21 Kasım 2018 Çarşamba

---3

Her harfin özel sırları

 

ا    (Elif)  : Elif’in makamı, cem (birlik) makamıdır. Ona ait isim Allah; sıfat ise kayyumluktur. Ona ait mertebeler bütün mertebelerdir. Elif, dairenin noktası ve çevresi, alemlerin basiti ve bileşiğidir. Ona ait sayı 1 dir.

  ء    (Hemze) : Hemze şehadet ve melekût aleminden olan harflerdendir. Çıkış yeri boğazın bitimidir. Sayıda bir mertebesi yoktur.

 ب     (Ba)  : Ba harfi mülk, şehadet ve kahır alemindendir. Çıkış yeri iki dudaktandır. Yolun başı ve sonu ona aittir. Tabiatı sıcaklık ve kuruluk, unsuru ateştir.  Sayısal değeri 2 dir.

 ت      (Te)  :  Te, gayb ve ceberut alemindendir. Çıkş yeri Dal ve Tı ile aynıdır. Tabiatı soğukluk ve kuruluk, unsuru topraktır.  Sayı değeri 404 dür. 

  ث     (Se) :  Se, gayb, ceberut ve lütuf alemindendir. Çıkış yeri Zı ve Zel ile aynıdır. Tabiatı soğukluk ve kuruluk, unsuru topraktır. Sayısal değeri 505 tir. 

   ج    (Cim)  :  Cim, şehadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri damakla dilin ortasıdır. Tabiatı soğukluk, sıcaklık, kuruluk, unsuru topraktır. Sayısal değeri 3 tür.

  ح     (Ha) : Ha, gayb alemindendir. Çıkış yeri hançerin ortasıdır. Tabiatı soğukluk ve yaşlık, unsuru sudur. Sayısal değeri 8 dir. 

  خ     (Hı) :  Hı, gayb ve melekut alemindendir. Çıkış yeri hançerin ağızdan sonra gelen kısmıdır. Başının tabiatı soğukluk ve kuruluk, bedeninin diğer kısmının tabiatı sıcaklık ve yaşlıktır. Büyük unsuru hava, küçük unsuru topraktır. Sayısal değeri 600 dür.

   د    ( Dal)  :  Dal, mülk ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri Tı harfi ile aynıdır. Tabiatı soğukluk ve kuruluk, unsuru topraktır. Sayısal değeri 4 tür. 

    ذ   (Zel)  :  Zel, şehadet, ceberut ve kahır alemindendir. Çıkış yeri Zı harfinin çıkış yeri ile aynıdır. Tabiatı sıcaklık ve yaşlık, unsuru havadır. Sayısal değeri 707 dir.

   ر    (Ra)  :  Ra, şehadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin yüzeyinden ve ön dişlerin üzerindendir. Tabiatı sıcaklık ve kuruluk, unsuru ateştir. Sayısal değeri 200 dür.

  ز    (Ze)  :  Ze, şehadet, ceberut ve kahır alemindendir. Çıkış yeri Sad ve Sin ile aynıdır.  Tabiatı sıcaklık  ve kuruluk, unsuru ateştir. Sayısal değeri 7 dir.  

 س    (Sin)  :  Sin, gayb, ceberut ve lütuf alemindendir. Çıkış yeri Sad ve Ze’nin mahreciyle aynıdır. Tabiatı sıcaklık ve kuruluk, unsuru ateştir. Sayısal değeri nur ehline göre 60, İbn Arabî’ye göre 303 tür.

 ش     (Şın)  :  Şın, gayb ve ceberut’un orta alemindendir. Çıkış yeri Cim harfiyle aynıdır. Tabiatı kuru ve yaş, unsuru sudur. Sayısal değerinur ehline göre 300, İbn Arabî’ye göre 1000 dir.

  ص    (Sad)  :  Sad, gayb ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin iki ucu ile alt ön dişlerin biraz üstünün arasındadır. Tabiatı sıcaklık ve yaşlık, unsuru havadır. Sayısal değeri nur ehline göre 90, İbn Arabî’ye göre 60 tır. 

  ض   (Dat)  :  Dat şehadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin ön ucu ile azı dişlerinin arasındadır. Tabiatı soğukluk ve yaşlık, unsuru sudur. Sayısal değeri nur ehline göre 800, İbn Arabî’ye göre 90 tır.  

   ط    (Tı)  :  Tı, mülk ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin ucundan ve ön dişlerin kökündendir. Tabiatı soğukluk ve yaşlık, unsuru sudur. Sayısal değeri 9 dur. 

