27 Ocak 2018 Cumartesi

Astral -----3-----

İnsilâh ne demek?.. İslami izaha göre ;"Evliyâullahın ruhu ölmeden, hal-i hayatında iken bedeninden ayrılır, gider, gezer, gelir; buna insilâh derler. Yâni bedeni burda durur, ruhu gezer gelir."

Kimilerine göre ise Astral Seyahatin kanıtı , HZ.Muhammed(sav) yaşadığı Mirac hadisesidir. Kendisi Cebrail rehberliğinde öncelikle kudüse götürülür. Yani içinde bulunduğumuz fiziki alemde seyahat eder. (İsra-Gece Yürüyüşü)

Özellikle İslam alimlerinden imam rabbani hazretleri ve abdulkadir geylani hazretleri farklı mekanlarda aynı anda bulunabilme yeteneklerine sahiptiler yani astral seyahat’ı kullanabilenler arasında gösterilir.

Mevlana Celalettin Rumi, ruhun uykuda bedenden ayrıldığını söyler ve Mesnevi'sinde bu düşüncesini şöyle belirtir: "Can; atlarınızı eğersiz koyar, bu sır ölümün kardeşidir, sırrıdır. Ama gündüzün geri gelmesi için ayaklarını uzun bir bağla bağlar. Can; boşlukta astar gibi gizlidir, bedense yorgan altında döner durur. Sen bedensiz bir bedene sahipsin."

İbni Sina, insanın ruhla bedenden oluştuğunu belirtir. Ve şöyle der: "Beden nefsin çalışmasına uygun bir hale gelince, ruh bedene gönderilir, istenirse bedenden ayrılır. Tamamen ayrılınca bir daha yok olmaz."

Tasavvufi çalışmalarda ruh ve beden ilişkisinin üzerinde özellikle durulur. Mesnevi'nin birçok yerinde, Ahmed Efla-ki'nin "Ariflerin Menkıbeleri" adlı eserinde ve sayısız evliya, ermiş ve veli öykülerinde; ruhun gerek istenildiği zaman, gerekse istemeden bedenden ayrılabildiği anlatılmıştır. Genellikle bu olay keramet ve mucize olarak nitelendirilir.

Şeyh Bedrettin, "Varidat" adlı eserinde bunu açıkça anlatır :" Bazen kendimi latifleşmiş hissederim,fizik bedenim o varlığın bir kopyasıdır. Bulatif varlık, beden şeklinde görülür.Tıpkı buharın yoğunlaşmadan evvel görülememesi gibi, buhar yoğunlaşınca bulut olur görülür."

İslam ilmine göre insan astral seyahat ile 7 kat semayı geçer Arş'a ulaşır.

Yaşar Nuri Öztürk’ün 10.02.2012 tarihinde ShowTV‘de “Saba Tümer İle Bugün” programında astral seyahat hakkında bakın neler diyor:

"Astral yolculuk bu âlemde de olur. Buna tayyi mekân denir. Tayyi mekân, tayyi zaman tasavvufta. Aynı bedende bir insan, aynı anda birçok kişi tarafından görülecek şekilde değişik mekânlarda ispatı vücut edebilir. Bu çok olur. Babamda vardı bu. Babamda biz bunu defalarca müşaade ettik, yaşadık, gördük. Vardı. Yani, umur-u adiyeden gibi vardı. Bu kadar vardı. Ahmet Kayhan dede vardı. Onda vardı, mesela…"

Başka Dinlerin Astral Seyahate Bakışı

Hint öğretileri'nde insanın üç bedenden oluştuğundan sözedilir. Bunlar fiziki, esiri ve ruhsal bedenlerdir. Taoist düşüncede insan vücudunda, evrenin mutlak enerjisinin bir zerresinin depolandığı ve bu enerjinin ruhsal bir varlık olduğu ifade edilir. Bu ruhsal enerji, eğitim ve öğrenim sonucu fizik beden dışına çıkarılabilir. Doğu inançlarının ve öğretilerinin dışında, batıda da aynı yaklaşımlar görülür. Hz. isa'nın havarisi St. Paul, insanda ruhsal ve doğasal iki beden olduğunu söylemiştir.

İsa Peygamber, incil'de şöyle demektedir:

"öyle bir adam bilirim ki, bedenin dışında mı? Bilinmez..." (incil, 2/12:3)

1195'te italya'da yaşayan ünlü Aziz St.Antuan'ın mucizeleri arasında, bedenini bir kilisede bırakıp, başka bir kiliseye gittiği ve orada göründüğü olayı yer almaktadır.

İncilden Gümüş Kordon
Hatırladın - gümüş kablosu kopmuş, ya altın kase bozuldu önce; sürahi bahar veya kuyu başında kırık tekerleği ve gelen yere toz döner ve ruhu geri döner paramparça önce Allah'a kim verdi.

Peki bunun bize yararı var mıdır?

Bedeninizden ayrıldınız diyelim.Bunun bize yarari olucak mı sorusunun cevabı kuşkusuz evettir.

Bu Astral seyahat bize hayatın gerçeğiyle ilgili çok şey öğretebilecek benzersiz bir fenomendir.

Bu yüzdendir ki yurt dışında laboratuarlarda en çok bu fenomen incelenir. Özellikle CIA ve FBI astral seyahati kullanarak diğer ülkelerden istihbarat toplama, suçluların yakalanabilmesi gibi konuları araştırmaktadır.

Astral Seyahat tamamen insanin ruhsal gelisme düzeyini yükseltmesi açısından çok yararlı bir fenomen olarak görülür.

Akaşik kayıtlar astral seyahat yapabilen insanlar için oldukça basit bir konudur.

