14 Ocak 2019 Pazartesi

Küllerinden doğan kuş..

PERS MİTOLOJİ: SİMURG : (ZÜMRÜDÜ ANKA)

“Bir efsaneden rivayet odur ki: Kuşlar hükümdarı ‘Simurg’, ‘Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. En kıymetli özelliği ise gözyaşları ve tüylerinin şifalı oluşuymuş. Tüm dertlere çare bulabilir, bütün hastalıkları iyileştirebilirmiş. Ve ömrünün sonuna her geldiğinde; kendini yakarak öldürür, sonra da küllerinden, tekrar dirilirmiş! Kuşların hepsi Simurg’a inanır ve bir sıkıntıları olduğunda onun, kendilerini kurtaracağını düşünürmüş… Kuşlar dünyasında bir şeyler ters gittiğinde Simurg’u beklerlermiş. Ne var ki Simurg, ortalarda hiç görünmediğinden kuşkulanmaya başlamışlar ve sonunda da ondan ümidi kesmişler. Derken bir gün, çok uzak ülkelerden birinde bir kuş sürüsü, Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Onun varlığını anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna giderek, yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan, Kafdağı’nın tepesindeymiş! Oraya ulaşmak için, yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekiyormuş. Hepsi birbirinden çetin yedi vadi… Birincisi; İstek, ikincisi; Aşk, üçüncüsü; Marifet, dördüncüsü; Kanaatkârlık, beşincisi; Yalnızlık, altıncısı; Şaşkınlık ve yedincisi; Yokluk vadileri. Kuşlar, beraberce göğe doğru uçmaya başlamış. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar, yolda teker teker dökülmüş… Yorulanlar, düşenler olmuş. Önce ‘Aşk Denizi’nden geçmişler, sonra ‘Ayrılık Vadisi’nden uçmuşlar… ‘Hırs Ovası’nı aşıp, ‘Kıskançlık Gölü’ne sapmışlar. Kuşların kimi ‘Aşk Denizi’ne dalmış, kimi ‘Ayrılık Vadisi’nde kopmuş sürüden… Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimisi kıskanıp batmış göle. İlk evvel bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; papağan, o güzelim tüylerini bahane etmiş, oysa tüyleri yüzünden kafeslere kapatılırmış; kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış; baykuş yıkıntılarını; balıkçıl bataklığını özlemiş… Nihayet beş vadiden geçip, altıncı vadi ‘Şaşkınlık’ ve yedincisi; ‘Yokluk’ vadisine gelince, bütün kuşlar umutlarını yitirmiş. Kafdağı’na vardıklarında, geriye sadece otuz kuş kalmış. Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: ‘Si’; ‘otuz’ demekmiş, ‘murg’ ise ‘kuş!’ Onun yuvasını bulunca öğrenmişler ki Simurg’un manası; ‘otuz kuş’ demek. Onların her biri, birer Simurg’muş. O otuz cesur kuş, anlamışlar ki aradıkları hükümdar kendileri ve en zorlu yolculuk, kendine yapılan yolculuktur! Bir Simurg olmayı göze almadıkça; kafesinde, bataklıkta ya da yıkıntılarda yaşamaktan kurtulamazsın… İçinde, seni, sana esir eden yanlarını fark edip, eksikliklerinin üzerine gitmedikçe, kuvvetlenmeyi başaramazsın. Tıpkı o kartal gibi yeniden doğuş uçuşunu, yalnız kendi azim ve cesaretinle yaparsın!” Kara Kurt, çoktan yenildiğini düşünerek uykuya, uzanıp baktı başucundaki günahsıza… Hâlen, dinlenmeden dövüşüyordu dinleyen! O güçlü pençesini, masumiyetin alnına koyup; “İlki, benim hikâyemdi, bu da seninki… Seni hükümdar edecek yolu kendin bulacaksın küçük Simurg.” dedi. (Alıntı)



Sümerlerde cinsellik..

Sümer’de, Babil’de (ve hatta erken Anadolu dönemlerinde bile) her genç kız evlenmeden önce tapınağa gider ve orada bir kere olmak üzere yabancı bir erkekle para karşılığı beraber olurdu. Bu parayı tapınağa bağışladıktan sonra tapınaktan ayrılabilir ve artık evlenebilirdi. Bu tür bir cinsel birleşme son derece kutsal sayılırdı (tıpkı Tammuz İnanna veya Kral-Baş Rahibe birleşmesinde olduğu gibi).

Bunu yapmadan genç kız evlenemezdi. Asilzadeler bile kızlarını kendi elleriyle bu tapınaklara getirmişlerdir. Çirkin kızların kötü bir kaderi vardı; bazen kendileriyle beraber olacak bir erkek çıkması için yıllarca tapınaklarda beklerlerdi. Bunun dışında tapınak rahibeleri, bu kutsal fahişeliği sürekli olarak yaparlar ve tapınağa gelir sağlarlardı (ancak belirttiğim gibi, bu utanç verici bir iş değil son derece kutsal bir görevdi, onlara sokak fahişesi muamelesi yapılmazdı).

Bu kadınların diğer kadınlardan ayrılması için, başlarının bir şalla örtülmesi zorunluydu. Bu örtü, artık o kadının evlenebileceği anlamına geliyordu. Bunların haricinde kızların, cariyelerin ve fahişelerin örtünmesi yasaktı.

M.Ö. 1500 yıllarında Asur kralı, sadece evlenilebilir kadınların değil; evlenen ve dul kalan kadınlarında örtünmesini zorunlu kılmıştır. Böylelikle, üç büyük kutsal kitapta da geçen baş örtüsü adetinin kaynağının Sümer olduğu öğreniyoruz.

KAYNAKÇA :Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat'ın Sümer'deki Kökeni, Kaynak Yayınları, 2013

Samuel N Kramer, Sümer Mitolojisi 1999