    ظ   (Zı)  :  Zı, şehadet, ceberut ve kahır alemindendir. Çıkış yeri dilin iki ucu ile dişlerin uçları arasındadır. Dairesinin tabiatı soğuk ve yaş, boyunun tabiatı sıcak ve yaştır. Büyük unsuru su, küçük unsuru havadır. Sayısal değeri nur ehline göre 900, İbn Arabî’ye göre 808 dir.

  ع     (Ayn)  :  Ayn, şehadet ve melekût alemindendir. Çıkış yeri hançerinin ortasıdır. Tabiatı sıcaklık ve yaşlıktır. Sayısal değeri 70 tir. 

   غ    (Gayn) :  Gayn şehadet ve melekût alemindendir. Çıkış yeri hançerinin ağza en yakın kısmıdır. Tabiatı soğukluk ve yaşlık, unsuru sudur. Sayısal değeri nur ehline göre 1000, İbn Arabî’ye göre 900 tür.  

  ف   (Fe)  :  Fe, şehadet, ceberut, gayb ve lütuf alemindendir. Çıkış yeri alt dudağın içinden ve ön dişlerin uçlarındandır. Tabiatı sıcaklık, soğukluk ve yaşlıktır. Sayısal değeri 88 tir. 

    ق   (Kaf)  :  Kaf, şehadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin sonundan genzin üzerine doğrudur. Tabiatı ilk analardır. Sonu sıcak ve kuru, diğer kısımları soğuk ve yaştır. Unsuru su ve ateştir. Sayısal değeri 100 dür. 

   ك     (Kef)  :  Kef, gayb ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri Kaf’ın mahreciyle aynı, fakat ondan daha aşağıdadır. Tabiatı sıcaklık ve kuruluk, unsuru sudur. Sayısal değeri 20 tir. 

   ل    (Lâm)  :  Lâm, şehadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin ucundan bitimine kadar olan yerdir. Tabiatı sıcaklık, kuruluk ve soğukluktur. Büyük unsuru ateş, küçüğü ise topraktır. Sayısal değeri 30 tur. 

  م       (Mim)  :  Mim, mülk, şehadet ve kahır alemindendir. Çıkış yeri Ba’nın mahreciyle aynıdır. Tabiatı soğukluk ve kuruluk, unsuru topraktır. Sayısal değeri 40 tır. 

   ن      (Nun)  :  Nun, mülk ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri dilin ucundan ve ön dişlerin üzerindendir. Tabiatı soğukluk ve kuruluk, unsuru topraktır. Sayısal değeri 55 tir. 

    و      (Vav)  :  Vav mülk, şehadet ve kahır alemindendir. Çıkış yeri iki dudak arasıdır. Tabiatı sıcaklık ve yaşlık, unsuru havadır. Sayısal değeri  6 tır.  

    ه      (He)  :  He gayb harflerinden biridir. Çıkış yeri hançerinin sonudur. Tabiatı tıpkı Utarit gibi soğukluk, kuruluk, sıcaklık ve yaşlıktır. Büyük unsuru toprak, küçüğü havadır. Sayısal değeri 5 tir. 

    ى      (Ya)  :  Ya harfi şehadet ve ceberut alemindendir. Çıkış yeri Şın harfinin mahreciyle aynıdır. Tabiatı ilk analardır. Büyük unsuru ateş, küçük unsuru sudur. Sayısal değeri  10 dur. 

Kaynak :Hz.İbn-i Arabi.. 

---2

Kur’an’daki Harflerin Sırları

Arapça harfleri ile yazılmış olan Kur’an, Arapça harflerinin terkibiyle kelimeler, ayetler ve surelerden oluşmuştur. Harflerin sırları, oluşturduğu kelimelere, ayetlere ve surelere ayrı ayrı anlamlar ve hikmetler yüklemiştir. Bunları tamamen anlamak çok zor ve hatta imkansızdır. Ancak peygamberler ve sırlar ilminde ilerlemiş en yetkin alimler bunların sır ve hikmetlerini görebilir. Diğer insanlar da, bu seçilmiş kişilerin anlattığı bilgileri öğrenmekle yetinmek zorundadır. Sufilerin dediği gibi, alem Kur’an’ın açılmış ve tafsil edilmiş halidir. Nasıl evrenin bütün sırlarını  akıl ve duyularla anlamak mümkün değilse, Kur’an’ı da zahiri yöntemlerle  anlamak imkansızdır. Harflerin Kur’an’da oluşturdukları sırlar, Kur’an’ın hem zahiri hem de batını yönden incelenmesiyle mümkündür. Bu da ancak sırlar ilmiyle mümkündür.    