Akaşik kayıtlara ,geçmişe seyahatte denebilir. Geçmişte yaşamış bir insanın, gezegenlerin yada galaksilerin akaşik kayıtları sonsuza dek kayıtlı tutulur. Bir gezegenin geçmiş kayıtlarına ulaşmak fiziksel bedendeyken imkansızdır.

Gece göyüzüne teleskopla baktığınızda çok önceden yaşamış yıldızları görebilirsiniz. Onlar dünyamız daha oluşmamışken varolmuş ancak ışıkları bize henüz ulaşn yıldızlardır. akaşik kayılarında aslında temeli buna dayanır.

Dünyamızdan 1000 yıl önce uzaya dağılmış ışıkları yakalayıp önünü kesebilseydik dünyamızın 1000 yıl önceki halini görebilirdik. Fiziksel planda bu imkansızken astral plandayken bu mümkündür. Bunu astral seyahat sırasında yapabilmek için düşünce hızıyla gidilerek ileride o ışıkların yolunu kesmek gerekir. Işık hızını geçmek maddeler üzerinde tahribat yapabilir ancak bu tamamen fiziksel bir olaydır. 

Astral seyahat sırasında hız bir sorun değildir, istediğiniz yere düşünce hızıyla ulaşabilmeniz mümkündür


Astral seyehat ---2---

Hangi çakra daha güçlü ve aktifse, o seyyal bedenlere enerji akışını kontrol ediyor olabilir. Aynı zamanda projeksiyon yapanın inanç sistemi ve bilinçaltının yaratıcı gücü de düşünülmesi gerekmektedir. Kordon genelde siz onun nerede olduğuna inanıyorsanız orada olacaktır, bilinçaltının keyfine göre.

Bir kere astral beden, astral plana girdiğinde bu planla kuvvetli bir şekilde etkileşime geçebilmek için çakralardan gelen iyi bir astral enerji tedariğine sahip olmalıdır. Net astral hafıza büyük ölçüde varolan enerji miktarına dayanmaktadır.

Astral plan astral bedenin doğal ortamı olduğundan dolayı, o enerji eksikliği sebebiyle eriyip bitmez. Aynı şekilde bir insanın birkaç gün boyunca birşey yiyip içmediğinde bir başka plana doğru çözülmeyeceği gibi. Sadece yorgun ve bitkin kalır ve fiziksel dünyayla yeterince kuvvetli etkileşime giremez.

Sonuç olarak durum şundan ibarettir: Astral zihin güçlü ve canlı anılara sahip olabilmek için yeterli enerjiye sahip olmalıdır. Bu astral anılar fiziksel beyinde hacimli bir kıvrım oluşturacak kadar kuvvetli olmalıdır, böylece fiziksel zihin uyandığında onları hatırlayabilir.

Örneğin, birkaç gündür uyumadınız ve yorgun ve bitkinsiniz. Gerçekle olan etkileşiminiz zayıf ve belirsiz olacaktır. Bu yorgun haldeyken bir film seyrettiğinizde ondan geriye pek az anı hatırlarsınız. Daha sonra ondan sadece bölümler hatırlayabilirsiniz ve onun hakkındaki anılarınız belirsiz bir bulanıklık olur.

Yalnız, eğer iyi dinlenmiş, canlı ve enerji dolu bir halde film izlerseniz, bu sefer durum farklı olur. Film hakkında herşeyi alırsınız ve keyfini çıkarırsınız. Anılarınız kristal berraklığındadır.

Bu durum düşük güç seviyesindeki bir astral seyahatten sonra olanlara benzer.

Astral bedenin güç eksikliği vardır böylece seyahat hakkında yeterli berraklıkta izlenimlere sahip değildir. Böylece fiziksel bedene döndüğünde kendi anılarının baskın olmasını sağlayamaz. Eğer bir kıvrım fiziksel beyine nüfuz ettirilecekse ve deneyim hatırlanacaksa canlı ve net anılar gereklidir.

Bir çok kişi ameliyat esnasinda kendisini yukarıdan izlediğini ameliyattan sonra doktorlara anlatmışlardir.

Yurt içinde ve yurt dışıinda bunun sayısız örnekleri varıir. Astral Seyahat bilinçli olarak,tam uyumak üzereyken,bir kaza,baygınlik,ağır bir koma sırasında yaşanabilir.

Bir çok kisi Astral Seyahatten haberi bile yokken aslinda her gece astral seyahat yaparlar. Fakat rüya sırasında öte alemde(spatyom) yaşananlar beyine gümüs kordonla aktarılırken beyin bunları dünya inançlarına göre yorumlar ve ortaya ilginç ve saçma rüyalar çikabilir.

Pekçok kiside gece tam uyumak üzereyken sıçrayarak uyanma gibi durumlar görülür. Bunun sebebi kişi daha uykuya dalmadan astral beden fiziksel bedenden çikması ve bu iki bedenin oldukça sert bir biçimde ayrilmasıdır. Bunun sonucu olarak gümüş kordon büzülür ve astral beden aniden fiziksel bedene döner.
.

Astral seyhat,vücut geride bırakılıp astral beden ile yapilan bir olaydır. Maddelerin içinden geçebilir uçabilir dünya, fiziki evren ve fizik ötesi alemlere seyahatler ve akasik kayitlara girerek zaman yolcukluklari da yapabilirsiniz.

İslamiyete göre mümkün olmadığını belirtenler vardır.Zira ruhun bedenden ayrılması sonucu ölüm gerçekleşmektedir.Bu izaha göre ;ruh bedenden ayrılmamaktadır. Ruh bedenden ayrılmadan da başka yerlerde bulunabilme özelliğine sahiptir. Nitekim nefislerini terbiye etmiş insanların ruharı bir anda bir çok yerde bulunabilmektedir. Abdulkadiri Geylani Hazretleri aynı anda kırktan fazla yerde görülebilmiştir.

