce aç kalmış olan fare bu fareyi yer. Sonra bir daha bir daha derken yamyam bir fare elde ederler. Bu fare artık iyice de semirmiş ve kuvvetlenmiş olur. Sonra bu fareyi geminin içine salarlar şimdi ortada tebdil kıyafet gezen güçlü kuvvetli bir yamyam fare vardır ve

bu fare rahatlıkla diğer farelerin yanına sokulur ve yakaladığını yer. Böylece gemi farelerden temizlenir. 

Bir nesli yok etmek için uyguladıkları bu metodu, şimdi içimize eğitilmiş, semirilmiş, beyni yıkanmış, yamyam fareler sokularak, bizi de yok etmek için kullanıyorlar.



20 Nisan 2018 Cuma

İnsanı yükselten Kök çakra ve Me'aric suresi

İsmi:Muladhara

Yeri: Rektum (makat) ile üreme organlarının arasındadır. Kuyruk sokumuyla bağı vardır. AŞAĞIYA AÇILIR.

Rengi: Parlak kırmızı tonlar.

İlgili unsuru; toprak.

İlgili duyu; koku.

İlgili bölgeleri; tırnaklar, dişler, kemikler, omurgamız, kan yapıcı hücreler.

İlgili organlar; böbrek üstü bezleri; aşırı üşüme ve terleme, vücuttaki ısı dengesizlikleri ile kendini belli eder.

Sembolü; dört yapraklı lotus.

Üst çakraların açılması için kök çakranın açılması gerekir. Kök çakra enerjilere kalp görevi görür ve Üç temel enerji kanalı bu çakrada birleşir. Kök çakra nabız gibi atmaya başlarsa tüm çakraları dengeler.

Kainattaki ikili zıtlıkların enerjilerini dengeler. Kök çakrayı dengede tutarsak; sabır ve şefkat gelişir, dünya yaşamını tüm yönleriyle kabul ederiz, dengeyi oluştururuz. Dünya ile barışırız, dünyayı severiz. Ortak şuur alanının dışına doğru hareket etmeye başlarız, kök çakra bize bu kapıyı açar. Dünyanın bize vermek istediği bilgiyi daha iyi anlarız. Uyumlu çalıştığında sarsılmaz bir güven başlar.

Kök çakra dengede değilse; para hırsı, güvenlik hırsı, başkalarından aşırı şüphelenme, kendini havada hissetme, ‘Benim burada ne işim var?’ denir, cinsel dürtüler, öfke, sabırsızlık, dünyayı sömürme isteği, dünyaya hakim olma hissi.

KURAN’DA KÖK ÇAKRA TEORİSİ

Kuran’da kök çakra Lezâ olarak geçmektedir.

Lezâ: Dumanın olmadığı ve katıksız alev. Lügat manası dumansız yalın ateş yani bu bakımdan ateşin çok şiddetli hali anlamına gelmektedir.

Şimdi Mearic Suresi ayetlerine geçelim (Mearic’in kelime anlamı:Yükselme dereceleri)

  • 11 – Birbirlerine gösterilirler. Suçlu o günün azabından kurtulmak için fidye vermek ister; oğullarını, 
  • 12- Eşini ve kardeşini, 
  • 13 – Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini, 
  • 14 – Ve yeryüzünde bulunanların hepsini ki, tek kendini kurtarabilsin.
  • 15 – Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, lazâ’dır
  • 16 – Derileri kavurur, soyar. 
  • 17 – Çağırır, sırtını dönüp gideni, 
  • 18 – Mal toplayıp kasada yığanı, 
  • 19 – Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.
  • 20 – Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır. 
  • 21 – Kendisine hayır dokundu mu cimrilik eder. 
  • 22 – Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.
  • 23 – Onlar ki namazlarını sürekli kılarlar. 
  • 24 – Onların mallarında belli bir hak vardır, 
  • 25 – Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için. 
  • 26 – Onlar ki ceza gününü tasdik ederler. 
  • 27 – Rablerinin azabından korkarlar. 
  • 28 – Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz. 
  • 29 – Onlar ki ırzlarını korurlar. 
  • 30 – Ancak zevcelerine ve cariyelerine karşı hariç. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar. 
  • 31 – Bundan ötesini isteyenler, var ya işte onlar haddi aşanlardır.

SONUÇ

Kendi güvenliği için her şeyi feda eden para hırsına kapılmış cinsellikte sınırları aşmış insanların kök çakrası kapanmış.Yaradana inananların,yardımseverlerin ve dürüst kişilerin kök çakrası dengededir.


Kötü ve iyi ruhların bulunduğu yer.Siccin .

  • 1-Cehennemin katları ve çakralar 
  • 2- Bir çok bilim insanının Kuyruk Bilimi ile ilgili çalışmaları
  • 3-Bağırsağın ikinci beyin olarak görevi
  • 4-Kadim medeniyetlerden gelen hayat ağacı kavramı
  • 5-Siccin’in alimler tarafından yapılan tanımları

Kök Çakra

Makat ile üreme organının arasında kuyruk sokumu ile bağı olan perine bölgesinde bulunur.Kök çakra vücuttaki enerjilere kalp görevi gören denge çakrasıdır.(Nabız gibi attığında dengeye gelir.)Bu çakranın kapanması insanı tam bir kapitalist sistem insanı yapar.

Kuyruk bilimi

Birçok kadim medeniyetten edindiğimiz yaşam ağacı simgesinin yani omuriliğimizin kuyruk kısmının üst ve alt beyine olan etkilerini inceleyen yeni bir ayrımdır.Bu konuda Doç Dr Nusret Kaya’nın büyük katkıları olmuştur.
Basit şekilde anlatmak gerekirse nasıl ki ağaç kökleri sayesinde büyür ve göğe yönelirse insanın omuriliği de bir ağaç gibi kökünden yani kuyruk sokumundan yaşam enerjisini alıp beyne iletir.Fakat önemli nokta yaşam ağacının doğru kök sinirinden beslenmesidir.
Rahim,Anüs ve Klitoris (Erkekte sadece anüs)sinirlerinden enerji aldığınızda vücutta en fazla nörona sahip olan ve ikinci beyin olarak nitelenen bağırsaklarınız devreye girip
Karar verme ve duygular üzerinde olumsuz etkiler meydana getirip sizi boş konuşan,şiddet eğilimli,meraklı,hırslı ve depresif insanlar haline getiriyor.
Kadında vajinal erkekte pineal kısımdan alınan enerji size üst bilinç seviyeleri getirecektir.
Yaşam ağacının bilgisi omurilik yani kuyruk bilgileridir.Bu bilgiler spermle yumurtanın döllenme önünden geldiği için baba spermi ile yani mesenger RNA’lar ile edinilir.Binlerce onbinlerce hatta yüzbinlerce sene öncesine ait bilgiler (kuyruk bilgileri) bizimle omurilik bilgisi olarak yaşam ağacımıza aktarılır.Bu bilgiler alt beyinde depolandıkları için üst beyin bu yaşam ağacı bilgilerinden habersizdir.Ve en önemli kısmı kuyruk ana rahmine düştükten itibaren tüm bilgileri kaydeder.
Bu bilgilerden sonra Siccin Teorisi..
SİCCİN TEORİSİ
Mutaffin Suresi;
  • 1- Eksik ölçüp tartanların vay haline! 
  • 2- Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler. 
  • 3- Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar. 
  • 4- Onlar tekrar diriltileceklerini zannetmiyorlar mı? 
  • 5- Büyük bir gün için.
  • 6- Öyle bir gün ki, insanlar o gün Rabblerinin huzurunda divan duracaklar. 
  • 7- Hayır hayır, kötülerin yazısı muhakkak Siccin’dedir. 
  • 8- Bildin mi sen, Siccin nedir? 
  • 9- Yazılmış bir kitaptır o. 
  • 10- Vay haline yalanlayanların o gün! 
  • 11- Onlar ceza gününü yalanlayanlardır. 
  • 12- Onu ancak sınırı aşan ve günaha düşkün olanlar yalanlar. 
  • 13- Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, “eskilerin masalları” der. 
  • 14- Hayır hayır, öyle değil. Aksine onların kazandığı günahlar kalplerinin üzerine pas olmuştur. 
  • 15- Hayır hayır, doğrusu onlar o gün Rablerini görmekten mahrumdurlar. 
  • 16- Sonra onlar muhakkak cehenneme girecekler. 
  • 17- Sonra da onlara: “İşte bu, yalanlayıp durduğunuz şeydir” denilecek.
Alimlerin Siccin Tanımları Aşağıdaki gibidir;
Devamlı,şiddetli,cehennemde bir dere,açık ve ortada,dibinin çevresine çukur kazılmış hurma ağacı,devamlı şey,şiddetli vuruş,açık açık geldi,zindanın mübalağa ismi,sıvamak ve balçık gibi cıvık ve bulaşık,hapsedici bir mevkide,yedinci yerin altı,sıkıştırılmış ve atılmış,balçıkta alçalma,kötülerin amellerinin pisliklerinden dolayı onunla yazılmış olmasının tasviri

SONUÇ

Bu tanımlarda perine bölgesini(Makat ile üreme organları arasındaki bölge),bağırsakları,yaşam ağacını,kuyruk bilimi bunu açıklıyor.


Kuran'ı Kerim Tebbet suresi ve kundalini

Eğer inanç üzerine belirli bir kesim ile tartışmaya girdiyseniz önünüze ilk konulacak sure Tebbet Suresi’dir ki bu deneyim ile sabittir.Tebbet Suresi Muhammed Peygamberin ona inanmayan ve muhalefet eden amcası Ebu Leheb ve karısına beddua edildiğine inanılan bir suredir

  • Ebû Leheb’in elleri kurusun;kurudu da!
  • Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi.
  • Alevli ateşe yaslanacaktır.
  • Karısı da, boynunda bir ip(mesed) olduğu halde ona odun taşıyacaktır.

TEBBET TEORİSİ

Peygamberin amcasının asıl ismi Abduluzza Bin Abdulmuttalip’dir.Ebu Leheb ise onun lakabıdır ve ateşin babası anlamındadır.