Kur’an’daki harflerin sırları ile ilgili olarak, İmam Rabbanî Hazretleri  Manevi Yolculuk adlı eserinde şöyle buyurmaktadır:

“Bilmek gerekir ki, Kur’an harflerinden her bir harf, özet olarak bütün kemalatı kapsamaktadır. Uzun surelerdeki özel faziletlerin aynısını kısa surelere de koymuşlardır. Her surenin, her ayetin, hatta her kelimenin özel bir üstünlüğü ve kendisine has fazileti vardır. Tıpkı ilahi şuûnlardan (sıfatlardan) her bir şânın (sıfatın) özet olarak bütün şuûnatı kapsaması, bununla birlikte özel bir fazilet ve tesirinin bulunması gibi.”   

 

Elif-Lâm-Mim’deki sırlar

Bakara suresinin başındaki Elif-Lâm-Mim’deki Elif tevhide, Mim yok olmayan mülke, Lâm ise ikisi arasındaki bağı göstermektedir. 

Elif-Lâm-Mim bir harftir. Onun üç sayıda olması, alemlerin birleşim olmasındandır. Üst alemde olan hemze (Elif), orta alemde olan Lâm ve aşağı alemde olan Mim’dir.

Elif tek zattır, yazının başında bulunduğunda onun herhangi bir harfe bitişmesi doğru değildir.  Elif-Lâm-Mim’deki Elif, Fatiha suresinin son kelimesi olan “dalalette olmayanlardan” ifadesinden sonra getirilmiş, âmin ise gizlenmiştir. Çünkü o melekût aleminden olan bir bilinmezdir. 

Elif Zat’a delalet eder. İnsanın alemde halife olması gibi, Elif’te harfler aleminin halifesidir. Dolayısıyla bilinemez. O, hareke kabul etmeyen zat gibidir. Hareke kabul etmeyince, bilinmesi ancak niteliklerin ondan soyutlanması ile mümkün olabilir. Biz Elif’i değil, Elif’in ismini okuduk. Bu da fetha harekesiyle hemzenin okunması demektir. Bu durumda hemze, ilk yaratılmış olan şeyin yerini almıştır. Hareke ise onun ilmi niteliğidir. Elif ise ancak kendinden önce bulunan ve ona bitişik harekeli bir harfle okunabilir. 

 

Besmeledeki harflerin sırları

Besmele gizli bir mübtedanın (başlangıç ismi) haberi olmuştur. Besmele bu şekli ile bir isim cümlesidir. Söz konusu başlama, alemin varlığının başlaması ve ortaya çıkmasından ibarettir. Dolayısıyla alemin ortaya çıkışı “Bismillahirrahmanirrahim” dir. Başka bir ifadeyle Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla alem ortaya çıkmıştır. 

Besmele üç ilahi isme tahsis edilmiştir. Allah ismi bütün isimleri toplayan isimdir. Er-Rahman ismi genel bir niteliği gösterir. Dolayısıyla Allah dünya ve ahiretin Rahman’ıdır. Bu genel rahmet ile Allah alemdeki her şeye dünyada rahmet eder. Rahim ismi ise, ahiret hayatında iman eden herkese tahsis edilmiştir. Alem bu üç isim vasıtasıyla ayrıntılı olarak tamamlanmıştır. 

Besmele “Bismi” (bi-ismihi, Allah’ın adıyla) kelimesi ile başlar. Bu kelimenin ilk harfi Ba harfidir. Dolayısıyla varlık Ba harfi ile zuhur etmiş, ondaki nokta sayesinde ibadet eden ettiğinden, âbid mabuddan ayrılmıştır. Söz konusu ayrım, kulun, kulluk hakikatinin gerektirdiği şekilde var olmasıdır. Şeyh Ebû Medyen (ra) şöyle demiştir: “Her ne gördüm ise üzerinde Ba yazılıydı.”.

Bütün varlıklara eşlik eden Ba harfi, cem ve vücûd (vahidiyet mertebesi) mertebesindeki Hakk’ın mertebesindendir. Yani her şey Ba harfi vasıtasıyla var olmuş ve ortaya çıkmıştır. Ba’nın noktası, var olanları gösterir. Böylece Ba harfinde üç tür meydana gelmiştir. Ba’nın şekli, nokta ve hareke. Alemler ise üçtür. Bunlar Ba’nın şeklinin gösterdiği melekût alemi, noktasının gösterdiği ceberut alemi ve harekesinin gösterdiği şehadet ve mülk alemidir. Bu harflerin besmelede birleşmesi birçok sırlar içerir.