İnsilâh ne demek?.. İslami izaha göre ;"Evliyâullahın ruhu ölmeden, hal-i hayatında iken bedeninden ayrılır, gider, gezer, gelir; buna insilâh derler. Yâni bedeni burda durur, ruhu gezer gelir."

Kimilerine göre ise Astral Seyahatin kanıtı , HZ.Muhammed(sav) yaşadığı Mirac hadisesidir. Kendisi Cebrail rehberliğinde öncelikle kudüse götürülür. Yani içinde bulunduğumuz fiziki alemde seyahat eder. (İsra-Gece Yürüyüşü)

Özellikle İslam alimlerinden imam rabbani hazretleri ve abdulkadir geylani hazretleri farklı mekanlarda aynı anda bulunabilme yeteneklerine sahiptiler yani astral seyahat’ı kullanabilenler arasında gösterilir.


Astral seyehat..--1--

Kah çıkarım gök yüzüne seyrederim alemi.Kah inerim yer yüzüne seyreder alem beni.
"Gümüş Kordon" , "Astral Seyahat veya İnsilah Olayı"
"Gümüş Kordon" ,Parapsikoloji'de süptil bedenleri fizik bedene bağlayan kordona verilen addır.
Sadece iki bedeni birbirine bağlamaktan daha fazla işe yarar.
O gerçek bir göbek bağıdır, fiziksel ve seyyal bedenler arasında enerji gönderir.
Astral seyahatlerde seyahat ederken astral bedenle fizik bedenin arasındaki bağlantıyı bu gümüş kordon sağlar. Gümüş kordon koparsa kişi ölür; ancak öyle kolay kolay kopmaz.
Astral seyahatl Okültizm ve Teozofi gibi bilim dallarında astral seyahat kullanılır ve bu bilim dallarında kullanılan bir terimdir.
Parapsikolojiye inanan kişilerce, bir kişinin uykusu esnasında fiziksel vücudunun yatakta kalması ama ruhunun o bedenden çıkması ve farklı bölgelere yolculuk yapmasına söylenmektedir.
Astral seyahat tekniklerini günümüzde bilgili kişiler ve medyumlar yapıldığı belirtilmektedir.
Parapsikoloji konularında astral seyahata “Beden dışı deneyim” adı da verilir.
Enerji Beden'in en ilginç organlarından biri de bu "Gümüş Kordon"dur.
Hans, bu kordonu çakralardan biri olarak ele alıyor ve en çok göbek (karın) çakrası ile ilgileniyor (Plexus solarium). Bunun sanskristçe adının RAMA DANA olduğunu söylüyor. Rûhu bedene bağlayan temel kabloymuş.
Hans'a göre o, hem fizyolojik bedenimizin hem de enerjik bedenimizin göbeğinden çıkıyor ve 50 bin yılın bir gün olduğu bir mesafede direkt Yaratıcıımıza bağlanıyor!
İsterseniz siz bunu bir kuklacının ipi gibi düşünün. Bu eksik ve hatalı bir benzeştirme; ama işâret ettikleri açısından kullanılmaya değer. O kanaldan bize sayılı nefesimiz, rızkımız, iyi ilhâmlar gelir. Bundan başka, o kanaldan Yaratıcıya mirâç ediyoruz.
O gümüş renkli ve hiç kopmayan bir kordon (Worm Hole). Yaratıcı ile irtibatlı.
Kalbe giren ve şahdamarının başlangıcı olan aort var. Kalbe bağlı bir de 9 ay 10 gün boyunca varlığını sürdüren göbek kordonu var. Yine kalbe bağlı bir gümüş kordon var ve dördüncü olarak kalbe bağlı hablilverîd (Allah'ın ipi gibi) bir apayrı tünel var. Bu sonuncu tünel ya da kablo-kordon, ruhu bedene bağlıyor.
Bu bilgiye göre,Göbek deliğinin olduğu yerde ayrıca nefis ile bir üçlü kombinezon kuruyor:
Ruh, nefis, beden (takyon, lukson ve tardyon) bir arada olabiliyorlar göbek bağında.
"Gümüş kordonu hatırladınız mı? Hani bedensiz astronomide, hep uzayan hiç kopmayan. Böyle gümüşî bir kordon var gerçekten. Mesafeden bağımsız sonsuza dek uzayabiliyor. Karadelik-akdelik bitişiktir mesafe sıfırdır ama bu mesafeyi açarsanız, uzun bir tünel çıkar. İşte o tünel, gümüş kordonun ta kendisidir" diyor.
Söylenen o ki ,bazı projeksiyon yapanlar tarafından görülür bazıları tarafından ise görülmez. Bazen göbekten bazen de alından çıktığı görülür. Kordonun çıkıyor göründüğü yer çakra aktivitesine göre değişebilir.

26 Ocak 2018 Cuma

Görmek için aynayı temizlemen gerekiyor..

Herkes Görünmeyeni kendi kalbinin berraklığı oranında görür 
ve bu berraklık kalbini ne kadar çok parlatmış olduğuna bağlıdır. 
Kim onu daha çok parlatmışsa, o daha çok görebilir, 
yani onun için daha çok Görünmeyen formlar ortaya çıkarlar.

Mevlana

Everyone sees the Unseen in proportion to the clarity of his heart, and that clarity depends upon how much he has polished his heart. Whoever has polished it more, can sees more, that is, more Unseen forms become manifest to him.
Rumi


Aşkın olma durumu..

"Mevlana'ya göre insanda iki türlü "Ben'- vardır. 
Özel "Ben", ötekisi "Aşkın ben" dir. 
Özel ben herkeste ayrı ayrıdır. Herkesin ayrı bir özelliği vardır. Herkesin mizacı, tutkuları ve yapısı değişiktir. 
Ancak "Aşkın ben" tanrısal bir yetenektir.O herkeste ortaktır. 
Aşkın ben bilincin derin halidir. Aşkın benin alanında varlığın hikmeti düşünülür. Bedenin tutkuları dizginlenir. Tanrı sevilir. Barış,sevgi, dostluk ve evrensel duygular egemendir. 

