21 Ekim 2017 Cumartesi

Uzay gemisi..

Yeni bir gezegen bulunacak..Ufolar çokca görünmeye başlayacak..
Avrupada olaylar olacak..(Aniden)..

Terket..

‘’Bu yeryüzü fitilsiz ve yakıtsız yanan, hiçbir rüzgarın söndüremediği hakiki ışıklı ‘’Işık Vadisine’’ çıkan alacakaranlığa doğru yürüdüğün karanlık bir giriştir. Gerçeği yaşamak istiyorsan, alışılmış hayatını terket.’’ ( Sessizliğin Sesi)

Helena Petrovna Blavatsky ..

Toprak..


İstekler..

Beynin içindeki gizli tehlike ters çaba kuralı:!!
Bir problemi çok kolay yaratabiliyoruz ama kolaylıkla çözemiyoruz. Beynimiz odaklanan hedefe kilitlenme özelliğine sahiptir. Hedefimiz olumsuz olsa bile beyin onu gerçekleştirmeye çalışır, bunu kendine hedef seçer ve bu hedefin insan için yararlı ve ya yararsız olup olmadığına bakmadan hedefi gerçekleştirmek için çaba sarf eder. İşte beyinde gerçekleşen bu olaya Ters Çaba kuralı denir.Beynin en tehlikeli çalıştığı zamanlar ''Ters Çaba' kuralına çalıştığı anlardır. Başımıza gelmesinden en çok korktuğumuz şeye odaklanırsanız, korktuğunuzu başınıza getirir. Beyin odaklanan hedef olumsuz olsa bile, bunu gerçekleştirmek için çalışır. Topluluk önünde konuşma yaparken acaba heyecanlanır mıyım diye düşünürseniz heyecanlanırsınız. Bataklıktan çıkmaya çalıştıktan dibe gömülmeye benzer. Siz konunuza dönmeye çalışın, korkularınıza değil, konunuza odaklanın.Hepimizin bildiği gibi beynimiz iki loba sahiptir. Sağ beyin ve sol beyin. insan eğer normal beyin gücü özelliklerine sahipse, bu iki lobu optimal düzeyde kullanarak ortaya çok güzel bir sentez çıkarabilir. Buna ise Düz Çaba denir. Her iki lobu kullanmak ise irade gücü çok gelişmiş insanların işidir.Beyin de bu durumda olumsuz davranışları yerine getirmek için değil, onu ortadan kaldırmak için çaba sarf eder. Sorunu büyütmek için değil, soruna çözüm bulmak için çalışmaya başlar. Çünkü beyniniz vücudunuzdan olumlu sinyaller alır, bizim sorunu çözmeyi istediğimizi algılayıp bizim düşüncelerimiz doğrultusunda hareket eder...

Birlik..

Kalbe “samed aynası” deniliyor. Samed, yani her şeyin kendisine muhtaç olduğu, kendisi ihtiyaçtan münezzeh olan Allah...
Ve bu kalbin tatmini için yegâne reçete:

“... Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur (Allah’ı anmakla sükûnet bulur)." (Ra’d, 13/28)

Mideye ve ona gönderilen gıdaya, görmeye ve onu temin eden ziyaya, akla ve onu tatmin eden mânâya, kısacası maddî ve manevî nice rızıklara muhtaç olan bu âciz ve fakir beşerin, o ummanlardan daha geniş kalbini, ancak bütün mahlûkatın hâlikı ve mâliki olan Allah’ı zikir, yâni o’nu yâd etme, o’nu hatırlama tatmin edebilir. O halde insan, o’ndan başka neyi yâd etse mahlûku yâd etmiş, o’ndan gayri neyi sevse fâniyi sevmiş olur. Bunlar ise şeref ve kıymet itibarıyla kalpten çok aşağı olan şeyler. O ulvî kalp, bu süflî eşya ile tatmin olmadığı içindir ki, gafil insanı daima rahatsız eder. İşte can sıkıntısı, huzursuzluk, bunalım, stres dediğimiz şeyler hep bu doymayan kalbin açlık feryatları, ölüm çığlıklarıdır

20 Ekim 2017 Cuma

Rüya..

Dream Catcher (Rüya Yakalayıcı)

Kızılderili inançlarına göre kızılderililer rüya yakalayıcıları yeni doğan bebeklerin başucuna koyarlarmış. 

Rüya yakalayıcının orta kısmındaki örümcek ağı şeklindeki bölge kötü rüyaların geçmesini engellermiş ve bebeğin kötü rüya görmesi engellenirmiş.

Yapımında kullanılan ve geleneksel olarak 

söğüt ağacından yapılan çemberin hayatın çemberini 

(bebek olarak doğmak, çocukluk, yetişkinlik ve tekrar "bebek"e dönülen yaşlılık) 

sembolize ettiği, 

çembere dolanarak örülen, ortası boş ağın çemberle buluştuğu nokta sayısına göre farklı farklı şeyler sembolize ettiği 

(örneğin eğer sekiz noktada buluşuyorsa, örümceğin bacaklarını sembolize ediyor), 

inanılan efsaneye göre çeşitli nedenlerle tüyler eklenen (mesela bir tanesi iyiliğin yolunu kutsanmış tüylerle buluacağını söylerken, diğeri bunu halka yayan adamın rüyasında öyle gördüğünü söylüyor), 

kötü düşünceleri sizden uzaklaştırıp, iyi düşünceyle dolmanızı sağlayan kızılderili inanışı. 

Yatakların baş ucuna asılır,aksesuar olarak da gerek duvara asma amaçlı, gerek taklitleri küpe, kolye ucu..vb olarak çok kullanılan bir motiftir. 

Hakkında pek çok efsane vardır.Birine göre, bilgeliğiyle tanınan İktomi adlı bir adam, örümcek kılığında bir ruhani liderin rüyasına girmiş, adamın tüylerle ve at kılıyla süslü, söğüt ağacından çemberini alıp, bu çemberin etrafına ağ örmeye başlamış ve bir yandan da adama hayat çemberinden, dünyada bizi yaşam çemberinin her döneminde etkilemeye hazır iyi ve kötü güçlerin olduğundan bahsetmiş. Konuşmasının sonunda düş kapanını tamamladığında, bunun ağının iyi olan düşünceleri, arzuları, istekleri tutacağını, ağın ortasındaki deliğin de kötülükleri uzaklaştıracağını söylemiş ve böylece düş kapanı kızılderili halk arasında yayılmış.

Bir diğer efsaneye göre ise düş kapanının ortasındaki ağ kötü düşleri tutar ki güneş doğduğunda onları yok edebilsin, ortasındaki delik ise iyi düşüncelerin size gelmesini sağlayandır. bu inanışa göre ortasından aşağı bir tüy asılmalıdır; böylece iyi düşünceler yollarını bulacaktır.

Düş kapanının ağı sürekli iyi düşüncelerle örülmelidir. 

Rüya Yakalayıcıların diğer ismi ile Dreamcatcher'ların türlü türlü çeşitleri vardır. 

Bunlardan en yaygın olanı duvarlara asılan içi örümcek ağı şeklinde ve kenarlarından tüy sarkan olanlarıdır.

Açılım..

Yumurtadan tırtıl, 
tırtıldan kendi gelişimi için kendine ördüğü 
dışa kapalı olan koza süreci 
ve en son da kelebek olup uçma şeklindeki süreçleri
insan ruhunun geçirdiği evrelerle bağdaştırılan
Özgürleşmeyi ; Öz’ün gürleşmesini sağlayan
"Kelebek"  
'metamorfoza uğramış tırtıl' ;
___Üçüncü gözü 
"Tırtıl" ise 
iki gözü ile 
___Diyalektik yapıyı ,zıtlıklar dünyasını sembolize eder 
Bu anlamda
Yunanlılar da Mitolojilerinde 
çiçekten çiçeğe konan kelebeğe bu huzursuz arayışı ile  
ruh kelimesinin karşılığı olan “psyche” adını vermişler.
Ruh bilimi olan psikoloji kelimesi de 
aynı kökten geliyor.
Yine onca mitolojik öyküden de anlaşılacağı gibi 
insanlık, bedenine hayat suyunu veren bu gizli gücü 
yine ancak aşka emanet edebilmiş 
Yunan mitolojisinde 
kelebek kanatlı güzel bir kız olarak tasvir edilen 
Psyche’nin(ruh) öyküsü 
ilk bakışta bir aşk öyküsü olarak algılansa da 
gerçekte ruhun çetin mücadelelerden zaferle çıkışını anlatır. 
"Büyüleyici bir güzelliği olan Psyche bir kralın kızıdır. 
Aşk Tanrısı Eros ona aşık olur. Ancak ölümlülerle ilişkide olması yasak olduğu için geceleri onu karanlıkta ziyaret eder ve kendini görmesine izin vermez. 
Bir süre sonra merakına yenilen ve sevgilisinin bir canavar olmasından şüphe duyan Psyche eline bir kandil alır ve ona bakar. Gördüğü yakışıklı yüz karşısında heyecanlanır ve kandilinden damlayan yağ ile Eros’u uyandırır. Öfkelenen Eros, sözünde durmadığı için Psyche’yi sonsuza dek terk eder. 
Psyche’nin güzelliğini kıskanan 
ve oğlunu baştan çıkardığı için kızgın olan Eros’un annesi Afrodit ise 
ona başarılması imkansız görevler vererek türlü eziyetler yaşatır. 
Sevgilisinin ölmek üzere olduğunu gören Eros onu affeder 
ve Zeus’un yardımıyla ona ölümsüzlük iksiri içirir. 
Evlenip, sonsuza kadar mutlu olurlar"

Tıpkı Psyche gibi insan ruhu da 
Joseph Cambell’e ile Mitolojik (Mitik) Yolculuk, 
Carl G. Jung’a ile Arketipsel Yolculuk, 
Budizme ile Sevgi Yolu, 
Tasavvufa ile Birlik Yolunda
sınavlardan geçerek 
kendini geliştirir 
ve 
bambaşka bir görü kazanır
“Bireyleşme Süreci”nde bilinç dışının bilincine varır
bilinçaltındaki zıt güçleri bütünleştirerek
benlikle buluşur
kişisel bilinç dışı (baskılanmış güdüler), 
arketipler ve “Kendi”, 
yani psişik merkez üzerinden 
“Ben” ortaya çıkar.
Bilgelerin hep söylediği gibi 
İçe dönen insan 
“gizli hazine”yi/ödülü 
kendi içinde bulur.

Hayat-su..

Budist sembolizmde Lotus yapraklarının üstündeki çiy damlacıkları ve lotus tohumları -arzuyla kirlenmemiş hayatı- ifade eder.
Japon Zen hocası ve Japonya'daki Soto Zen okulunun kurucusu Dōgen'in şiirinde belirttiği gibi:

Aydınlanma, suya yansıyan ay gibidir.
Ay o ıslanmaz, su da kırılmaz.
Işık geniş ve büyük olmasına rağmen,
Ay da bir inç genişliğinde bir su birikintisine yansır.
Bütün ay ve gökyüzü
Çimlerin üzerindeki bir çiy damlasına yansırlar.

Ya da Zen şiirlerinden pek bir farkı olmayan
Mirza Ali’nin şu sözlerinde olduğu gibi:

. ‘Bugünkü âşıklara güvenme çok,
Ben kalıcılığı çiy tanesinde buldum.’

Hristiyan sembolizminde 'Çiğ Damlası'
bereket, iyilik, refah, dirilme, uzun ömür 
anlamına gelmekte iken

Asya da aynı zamanda gözyaşı sembolüdür.

Aytunç Altındal'ın ifadesi ile;
Ünlü Ezoterist Arthur Edward Waite'ın anlattığına göre 

Gül, 
Grekçe 'Çiğ Damlası' demektir.

19 Ekim 2017 Perşembe

Deprem

https://isiksozcukler.blogspot.com.tr/search/label/Okyanus..

17 ekimde yayınlamıştım,

Tonga'da 6.0 büyüklüğünde deprem oldu  

Boyut kavramları -2

Dördüncü boyut fizik bedenin ötesine geçer.

Görünmez olan Ruhsal bedenimizin tezahür alanıdır. Zaman algısı bu boyuta aittir. Zaman kavramı ilk üç boyutta zihnimizde geçmiş ve gelecek olarak ifade edilirken dördüncü boyutta zamanın ifadesi an’dır. Herşey anda mevcut ve içiçedir. Ancak biz hangisini algılıyorsak o alandayızdır. Tıpkı radyo ve televizyon kanalları gibidir. Hangisini açarsak onu görür ve onu dinleriz.