Kelimelerin gücü ..--1

Kelimelerin sırları

“Kelime” sözcüğü yara anlamına gelen kelem’den üretilmiştir. Kelimeler harflerin birbirine eklenerek düzenlenip, harekelendirilerek elde edilmişlerdir. Kelimeler oluşmadan, harekelerin alemiyle harfler aleminin karışmasında bir yarar yoktur. Harflerin kelime halinde düzenlenmesi, yaratılışımız hakkındaki şu ayetteki duruma benzer: “Onu düzenleyip ruhumdan üflediğimde” (Hicr,15/29). Buradaki ruhun üflenilmesi, kelimenin düzenlenmesinden sonra söz konusu harflere harekelerin konulmasıdır. Böylece, ruh üfleme sayesinde içimizden birisi insan diye isimlendirildiği gibi, harflerin birleşip harekelenmesinden de kelime diye isimlendirilen başka bir yaratılış meydana gelir. İşte kelime ve lafız (söz) alemi, harfler aleminden böyle ortaya çıkar. 

Buna göre kelimeler için harfler, cisimlerimizin varlığını ayakta tutmak için su, toprak, ateş ve hava gibi maddelerdir.Bu maddelerin birleşiminden sonra Allah emrinden olan ruhunu ona üflemiş ve insan olmuştur. Aynı şekilde rüzgar da istidat kazandığında kendisine ruh üflenip cin oluşur. Işık istidat kazandığında ilahi emirden olan ruhun üflenişini kabul ederek melek oluşur. 

Bu yapı ortaklığından dolayı, kelimelerin bir kısmı insana benzer ki bu kısım çoğunluktur. Bir kısmı melek ve cinlere benzerler ki bunlar görünmezdir. Bunlar azınlıktırlar.

Kelimeler içindeki her harf kendi hakikatinin gerektirdiği şeyi onda meydana getirir. Kelimelerin hakikati, harflerin hakikatlerinin birleşimi ile oluşur. Eğer harflerden biri kelimeyi terk ederse kelimenin hakikati kaybolur ve yok olur. 

Harfler kelimeler içinde bazen tekil, bazen çift ve bazen çoğul halindedir. Bunların da anlamları vardır. Tekil yapılanlar kulun kalıntısının ezeli olarak silindiğine ve yok olduğuna işaret eder.  Çift yapılanlar, hal olarak kulluk kalıntısının varlığına işaret eder. Çoğul yapılanlar, sonsuz olan bilgilerle ebede işaret eder.Başka bir ifadeyle, teklik ezelî deryaya, çoğul ebedî deryaya ve çift ise Muhammedî berzaha aittir.  

 Allah’ın kelimelerini inceleyip öğrenenler için şaşılacak sır ve işaretler vardır. Bu ilahi ilimler teorik düşünce ve tefekkür ürünü olsaydı, hiç kuşkusuz onları en kısa sürede öğrenirdi. Fakat onlar kulun kalbine peş peşe gelen Hakk’ın tecellileri ve onun saygın ruhlarıdır. Bunlar Hakk’ın gayb aleminden “Kendi katından bir  rahmet ile” ve “Kendi katından olan bilgi ile” kula iner. Böyle bir ilişki ile eserlerin ve kitapların nasıl yazıldığını İbn Arabî Hazretleri aynı kitabında şöyle anlatmaktadır:

Bizim eserlerimiz ilahi mertebenin kapısına bağlanmış kalplerdir. Kapının açılmasını gözetler ve her türlü (kazanılmış) bilgiden soyutlanmış muhtaç bir halde bekler. Bilincini yitirdiği için o makamdayken bir şeyden sorulsa sorulanı duymaz. Perdenin ardından bir şeyler kendisine parıldarsa süratle ona bağlanmaya koşar ve kendisine tanımladığı duruma göre onu algılar. Binaenaleyh bazen bir şey, adette, düşüncede, teorik akılda ve zâhir bilgi ve bilginlerin kabul ettiği ilişkinin gerektirmediği kendi türdeşi olmayan bir şeye bağlanır. Halbuki bunun sebebi sadece keşif ehlinin farkına vardığı gizli bir ilişkidir.”

Bizim yaptığımız ise bu Hazretlerin anlattıklarını sizlere aktarmaktır. Burada anlatılanlar kendi aklımızla oluşturduğumuz nesneler değildir. Sadece, İbn Arabî gibi tasavvuf ehli ilim adamlarının elde ettiği keşif bilgilerini okuyucuya sunmaktır.

Allah İsmindeki Harflerin Sırları

Allah isminin harfleri Elif, Lâm ve He dir. Elif ve Lâm harf-i tariftir, yani ismi belirleme aletidir. Arapça’da bir kelimenin başına Elif ve Lâm gelirse onu belirli hale getirir. İsmin sonundaki He harfi de Hüve zamirinin tarifidir. Bu üç harften oluşan Allah ismi, vâcibu’l-vücûd  (varlığı zorunlu) olan Zat’ın özel ismidir. Buna göre, bu mübarek isimde üç çeşit tarif sebebi bir araya gelmiş bulunmaktadır. Bir kelimenin tarif edilmesi için bir harfin yeterli olmasına karşın, Allah isminde üç ayrı tarif harfinin özel bir anlamı olmalıdır. Bu anlam, bu ismin ifade ettiği şeyin (Allah’ın Zatı), azametinin kemali, derecesinin yüksekliği ve makamının uluvviyeti sebebiyle hiçbir şekilde tarif edilemez, açıklanamaz olduğudur.

Allah Teâlâ, idrak edilmekten çok yüce, tarif edilmekten çok üstün ve bilinmekten çok uludur. Bu nedenle bu isim diğer ilahi isimlerden ayrıdır ve onların hükümlerine tabi olmaktan uzaktır. Bu isimde, ismin ifade ettiği şeyin bilinmesi yoktur, sadece diğer her şeyden ayrı olduğunun bilinmesi vardır. Allah’ı bilmek O’nu bilememektir.

Hüve zamirinin kendisinin belirliği, onun işaret ettiği mana olan Allah’ın Zat’ını ifade etmede yetersizdir. Dolayısıyla onun tarifine yardımcı olmak için başa Elif ve Lâm getirilmiştir. Lâm harfinin şeddeli (çift) olması ise tarifte mübalağa içindir. Bunlara rağmen Zat’ın belirli olarak bilinmesi mümkün olmadı. Bu da, Allah isminin diğer isimlerden tamamen faklı olduğu göstermektedir.  Bu şekilde yaratıklar O’nu tanımada aciz kalmışlardır. Çünkü Allah Teâlâ anlaşılamaz ve asla tarif edilemez.

20 Kasım 2018 Salı

İncir ve zeytin kardeşliği.

Türkiye'de Ege kıyılarında, Marmara Bölgesi'nde ve Akdeniz Bölgesi'nde deniz kıyısında binlerce yıldan bu yana zeytin yetiştiriliyor, incir yetiştiriliyor. Ve bu iki ürün çok eski zamanlarda, bazen aynı bahçe içinde, bazen de birbirine çok yakın bahçelerde ekilirdi... 

Bu işlemin çok mantıklı ve çok faydalı bir yöntem olduğunu Anadolu topraklarında çok uzun yıllar yaşamış olan çiftçiler çok iyi biliyorlardı. Fakat, ne olduysa, bu ülkede yeni nesil, tecrübesi çok olan eski bilgili ve donanımlı nesille konuşmadılar. 

Sormadılar, öğrenmediler, daha iyisi var mı diye merak etmediler...

Zeytin ağacı ile incir ağaçları aynı dönemde meyve veriyor...

Bu dönem, zeytin ağaçları meyve vermeye başladığı zamanda, zeytin sineğinin üremeye başladığı zamanlardır. 

Zeytin sineğinin, zeytin ağaçları ve zeytin meyvesine zarar vereceği dönemlerde, iyice olgunlaşan incir ağaçlarının meyveleri bal dökmeye başlar... 

İncirin balı, zeytin sineğine o kadar cazip gelir ki, bu sinekler, İncir balının yoğun kokusundan dolayı, zeytin yerine incir meyvesini tercih ederler. 

Zeytinliklerdeki incir ağaçları tıpkı yüzlerce sayıda etkili paratonerler gibi zeytin sineklerini üzerine çeker. 

İncir balını büyük bir iştahla yiyen zeytin sinekleri, bir süre sonra zehirlenerek ölürler. Çünkü, incir balı yemenin ayarını bir türlü tutturamazlar, yedikçe daha çok yemek isterler... 

1924- 1926 yılları arasında yapılan ''Mübadele'' öncesinde Anadolu’nun Ege kıyılarında yaşayan Rumların her zeytin tarlasına mutlaka 8-10 tane incir ağacı dikmiş olmalarının nedeni de budur... 

