Bazıları vardır ki, o elest meclisinde görüp yüzünü bu âleme gelirler. O demdeki sözlerine vefâ eyleyip ikrâra, tasdik etmeye gelirler… Bazıları da vardır ki aynı ezel meclisinde gözleri saçında, cemâlinde takılı kalıp o güzelliğin aslını bu dâr-ı fenâ’da bulamadıklardan, seni hiç bilemeyip inkâra gelirler. Gözleri suretlere takılmıştır, o suretlerden hakikate nazar etmezler. Demek ki elest âleminde insanlara hem içindeki mazhârlarla birlikte kâinat gösterilmiş hem de kâinatın Hak yüzü olduğu öğretilmiştir. Zâten Sure-i Rahmân’ın başındaki âyetlerinden insana önce Kur’ân’ın öğretildiğini, daha sonra da insanın beden sahibi olarak yaratıldığını anlıyoruz.
O halde, kâinattaki her şeyin Allah’ın kısmi görünüşe geçişi, tecellisi olduğu insana elestte öğretilmiştir. Böylece daha o zaman insan, tevhit gerçeğinden haberli kılınmıştı. Bu haberi öğrenip benimseyenler, bu âlemde Hakk’ın yüzünü görerek, bilerek dünyaya gelmişlerdir. Böylece onlar elestte yaptıkları ahde vefa ederek imanlı olmuşlar, her mazharda Hakk’ın tecelli ettiğini bilmekten ötürü, aynı zamanda iyi ve âdil insan olma yoluna girmişlerdir. Ezelde gözleri (saraydaki padişahtan mâada altınına, süsüne takılıp) maddi nimetlerde kalmış olanlar ise sadece o mazharları görüp onlardaki iç varlığı (onlara can veren Hakk’ı) inkar yoluna sapmışlardır. İbn-i Arabi hazretlerine göre inkâr edenler aslında inkâr ederken ezelde gördükleri mutlak cemâli, Hak Teâlâ’yı aradılar. O gördüklerini bulamayınca kendilerine anlatılan ilâhı inkâr yolunu seçtiler.
Bir rivayette ise, Allah Teâlâ, kıyamet günü zâtında bulunduğu hal üzere kullarına tecellî eder. Fakat hiç kimse Allah Teâlâ’yı kabul etmez ve “Sen bizim Rabbimiz değilsin” diye kaçışırlar. Bunun üzerine Allah Teâlâ, herkese herkesin zâtı hakkındaki tasavvuruna göre tecellî eder. Böylece herkes, kendi inancına göre gördüğü Allah Teâlâ’yı kabul eder. Ve O’nu ikrar ederler. Ancak Allah Teâlâ’yı hakkıyla bilmekten aciz kalmışlardır. Sadreddin Konevî kaddese’llâhü sırrah’ül azîz, bunu şöyle ifade etmiştir: “Hakk, kıyamet günü müminlere tecellî eder, onlar da Hakk ile kendileri arasındaki alâmeti görmedikleri sürece, Hakkı inkâr ederler ve ondan kaçınırlar. Söz konusu bu alâmet, Hakka dâir “O şöyledir, şöyle değildir” şeklindeki inançlarıdır. Hakk, onlar için suretlerde başkalaşır (tahavvül) ve her birisi, kendi alâmeti ile O’nu tanır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder