24 Mart 2019 Pazar

Düşüncelerinize dikkat edin !

Çekim Yasasının Uygulamadaki Sırları...
Ne istediğinize karar verin.
Bunu elde edebileceğinize inanın.
Bunu hak ettiğinize ve sizin için olanaklı olduğuna inanın.
Sonra, her gün birkaç dakikalığına gözlerinizi kapatın ve elde etmek istediğiniz şeye eriştiğinizi zihninizde canlandırın.
Bu duygudan çıkın ve şu an şükretmekte olduğunuz şeylere odaklanın ve ciddi ciddi bunun keyfini yaşayın.
Daha sonra, gerisini Evren'e bırakın ve O'nun dileğinizi gerçekleştirmenin bir yolunu bulacağına güvenerek günlük işlerinize dalın.
Şu an düşündükleriniz, gelecekte yaşayacaklarınızı doğuruyor. Yaşamınızı düşüncelerinizle siz yaratıyorsunuz. Sürekli düşündügünüz için, sürekli aratıyorsunuz. En çok düşündüğünüz ya da en çok odaklandığınız şey, yaşamınız olarak karşınıza çıkıyor. Ulaşmak istediğiniz şeyi düşünüp o frekansı gönderdiğinizde, istediğiniz o şeye ait enerjinin o frekansta titreşmesini sağlayarak, onu "Size" getiriyorsunuz!
İstediğiniz bir şeye odaklandığınızda, o şeyin atomlarındaki titreşimleri değiştirerek, "Size" doğru titreşmelerini sağlıyorsunuz. Evren'in en etkili yayın merkezi sayılmanızın nedeni, size enerjinizi düşünceleriniz aracılığıyla odaklama ve odaklandığınız şeye ait, titreşimlerini değiştirme gücü verilmiş olmasıdır; çünkü bu titreşimler o enerjiyi manyetik olarak size çekecektir. Ulaşmak istediğiniz güzellikleri düşünüp hissettiğinizde, o an kendinizi derhal o frekansa geçirmiş olursunuz; bu da o güzel şeylere ait enerjinin tümünün size doğru titreşmesini sağlar ve istekleriniz hayata geçer. Çekim yasası, benzer benzeri çeker der. Hepimiz birer mıknatısız ve elektrik yükleyerek oluşturduğumuz mıknatıs etkisiyle, istediğimiz her şeyi kendimize çeker, kendimizi onlara doğru çekeriz, insanlar kendi manyetik enerjilerini kendileri yönetirler, çünkü, frekansı yaratan unsurlar duygu ve düşüncelerdir ve kendileri dışında hiç kimse onların yerine düşünüp hissedemez.
Size "Sır"a dair bir sır vermek istiyorum; sizi yaşamak istediklerinize götürecek kısayol, şu an mutlu OLMANIZ ve mutluluğu HİSSETMENİZDİR!
Parayı ve istediğiniz her şeyi hayatınıza çekmenizin en kestirme yolu budur. Bu neşe ve mutluluk duygularına dair ışınları Evren'e yaymaya odaklanın. Bunu yaptığınız zaman, size neşe ve mutluluk getirecek her şeyi kendinize çekeceksiniz ve bu sadece para konusundaki bereketle sınırlı kalmayarak, ulaşmak istediğiniz her şeyi kapsayacak. İstediklerinizi size getirecek sinyalleri yaymalısınız. Yayacağınız mutluluk ışınları, yaşam deneyimleriniz olarak size geri dönecek. Çekim yasası, en içteki duygu ve düşüncelerinizi size yaşamınız olarak geri yansıtır.
Sizden başka hiç kimse size kendinizi iyi ya da kötü hissettiğinizi söyleyemez; çünkü, bunu yalnızca siz bilebilirsiniz. Duygularınızdan emin olmadığınızda; "Şu an ne hissediyorum?" diye kendi kendinize sorun. Gün içinde zaman zaman durup kendinize bu soruyu sorabilir, böylece duygularınıza dair daha fazla farkındalık kazanabilirsiniz.
Bilmeniz gereken en önemli şey, iyi şeyler düşünürken insanın kendisini kötü hissetmesinin imkansız olduğu. Bunun aksi, duygularınızın nedeninin düşünceleriniz olduğunu belirten yasaya aykırı düşer. Kendinizi kötü hissediyorsanız, aklınızdan size kendinizi kötü hissettiren düşünceler geçiriyorsunuz demektir.
Düşünceleriniz frekansınızı belirlerken, duygularınız da size o an hangi frekansta olduğunuzu bildirir. Kendinizi kötü hissettiğiniz zaman, daha fazla kötü şeyi kendinize çekme frekansında olursunuz. Çekim yasası buna cevap vererek size daha fazla olumsuz görüntü ile kendinizi kötü hissettirecek şey göndermek zorundadır.
Moraliniz bozuk olduğunda, kendinizi daha iyi hissetmek ve düşüncelerinizi değiştirmek için çaba sarf etmediğiniz taktirde, verdiğiniz mesaj : "Bana kendimi kötü hissetmem için daha fazla sıkıntı ver. Sıkıntıları bana getir!" olur.
İnsanların istediklerini elde edememelerinin tek sebebi, olmasını istedikleri şeyler yerine, olmasını istemedikleri şeyler üzerine düşünüyor olmalarıdır. Düşüncelerinizi dinleyin; söylediğiniz sözlere kulak verin. Bu yasa kesindir ve hiçbir yanılma payı yoktur.
İnsanoğlunun bugüne kadar gördüğü en büyük belalardan daha kötü bir salgın asırlardır ortalığı kasıp kavuruyor. Bu salgın hastalığın adı "istemiyorum" salgını. İnsanlar "istemedikleri" şeyleri baskın olarak düşünüp, konuşup, davranışlarına yansıtıp. onlara odaklandıkça bu salgının ayakta kalmasına sebep oluyorlar.
Tarihi değiştirecek olan nesil ise biziz; çünkü bizi bu salgından kurtaracak bilgiyi elde etmekteyiz! Bu sizlerle başlayacak. Sizler sadece ne istediğinizi düşünüp, bundan bahsederek bu yeni düşünce akımının öncüleri olacaksınız.
Gelin size Evren'in en kuvvetli yayın merkezi sayılmanızın nedenlerini açıklayayım. Basitçe söylemek gerekirse, her enerji belli bir frekansla titreşir. Siz de bir enerji olduğunuza göre, siz de belli bir frekansta titreşim yayıyorsunuz; bu frekansı belirleyen ise, herhangi bir zaman diliminde düşündükleriniz ve hissettiklerinizdir.
Ulaşmak istedikleriniz de birer enerji olduğuna göre onların da yaydıkları titreşimler var. Gördüğünüz gibi, enerji her şeyin hammaddesini oluşturuyor. Size "vay be" dedirtecek unsur şimdi geliyor: Ulaşmak istediğiniz şeyi düşünüp o frekansı gönderdiğinizde, istediğiniz o şeye ait enerjinin o frekansta titreşmesini sağlayarak, onu "Size" getiriyorsunuz! İstediğiniz bir şeye odaklandığınızda, o şeyin atomlarındaki titreşimleri değiştirerek, "Size" doğru titreşmelerini sağlıyorsunuz.
Evren'in en etkili yayın merkezi sayılmanızın nedeni, size enerjinizi düşünceleriniz aracılığıyla odaklama ve odaklandığınız şeye ait, titreşimlerini değiştirme gücü verilmiş olmasıdır; çünkü bu titreşimler o enerjiyi manyetik olarak size çekecektir.
Ulaşmak istediğiniz güzellikleri düşünüp hissettiğinizde, o an kendinizi derhal o frekansa geçirmiş olursunuz; bu da o güzel şeylere ait enerjinin tümünün size doğru titreşmesini sağlar ve istekleriniz hayata geçer. Çekim yasası, benzer benzeri çeker der. Hepimiz birer mıknatısız ve elektrik yükleyerek oluşturduğumuz mıknatıs etkisiyle, istediğimiz her şeyi kendimize çeker, kendimizi onlara doğru çekeriz, insanlar kendi manyetik enerjilerini kendileri yönetirler, çünkü, frekansı yaratan unsurlar duygu ve düşüncelerdir ve kendileri dışında hiç kimse onların yerine düşünüp hissedemez.
Mükemmel kiloya ulaşacağınıza inanmalı ve zaten o kiloda olduğunuzu düşünmelisiniz. Bunu imgeleyip, öyleymiş gibi davranmalı, inanıyormuş gibi yapmalısınız. Kendinizi bu mükemmel kiloya dair dileğinizi gerçekleştirirken görmelisiniz. Sizin için mükemmel olduğunu düşündüğünüz bu kiloyu bir kağıda yazarak, tartınızın üzerine yapıştırmalı, ya da hiç tartılmamalısınız. Düşünceleriniz, sözleriniz ve davranışlarınız, isteğinizle çelişmesin. Aktif kilonuza uygun giysiler satın almayın.
İleride satın alacağınız kıyafetler olduğuna inanıp, onlara odaklanın. Mükemmel kiloya ulaşmak, Evren'in katalogundan bir şey sipariş etmek gibidir. Kataloga bakın, mükemmel kiloyu seçin, siparişinizi verin ve size teslim edilsin. Mükemmel vücut ağırlığına sahip olduğunu düşündüğünüz insanları araştırıp, onları takdir etmeyi ve içten içe övmeyi hedefiniz yapın. Onlara dair bilgi edinip, hayranlık duyarak, buna ilişkin duygular beslediğinizde, mükemmel kiloyu kendinize çağırırsınız. Fazla kilolu insanlar gördüğünüzde onları incelemeyin ve zihninizi hemen, sahip olduğunuz mükemmel vücut görüntünüze kaydırarak bunu hissedin.
Kendinizi iyi hissetmelisiniz. Kendinizden memnun olmalısınız. Bu önemli çünkü, içinde bulunduğunuz anda sahip olduğunuz bedenden dolayı kendinizi kötü hissederseniz, mükemmel kilonuzu kendinize çekemezsiniz. Bedeninizden dolayı mutsuzsanız,
bu etkili bir duygudur ve bedeninizden dolayı mutsuz olmayı çekmeye devam etmenize sebep olur. Bedeninize karşı eleştirel olduğunuz, ve ona kusur bulduğunuz taktirde, daha fazla kiloyu bedeninize çekersiniz. Bedeninizin her santimetre karesini övün ve kutsayım. Sahip olduğunuz mükemmellikleri düşünün. Kendinize dair kusursuzlukları düşündükçe, kendinizden hoşnut olacak, mükemmel kilonuzun frekansını yakalayacak ve kusursuzluğu çağıracaksınız.
Rhonda Byrne

Beyni anlamak

Uyku hakkında ilk bilmemiz gereken şey, uykunun beden için değil, beyin için gerekli olduğudur.
Genellikle uyku sürecini dinlenmekle eşdeğer algılıyor olsak da bedensel dinlenme, uykunun sadece bir yan etkisidir aslında. Oysa beden, bir süre uzanıp hareketsiz kaldığında da dinlenebilir. Fakat beynin dinlenmesi o kadar da kolay bir süreç değildir.
Gün boyu hem dışarıdan hem de bedenimizden kaynaklanan trilyonlarca bitlik bilgiyi işlemek zorunda kalan beynimiz, algılama sistemlerinin düzgün çalışması için her gün periyodik olarak bir bakım dönemine ihtiyaç duyar.
İşte bu bakım döneminin adına uyku diyoruz.
🔹 Normalde tüm dokular gibi beynimiz de bir sürü atık madde üretir. Fakat bu atıkları etkin bir biçimde uzaklaştırabilecek lenf sistemi, birçok organdan farklı olarak, beyinde mevcut değildir.
Bundan dolayı, özel bir yıkama mekanizması ile temizlenmek zorundadır.
Bu mekanizma ise ancak gece uykusunun özel dönemlerinde devreye girer. Beyindeki damarlar uykunun belli zamanlarında birden genişler, içindeki kan plazmasından süzdükleri büyük miktarda sıvıyı beyin hücrelerinin arasına gönderir ve tekrar geri emerler. Böylece beynimiz, kelimenin tam anlamıyla bir gece uykusu boyunca defalarca yıkanıp temizlenir.
🔹 Uzun süreli hapiste kalan veya tecritte tutulan insanların beyinlerindeki amigdala bölgesi küçülüyor ve ön beyin devreleri zayıflıyor.
Yani bizzat psikopatlığın nedenleri arasında diye bildiğimiz amigdala küçüklüğü ve ön beyin zayıflığı, hücre hapsinde daha da ilerliyor.