Oysa bizim ülkemizde, özellikle yeni nesil zeytin üreticilerimizin bir çoğu bu eko sistem döngüsünü ve doğal tarım gerçeğini bilmedikleri için, zeytin bahçelerindeki yüzlerce incir ağacını sinek topluyor diye kesmişler ve odun yapmışlardır...



Mısır da doğum..

Mısır’da Hamile Bir Kadına Ait 3 Bin 700 Yıllık Mezar Bulundu

Mısır’da arkeologlar, karnındaki fetüs ile gömülmüş hamile bir kadına ait 3 bin 700 yıllık mezar buldu.

National Geographic’de yer alan habere göre, Mısır Tarihi Eserler Bakanlığı, geçen hafta, Asvan kenti yakınlarında İtalyan — Amerikan ortaklığında yapılan bir kazıda, hamile olarak gömülmüş bir kadın iskeleti ve pelvis bölgesinde baş aşağı pozisyonda duran fetüsün kalıntılarına ulaşıldığını duyurdu.

​Bakanlık, yapılan incelemelerde doğum sürecine girdiği anlaşılan ve 25 yaşında olduğu sanılan bir kadına ait iskeletin M.Ö. 1750 — 1550 yılları arasından kalma olduğunu açıkladı.

Araştırmacılar, fetüsün baş aşağı pozisyonda duruyor olmasının anne ve bebeğinin doğum sırasında ölmüş olabileceğine işaret ettiğini ve bulunan kalıntıların, antik dönemlerde gebelikte anne ölümleriyle ilgili ipuçlarını ortaya koyduğunu belirtti.Florida Üniversitesi’nden Profesör Sandra Wheeler, basına yaptığı açıklamada, o dönemden itibaren hala bir kadının içinde olan fetüsün keşfinin son derece nadir bir durum olduğunu dile getirdi.

Söz konusu keşfin, günümüzde olduğu gibi çok eski zamanlarda da gebelikte anne ölümlerinin görüldüğüne ilişkin bir bulgu olabileceğine işaret eden Wheeler, yumuşak dokuların varlığı olmadan iskeleti bulunan kadının ölüm nedenini kesin olarak belirlemenin imkansız olduğunu ifade etti.

Wheeler, annenin pelvis iskeletini oluşturan kemiklerde eğrilik olduğuna, bunun da kadının kritik gelişim yıllarında travma yaşadığının veya yetersiz beslendiğinin belirtisi olabileceğine dikkati çekerek, “Bu tür ipuçları, bize kadınların hayatlarını ve çocukluklarını anlatır” dedi.

Bazı araştırmacılar da kadının pelvisindeki kaymanın nedeninin geçirdiği bir kazaya ya da yaşamındaki sağlık sorunlarına bağlı olabileceği değerlendirmesinde bulundu.


Biraz tebessüm..


18 Kasım 2018 Pazar

Zehirlenmek.

Başkasının zhinsel kontrolüne girmek ,beynimize format attırıp zehirlenmek istediğimizin göstergesi.Format gerekli ama bu kendi düşünce ve yapınla ilgili.Zehirli düşğncelere format mutlaka gerekli ama bunuda yine senin kendi çabanla içsel bir şekilde tamamlaman gerekli..Bilgisayarın hard diskinde içerisinde birçok dosya vardır. Dosyanın içerisinde dosyalar vardır. Ama bilgisayara baktığımız zaman seçimini yaptığımız dosyanın o bölümünü görürüz. Yaşamda aynen böyledir.  Alemin içinde alemler vardır. Biz bilincimizle seçimini yaptığımız alemi (dosya) algılayarak varlığımızı sürdürürüz.

Dünyamızda da çeşit, çeşit yapıya sahip insanlar vardır. Her insan beyin programları gereği birbirinden farklıdır. Anlamıyor. Gerçeği göremiyor. Böyle bir şeyi nasıl yapar diye kızdığımız bu insanların beyni aynı bir bilgisayar gibidir. Hard diskinde bilgi olanlar, hard diski boş olanlar, hard diski virüslü olanlar vardır. 

Hard diski yetersiz olan veya virüslü olan bir bilgisayara kızmak, bağırıp çağırmak ne kadar anlamsızsa, anlatılanı anlamayan, yanlış değerlendirip, yanlış işler yapan bu insanlara da kızmak o kadar anlamsızdır. Onlara kızmak sadece bunun bilincinde olmayan insanın kendisine zarara verir. Onu yıpratır. Hasta eder. 