Dördüncü boyutun davranış modeli sevgi dilidir. İnsana, hayvana ve tüm mevcudata duyulan sevgidir. Sevginin ifadesi kademe kademedir. Sevginin hissedilişi üçüncü boyutta başlar, dördüncü boyutta farklılaşma gösterir ve koşulsuzluğa kadar devam eder. Üçüncü boyutla dördüncü boyut geçişlerinde koşullanma söz konusudur. Koşulsuzluk deneyimleri seyirci olarak izleme sürecinde başlar. Ne zaman yaşananları bir seyirci olarak görmeye başlarız o zaman artık olayları dışardan hem yaşadığımız duyguların farkındalığında, hem de duyguların etkisinde kalmadan değerlendirebiliriz. İşte bu nötr bakış açısıdır.

Yaşananları iyi/kötü; güzel/çirkin diye anlamlandırmak yerine sadece deneyim olarak görürüz. Bu durumda ne yaşarsak yaşayalim deneyimimizdeki insanları sevmemiz ya da sevmememiz söz konusu değildir. Bu durum tıpkı bir tiyatroyu izler gibi hem oyuncu hem de izleyici olabilmektir. Koşulsuzluk böylece başlamış olur.

Boyut Geçişleri: Fizik ve Metafizik araştırmalar
Beşinci boyut ise bütünsel bakış açısıdır.

Artık yaşama yukarıdan bakabilmek, bütünü görebilmek, yaşadığımız deneyimlerin öncesi ve sonrasının ilişkilendirilmesiyle değerlendirmek ve aslında yaşamımızda var olan herkesin bizlerin evrimselleşmemizde rol alan öğretmenlerimiz olduklarını görebilmek ve hiçbir yargı ve ön yargı çıkarmadan yapmamız gerekeni en iyi şekliyle zerafet, uyum, denge içinde yapabilmektir.

İşte iç içe yaşadığımız bu boyutların dış dünya deneyimsel yansımaları da birbirinden farklıdır. Üçüncü boyut yansıması savaş, kaos, hastalık, mutsuzluk iken, dördüncü boyut sevgi, şefkat yardımlaşmayı deneyimler. Beşinci boyut algısına gelebilmiş olan insan ise içsel dengelerini kurabilmiş olduğundan varoluşa şükran duyarak , herkesin ve her şeyin kabulü içinde kendinden memnun aşk halini deneyimler. Yeni gelen çocuklarda bizlere en güzel örneklemelerdir. Onların mutlu ve barışık olmaları…


Boyut kavramları -1

BOYUT KAVRAMLARI İNSANLIĞIN VE DÜNYA GEZEGENİ'NİN BOYUT SIÇRAYIŞI,GEÇİŞİ 

Boyut geçişleri: Fizik ve metafizik araştırmalar

Fizik ve Metafizik araştırmalar, varoluşun içindeki her şeyi enerji olarak nitelendirmektedirler. Enerji varlıklar olarak da kendimizi ifade biçimimiz titreşim seviyelerimizdir.

Boyut geçişleri: Fizik ve metafizik araştırmalar

Her an çıkardığımız düşüncelerimizle ve yaydığımız frekanslarımızla düşünce yapımız hakkında bilgi veririz. Aynı zamanda da hangi algı boyutunun varlıkları olduğumuzun da anlaşılması mümkündür. Bunlar ne düşündüğümüzün, neyi anlatmak istediğimizin dışa vurumu olmakla beraber asıl önemli olan bilinç yani kendi varlığımızın tümüyle farkında olmamız anlamında bizim iç dünyamızın yansımalarıdır.
Düşüncelerimiz fizik bedende duygularımızla iletişime geçer.

Duygularımızda organlarımızla iletişim halindedir. Dolayısıyla düşünce yapımızla bedenimizin sağlıklı olup olmaması arasında da etkileşim vardır. Beden dilimizde düşüncelerimizin bir anlamda ifadesidir.

Frekans titreşim alanlarını boyut olarak adlandırdığımızda 3. Boyut, 4. Boyut, 5. Boyut, 6 boyut ifadelerini kullanırız. Enerjiyi sübtil (görünmez) olarak nitelendirdiğimizde boyutları da görmemiz mümkün değildir. Ancak hepsi aynı anda iç içe yaşanmaktadır.

Şimdi içinde yaşadığımız bu boyutları ve bu boyutların gelecek yüzyıllardaki önemine bakacak olursak; ilk üç boyutu uzunluk, genişlik, derinlik olarak yani maddenin 3 boyutu olarak ifade edebiliriz. Fiziksel bedenimiz bunun somut örneği olup ilk üç boyutu fizik bedenimizde 5 duyu organımızla algılayabiliriz. Davranışlarımıza baktığımızda üçüncü boyut ego benliklerimizin bir yansımasıdır.

Bu boyut içsel arzu ve ihtiyaçlarımızın karşılanma ve bizim kendimizle buluşma alanımızdır. Bu boyutta bedenin , ruhun, zihnin tatmini söz konusudur. Kurban bilincinin hüküm sürdüğü dolayısıyla haklı çıkma ihtiyacımız vardır. Etki tepki davranış modeli hakimdir. Zihinsel faaliyetler devrededir. İnsan düşünceleriyle sürekli olarak zihninde geçmiş ve gelecek arasında gider gelir. Kurban bilincinin hüküm sürmesinden ötürü sorumluluk almak yerine suçlu arayışı vardır ve sonuç olarak isyanlar yaşanır.



Düşünce gücü yaşlanmayı durdurabilir mi?

Düşünce gücü, yaşlanma sürecini yavaşlatabilir veya ilerleyen saati geri çevirebilir mi? Araştırmalara göre bu sorunun cevabı evet. 

Düşünce gücü, yaşlanma sürecini yavaşlatabilir veya ilerleyen saati geri çevirebilir mi? Anti-yaşlanma bu kadar basit olabilir mi? Cevap kesin olarak evet! Araştırmalar, hipnotik anti-yaşlanma düşünme teknikleri uygulayan kişilerin daha genç düşünmeye başladığını, daha genç hissettiğini ve genel olarak mutluluklarının kat kat arttığını gösteriyor.

30 yıl gizlenen düşünce gücü araştırması

Uzm. Klinik Psikolog Mehmet Başkak, Harvard Üniversitesi’nde 1979 yılında Psikolog Prof. Ellen Langer tarafından yapılan ve sonuçları 30 yıl gizlenen düşünce gücü araştırmasının detayları hakkında şu bilgileri verdi:

“Psikolog Langer, bir grup yaşlı erkeği “hatırlama haftası” olarak nitelendirdiği bir etkinlik için işe aldı. Onlara, yaşlanmayla ilgili bir çalışmaya katılacakları söylenmedi. 20 yıl geriye götürecek bir deney olduğu söylendi. Psikolog Langer; bu insanların, zihinlerini 20 yıl geriye götürdüklerinde, bedenlerinde bir değişim olup olmayacağını incelemek istiyordu.

İnsanlar iki gruba ayrıldı. Ancak ilk grup (kontrol) 50’li yaşlardaki hayatı hatırlamakta iken, diğer grup zaman sıçraması yaşayacaktı. 50’li yıllardaki sahne dekoruyla çevrili olan deney grubunun, aslında 1959’da olduğu gibi davranması istenecekti. O sırada film izlediler, müzik dinlediler ve Castro’nun Havana’ya geçişi ve NASA’nın uzaya gönderdiği uydu hakkında sanki bu olaylar şimdiki zamanda oluyormuşçasına tartışmalar yaptılar.

Langer, bu insanların zihinlerini kendi geçmiş hayatlarıyla bağlantılı bir ortama yerleştirerek, daha genç ve daha güçlü olabileceklerini düşündü. Ayrıca Prof. Langer, deneye katılan insanların, sağlıklı bireyler gibi davranmaları konusunda da kararlıydı. Bu zaman yolculuğu, yaşlı insanlara yardımcı olacak herhangi bir alet veya sistemle donatılmadı. Deneye katılan insanlar kendi başlarının çaresine bakıyorlardı.

Bir ayağı çukurda delikanlılar

Prof. Langer’ın “Benim ofisime geldiklerinde bir ayakları çukurda gibi görünüyordu” dediği  erkekler, kısa bir zaman sonra kendi yemeklerini hazırlıyordu. Yetersiz biriymiş gibi ya da hastaymış gibi muamele görmüyorlardı. Çok geçmeden oluşan fark gözlemlenebiliyordu. Gün geçtikçe daha hızlı yürüyor oldukları ve güvenlerinin arttığı fark edildi. Bir adam bastonları olmadan yürüyebileceğine karar vermişti bile.

Boston’a geri dönmek için otobüs bekledikleri sırada Prof. Langer, adamlardan birine yakalama oyunu oynamak isteyip istemediğini sordu ve birkaç dakika içinde bu oyun doğaçlama bir şekilde Amerikan futboluna dönüştü.

Yapılan fizyolojik ölçümler mükemmeldi. Yürüyüşleri, becerileri, esneklikleri, hareket hızları, bilişsel yetenekleri ve hafızaları ölçülebilir şekilde gelişmişti. Kan basınçları düştü ve daha da şaşırtıcı bir şekilde görme ve işitme yetileri daha iyi bir hale geldi. Her iki grup da iyileşme gösterdi, ancak deney grubu daha fazla ilerleme kaydetti. Langer, bu erkeklerin zihinleri genç düşünmeye teşvik edildiği zaman bedenlerinin bunu izlediğini ve  ‘daha genç’ hale geldiğini düşünüyordu ve bunu kanıtladı.”


Savaş..



“Bir savaşçı, kendi kişisel gücüne güvendiğinde, yenilmezdir ve bu gücün küçük veya muhteşem oluşunun bir önemi yoktur.”

Çizgi..


"Çok uzun bir yolda insanın yapabileceği tek şey, yola nereden gireceğini ve yönünü kestirmektir. 
Kendini tam anlamıyla ve bütün yönleriyle yetkinliğe erişmiş gibi göstermeye çalışmak, en azından kendini kandırmaktır.
Burada yetkinliğe ancak, öznel anlamda görebilmiş olduğu her şeyi aktaran öğrenci erişebilir."
Georg Simmel

Kendi izini ..



"Bir iz sürücü kendisi dahil her şeyin izini sürer.İz sürmenin birinci kuralı bir savaşçının kendi izini sürmesidir. Acımasızca, zekice, kibarca ve sabırla izini sürer kendisinin.

 Castaneda

18 Ekim 2017 Çarşamba

Dilemek..

Ummakla, dilemekle olmuyor, ayağa kalkacaksın! Her şeyden önce farkına varacaksın!
Hangi öğretiye inanırsan inan, üstün körü anlamayacaksın.
Bir bilgiyi gerçekten hayatında uygulayamıyorsan, o bilgiye sahip olduğun yanılgısına kapılmışsın demektir...
Kendini kandırmayacaksın! Gerçekleri anlayacak, sonu her ne olursa olsun kabul edeceksin.
Bazen bildiklerin, öğrendiklerin acı verir. Onu da yaşayacaksın.
Önce kendinin, ne olduğunun, nelere sahip olduğunun, gücünün, yeteneklerinin, bu hayata neden geldiğinin farkına varacaksın.
Hayatını, gereksiz şeyler uğruna harcamayacaksın.
Kalbinde yaşadığın her duyguyu aşk sanıp, peşinden çöllere düşmeyeceksin.
Aşkın adını ağzına almadan önce, uzun uzun düşüneceksin. Yüreğinle yüzleşeceksin.
Sevgiyi, tutkuyu, şehveti, alışkanlığı, çekimi, aşkı birbirinden ayırt edeceksin.
Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin senden daha önemli olduğunu düşünmeyeceksin.
Bedenine, ruhuna, aklına sahip çıkacaksın.
Hak etmeyenin ardından yas tutup, bunu da aşka bağlayıp, aşkın şanını kirletmeyeceksin.
Kendini tanıyacaksın, hem de çok iyi tanıyacaksın!
Kimleri, neden ve niçin seçtiğini bileceksin.
İnsanız hepimiz, elbette zayıflıklarımız, düşkünlüklerimiz, saflıklarımız var Ancak kendi huylarını, eksiklerini iyi tahlil edeceksin. Ardından gözyaşı döktüğünün adını doğru koyacaksın!
Yıllar süren yaslar yaşayıp, unutamadığını iddia edeceğine,
Neden hayatına başlayamadığını çözeceksin. Korkularınla yüzleşeceksin.
Yattığın yerden, kurduğun hayale uygun bir beyaz sevgilli beklemeyeceksin.
Aklın çalışacak, elin ekmek tutacak,
Kimseye boyun eğmeden yaşamanın lezzetini bileceksin.
Kimsenin sevgisiyle hükmünü birbirine karıştırmayacaksın.
Ezilen, zavallı, akılsız olmak kazandırır gibi dursa da,
Sonunda mutlak kaybettirir; bunu unutmayacaksın!
Başkalarına değil, kendi gücüne inanacaksın.
Birinin boynuna asılarak durursan, karşındakini yormakla kalmazsın,
Bir gün kendi kolların bile çekemez ağırlığını düşersin;
Kimseye dayanmayacaksın!
Dünya da sensin, evren de! Kendini geliştireceksin.
Büyüyeceksin, olgunlaşacaksın. Ruhunu da, aklını da bedenin gibi besleyeceksin.
Önce sen büyük olacaksın, farkında olacaksın, Sonra dünyanın zevklerinin, aşkın, hayatın tadını çıkaracaksın.
Emanet hayatlara tutunup, ömrünü harcamayacaksın.
Ne olmasını bekliyorsan, sen öyle oturdukça, olmayacak.
Boşuna hayal kurmayacaksın! ...