Kundalini basit olarak anlatmak gerekirse.Vücudumuzda kuyruk sokumunda negatif enerjinin bir yansımasıdır.Amaç bu negatif enerjinin omurilik kanalı ile 7 düğümü(enerji merkezi veya çakra) açarak yukarıda pozitif enerji ile birleşmesini sağlamaktır.Kadim medeniyetler kundaliniyi 3.5 kez birbirine dolanmış 2 yılan sembolü ile aktarmışlardır.Bu yılanlardan biri ida olarak dişi unsuru diğeri de pingala olarak erkek unsuru simgeler ve bu iki yılan birbirlerini dengeye getirerek sushumna kanalı boyunca yukarı doğru yönelirler.

  • Ateş’in erkek unsuru pingala kalp çakrasını kapattığında kalp çakrası ile eller arasında ki bağlantıyı da kesecektir.

  • Mal sevdası kalp enerji alanını bozar
  • Ve kundalini köke hapsolur
  • ateşin dişi unsuru da (mesed) ip gibi bükülerek ateşin erkek unsurunu dengeleyecektir.
O gün ruhu kökünde kalmışlara ve bugün de onların temsilcilerine bir örnek olması nedeni ile tebbet suresi vardır.Tabi bu teoriyi tartıştığınız kesime anlatmaya çalışırsanız büyük ihtimalle içinden çıkamazsınız:) Ben Kuranda Kundalini ile ilgili bir çok sembolizmin olduğuna ve çok boyutlu bir kitap inanıyorum.Kuran'ı henüz tam anlamıyla çözmüş ve anlamış değiliz.O idraka varmak için yolumuz epey çok..


19 Nisan 2018 Perşembe

-----2

Çocuklar çoğunlukla aynı anda iki ekran kullandıkları için, rakamlar neredeyse gerçek dışı gözüküyordu:

Jackson, 11: Toplamda 16 saat. 10 saat Minecraft, 4 saat YouTube, 1 saat telefon oyunları, 1 saat Xbox.

Kaitlyn, 11: Toplamda 29 saat. 6 saat Minecraft, 6 saat Xbox, 5 saat YouTube, 4 saat music.ly sitesi, 4 saat bilgisayar, 3 saat televizyon, 1 saat app oyunları.

Spencer, 9: Toplamda 46 saat. 15 saat Minecraft, 12 saat Xbox, 9 saat televizyon, 6 saat bilgisayar, 3 saat YouTube.

Cooper, 6: Toplamda 35 saat. 14 saat Minecraft, 2 saat YouTube, 6 saat bilgisayar, 10 saat Xbox, 3 saat televizyon.

Angie ve Chad Pazar akşamı, ekranlar gidince daha küçük iki çocuğun üzüntüden mahvoluşlarının videolarını çektiler.

Ancak büyük olanlar durumu anlamışa benziyordu. Kaitlyn, cihazların onun üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu şöyle anlattı: “Sadece onları bırakmamam gerekiyormuş gibi hissettim, aslında o kadar da eğlenceli değildi.”

İkiz kardeşi Jackson, “Beni heyecanlandıran asıl şey, ekranda sınırsız vakie geçirebilecek olma “fikri”ydi, ancak onlarla oynamak aslında biraz sıkıcı bile diyebilirim,” diye ekledi.

En ümitlendirici olanı ise, hafta sonunun en güzel anlarının cihazlar alındıktan sonra Pazar günü yaşandığını söylemesiydi.

“Oyuncak silahlarımızla oynadık ve bisiklete bindik, çok daha eğlenceliydi,” dedi Jackson. 

Ebeveynler için çıkarımlar 

Bir gazeteci olarak bu deney hakkında tekrar düşündüğümde birkaç nokta ön plana çıkıyor:

1.Ekran başında geçirilen vakte sınır koymak ebeveynler için sürekli bir savaş. Ailelerinin doğru şeyi yapması için onlarla birlik olan harika çocuklar bunlar, ancak yine de Angie, sınır koymanın tam zamanlı bir işe benzediğini söylüyor. 48 saatlik deney bunun sebebini açıklıyor: Çocuklar (ve yetişkinler) kendilerini, teknolojik cihazlarla vakit geçirmeye “mecbur” hissediyorlar. Özellikle de küçük çocuklar… Çoğu, teknolojinin çekim gücünü görmezden gelecek bir iradeye sahip değil.

Harding çocuklarından büyük olan ikisi de, ekran süresinde kısıtlama olmayan hafta sonunda nasıl hissettikleriyle ilgili olarak “bağımlı” kelimesini kullandılar. Annelerine göre 11 yaşındaki çocuklar bu deneyden, sınırların ne kadar önemli olduğuna dair birçok şey öğrendi. Cihazlara sınırsız erişimlerinin olması, başta düşündükleri kadar eğlenceli değildi.

2.Cihazlarını ellerinden alınca çocuklar tepki gösterir. Angie ve Chad, malum hafta sonu bittiğinde çocukların geçirdiği öfke nöbetleri ile ilgili yorumlarda bulundu. Bu yorumlar çocuklara değil, çünkü onlar harikalar. Fakat onları, “anlık tatmin sağlayan eğlence makineleri”nden ayırmak ve normal hayata yeniden başlamak son derece zordu. Doğruyu söylemek gerekirse, yetişkin olmama rağmen benim için dahi zor.