Bu kadar zeki, bu kadar tahsilli, aydın olup da bu kadar net olan gerçekleri nasıl göremez. Böyle bir şeyi nasıl yapar diye kızdığımız kendisine ve çevresine zarar veren bu insanlara ne kadar anlatırsanız anlatın bir türlü gerçekleri kabul ettiremezsiniz. Çünkü işletim sistemlerine virüs bulaşarak kontrolleri ele geçirilmiş bu kimseler yaptıklarının farkında değildirler.

İşin kötü tarafı maalesef işletim sistemlerine virüs bulaşmış bu kimseler toplumdaki imajları nedeni ile korunma kalkanı oluşturmamış "antivirüs" programına sahip olmayan kimselere de sahip oldukları virüsü bulaştırarak hızla çoğalmaktadırlar. Bu durum, çağımızın vebası, virüslü beyinleri oluşturmaktadır. 

Üst beyinleri ele geçirilmiş, bu kimseler her şeye duygusal yaklaşıp, çok kolay kandırılıp, kullanılabilen robot kitleleri oluştururlar. Bu gaflet içerisindeki insanlardan oluşmuş büyük çoğunluğa sahip kitleler, içlerine yerleştirilen az sayıdaki ihanet unsurlarınca kolaylıkla kontrol edilip, yönlendirilerek, kendi değerlerinin aksi yönünde kullanılırlar. Bu suretle, farkında olmadan kendi kendilerini köleleştirirler.

Bu yüzden kullandığımız sistemi iyi tanımamız ve seçimlerimizi bilinçli yapmamız lazımdır. Çünkü bilmediğimiz bir şeyi sağlıklı kullanıp, koruyamayız. Sistem içerisinde işletim sistemini ele geçirmeye yönelik kurgulanmış tuzaklar “virüsler”(yalan haberler, şüpheler, kompleksler, korkular, vb.) vardır. 

Çeşitli yayın kanalları yolu ile bilinçli bir şekilde kurgulanmış haber, dizi ve film ve oyunlar içerisine yerleştirilmiş "virüsler" toplumsal beyinleri hedef alan çağımızın en önemli silahları durumunda bulunmaktadır.  

Bunun son örneğide, doksanlı yılların popüler çocuk oyunu pokemondur. Günümüz gençliğinin sosyalleşme oyunu “Pokemon Go” olarak geri döndü. Daha doğrusu 20 - 25 sene öncesinin çocukları, bugünün ise yetişkin gençlerinin çocukluk döneminde beyinlerine kodlanan pokemon isimli virüs zamanı geldi ve bilinçaltındaki uykusundan uyandırıldı.

Sorgulaması, düşünmesi, okuması, öğrenip, muhakeme etmesi gereken en verimli çağındaki gençlik pokemon yakalama peşine düştü. Sokaklar elinde telefon, zihni pokemon yakalama amacı ile koyun gibi nereye çekerlerse oraya yönelip, oraya giden, nereye, nasıl gittiğinin farkında olmayan pokemon avcılarıyla doldu. 

Sokaklarda herkes aynı hareketi yapıyor, insanlar robotlaşmış gibi. Bedava dahil olunduğu zannedilen bu sisteme girmek ile acaba karşılığında farkında olmadan insanlardan ne alındığının, kime, hangi sisteme, farkında olmadan ne gönderildiğinin farkında mıyız?.. Ataların dediği gibi “Bedava peynir, sadece fare kapanında olandır.”  

Virüslü bu dosyaları açmamak lazımdır. Bu dosyaları açtığınız anda virüs fark ettirmeden kişiyi istediği şekilde yönlendirmekte, kontrolü ele geçirmekte, zaman içerisinde kişide düşünen, karar veren “irade” o olmaktadır. Onun için korunmak, sağlam dosyaları açmak, sağlam yoldan gitmek gerekir.

İçerisinde bulunduğumuz bilişim çağının oluşturduğu farkındalığı değerlendirip, düşünce kalıplarını yenileyebilen insan için içerisinde bulunduğu sistemi anlayıp, bilerek kullanmak sureti ile daha iyi bir yaşam oluşturma şansı bulunmaktadır.

Kanatın varoluşunu öğreneceğiz..

Einstein 100 yıl önce yazmıştı, yerçekimsel dalgaların varlığı kanıtlandı..