Sıcaklık..

Seni düşünürken

Bir çakıl taşı ısınır içimde

Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar

Bir gelincik açılır ansızın

Bir gelincik sinsi sinsi kanar

Seni düşünürken

Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır

Deliler gibi dönmeğe başlar

Döndükçe yumak yumak çözülür

Çözüldükçe ufalır küçülür

Çekirdeği henüz süt bağlamış

Masmavi bir erik kesilir ağzımda

Dokundukça yanar dudaklarım

Seni düşünürken

Bir çakıl taşı ısınır içimde.

~Bedri Rahmi Eyüboğlu

Sabır..

İnsan kısmı bir misafirhane,
Her sabah yeni birisi gelir.
Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik,
Aniden farkına varmak bir şeyin,
Hepsi beklenmedik misafir.
Hepsini karşılayıp eyle!
Evini vahşetle süpürüp,
Bütün mobilyalarını boşaltan
Bir kederler kalabalığı bile gelse.
Her geleni alnının akıyla misafir et.
Olur ki yeni bir zevk getirmek için
Boşalttılar evini.
Karanlık düşünce, utanç ve garez,
Hepsini gülerek karşıla kapıda
Ve buyur et içeri.
Minnettar ol her gelene
Kim gelirse gelsin.
Çünkü bunların her birisi
Öte taraftan bir kılavuz
Olarak gönderildi.

Mesnevi 5. cilt- 

Sıkıntılar, Sevgili’nin gönderdiği misafirdir; gelir ve gider. 
Önemli olan, gönderenin hatırına, o misafire sabredebilmektir.

-Hz. Mevlana

İnsan..

İnsanlar ikiye ayrılırlar:

Başkaları için yaşayanlar,

Başkaları sayesinde yaşayanlar.


Sorun olanlar, çözüm olanlar…

Ümit kıranlar, ümit verenler…

Dert üretenler, deva üretenler…

Şikayet edenler, çare bulanlar…

Aynı havayı soluyan,

Aynı sıkıntıyı yaşayan,

Aynı sevince ortak olan iki insandan biri dert küpü olur çıkar, diğeri deva küpü.

Biri şikayet üretir, öbürü çare.

Biri yük olur, öbürü yük taşır...

~John Stainbeck


17 Ekim 2017 Salı

Telef..


Antartika ve Okyanusta hayvanlar telef oluyor.Dalgalar metrelerce yükseğe çıkacak.Kuşlar kaçmaya çalışıyor.Tsunami olacak.Kıyılara yaklaşmamak gerekiyor..Doğal afetler olacak..

Dikkat..

Kurbağaların Yarışı

Günlerden bir gün... Kurbağaların yarışı varmış. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış. Ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasından hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş : "Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!" Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırıyorlarmış: "...Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!.."Sonunda, bir tanesi hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve yarışı bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş 'bu işi nasıl başardın'diye. Kurbağadan yanıt gelmeyince farkına varmışlar ki....Kuleye çıkan kurbağa sağırmış!

Olumsuz düşünen insanları duymayın... Onlar kalbinizdeki ümitleri çalarlar!

Teklik..


Benim..


Mesaj..

Eş zamanlılık

Her tesadüfün size bir mesajı vardır.
Her şey, geçmiş, şimdi ve gelecek birbirine bağlıdır. Hepimiz eş zamanlıyız. Ne kadar küçük olduğu önemli olmaksızın herhangi bir hareket sonunda hepimizce hissedilir. Normalde bir şeyi, almaya hazır olduğunuzda aldığınızı fark ettiniz mi? Hiç her şeyin doğru gittiği mükemmel bir gün geçirdiniz mi? İnsanların ve şeylerin tam da doğru zamanda ortaya çıktığı bir gün? Bu, eş zamanlılıktır. Eğer birkaç saniye erken veya geç varmış olsanız bir şeyler aynı şekilde sonuçlanmazdı. Siz doğru zamanda doğru yerdeydiniz. Bu şans veya talih değildi. Her şeyle mükemmel bir uyum içindeydiniz.
Dedikleri gibi, ''öğrenci hazır olduğunda öğretmen ortaya çıkar''. İstediğiniz ''şey''le uyumlandığınızda, o ''şey''le karşılaşmanız daha olasıdır. Bu yüzden benzer insanlar her zaman karşılaşırlar. Onlar aynı frekansa uyumludurlar.

Mutluluk..