İnsan hayatına aşkın benin buyrukları egemen olursa,
davranışlar erdemli olur. 

Geniş ölçüde bedenin tutkularına bağlı olan özel ben, 
insana egemen olursa davranışlar kötü yönde gelişir. 

O halde insanı yücelten asıl unsur aşkın bendir. 

Bu da herkeste ortaktır. 

Ancak bilincin derin halini yaşamak da her zaman kolay değildir" 

Prof. Dr. Öznur Özdoğan


Sadece yaşıyorlardı anlamsız bir şekilde..

“Hiçbir şeyi görmüyordu bu insanlar, 
hiçbir şeyi bilmiyor ve hiçbir şeyin farkına varmıyorlardı, 
hiçbir şey sesini işittiremiyordu kendilerine. 

İster zavallı bir hayvancık, gözlerinin önünde kuyruğu titresin, 
ister usta bir sanatçı bir ermişin yüzünde 
insan yaşamının tüm umudunu, soyluluğunu, acılarını 
ve insanı soluksuz bırakan tüm karanlık korkularını 
tüyler ürpertici şekilde canlandırsın, 

hiç fark etmiyordu, hiçbir şeyi göremiyor, hiçbir şeyden etkilenmiyorlardı.

Hepsi de gülüp oynuyor ya da birtakım işlerle uğraşıyorlardı; 
sözde önemli işler peşinde koşuyor, acele ediyor, 
bağırıp çağırıyor, kahkahalar atıyor, 
birbirlerinin yüzlerine karşı geğiriyor, 
ortalığı gürültüye boğuyor, espriler yapıyor, 

üç kuruş için birbirlerine giriyorlardı; 

hepsinin de keyfi gıcırdı, hepsinin tıkırındaydı işi, 

kendi kendilerinden ve dünyadan şikayetçi değillerdi.”



25 Ocak 2018 Perşembe

Elementler

Topraktaki gerekli elementler mantar sayesinde maddeleşir;
işte bu yüzden mitlerde periler ve şapkalı mantarlar birbirleriyle
bağlantılıdır.
"Kimi şamanik gelenekler, günümüzde bazılarının 'Vizyon bitkileri" olarak adlandırdığı psikotropik1 bitkilerin (halüsinojenler) kullanımını kapsar. Amazon ve Güney Amerika'nın diğer bölgeleri için yerel olan birçok psikotropik bitki vardır ve şamanlar bunları şifa veya topluluklarına kehanet rehberliği amacıyla kullanırlar. Psikotropik mantarlar ve diğer bitkilerin çeşitli kültürlerde bu amaçlarla kullanımına dair birçok kanıt da bulunmaktadır. Elbette bu antropologlar arasında uzun zamandır dikkate alınan tartışmalı bir konudur." (*)

"Meksika'daki psikotropik mantarların ritüel kullanımı İspanyolların Amerika kıtasını ele geçirmesinden önceki tarihlere rastlamaktadır.
Şu an yaşayan Maya 'mantar taşları'nın bize kanıtladığı gibi...

Meksikada yetişen şaman mantarlarının içinde en önemlisi 
nemli otlaklarda yetişen Psilocybe mexicana dır.

Hennry Munn'un Lisan Mantarları adlı makalede yazdığı gibi 
'Onu yiyen şamanların işi konuşmaktır.' "(**)

"Sibirya'da yirmisekiz sezon saha çalışması yapmış bir Rus etnolog, gerçek Sibirya şamanlarının normalde, bilinç hallerini değiştirmek için psikoaktif Amanita muscaria mantarı yerine 
sadece davul kullandıklarını söyledi. 

Mantar çoğunlukla, Simchenko' nun söylediğine göre, 
tek başına davulla seyahat yapamayan 
şaman olmayan kişilerce kullanılıyordu. 

Ayrıca bana söylediğine göre 
Amanita ruhu bedeni ele geçirdiğinde,
şamanik çalışma için gerekli olan disiplini sağlamak 
genellikle güç oluyordu.

Doğu Sibirya'daki Çukçilerin (Chukchee) zaman zaman Amanita mantarından yedikleri iyi bilinse de 
büyük Rus etnolog VValdemar Bogoras, 1907'de Çukçilere ilişkin klasik çalışmasında şunları yazmıştır: 

"İster acemi ister deneyimli olsun, 
Çukçi şamanlanın 'ruhlar'la iletişim için kullandıkları tek araç 
davul vuruşları ve şarkı söylemektir." (***)

------------------------------

(*) Shamanic Journeying-Sandra Ingerman
(**) Şamanizm -Nevill Drury 
(***) Şaman'ın Yolu - Michael Harner

------------------------------

1 Psikotrop madde, asıl olarak merkezi sinir sisteminde etkisini gösteren ve beynin işlevlerini değiştirerek algıda, ruh halinde, bilinçlilikte ve davranışta geçici değişikliklere neden olan kimyasal maddelerdir. (Ç.N.)

Saf duruş.


__Bu mudrā en yüksek bilgiyi temsil eder.
Birleşen iki parmak Atman (Bireysel Ruh)ve Brahman'ın (Evrensel Ruh)birliğinin ifadesidir.Bir başka deyişle Bireysel benlik, Yüce gerçekliğe sahip olan Brahman'dan farklı değildir.

Kalan üç serbest parmak ise Ānanda sembolüdür.

