Gerektiğinde, lüzumu görüldüğünde bazı faydalı ilaveler de yapıldı. Hakikatte, bu hakir ve elde yazan kâlemin, atıcı ile elindeki yay misali olduğuna şüphe edilmeye!..
Mesela, bir kadeh içki ile kendinden geçen kimse, sarhoşluk halinde bazı şeyler konuşsa, o kelam kendi fiiliyle değil, içkinin fiiliyledir, içki söyletti, derler...
Üzerinde baygınlık alameti olan kimse bazı sözler söylese, cin söyletti, derler; ve sözünü mazur görürler.
Evliya, Hakk’ın kudret eli ve kudret dilidir. Nitekim hadîs-i kudsîde şöyle buyrulur:
“İza ahbibtü abden küntü lehü yed’en ve lisanen”
“Kulumu sevdiğimde onun eli ve dili olurum.”
Durum bu hadîste belirtildiği gibi olunca, bu hakirin lisanında söyleyen O olursa, acaib mi olur?..
Yine Kur’anı Keriym Enfal Suresi 8. sure 17. ayette;
“Ve ma remeyte iz remeyte ve lakinnallahe rema”
“Attığın zaman sen atmadın, Allah attı!..” Hükmü bu manaya şahittir ve tasdik eder.
Ve gene işaretleriyle bu risaleye “LÜBB-ÜL LÜB” ve “SIRR-ÜS SIR” yani “ÖZÜN ÖZÜ” ve “SIRRIN SIRRI” adı verildi.
Bu arada hata ve eksikliklerinim af ve hoşgörüyle karşılanacağım umarım. Zira insan unutma mahalli değil midir?
“Vema tevfiyke illa billahi, aleyhi tevekkültü ve ileyhi ünib”
“Muvaffakiyet Allah'ladır, O’na dayanır ve O’na güvenirim.”
ÖZÜN ÖZÜ VE SIRRIN SIRRI
Hazreti Şeyhin “Fütühat-ı Mekkîyye”sinde açıklamayı arzu ettiği meselelerden biri de “ARİF”hakkındadır.
“Feiza kanel arifu arifen hakikaten felem yetekayyed bimutekadin...”
“Bir irfan sahibi hakikaten arif olduğu zaman, bir itikad ile kayıdlanmaz...”
Bir irfan ehli, kendi hakikatine arif olsa, bir itikada uyup, diğerlerine uymamazlık etmez. Yani Arif-i Billah, itikadında heyula gibi olup, heyula ise, her ne suret olursa olsun kabul edip, cümlesine mahal ve mekan olur. Ve haddizatında kendinde ne bir başkalaşma ne de bir değişme vaki olmaz.
Ve hangi surete bürünürse burunsun, yine zatında kendi aslı üzerinedir. Arif-i billah her türlü itikadı kabul edip, herhangi bir itikadla mukayyed olmayıp, ilahi bilgideki yeri üzere olan itikadında. daim ve sabittir.
Bununla beraber, cümle itikadları da câmi ve havi olup, cümlesinin aslına vakıf olarak, bütün itikadları kapsamına alır. Özünü bildiği şey, dıştan hangi surete bürünse. gaflet etmeyip ve bir suret ile de kayıtlanmayıp, her yüzde müşahede edici olur.
Beyit:
Tecelliyatı hüda iledir iki cihan,
Cemal-i hakka nazar eyle, dilediğin yandan.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
“Ehl-i cennet, cennete dahil olduğunda. Hak Subhanehu ve Teâlâ Cemâl ile Kemâlinden kibriya perdesini kaldırıp:
“Ene Rabbükümül ala”
“Yıllardır görmeyi arzuladığınız âlâ. Rabbınız benim,” diye zuhur eder...
Onlar Rabbın bu tecellisini inkâr edip;
“Hayır, Asla!..” diyerek feryad u figan ederler.
Bu tecelli değişik şekillerde üç defa daha tekrar eder.
Ve onlar da tekrar tekrar inkâr ederler.
Sonra Hak onlara, “Rabbınızla sizin aranızda bir işaretiniz var mı?..” diye hitab eder...
Onlar da “evet” derler.
Ondan sonra herkese, kendi zannı ve itikadı üzere olan tecelli ile tecelli eder. Onlar da bu defa kabul ederler.»
Nitekim şerefli hadîste:
“İnneküm seteravne rabbüküm kema teravnel kamere leyletel bedri,” buyrulur...
“Ayın ondördüncü gecesi kameri nasıl görürseniz, Rabbinizi de öyle aşikâr göreceksiniz!..”
Amma “Arif’ olanlar ilk emirde, gördükleri gibi hemen kabul ederler. Zira bunlar, cümle itikadı câmi olup, bir itikadla kayıtlı değillerdir.
Beyit:
Bugün her kim görürse yârin,
Gören onlardır yarın.
Ne bilsin orda bildârın,
Onlar burada a’malardan.
Nitekim Hazreti Kur’anda buyrulur:
İsra Suresi (17. sure) 72. ayette;
“Ve men kane fiy hazihî a’mâ fehüve fiyl ahireti a’mâ
“Kim burada a’ma olup rabbini göremezse, ahirette de a'madır!”
Ve bu sebebten ahirette de Hakkı görmek ona nasip olmaz. Hak Teala’dan ricamız şu ki, kullarını taklidden ve mecazî itikatla kayıtlanmaktan esirgesin. Amin.
Eğer suâl edilirse ki:
- Arifin, kendi hakikatine arif olması ne şekilde hasıl olur?..
Cevab:
- Kendisinin hakikatına vasıl olmuş, “Arif-i Billah” olan bir Zata canı gönülden tabi olup, O’nun ahlakiyle ahlaklanmakla olur.
Hazreti Kur’anı Kerimde;
Maide Suresi (5. sure) 35. ayette:
“Vebtegu ileyhil vesiylete” buyurulur.
- Beni bulmak isterseniz, beni bulmuş kullarım vardır, onları izleyiniz!.. Onlar size vesile olup, bana ulaştırırlar; manasına gelir bu ayet...
Onlara hizmet etmekle, kişi kendini bulup, nerden gelip, nereye gideceğini ve ne için gelip, halen ne makamda olduğunu anlar...
Bu âleme gelmekten murad ve maksad şudur:
“Küntü kenzen mahfiyyen, feahbebtü en u’rafe fehalektül halka liu’rafa bihi...”
Şeklindeki Kudsî Hadîste belirtildiği üzere;
“Ben bir gizli hazineydim, bilinmekliğimi arzu ettim ve bu halkı halkettim.”
Ancak, ey aşık, Hakkı bilmen yalnız, kendi nefsine arif olmakla mümkün olur.
Nitekim hadîs-i şerifte:
“Men a’refe nefsehu fekad a’refe rabbehu..”.
“Kim nefsine arif olursa, o rabbine arif olur!” buyurulur.
Aksi dahi böyledir. Yani, nefsini bilmeyen Rabbini bilmez. Ehline mâlumdur.
Bu hadîs-i şerif hakkında, havas ve avam anlayış derecelerine göre çeşitli manalar vermişlerdir, İnşaallahu Teala havas katında olan bir mana burada beyan olunacak...
Bu makamda yedi tur müşahade edilmiştir.