1)Serotonin nasıl hissettirir: Neşeli, canlı, zinde

Serotonin eksikliğinde nasıl hissederiz: Depresif, karamsar, öfkeli

Serotonini yükseltmek için: Egzersiz yapın, güneş ışınlarından faydalanın, triptofan içeren gıdaları tüketin (yumurta, çikolata,peynir), düzenli uyuyun

2)Dopamin nasıl hissettirir: Keyifli, hayata bağlı, kendine güvenli

Dopamin eksikliğinde nasıl hissederiz: Üşengeç, unutkan, canı sıkkın

Dopamini yükseltmek için: Mutlu eden hobiler edinin, müzik dinleyin, c vitamini tüketin, tirozin içeren gıdalar tüketin (muz,salatalık)

3)Oksitosin nasıl hissettirir: Sevgi dolu, şefkatli, cömert ve paylaşımcı

Oksitosin eksikliğinde nasıl hissederiz: Yalnız, sevgisiz, huzursuz

Oksitosini yükseltmek için: Masaj yaptırın, hayal kurun,evcil hayvan besleyin, sevdiklerinize sarılım

4) Endorfin nasıl hissettirir: Neşeli, rahat, pozitif

Endorfin eksikliğinde ne hissederiz: Stresli, gergin, isteksiz

Endorfini yükseltmek için ne yapmalıyız: Acı biber yiyin, aşık olun, düzenli yürüyüş yapın, sizi güldüren videolar seyredin

Sadece seyret..

Anı yaşamak, 
Bir adam ölür … Öldüğünü fark ettiğinde, Tanrı’nın elinde bir çanta ile kendisine yaklaştığını farkeder. Tanrı ile adam arasında şöyle bir konuşma geçer.
Tanrı: Haydi oğlum gitme zamanı.
Adam: Bu kadar mı erken? Bir sürü planım vardı…
Tanrı: Üzgünüm ama gitme zamanı.
Adam: O çantada ne var?
Tanrı: Sahip oldukların!
Adam: Sahip olduklarım mı? Yani eşyalarım mı? Elbiselerim… Param…
Tanrı: Onlar asla sana ait değildi, onlar dünyaya aitti.
Adam: Anılarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar zamana ait.
Adam: Yeteneklerim mi?
Tanrı: Hayır. Onlar koşullara ait
Adam: Arkadaşlarım ve ailem mi?
Tanrı: Hayır oğlum. Onlar yürüdüğün yola ait. Adam: Karım ve çocuklarım mı?
Tanrı: Hayır. Onlar kalbine ait.
Adam: O zaman bedenim olmalı?
Tanrı: Hayır hayır. O toprağa ait.
Adam: O zaman kesinlikle ruhum olmalı!
Tanrı: Üzücü bir hata yapıyorsun oğlum. Ruhun bana ait.
Adam gözlerinde yaşlar ve kalbinde korkuyla çantayı Tanrı’nın elinden alıp açtı… BOŞTU! Kalbi kırık, göz yaşları yanaklarından akarak Tanrı’ya sordu…
Adam: Hiçbir şeye sahip değil miyim?
Tanrı: Doğru. Asla bir şeye sahip değildin. Adam: O halde, benim olan ne vardı?
Tanrı: ANLAR. Yaşadığın anlar senindi. Hayat sadece bir andır.
HER ANI YAŞAYIN. HER ANI SEVİN. HER ANIN TADINI ÇIKARIN.
“İyi insanlar cennete gider demek doğru değildir, iyi insanlar nereye giderse orası cennet olur!”

Osho



16 Ekim 2017 Pazartesi

Solumak..

Tefekkür veya meditasyon..Bunlar olmadan aydınlanma olmaz diyor üstadlar..Haklılar kendi içindeki benle bütünleşmediğin sürece aydınlanma nasıl olacak..Sözcüklerin bile alıntı olur senden değildir o .

Ö.D...


İnannış..

Tavus kuşu,Hindistan’ın birçok bölgelerinde kutsal bir kuş sayılır ve himaye görür. 
Bir çok Hindu tapınaklarının etrafında rahipler tarafından bakılan tavus kuşu sürüleri dikkati çeker.

Tavus kuşu Rajastan'da kraliyetin sembolüdür.

Tavus kuşu Güney Doğu Asya ile Doğu Hint adalarının yerlisidir. 

Eskiden bazı Doğu memleketlerinde mevki sahiplerinin, 
üzerine tavus kuşu tüyü takmaları âdetmiş. 

Birçok ülkelerin folklorunda tavus kuşu’nun bahsinin geçmesi, bu kuşun yüzyıllar önce evcilleştirildiğini gösterir. 

(Resim : Jaipur'daki yeni sarayın kapılarında yer alan muhteşem işlemeler)
 

Algı..



Hindistan ve Mezopotamya'da çam kozalağı. 

Kozalak sembolü antik ,modern sanat ve mimarideki en gizemli amblemlerden biridir. 

Birkaç bilim adamları bunun farkında olarak kozalaktan olası manevi aydınlanma kazanabilmek adına bahsederler. 

Bu sembol çeşitli antik kültürler tarafından tanındı ve Endonezyalılar, Babilliler, Mısırlılar, Yunanlılar, Romalılar ve Hıristiyanlarda kalıntıları bulunmakta. 

Ayrıca Masonluk veya ezoterik Teozofi, Gnostisizm ve ezoterik Hıristiyanlıkta da çizimleri görülür.

Kozalak herkes için aynı anlamda: bir sır olarak körelmiş organı sembolize eder.

Hepimizin sahip olduğu "Epifiz bezi" veya "Üçüncü Göz"...


Anı yaşa..

Bolluk bereket her daim olsun kainatımız da..

Bugün günlerden güzeldir, bir başka güzel olsun.. İsterseniz ömrünüzün son günü sayıp bugün insan olmanın tadını çıkarın:

 Kibirlendiğiniz birine haksız da olsa eyvallah deyin..Trafikte öfkelendiğiniz birine 'hadi buyur' deyip yol verin. Daha çok özür dileyin. Tanımadığınız birine sımsıcak gülümseyin. Kaç yıldır görüp de tanışmadığınız komşunuza selam verip 'memleket nere' hemşerim deyin. Bayiiden hiç almadığınız bir gazete alın. Daha fazla yürüyün. Bir ihtiyarın gözünün içine bakarak 'anlat bakalım' deyin, vakit ayırın, susup sonuna kadar dinleyin. Kendinize çiçek alın.  Kuşlara yem atın. Çocukla çocuklaşın.