Ānanda (Sanskritçe): kelimenin tam anlamı ile mutluluk -Yeniden doğum döngüsünün bitişine eşlik eden sonsuz mutluluk - anlamına gelmektedir (Hindu Vedalar'da)

Ayrıca, diğer üç parmak da 
Doğa'nın Üç Gunasını temsil ediyor;

_Orta parmak Sattva Guna'yı -erdemlilik hali
(Işık, Saflık, Akılın Berraklığı, anlayışı, vb.) 
_Yüzük parmak Rajas'ı -ihtiras hali
(hareket, tutku, hareket vb.) 
_Küçük parmak Tamas'ı-cehalet hali
(atalet, donukluk, hareketsizlik, karışıklık vb.) temsil eder. 

Bu üç Guna nihai gerçeğe ulaşmak için aşılmalıdır.
Klasik olarak, yoginin bu Gunaları aşması, 
karanlıktan ışığa ilerlemesi ,
cehaletten bilgeliğe ilerlemesi gerekir.

Bu jestin ardındaki felsefi sembolizm budur.

Meditasyonda kullanılan en yaygın yoga mudrasıdır. 

Sanskritçe'de 'Jnana' kelimesi 
bilgi veya bilgelik anlamına gelir

Kelimenin tam anlamıyla 
Bilgi veya bilgeliğin psişik hareketi anlamına gelir.

Ayurveda ve geleneksel Çin tıbbında, 
farklı parmaklar belirli organlarla ilişkilendirilir, 
ve böylece sağlığımızı düzenlemek için yardımcı olurlar.

Hareket organları ve duyusal algılama yerleri olarak, 
ellerin beyindeki hem sinirsel faaliyetler ve hem de daha hassas seviyelerle yakın bir bağlantısı vardır. 

Bu, ellerimizi tutma şeklimizin 
zihnimizi tuttuğumuz yolu etkileyebileceği anlamına gelir. 

Ve tam da bu nedenle yogiler 
prana (yaşam enerjisi) akışını yönlendiren
ve Sanskritçe mühür anlamına gelen Mudraları
yüzyıllar boyu uyguluyorlardı.

Meditatif asanalar vücudu istikrarlı bir hale getirirken, 
mudralar zihnin istikrarına katkıda bulunurlar. 

Kişi bu mudrayı kullanarak 
zihinde ortaya çıkan dikkat dağıtıcı unsurları azalttığı için 
uzun süre meditasyona katılabilir. 

"Guyan veya Gyan" Sanskritçe bilgi anlamına gelir.

Bu mudra gövdedeki hava elemanını artırarak etki eder.

Hindu düşüncesinde 
egoyu ve hava ile rüzgârı temsil eden olarak görülen işaret parmağı, Dünya'daki Evrensel ruhu temsil eden başparmağın gücüyle tutulur ve boyunduruk altına alınır. 

Kendine bakmanın bir başka yolu, 
başparmak ile ilişkili olan tanrı Brahman'ın ateşinin gücü içinde yandığı ya da kendiliğin yandığını görmektir.

Jnana Mudra, parmakların pranik akışını değiştirir. 
Genellikle prana ekstremitelerden akar (eller, ayaklar, kafa vs.). 
Başparmak ve işaret parmağını bağlayarak, 
akışın bir kısmı yönlendirilir, 
böylece enerji içe doğru iletilir.

Bu da zihin enerjisinin içselleşmesi için 
enerjiyi içeri doğru yönlendirerek Zihni sakinleştirir. 

Jnana mudraya 
prana'yı içselleştirmeye yardımcı olan 
psiko-nöral parmak kilidi gibi bakabilirsiniz.

Diğer Kullanım ve Faydalar:

Stres ve Depresyona karşı rahatlatmada yardımcı olur 
Hafızayı ve konsantrasyonu keskinleştirir
Üçüncü göz çakrasına olan etkisi ile Sezgisel bilgiyi artırır.
Uykusuzluğa yardımcı olur. 
Zihinsel barış elde etmede , öfkeyi terk etmede yardımcı olabilir 
Ses tellerini, sesi güçlendirir
Kalbi güçlendirir. 

"Om" sözcüğü, Hindu kökenli bir Sanskritçe sestir 

ve vücudun titreşimlerini evreninki ile birleştirerek 
vücut,zihin ve ruha barış getirmeye yardımcı olur.

Om, tüm vedalarda kök mantra olarak düşünülür.

Hinduizm, Budizm ve Jainizm gibi 
çeşitli Darmik dinlerde kutsal olarak görülür.

Prana'nın Mudra olarak bilinen 
belirli bir nadi aracılığıyla kontrol edildiği ve yönlendirildiği 
gönüllü bir nöromüsküler eylem veya duruştur

Yaşamın içinde barındıran su:çiğ damlası.

Budist sembolizmde Lotus yapraklarının üstündeki çiy damlacıkları ve lotus tohumları -arzuyla kirlenmemiş hayatı- ifade eder.
Japon Zen hocası ve Japonya'daki Soto Zen okulunun kurucusu Dōgen'in şiirinde belirttiği gibi:

Aydınlanma, suya yansıyan ay gibidir.
Ay o ıslanmaz, su da kırılmaz.
Işık geniş ve büyük olmasına rağmen,
Ay da bir inç genişliğinde bir su birikintisine yansır.
Bütün ay ve gökyüzü
Çimlerin üzerindeki bir çiy damlasına yansırlar.

Ya da Zen şiirlerinden pek bir farkı olmayan
Mirza Ali’nin şu sözlerinde olduğu gibi:

. ‘Bugünkü âşıklara güvenme çok,
Ben kalıcılığı çiy tanesinde buldum.’

--------------------------------------------------

Hristiyan sembolizminde 'Çiğ Damlası'
bereket, iyilik, refah, dirilme, uzun ömür 
anlamına gelmekte iken

Asya da aynı zamanda gözyaşı sembolüdür.

Aytunç Altındal'ın ifadesi ile;
Ünlü Ezoterist Arthur Edward Waite'ın anlattığına göre 

Gül, 
Grekçe 'Çiğ Damlası' demektir.