Bilim dünyasının merakla beklediği açıklama yapıldı: Einstein’ın 100 yıl önce ortaya attığı, uzayı ve zamanı büken yerçekimsel dalgaların varlığı kanıtlandı. Son 50 yılın en büyük keşiflerinden biri olarak nitelenen bu olay, bir bilim insanının deyişiyle “kainata yeni bir pencere açıyor.”

ABD’deki California Teknoloji Enstitüsü, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) ve LIGO Bilimsel İşbirliği Kurumu’na bağlı bilim insanları, bugün Massachusetts eyaletindeki Washington kentinde bir basın toplantısı düzenledi.


İşte 6 soruda insanoğlunun uzaya bakışını değiştirecek bu büyük keşif:

1) Albert Einstein’ın teorisi neydi? Neden önemli?

Einstein’ın çığır açan genel görelilik teorisine göre yerçekimi, maddenin varlığı nedeniyle uzay ve zamanın bükülmesi anlamına geliyor. Einstein 1916’da bu teorinin bir uzantısı olarak, yerçekimsel dalgaların varlığını savunmuştu. Ancak bugüne kadar bu dalgaların varlığına dair doğrudan bir kanıt bulunamamıştı.

2) ABD’deki bilim insanları neyi araştırdı?

ABD hükümetinin bağımsız bir kurumu olan Ulusal Bilim Vakfı, LIGO projesini başlattı. ABD’nin Louisiana ve Washington eyaletlerine iki dev lazer dedektörü kuruldu. Bilim insanları bu aygıtlarla Dünya’ya 1.3 milyar ışık yılı uzaklıktaki iki kara deliği mercek altına aldı.

3) Gözlemler sonucunda ne bulundu?

Son derece yoğun nesneler olan, Güneş’in yaklaşık 30 katı büyüklüğündeki bu karadelikler, birbiri etrafında dönüp çarpışmıştı. Bu çarpışmanın bir sonucu olan yerçekimsel dalgalar, ABD’deki dedektörler tarafından ilk kez 14 Eylül’de saptandı. Son aylarda süren ek çalışmaların ardından bugün bu keşif ilk kez dünyaya duyuruldu.

4) Bu dalgalar neden 100 yıl önce tespit edilemedi?

Yerçekimsel dalgaları tespit etmek için bir protondan 10 bin kat küçük bir hassasiyete sahip 4 kilometrelik lazer ışınları gerekliydi. LIGO projesiyle bu aygıta ilk kez sahip olundu. Bu dalgalar geçmişteki teleskoplarla “görülemezdi.”

5) Yerçekimsel dalga nasıl bir şey?

Yerçekimi, ışık gibi dalgalar halinde ilerliyor, ama ışığın aksine radyasyon yaymak yerine, uzayın kendisinde dalgalanmalar yaratıyor. LIGO lazer dedektörleri, ışık hızında ilerleyen bu dalgaların ses sinyaline dönüştürülüp kaydedilmesine imkan sağladı. Reuters’a konuşan MIT bilimadamı Matthew Evans, “Karadelikten yayılan ve Dünya’ya gelen sinyalleri hoparlöre bağladık. 'Vuup' sesini duyduk” diyor.

6) Peki bu keşif ne işimize yarayacak?

Belki yarın televizyon veya cep telefonu gibi hayatımızı kolaylaştıracak bir icada dönüşmese de bu keşif bilimde tam bir çığır. Çünkü kainatla ilgili tüm bilgilerimiz, radyo dalgaları, ışık, X ışınları, gamma ışınları ve kızılötesi ışınlar gibi elektromanyetik dalgalardan oluşuyor. Bu dalgaların hepsi evrende ilerlerken kesintiye uğrayabildiğinden, 'uzayın hikayesini' bugüne kadar hep parça parça, eksik halde öğrenebiliyorduk.

Birbirinin yörüngesinde dönen iki karadeliğin yaydığı yerçekimsel dalgaların temsili görüntüsü

KAİNATIN TÜM HİKAYESİNİ ÖĞRENECEĞİZ

Yerçekimsel dalgaların saptanması sayesinde artık astronominin elinde yeni ve çok önemli bir araç var. Bu sayede “kainatın hikayesini” yakında bir bütün olarak öğrenebiliriz. Kainatın ilk dönemine ait hiç bilmediğimiz verilere ulaşabilir, esrarını koruyan karadelikleri ve nötron yıldızlarını daha iyi anlayabiliriz. Penn Üniversitesi’nden Abhay Ashtekar’a göre “Bu gerçekten, gerçekten heyecan verici bir olay. Kainata yeni bir pencere açılıyor”.