Şöyle derin bir nefes alın, bolca şükredin, içiniz açılsın biraz... Bırakın; essin cennetin rüzgarları... Merak etmeyin, Allah tadımızı bozmaz, insan olduğumuzu unutmayalım yeter..

Ölmeden önce..

Nasreddin Hoca, merkebin ipinden sımsıkı tutmuş, eve dönüyormuş. Hoca, bütün kuvvetiyle çekmesine rağmen merkep, yolda gördüğü merkep pisliklerini koklarmış. Nasreddin Hoca da (Zâhir beğendi ki kokluyor...) diye, bir taraftan merkebin kokladığı pislikleri torbasına doldururmuş. Akşam olup evli evine, köylü köyüne, HER ŞEY ASLINA döndüğünde, yem zamanı hayvanın başına tezeklerle dolu torbayı asmış. Hayvan, tezekleri yemeyip, başını torbadan çıkarmak istedikçe, Hoca celallenmesin mi:

- Sen beğendin, ben doldurdum, şimdi niye titizleniyorsun?

Bâri sen SEN ol, insan OLMADAN ölme, ölmek istemeyeceğin yerde bulunma.

Nasıl ölmek istiyorsa her nefeste onu çoğaltmalı insan (olacak insan)

Ölüm, bir ömür biriktirdiğimiz şeylerin altında kalmak olmalı dedi fıkradan ağlayan meczûb...

Arkasından ağlayanlara, sivri uçlu nodul pişmanlıklar kaldı: Nelere rağbet ettiğini, bütün bir günü, koca bir ömrü neyin peşinde, kimin uğruna tükettiğini, KENDİ.NE yazık ettiğini hâlâ görmüyor musun?

Zaman yolculuk..

ZAMAN ÇİZGİLERİNİ DEĞİŞTİRMEK İÇİN DÜŞÜNCELERİNİZİ, SÖZCÜKLERİNİZİ, HİSLERİNİZİ ve EYLEMLERİNİZİ YENİ AMACINIZA UYUMLANMASI İÇİN DEĞİŞTİRİN..

ZAMAN ÇİZGİLERİNDE SIÇRADIĞINIZ ZAMAN NEYİ BİLMELİSİNİZ
Zaman çizgisi sıçraması, FARKINDALIĞIN OLASILIKLARIN BİR SERİSİNDEN DİĞERİNE DEĞİŞİMİNE değinir. Eğer bir zaman çizgisi üzerindeyseniz ve şeylerin nasıl ortaya çıktığından hoşnut değilseniz, o zaman hayal lerinizin daha elde edilebilir olduğu başka bir zaman çizgisine geçebilirsiniz. Bunun nedeni yaşamın tüm olasılıklardan faydalanmasıdır. Basitçe söylemek gerekirse, olayların her versiyonu oynanır. BU ZAMAN ÇİZGİ SİNDE SEÇMEDİĞİNİZ SEÇENEKLER BAŞKA ZAMAN ÇİZGİLERİNDE KEŞFEDİLİR. Ruhunuz olan ebedi, formsuz, sınırsız Varlık dünyasal sınır tanımaz. Ruhsal benliğiniz birçok yerde olma sanatında son derece beceriklidir. Bu sizin çoklu zaman çizgilerinde eşzamanlı olarak var olduğunuz anlamına gelir. Lineer, ardışık beyin için bu kavram ezici olabilir. Ama RUHUNUZ ZAMAN VE MEKANIN DIŞINDA VAR OLUR. GENİŞLEMİŞ BİLİNCİNİZ ZAMANIN TÜM YÖNLERİNDEKİ TÜM OLASILIKLARI GÖREBİLİR.
Bu hangi amaca hizmet eder? Ebedi ruhunuz öğrenme ve yaratma fırsatları ile birlikte yeniliğe gereksinim duyar. Lineer zaman çizgilerinin kısıtlayıcı doğası muhteşem bir meydan okuma sunar. Gerçek şu ki zaman yapay dır. Her şey eşzamanlı olarak gerçekleşir. Sadece bunları lineer, sıralı bir tarzda deneyimlemek için 3B’ de olmayı seçeriz. Bu, bir LABİRENTTE GÖZÜ BAĞLI OLARAK DOLAŞMAYA BENZER. 3B deneyimiz sona ererken, farkındalığımız paralel, koşut zamanlı yaratımların varlığına uyanıyor. Yaşam labirentinde kör bir şekilde dolanan insanlar yakında görebilecekler. Bu bilmeceyi daha çabuk çözmemize ve yaradılışın başka boyutlarına ilerlememize yardımcı olacak. Uyanış sürecinin bir parçası paralel zaman çizgilerine nasıl erişileceğini hatırlamaktır.
Zaman Çizgisi Sıçramasının Örnekleri: Bunun kişiler arası bağlantılarda ayrıca dünya sahnesinde gerçekleşti ğini görebilirsiniz. Birisiyle hiç üzücü bir anlaşmazlığınız oldu mu? Konuşmanın ortasında, bunun sizin yararınıza gizemli bir şekilde değiştiği? Muhtemelen bir anlaşmaya ulaşmak için zaman çizgilerini değiştirdiniz. Geç miş olaylarla ilgili sizin versiyonunuzun arkadaşlarınızın versiyonundan bazen radikal şekilde farklı olduğunu görü yor musunuz? Çoğu zaman bu farklılıkları hatalı hafıza olarak düşünürüz ama yine, bu sizin olayları farklı bir zaman çizgisinden hatırlamanız olabilir. Ayrıca kollektif bilinç nedeniyle zaman çizgilerini kitlesel olarak değiş tiririz. Sadece tezahür etmemiş olan tahmin edilen dünya olaylarına bakın. Bir şeyleri değiştirmek hakkın da tutkulu olduğumuz zaman, paralel ama farklı bir zaman çizgisine sıçrarız. ARZU ve GEREKSİNİM NE KA DAR BÜYÜKSE, SIÇRAMA O KADAR BÜYÜK OLUR. Referans elde etmek için yeterince yaşlı olanlarınız için, bu çizilmiş bir plağa benzer. Plak döndüreci çiziğe gelince, onun oyuğundan dışarı sıçrar. Çizik ne kadar büyükse, iğne o kadar atlar.
Basitleştirilmiş Tezahür: Çoğu insan gibiyseniz, muhtemelen tezahür sanatında ustalaşmak için mücadele ettiniz. Şimdi, amacınızı çizikten yaratmak yerine, amacınızın tezahür etmiş olduğu zaman çizgisine uyumlanabilirsiniz. Bu çok daha az zaman, çaba ve enerji gerektirir.
Yardım için yüksek titreşimli varlıklara rica etme gereksinimi bitti. Güç başından beri ellerimizdeydi. İncelen perde sayesinde, unuttuğumuz yeteneklerimizin çoğunu yeniden birleştirmeye başlıyoruz.
Bu Yeni Bir Şey Değil! Zaman çizgilerinde her zaman sıçramakta olduğunuzu biliyor muydunuz? Tek fark, bunun daha fazla bilincinde olmamızdır. Bu, sizin bunu yapabildiğiniz anlamına geliyor. Öğrenmeye gereksiniminiz olan tek şey, zaman çizgilerinde dilediğiniz zaman sıçramaktır.
Zaman Çizgilerinde (Bilinçli olarak) Nasıl Sıçranır; – İlk adım kendi gücünüze sahip çıkmaktır. Bunun mümkün olduğunu kabul ederek, zaman çizgilerinde sıçrama yeteneğini bilinçli olarak sahiplenmelisiniz.
– Sonraki adım, her şeyin enerjiden yapılmış olduğunu fark etmektir. Bu enerjinin bir imza titreşimi vardır. Düşünceleriniz, hisleriniz, sözcükleriniz, eylemleriniz ve yaratımlarınızın hepsi arzunuza frekansta uyuşmalıdır. Her parçanız niyetinize odaklanmalıdır.
– Titreşiminiz değişirken, otomatik olarak zaman çizgilerinde geçiş yaparsınız.
– Yeni zaman çizgisinde deneyimlediğiniz şeyden hoşlanırsanız, arzularınıza uyumlu olan duyguları hissetmeye de vam ederek titreşiminizi taşıyın.

Bunu doğru yapmak muhtemelen bir kaç girişim sürecektir, ama başarıyı deneyimlediğinizde, tekrar denemek için motive olacaksınız. En sonunda bu uygulama ikinci doğanız olacak.
Kim Hutchinson..(Çeviri: Saffet Güler)

15 Ekim 2017 Pazar

Gerçek nedir..

[KİMİN GÖLGESİ]
Güneşe (hakikatine) sırtını döndün, gölgene (vehim ve zanlarına) bakıyorsun. Bu gölge de ne imiş? Elbette vücûdun! Kendini bedenden ibâret sanman!

Hevâsını (bedenselliğini) ilah edinen kimseyi gördün değil mi? Artık sen ona vekil olabilir misin? Sen onların çoğunu duyup işitiyor ya da akıl ediyor mu sanıyorsun? Onlar sadece hayvanlar gibidirler hatta onlar gittikleri yolu da bilmezler. Seni vücudlandıranı anladın değil mi? Görmedin mi Rabbini, (Hakikat güneşi tam yükselmemişken) gölgeyi (benliği) nasıl uzattı? Gölgenin nasıl uzayıp gittiğini gördün ve isteseydik elbette onu sabit kılardık sonra güneş’i (hakikatin farkındalığını) ona delil kılan Biziz. [Furkân:43-45'den sızanlar]

Gölgeyi uzattık; bebektin, çocuktun, derken genç oldun şimdi büyüdün hala mı gölgeye takılı kalacaksın? Güneşe arkanı döneceksin.

Aslı olmayan gölge gördünüz mü?
Sâhi gölge "var" mıdır?

Sehâb-ı cehlimi kaldır aradan
Nur-i irfân ziyâ salsın her yandan
Göreyim cemâlin ben ben olmadan
Gözüm serâb-ı zille kaydırma

Yani cehalet bulutunu kaldır aradan. Bu cehalet bulutunu kaldıracak bâd-ı saba ki, bu da aşk-ı ilahidir. Nasıl ki bulutları rüzgar dağıtır, güneş apaçık zuhur eder, cehalet bulutlarını da Aşk rüzgarı dağıtıp hakikat güneşi olan irfaniyeti izhâr eyler ve cemal-i ilâhi ayan olur. Onu göstermeyen ne idi; işte o cehalet bulutu idi. Bu kalkınca insanın artık serap ve gölgesi kalmaz olur, nasıl olsun nurun gölgesi mi olur!

Gölgen senin suretindedir, şeklini senden alır ve sen de suret üzeresin, şeklini kendin belirlemedin ya, o halde sen de bir gölgesin. Bu da gösteriyor ki, hareket ettirme sana ait değil, Hakka aittir. Nitekim hareket ettiren sensin, gölgen değil. Ne var ki sen itiraz ediyorsun ve kendi değerini bilmiyorsun; buna karşılık gölgen itiraz etmiyor. Ey gölgesi kendisinin değerini kendisinden daha iyi bilen! Ne vakit uyanacaksın?

Hak ilminde bu âlem, bir nüsha imiş ancak;
Ol nüshada bu adem, bir nokta imiş ancak!

Ademliğini her kim bulduysa odur Âdem
Yoksa görünen sûret bir gölge imiş ancak!

En güzel anlar..

1) En güzel gün? ............Bugün
2) En kolay şey?..............Yanılmak
3) En büyük engel?...........Korku
4) En büyük yanlış?............Vazgeçmek
5) Bütün kötülüklerin temeli?......Bencillik
6) En güzel oyalanmak şekli?...........Çalışmak
7) En büyük çöküş?...................Ümitsizlik
8) En iyi eğitmenler?..............Çocuklar
9)Temel olan şey?...............İletişim
10)Seni en çok mutlu eden şey?.........Başkalarına faydalı olmak
11) En büyük gizem?..............Ölüm
12) En büyük kusur?...............Huysuzluk
13) En tehlikeli kişi?................Yalan
14) En zararlı duygu?.............Kıskançlık
15) En güzel hediye?.................Bağışlama
16) En kısa yol?................Düz (doğru) yol
17) En güçlü duygu?.................İç huzur
18) En iyi koruyucu?............İyimserlik
19) En büyük güç?................İman
20) En gerekli kişiler?..............Ebeveyn
21) Hayattaki en güzel şey?...............Sevmek
22) En büyük en güzel sığınak?.............Yaradan…

~ Mahatma Gandi