24 Ocak 2018 Çarşamba

Çakraların düzgün çalışması gerekiyor.Bu harflerde gizli..

KÖK ÇAKRA - İlk Nefis Mertebesi - Ze harfi - Zekiyy Esması
Feceşin mae sezhazin ile kodlanmış Z harfi

Celcelutiye’ye göre kök bölgesinin harfi ‘ze’dir ve sayısal değeri ‘7’dir. Zekiyy demek keskinlik demektir En incelikleri fark edebilecek bir zekâ ve farkındalığa sahip bir kudretin kulda açığa çıkmasını sağlar.

İbni arabi Ze harfi için beyitte şunları yazmıştır.
-----------------------
"Z'de bir sır var ki anlamını iyice araştırdığında
İşin ruhunun hakikati onu söyler hale gelir
Hikmetiyle bir kalbe tecelli ettiğinde
Tenzih halinden fena halinde, onu müstağni kılar.
O halde münezzeh zatın harflerinde yoktur
O'ndan başka bilgiyi tahkik eden ya da onu bilebilen

Yine anlatımın devamında "Ahlak, hal ve kerametler O harfe aittir" der 
Futuhat-ı Mekkiyye
------------------------------------
İşaret edilen Ell Esma sayesinde kök çakranz açıldığında hem sağlık bakımından ilgili bölge rahatsızlıklarınızdan kurtulursunuz hem de idarakiniz gelişir. Bunun yanında güveniniz yaşama sevinciniz artar. Herşeyi aşabilecek potansiyelde zengin ve güçlü bir çakradır. temel duygusu kabullenmedir (seyir tarafına geçmek de denir) . Rengi kırmızıdır. 
"Gök yarılıpda erimiş yap gibi kıpkırmızı gül rengine büründüğü zaman" (Rahman 37)
His İşlevi KOKU almadır. ilk açılan işlevimizdir koku almak. canlılarda ilk iletişim koku alma ile olur. DNA'da en uzun bölüm kokuya ayrılmıştır.Çoğunlukla hatıralar kokularla eşleştirilerek kaydedilir. Zikre başlayanların bir çoğunun bir anda gaipten koku almasının sebebi de anlattıklarımızdandır.
Fatiha'nın son ayeti ise Bu çakra'yı anlatır. 
Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn
O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.

Ancak dikkat isteyen bir isimdir. Ze harfinin basitleri olarak anlatılan (Futuhat-ı Mekkiyye) isimlerle anılması tavsiye edilmiştir. Çünkü içinizde uyanan bir güç vardır ve yolunuzdan sapmaya müsait bir nefis mertebesindesinizdir. Nefsi Emmare
O yüzden Zekiyy ile kök çakranızı Aziyz kılarken size bir hakim olan olmalı ki (Hakiym ismi) Müiz (Zilletten kurtulasınız.) Bu yüzden bu isimlerin beraber anılması gerekyiğini Arabi Hazretleri Harflerin ilmi kısmında işaret etmiştir. aksi halde Muzil ismi devreye girer ve Allah'a sığınırım ki Rezil hale düşersiniz.

Kuyruk sokumu veya omuriliğin en sonundaki bölgede yer alır. Hadiste ‘acb-uz zenneb’ olarak geçen nokta!

Hadis-i Şerif 
“Allah gökten hayat suyu indirir ve bu sayede ölüler bitkinin yerden bitişi gibi kabirlerinden çıkarlar. İnsan bedeni bütünüyle çürüyüp yok olur, ancak acb-uz zeneb müstesna. İnsan bundan yaratılır” 

Doğuda bu noktaya, ölüm ve hayatın kapısı derler. Burası canlı kalmanın ve gezegenlerden, astral âlemden güç ve bereket almanın kapısıdır. Omurganızı bir asa olarak düşünün, toprağa bastığı yer işte bu kemik.
Kundalini olarak da geçer. Kundalini insan bedeninde ruhun dirilmesi ve farkındalık için verilmiş enerjidir. Varoluş enerjisi.
Yani insanın toplam potansiyeli.
Biz de Musa’ya asanı fırlatıver diye vahiy ettik, O da fırlattı. Bir de baktılar ki, o (yılan/kundalini) bütün uydurduklarını derleyip toparlayıp yutuyor. 
Araf - 117
Kundalini uyandığı zaman bilinçaltınızı aşarsınız. Alt âlemlerden çözülürsünüz. Yani bedeni-maddeyi asıl alan materyalistlerin ortaya attığı düzeni algılayış, senden düşer. İçimizdeki nur ile ayağa kalkınca, bu tüm çakraların açıldığı andır o zaman hakikati görürsünüz. Bunun için evvela kök çakra uyarılmalıdır.

Zekiyy Aziyz Hakiym Muiz

el esmaları birlikte çekilmelidir. Özel günü cumartesidir ancak ibadette devamlılık önemlidir hükmü gereğince hergün yapılmalıdır. Reiki yapanlar 21 günü önermiş olsa da müslüman için 40 iyi bir sayıdır. 40 gün çekilebildiği kadar çekilmelidir. çok çekersen daha hızlı ilerlersin az çekersen daha yavaş. Sayına sen karar ver nasıl olsa çakra da senin yol da

İçine dön.

Omurga maddi dünyadaki kökümüzü ve ilahi bağımızı temsil eder.
Jung'un bireyselleşme yolculuğu, kişiliğimizin "omurgasını" geliştirmektir.Bunu yapmak psikolojik omurgamızı bize verir.
Carl Jung'a göre Eski Gnostiklerin zamanından beri, Yılan, 
(kısmen şekli nedeniyle, fakat aynı zamanda introspektif * nedenlerden ötürü) Beyin ve onun uzantılarının yani beynin alt merkezleri ve omuriliğin simgesi olmuştur.
Kutsal anatomimizin merkezi olarak görülen omurga Dünyayı destekleyen sütun olan Eksen Mundi'nin mikrokozmosu olarak kabul edildi. 
Bu sütun, merkezde hareketsiz iken paradoksal olarak sürekli hareket halindeydi. 