3.Özel bir aile medya planı yapmak ve ona bağlı kalmak için harcadığınız zamana değecek. Amerikan Pediatri Derneği diyor ki, çocuklarınızın ekran başında geçirecekleri süreyi; 2 yaşından küçükler için hiç, 6 yaşından küçükler için günde bir saatten az ve daha büyük çocuklar için uyku/fiziksel aktivite düzenleriyle çatışmayacak şekilde ayarlayın (ekranda vakit gerektiren ev ödevleri sayılmaz).

Teknolojiyi seviyorum. “Bilgisayar bilimleri ve eğitimin kesişimi” konulu yüksek lisans diplomam bile var. Bu sorunu uzun zamandır araştırıyorum. Sonuç olarak, 10 yaşındaki ikizlerime karşı oldukça katıyım: Hafta içi hiç ekran yok, hafta sonları ise sadece sinemada televizyon programları. YouTube yok, tablet oyunları yok, evimizde xBox ya da PlayStation da yok. Sadece iki istisnai durum var: Hastanede ya da uçakta olmak.

Tablete erişimleri varken çocuklarım Angry Birds, Bejeweled ya da Kingdom Rush gibi oyunlara eğilim gösteriyorlar. Hiç sosyal medya hesapları olmamasına rağmen fotoğraflar üzerinde Snapchat filtreleri deniyorlar.

Silikon Vadisi teknoloji toplululuğunun çoğu üyesi gibi ben de, ekranların çocuklarda sebep olduğu sorunları görüyorum ve bir aile olarak, bunlardan elimizden geldiğince uzak kalmaya çalışıyoruz. Ailemin durumla nasıl başa çıktığını ilk defa yazıyorum çünkü yargılayıcı gözükmek istemem; milyon çeşit çocuk, ailesel durum ve çocuk yetiştirme tekniği var. Ancak, çocuğunuzun teknolojiyi kullanma süresi ve biçimi gözünüze batıyorsa, bir an önce aile toplantısı yapmanızı, sorunlarınızdan bahsetmenizi ve yeni sınırlar çizmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.


Sosyal deney-----1

48 Saatlik Bir Ekran Deneyi: Çocuklara Sınır Konulmadığında Ne Olur?

Tanıdığım her ebeveynin şikayetçi olduğu bir durum var: Çocuklarına “ekran polisliği” yapmak. Ne kadar izin vermeliyiz çocuklarımıza? Ekran başında ne zaman vakit geçirebilirler? Ve vakitleri dolduğunda, ekranı kapatmalarını nasıl sağlarız? 

Hayalimiz; çocukların ekran başında geçirdikleri vakti kendilerinin düzenlemesi ve kabul edilebilir bir kullanım süresinden sonra cihazları kapatmaları. Peki, bu gerçeklikten ne kadar uzağız? 

Amerikalı Harding ailesi, bu sorunun cevabını bulmak için kolları sıvamaya karar verdi.

Sıradan hafta sonlarında, ebeveynler Angie ve Chad, dört çocuğun – 6 yaşındaki Cooper, 9 yaşındaki Spencer ve 11 yaşındaki ikizler, Jackson ve Kaitlyn – ekran başında geçirdiği vakti düzenliyor. Normalde, her hafta sonu günde birkaç saatleri tablete ayrılıyor, bu vakitlerini de genelde Minecraft oynayarak ya da YouTube videoları izleyerek geçiriyorlar.

Bilginiz olsun, Amerikan Pediatri Derneği’ne göre 2 ila 5 yaş arası çocukların, günde bir saat ya da daha azını ekran başında geçirmeleri uygun. 6 yaşından büyük çocuklar için ise, medya araçları uykunun veya fiziksel aktivitenin yerini almamalı. 

Ancak bu hafta sonu farklıydı. Cuma günü öğleden sonra 4’ten, Pazar günü aynı saate kadar, çocuklara teknolojik cihazlarını ne zaman kullanacakları ya da yatağa ne zaman gitmeleri gerektiğiyle alakalı kural konulmadı. Dört tablete de takip programı kurduk ve Angie ile Chad de çocukların kullandığı aile bilgisayarı, oyun konsolu ve televizyon gibi diğer cihazların kaydını tuttu.

48 saatlik deney Cuma günü başladı

Ekran başında sınırsız vakit geçirebilecekleri hafta sonu başlamak üzereyken çocuklar sevinçten delirmişti!

“Bu hayatımın en iyi hafta sonu olacak,” dedi, 6 yaşındaki Cooper.

Tabletler dağıtılırken oda epey sessizleşti. Çocuklar oyunlara ve programlara daldılar. Tüm sınırların ortadan kalktığını fark edince, aynı anda iki ekran kullanmaya başladılar; Minecraft oynarken, aynı oyunu oynayan başka çocukların YouTube videolarını izlediler.

Tablette geçirdiği 10 dakikadan sonra Spencer, Xbox’a geçti. Kaitlyn, kendi tabletinde YouTube videoları oynayadururken, Spencer’ın avcılık oyununu oynayaşını izledi.

Akşam 10 civarı, Angie ve Chad uyumaya gittiler. Angie, 6 yaşındaki Cooper’ın gece 2.30’da odalarına girdiğini söyledi. Görünen o ki tabletinin şarjı bitmiş ve sadece iki kelime mırıldanmış: “Ben açım”. Kaitlyn ve Spencer da Cuma gecesi 2.30’a kadar uyumamış.

Cumartesi sabahı 

Ertesi sabah çocukların hepsi uyandı – kimisi 6.30 gibi erken bir saatte – ve doğruca cihazlarına yöneldi. Gündelik hayatlarına devam etmeye çalışıyorlardı ancak Angie’nin kayıtlarına bakılırsa çok basit şeyleri yapmakta bile zorlandıkları görülüyor. Angie’nin, ufaklıklara ayakkabılarını giymeleri ve arabaya gitmeleri gerektiğini sürekli olarak hatırlatması gerekti. Ellerindeki ekranlar devamlı olarak dikkatlerini dağıtıyordu.

11 yaşındaki Jackson’nın şarjı nihayet bittiğinde, “Ekranlardan uzak durduğunuzda bir anda susadığınızı, acıktığınızı, tuvalete gitmeniz gerektiği geliyor aklınıza ancak dikkatiniz cihazlardayken bunların hiçbirini hissetmiyorsunuz,” diye konuştu.

Çocuklar cihazları tüm hafta sonu durmaksızın kullandılar: Basketbol maçında, yemek sırasında, hatta birkaçı kilisede bile.

Pazar akşamı, ekran başındaki sınırsız vakit bittiğinde, sonuçlar şok ediciydi.



Çocukların Sanata İhtiyacı Var

Çocuklar sevgiye, gıdaya, temiz havaya ve oyuna ihtiyaç duydukları kadar sanata, hikayelere, şiirlere ve müziğe de ihtiyaç duyarlar. Eğer bir çocuğa yemek vermezseniz, hasar hızlıca gözle görülür. Eğer bir çocuğun temiz hava almasına ve oyun oynamasına izin vermezseniz, hasar yine gözle görülür ama o kadar da çabuk değil. Eğer bir çocuğa sevgi vermezseniz, hasar belki de birkaç yıl görülmeyebilir ama yine de kalıcıdır.

Ancak bir çocuğa sanat, hikayeler, şiirler ve müzik vermezseniz, hasarı görmek çok da kolay olmaz. Ama yine de oradadır. Bedenleri yeterince sağlıklıdır; koşabilirler, zıplayabilirler, yüzebilirler, iştahla yemek yerler ve bolca gürültü çıkarırlar. Çocukların her zaman yaptığı şeyleri yaparlar, ama bir şey eksiktir.

Bazı insanların sanatın hiçbir türüyle asla karşılaşmadan büyüdüğü doğrudur. Evlerinde hiç kitap olmayan, resimlere ilgi duymayan ve müziğe bir anlam veremeyen bu insanlar, mükemmel bir şekilde mutlu, iyi ve değerli hayatlar yaşarlar. Bunda hiçbir sorun yoktur. Böyle insanlar tanıyorum ben. Çok iyi komşulardır. Ülkelerine ve dünyaya faydaları dokunan vatandaşlardır.

Ama diğer bazı insanlar, çocukluklarının ya da gençliklerinin bir döneminde, daha önce hiç hayal bile etmedikleri türde bir şeyle karşılaşırlar. Bu, onlara ayın karanlık yüzü kadar yabancıdır. Ama bir gün radyoda şiir okuyan bir ses duyarlar ya da birinin içeride piyano çaldığı penceresi açık bir evin önünde geçerler ya da birinin duvarında çok özel bir resmin posterini görürler… Ve bu onları öylesine güçlü ama bir o kadar da yumuşacık bir şekilde çarpar ki neredeyse başları döner. Hiçbir şey onları buna hazırlamamıştır. Birdenbire içlerinde büyük bir açlık olduğunu fark ederler. Oysa sadece bir dakika önce bundan haberleri bile yoktur. Bu duyulan öylesine tatlı ve nefis bir açlıktır ki kalplerini derinden etkiler. Neredeyse ağlayacak gibi olurlar. Üzgün, mutlu ve yalnız hissederler. Bu tamamen yeni ve garip deneyimden mutluluk duyarlar. Radyoya yapışıp daha yakından dinlemek için çırpınırlar, pencerenin önünde dolanıp dururlar, gözlerini resimden alamazlar. Tıpkı aç bir insanın yemeğe ihtiyaç duyması gibi ihtiyaç duyarlar buna. Çok isterler. Hiç bilmedikleri bir şeydir bu. En ufak bir fikirleri bile yoktur.

İşte, müziğe ya da resimlere ya da şiirlere ihtiyaç duyan bir çocuğun bunlarla şans eseri karşılaşması böyle bir şeydir. Şans eseri olmasa, belki de hiç tanışmayacaklardı. Belki de bütün hayatlarını, hiç bilmeden kültürel bir açlık içinde geçireceklerdi.

Kültürel açlığın etkileri çok dramatik ve hızlı değildir. Kolayca görülmezler.

Ve dediğim gibi bazı insanlar, iyi insanlar, nazik arkadaşlar ve hayata faydası dokunan vatandaşlar, bunu asla deneyimlemezler. Bu olmadan da dolu dolu bir hayat yaşarlar. Eğer dünyadaki bütün kitaplar, bütün müzik ve bütün resimler bir gecede ortadan kaybolacak olsa, herhangi bir şekilde kendilerini kötü hissetmezler; hatta farkına bile varmazlar.