🔹 Çıplak ve aciz bir primat gibidir insan.
Fakat bedenindeki bu zayıflığa mukabil insan ırkına çok kıymetli bir hediye verilmiştir.
Bu hediye, bütün bedensel zayıflıklarının üstesinden gelip ürettiği çözümlerle hem hayatta kalabilmesini sağlamıştır hem de birkaç bin yılda dünyadaki en etkili ve hakim canlı türü olabilmesine fırsat vermiştir.
Bu hediye son derece gelişkin bir beyin ve onun ev sahipliği yaptığı gizemli
zihindir.
🔹 Beyin, kendi ağrısını hissedmezken, hem vücudun her yanını hissedebilen hem de başka canlıların dertleriyle dertlenebilen tek organizmadır.
🔹 Beyin de tıpkı parmak izi gibi eşsizdir...
🔹 Çünkü hayal gücü bir nevi kas gibidir. Çalıştıkça geliştirilir. Erken yaşlardan itibaren kafayı bir şeylere takan çocuklar, ömürleri oldukça o şeye dönüşürler. Bildiğimiz bütün müzisyen, sanatçı, bilim insanı, sporcu yahut düşünür, küçüklüklerinden beri zaten takıntılı bir şekilde düşündükleri şeyin peşinden gittikleri için isim yapmış kişilerdir.
🔹 Hafızayı, beynin diğer işlevlerini kuvvetlendirmenin yolu, onu farklı işlere, farklı deneyimlere zorlamak.
🔹 Mesela bir insana soru sorduğunuz zaman diyelim ki koluna hafifçe dokunduğunuz takdirde evet cevabı alma ihtimaliniz çok artar.
Çünkü tensel ve fiziksel temas yakınlık, güven ve işbirliği isteği sağlar.
🔹 Melatonin hormonunun salgılanması ışıkla çok hızlı bir şekilde engellendiği için gece karanlık bir ortamda uyumak gerekir.
🔹 Erişkin bir beyne sahip olmak, her zaman iyi bir fikir değildir.
Zira marjinal fikirleriyle, adlarını düşünce ve bilim tarihine yazdırmış insanların çoğunun “çocuksu ve uçarı tarafları” sıklıkla karşımıza çıkan özelliklerdir. Belki de bu “olgunlaşmaya direnen” zihin yapısı, yenilikleri ve farklı bakış açılarını korumayı sağlayan önemli bir savunma mekanizması olabilir.
Einstein’ın gazetecilere dil çıkarttığı o meşhur fotoğrafını örnek göstermeyi çok severim.
O yaşta bir adam, ancak çocukluğunu her dem muhafaza edebildiği için, son nefesine kadar en zorlu fizik problemleri üzerinde çalışmaya devam edecek enerjiyi bulabilirdi.
🔹 Beyin dünyaya geldiğinde ne iş yapacağını bilmeyen tek organımızdır.
Doğumla birlikte başlayan öğrenme süreci beynimizde müthiş bir uzmanlaşma ve bağlantıları yeniden tasarlama surecinide içerir.
Hatta yaşamımız bizzat bu bağlantılar üzerine inşa edilir.
🔹 Aşık olunduğu zaman beynimizde duyguları kontrol eden bölgelerde çok şaşırtıcı faaliyet değişimleri olur.
Aşık olunan kişiyle bir araya gelme dürtüsü o kadar kuvvetli olurki üst beynin kontrol ve işlemlerinde ciddi bir azalma olur. Söz konusu bu bölge akıl yürütme eleştirel düşünme, hata algılama , stratejik düşünme gibi süreçlerin yürütüldüğü bölgedir . Dolayısıyla aşık bir insanın sevgilisindeki hataları ve kusurları neden göremediği zihinde ne olursa olsun ideal bir konuma yerlesmesini anlayabiliyoru. Yani aşkın gözü kördür en azından aklın gözü kördür diyebiliriz.
Zaten böyle olmasa aşık olunan kişide bin tane kusur bulunabilir birliktelik hiç gerceklesmeyebilirdi. Bu yüzden aklı biraz kaybetmek turumuzun devamı için gerekliliktir.
🔹 Beyni anlamaya çalışan en gelişmiş aracımız yine beynin kendisidir.
Beynin Sırları, Sinan Canan