Judith Harris şöyle yazıyor: 

"Bu, yoganın en önemli hedeflerinden birini ifade eder; 

iç dünyayı deneyimlemek için 

beden ve zihni dinginlik haline getirmek "

Ana ego fonksiyonumuzu ve "ruhumuzu" içine alan omurga, 
kendi benliklerimizle olan ilişkimiz ile ilgilenir

"Yılan omurilik ve bazal ganglionlar için bir gnostik semboldür çünkü yılan omurgalıdır" demiştir Jung

Yılanı insanda omurilikle özdeşleştiren Gnostikler gibi,Jung, 
yılanı 
bu organlar tarafından yönetilen 
derin bilinçdışı refleks işlevlerinin psişik temsilcisi 
olarak görmüştür.

Jung'un görüşüne göre 
"Yılan, spiritüel varlık olarak bilinçaltını simgelemektedir." 

Aynı zamanda içe dönük libidoyu da temsil eder.

Sarılmış bir yılan
İnsanın meditasyon yoluyla 
bilinçaltının farkındalık haline getirilmesi durumunda 
elde edilecek enerji 
olarak da ifade edilen Kundalini enerjisinin sembolüdür.

Sargı yılanının dairesellik özelliği eksiksizliği temsil eder. 

Yılana bakmanın bir başka yolu, 
eril prensibe karşılık gelen ağaçla ilişkisidir. 
Dişili temsil eden yılan, ağacın etrafını sarar. 
Bu dolaşma ve ahlaki dualizmi sembolize eder. 

Jung "Kişiliğin süblimleştirilmesi" ile bağlantılı olarak yükselen bir gücün dönüşümü ve yenilenmesinin arketipi budur" demiştir. 
Bu kavram, kundalini enerjisinin yoga fikri ile uyumludur.

Bu enerjinin gerçek fiziksel ve psişik biçimi olduğuna dikkat edilmelidir. 

Kundalini, enerjinin spinal kordon boyunca 
yukarı doğru ilerlediği, 
fiziksel noktaları geçtiği 
ve çakralar olarak adlandırılan 
bilinçliliğin giderek artan merkezleri üzerinden geçtiği söylenebilir. 

Jung 'a göre Çakralar sembollerdir. 

"Şu an görüntülerde ifade edemediğimiz 
son derece karmaşık psişik gerçekleri sembolize ediyorlar " demiştir.

Omurga aynı zamanda bir dağa benzetildi.

Bütünlüğümüz 
Kahramanın düz, tek boyutlu dünyasını 
Anima / Animus'un gizli boyutu ile birleştirmektir. 

Omurganın geliştirilmesi, 
karşıtların bir defalık hizalanması değil, 
gerginliklerin dengelenmesi ömür boyu süren bir yolculuktur.

Yerçekimi merkezi olan sakrum-kuyruk sokumu-
karşıt enerjilerin dayanak noktasıdır.

Hatha yoga, sakrum'u 
kutsal bir kemik olarak adlandırır, 

çünkü ilahi vücudun merkezi budur. 

Kelimenin tam anlamıyla 
vücudumuzun alt yarısını üst yarısına bağladığı için ilahidir

ve insanın üstü ile altının 
yukarıdan aşağıya birleştiği yer de 
bir dönüşüm yeri olarak görülür.

Boyun omurgası / Servikal omurga - iletişimi temsil eder.
Ouroboros yılanı kendi kuyruğunu yiyerek, yeraltı dünyasının, doğanın hem yaratıcı hem de yıkıcı yönlerini nasıl temsil edebileceğinin mükemmel bir göstergesidir. 

Ouroboros, ortaya çıkan her şeyin geri dönmesi gereken 
-yaşam ve ölüm birliğidir- 

Ouroboros (oura) "kuyruk" ve "yeme" anlamına gelen (boros), ile "kuyruğu yiyen" anlamındadır.

Hülasa

OMURGA ;

"KENDİNİZE GERİ DÖNÜN" 

demekte...

------------------------------------------

( * introspektif kelimesinin anlamı;

kendini bilmek ve tanımak için kendine içeriden bakma hali / içgörü )

Yılan ve sır..

Kundalini yaşam enerjisi..

  Omurga maddi dünyadaki kökümüzü ve ilahi bağımızı temsil eder.
Jung’un bireyselleşme yolculuğu, kişiliğimizin “omurgasını” geliştirmektir.Bunu yapmak psikolojik omurgamızı bize verir.

Carl Jung’a göre Eski Gnostiklerin zamanından beri, Yılan,
(kısmen şekli nedeniyle, fakat aynı zamanda introspektif * nedenlerden ötürü) Beyin ve onun uzantılarının yani beynin alt merkezleri ve omuriliğin simgesi olmuştur.
Kutsal anatomimizin merkezi olarak görülen omurga Dünyayı destekleyen sütun olan Eksen Mundi’nin mikrokozmosu olarak kabul edildi.
Bu sütun, merkezde hareketsiz iken paradoksal olarak sürekli hareket halindeydi.

Judith Harris şöyle yazıyor:

“Bu, yoganın en önemli hedeflerinden birini ifade eder;

iç dünyayı deneyimlemek için

beden ve zihni dinginlik haline getirmek ”

Ana ego fonksiyonumuzu ve “ruhumuzu” içine alan omurga,
kendi benliklerimizle olan ilişkimiz ile ilgilenir

“Yılan omurilik ve bazal ganglionlar için bir gnostik semboldür çünkü yılan omurgalıdır” demiştir Jung

Yılanı insanda omurilikle özdeşleştiren Gnostikler gibi,Jung,
yılanı
bu organlar tarafından yönetilen
derin bilinçdışı refleks işlevlerinin psişik temsilcisi
olarak görmüştür.