Oysa bu açlık, çocukların çoğunda vardır. Çoğunlukla hiç uyandırılmadığı için tatmin de edilmemiştir. Dünyanın her yerindeki pek çok çocuk, başka hiçbir şeyin yapamayacağı ya da yapmayacağı şekilde ruhlarını besleyen ve büyüten bir şeylere karşı büyük bir açlık duyar.

Her çocuğun gıda, korunma, eğitim, sağlık hizmeti ve benzeri şeyler için hakkı olduğunu söylüyoruz. Bu çok doğru. Her çocuğun kültür deneyimine de hakkı olduğunu anlamalıyız. Hikayeler ve şiirler olmadan, resimler ve müzik olmadan çocukların aç kalacağını çok iyi anlamalıyız.

Fotoğraf: Bir açıkhava kukla tiyatrosunda “Aziz George ve Ejderha”nın hikayesinin izleyen çocuklar, Paris, 1963


18 Nisan 2018 Çarşamba

Tüy ve ruhsallık..

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi

Popüler imgelemede , hiçbir hayvan tılsımı, 
Kızılderili kültürüyle KUŞ TÜYÜ kadar bağıntılı değildir. 
Tüylü başlıklarıyla yaşlılar ya da başında tek bir tüy taşıyan bir savaşçı, dünya kültürünün arşetipik imgeleri olmuşlardır.

Şifacı Şamanların, Şeflerin, Savaşçıların 
bir onur madalyası gibi taktıkları kartal tüyleri 
Kızılderili kültürünün en bilinen işaretidir. 

Ancak bu tüylerin birer süs olmaktan öte anlamları vardır. 
Tek tek veya toplu olarak kullanılan tüyler, 
fiziksel ya da ruhsal bazı başarıların belirtisidirler. 
Bu, özellikle kartal tüyleri için geçerlidir. 

Doğu'nun Ruhsal Koruyucusu olan Wabun 
altın kartalla temsil edilir. 

Onun altından tüyleri, gün doğumunun ışıklarını 
ve her günün yeni bir başlangıç olduğunu söyleyen bilgeliği temsil eder.

Tıpkı Tüylü yılan sembolü gibi güneşle ilişkilidir.

Azteklerde Kartal yükselen güneşi ve göksel unsuru temsil ederken 
hem kaplan hem de yere inen kartal 
güneşin batışını ve dünyevi unsuru temsil eder.

Uçarken diğer kuşlara nazaran 
çok daha az hareketle ve eforla çok uzun mesafeler uçabilen Kartal, 

Kızılderili geleneklerinde 
kuşların en asili ve ruhsalı olarak kabul edilirdi 

ve kartal tüyleri, 
Kızılderililerin dans kostümlerinde başlık olarak kullanılırdı. 

Kullanıcı kendisini böyle büyük bir kuşla özdeşleştirdiğinde, 
en yüksek ruhsal güçle de özdeşleştirmiş olurdu.

Kartal, gözleri çok keskin ve çok yükseklerde uçabilen bir kuştur. 

Bu nedenlerden dolayı, 
dualar onunla Yüce Ruh'a kadar taşınabilir. 

Kuş tüyünün 
özellikle eski Mısır, Maya, İnka, Amerika kızılderilileri 
ve Asya Şamanizmi tradisyonlarında önemli bir yeri vardır

Tüy Mısır'da ışıkla da ilişkilendirilir. 
Nitekim, karanlık hakikati gizlediğinden, ( bünyesinde sakladığından) hakikatler ancak ışık altında görülebilir.

Tüyün ışıkla ilişkilendirilmesine Amerika kızılderilileri tradisyonlarında da rastlanır. 

Amerika kızılderilileri şeflerinin tüylerden oluşan başlığında, 
İnka ve Maya başlıklarında da görüldüğü gibi, 
güneşin ışık ışınları gibi bir yayılma göze çarpar; 
kimi başlıklarda tepe üç tüyden oluşur. 

Tüy, Amerika kızılderililerinde kabile şeflerinin yanısıra, 
ilahların, kabile şamanlarının başlıklarında ve giysilerinde bulunur. 

Kuzey Amerika kızılderilileri 
kartal kemiğinden çıkarılan düdük sesi eşliğinde
icra ettikleri "güneşe bakan dansları"nda 
kartal tüyü kullanırlar. 

Kartal tüyü kullanımı Asya Şamanizmi'nde de mevcuttur. 

Asya samanları, özellikle Samoyed ve Altay şamanları 
başlığına kartal veya kuğu tüyleri takarlar. 

Moğol şamanı ise omuzlarında kanatlar bulunan bir giysi giyer. 

Kartal tüyü kullanımı Hititler'de de mevcuttur. 
Hitit bayramlarındaki adetlerden kartal tüyü ile su serpmeydi. 

Tüy, şamanın "uçuş" denilen trans deneyiminde 
sık sık rastlanan bir öğedir, şa törenlerinde de kullanılır.


Şaşkın oyuncu.

" Bir acemi oyuncu nasıl beceriksizse
Sahnede korkusundan donakalmış dururken
Nasıl fazla duyguya kapılınca bir kimse
Zayıflarsa yüreği gücünden kudururken,
Benim de bu korkuyla güvensizlikten işte

Sevgi törenindeki duam aklımdan çıkmış,
Sevgimin gücü beni paramparça etmiş de
Aşkın bütün yükünü omuzlarıma yıkmış.
Öyleyse kitaplarım söylesin güzel sözler,
Sussun dilli gönlümün dilsiz laf ebeleri,
Onlar sevgi dilenir, ama bir çıkar bekler;
Gönlün sözü, bollukta hepsinden çok ileri.
Sessiz aşk ne yazmışsa onu oku ve öğren,
Aşkın ince aklıdır gözlerle duyup bilen. "

William Shakespeare.

Varlıkların uyumu.

Her canlı varlık evrendeki çarkın işleyişine uyumlandırılmış bir motordur. Varlıklar her ne kadar görünürde sadece yakın çevresinden etkilenir görünüyorsa da dışsal etkinin küresi sonsuz bir uzaklığa kadar uzanır".

Nikola Tesla


17 Nisan 2018 Salı

ZOMBİ/ MUTATED VIRUSES. MUTASYON VİRÜSLER.

ZOMBİ OLASILIĞI

Zombi saldırıları, zombi, zombi saldırı olasılığı, ZOMBIE/ MUTATED VIRUSES:   ZOMBİ OLASILIĞI BİLİMSELDİR. Virüsler mutasyon geçiriyor.

Zombi saldırıları, zombi, zombi saldırı olasılığı, ZOMBIE/ MUTATED VIRUSES: Amerika’da Hastalık ve afetleri kontrol ve engelleme merkezi, resmi sitesinde, deprem ve sel benzeri doğal olayların yaratacağı yıkımlara karşı uyanık olunmasını duyururken,  bildirisine herkesi şok edecek bir şey daha ekledi. ZOMBİ SALDIRILARINA KARŞI HAZIRLIKLI OLUN!

Bunu okuyan insanlar, bunun yanlış yazılma ya da aptal bir şaka zannettiler önce.

Merkezin web sitesi koordinatörü tarafından bizzat hazırlanan ve imzalanan yazı şöyle diyordu: ‘’Gelebilecek tüm doğal felaketlerin bilincinde, her şeye hazırlıklı olmalıyız. Olası bir zombi saldırısına bile!’’

Bu yazı yayınlanır yayınlanmaz doğal felaketleri engelleme ve kontrol merkezinin sayfası kilitlendi!

Anlaşılan şuydu ki:  esasen fazlaca hayal ürünü sayılabilecek, dizilere ve filmlere konu olan zombi fenomeni, insanlar tarafından oldukça ilgiyle karşılanıyordu. Aslında Kontrol merkezi yöneticisi, bu fenomeni kullanarak, insanların özellikle zombilere meraklı gençlerin, olası felaketler karşısında uyarmak istiyordu. Öte yandan zombi saldırı olasılığı sadece konuya ilgi çekmek için eklenmemişti bildiriye. Bu olayın olabilme ihtimali gerçekten de vardı!

POP İKONU ZOMBİLER

Gösteriyor ki,  bu dehşet verici yaratıklar, sadece normal insanların değil, bilim insanlarının da ilgisini çekiyor. Yalnız şöyle bir şey var: Bu zombi istilası konusu sadece bir pop ikonu değil, ciddi ciddi üzerinde düşünülen bir durumdur. Nasıl mı?

Zombi uzmanı.

Zombi saldırıları, zombi, zombi saldırı olasılığı, ZOMBIE/ MUTATED VIRUSES:  Dr. Steven Schlozman, zombi fenomenini kullanarak derslerini giren öğrencilerine bu konu hakkında ciddi bilgiler veriyor. Dr. Schlozman’ın sınıfına giren öğrenciler, olası bir zombi istilası hakkında konuşurken, bunu gerçekliklere dayandırıyor. Mesela:  zombi istilası felaketi hangi virüsün mutasyona uğraması sonucu oluşabilir? Bu felaketin üstesinden gelmek için ne yapmalıyız? Tedavisi bulunamamış hastalıkların topluma vereceği zarar nelerdir? Bu durumda olan insanlar ne yapmalı? Zombi felaketi dünya da nasıl bir kaos yaratabilir? Bu kargaşa ortamından nasıl kurtuluruz? Dersin konularından sadece bazıları.

CNN kanalı Dr. Steven’a, Dr. Zombi lakabını takacak kadar işi ileriye götürmüş olmasından, konunun, CNN gibi bir kanal tarafından bile ne kadar ciddiye alındığı da bir gerçek. CNN   Dr. Steven’la yaptığı konuşmada, sipiker gülümseyerek, kendisini Zombi uzmanı diye tanıtıyor.

Dr. Zombi, ya da gerçek adıyla Dr. Schlozman, son derece ciddi bir bilim insanı, olaylara farklı bakış açılarından bakıyor olsa da, Psikiyatri bölümünde doktorluk yapıyor. Aynı zamanda Zombi otopsileri adlı bir de kitabı bulunuyor. Roman,  tıbbi bir bilim kurgu. CNN kanalında yapılan röportaj, gerçekten de midelerimize bir yumruk atıyor sanki. Dr. şöyle diyor:

‘’ Bu romanı sizleri eğlendirmek için yazmadım! Bilimi gerçekten anlamanıza epey katkısı olacağı kesin. Roman kahramanı gerçekten sıkı biri. Kolay vazgeçmiyor. Bu karakterle, insan oğlunun kararlı yapısına vurgu yapmaya çalıştım. Zorluklarla başa çıkabilme yeteneğine de. İnsanlar gerçekten de, bir kaos ve zorluk karşısında çok özel davranışlar sergileyebiliyor. Felaketler karşısında verilen tepkileri, virüslerin ne kadar kolay yayılabileceğini yazdım romanımda. Ayrıca, karanlık insanların, sıradan bir virüsü çıkarları için nasıl mutasyona uğratabileceklerini de ekledim. Böyle bilim insanları yok mu zannediyorsunuz?”

”Gerçekten de istenilirse, sıradan herhangi bir virüs sadece birkaç gün içinde o kadar hızlı yayılır ki, inanamazsınız. Bir hafta da bir ülke, bir aya kalmaz bütün dünya virüsün etkisi altına kolaylıkla girebilir. Şunun altına çizmeme izin verin. Deli dana hastalığı, beyni öldüren proteinler yüzünden oluşur. Bu bir kurgu değil gerçektir. Benim hikâyemde bu proteinler insanlar tarafından havadan solunuyor ve tüm insanları etkiliyor. Sizce bu mümkün olamaz mı? Tıbben gayet de mümkün. Bu virüs,  amigdalayı yer önce. İnsani duygular böylece tamamen biter. Sonra, doyma merkezi gider ve zombilerde sürekli gördüğümüz, bitmek bilmeyen açlığı görmeye başlarız.”

DELİ DANA HASTALIĞI

 Deli dana hastalığına bakalım. İnsanlar doğru düzgün yürüyemez. Peki ya kuduz virüsü? Kuduz taşıyan insanları zombilerle bağdaştırmak çok zor olmasa gerek. Peki. Bu kuduz ya da deli dana virüsü mutasyona uğrarsa neler olabilir?

Zombiler, virüslerini yaymak suretiyle, çoğalma içgüdülerini tatmin ederler.  Koşamazlar ve doğru düzgün ayakta bile duramazlar.

Aslında Dr. Steven bu görüşünde yalnız değil. İtibarlı dergi National Geographic de onun görüşlerini destekleyen makaleler yayınlamıştır.

MUTASYON GEÇİREN VİRÜSLER. 

Zombi saldırıları, zombi, zombi saldırı olasılığı, ZOMBIE/ MUTATED VIRUSES

‘’Kuduz virüsü öldürücü bir virüstür.  Hayvanların salyalarında bulunan bu virüs insanlara geçebilir. Merkezi sinir sistemi yok olur bu virüs yüzünden. Kuduz virsü saldırganlık yapılmasına olanak sağlar. Bulaşıcıdır. Yürüme, konuşma ayakta durabilme faaliyetleri büyük sekteye uğrar. Kuduz mikrobu tesirinde olanlar, yürümekte zorlanır, saldırgan olur.’’ Bu tanımlar size bir şeyi çağrıştırmış olabilir. Elbette zombileri.

Virüs bilimi uzmanları korkunç bir olasılığı telaffuz ediyor: Grip ve kuduz virüsleri etkileşime girdiklerinde, mutasyon geçirirse, tıpkı grip hastalığının kolayca birinden başka birine geçmesi gibi bulaşabilirler. Bu zombi istilası diye gülünüp geçilen bir fenomeni tam bir kıyamete çevirebilir.

KUDUZ VİRÜSÜ

diğer birçok virüs gibi mutasyona uğrayabilir. Zaten virüsler, sürekli mutasyon geçirebilme kabiliyetleri sayesinde hayatta kalabilirler. Onların özelliği bu. Hiç düşündünüz mü? Bir sene önce olduğunuz grip aşısı neden bir sonraki sezon işe yaramaz ya da sizi çok da korumaz?

Virüsler derhal fark edilmeyebilir. Bir kuluçka dönemi vardır. Mutasyona uğrayan virüslerin kuluçka dönemleri farklılık arz edebilir ve belirtiler derhal teşhis edilemeyebilir.

 SADECE ISIRMAYLA VEYA SALYAYLA TEMAS SEBEBİYLE BULAŞAN KUDUZ VİRÜSÜNÜN MUTASYONA UĞRAYARAK SADECE SOLUNUMLA BULAŞTIĞINI HAYAL EDİN. NE KADAR ÇABUK YAYILABİLİR DEĞİL Mİ? KORKUNÇ!

Bu konuları ciddi ciddi araştıran ve üyelerinin çoğu tanınmış veya tıp insanlarından oluşmuş olan zombi inceleme kurulu olduğunu biliyor muydunuz? Evet. Cidden böyle bir topluluk var. Gerçekten de ,filmlere, romanlara konu olan şeyler, bir zaman sonra gerçek hayatta karşımıza çıkmalarıyla insanları uyarmaya mı çalışıyor?