Jung’un görüşüne göre
“Yılan, spiritüel varlık olarak bilinçaltını simgelemektedir.”

Aynı zamanda içe dönük libidoyu da temsil eder.

Sarılmış bir yılan
İnsanın meditasyon yoluyla
bilinçaltının farkındalık haline getirilmesi durumunda
elde edilecek enerji
olarak da ifade edilen Kundalini enerjisinin sembolüdür.

Sargı yılanının dairesellik özelliği eksiksizliği temsil eder.

Yılana bakmanın bir başka yolu,
eril prensibe karşılık gelen ağaçla ilişkisidir.
Dişili temsil eden yılan, ağacın etrafını sarar.
Bu dolaşma ve ahlaki dualizmi sembolize eder.

Jung “Kişiliğin süblimleştirilmesi” ile bağlantılı olarak yükselen bir gücün dönüşümü ve yenilenmesinin arketipi budur” demiştir.
Bu kavram, kundalini enerjisinin yoga fikri ile uyumludur.

Bu enerjinin gerçek fiziksel ve psişik biçimi olduğuna dikkat edilmelidir.

Kundalini, enerjinin spinal kordon boyunca
yukarı doğru ilerlediği,
fiziksel noktaları geçtiği
ve çakralar olarak adlandırılan
bilinçliliğin giderek artan merkezleri üzerinden geçtiği söylenebilir.

Jung ‘a göre Çakralar sembollerdir.

“Şu an görüntülerde ifade edemediğimiz
son derece karmaşık psişik gerçekleri sembolize ediyorlar ” demiştir.

Omurga aynı zamanda bir dağa benzetildi.

Bütünlüğümüz
Kahramanın düz, tek boyutlu dünyasını
Anima / Animus’un gizli boyutu ile birleştirmektir.

Omurganın geliştirilmesi,
karşıtların bir defalık hizalanması değil,
gerginliklerin dengelenmesi ömür boyu süren bir yolculuktur.

Yerçekimi merkezi olan sakrum-kuyruk sokumu-
karşıt enerjilerin dayanak noktasıdır.

Hatha yoga, sakrum’u
kutsal bir kemik olarak adlandırır,

çünkü ilahi vücudun merkezi budur.

Kelimenin tam anlamıyla
vücudumuzun alt yarısını üst yarısına bağladığı için ilahidir

ve insanın üstü ile altının
yukarıdan aşağıya birleştiği yer de
bir dönüşüm yeri olarak görülür.

Boyun omurgası / Servikal omurga – iletişimi temsil eder.
Ouroboros yılanı kendi kuyruğunu yiyerek, yeraltı dünyasının, doğanın hem yaratıcı hem de yıkıcı yönlerini nasıl temsil edebileceğinin mükemmel bir göstergesidir.

Ouroboros, ortaya çıkan her şeyin geri dönmesi gereken
-yaşam ve ölüm birliğidir-

Ouroboros (oura) “kuyruk” ve “yeme” anlamına gelen (boros), ile “kuyruğu yiyen” anlamındadır.

Hülasa
OMURGA ;
“KENDİNİZE GERİ DÖNÜN”
demekte…
Omurga

( * introspektif kelimesinin anlamı;
kendini bilmek ve tanımak için kendine içeriden bakma hali / içgörü )

23 Ocak 2018 Salı

Yaşam..

Şemsiyeleri kapatmalı.

Yağmur altında yürümeli.

Düşünceleri, hatıraları yağmur altına getirmeli.

Şehir bütün halkıyla yağmur altına gitmeli.

Dostu yağmur altında görmeli.

Aşkı yağmur altında aramalı.

Yağmur altında bir kadınla 
sevişmeli.

Yağmur altında oyun oynamalı.

Yağmur altında yazmalı,

konuşmalı, nilüfer dikmeli.

Yaşam sürekli ıslanmaktır.

Yaşam “şimdi” havuzunda suya girmektir.

[Sohrab Sepehri]

Kendini bil.

Tasavvuf, bilmek değil bilmemek sanatıdır. 
Bildiklerinle ortaya çıkmak değil, bilakis bilmiyormuş gibi görünme sanatıdır. 

Benlik değil,hiçlik sanatıdır. Büyüme değil, küçülme sanatıdır. 
Kendini üstün hissetme değil, tam tersine kendini unutma sanatıdır. 

Herkese el öptürme değil, herkesin kalbini öpme sanatıdır. 

Hz. Mevlâna

Kokularımız iz bırakır.

DUYUKOKU

Parapsikolojinin durugörü-duyuişi konularından sonra 
en önemli konularından biri de duyukokudur.

Duyukoku yeteneği de zihnin-burnu adı verilen,

Hiçbir koku olmadan,bazı kokuları algılıyarak,

gelecek yaşantımız hakkında veya o an meydana gelecek 
herhangi bir olgu üzerinde his oluşturma 

ve sezgileyebilme kabiliyetimizi genişletir.

Duyukoku çalışmaları çok geniş bir yelpazede işlevsellik kazanır.

Bazı insanların kokusunu o olmadan yanımızda sezebilme.
( ör :Hz. Yakup 'un Hz.yusuf 'un kokusunu önceden sezebilmesi )

__________Psikometri

Duyular dışı algılamalar konusunun bir başka yeteneği psikometridir. 
Psikometri kelime anlamı olarak ruhsal ölçüm demektir. 

Psikometri, Metapsişikte kullanılan bir terim olup, 

“bir nesneye dokunarak, 
geçmişte o nesneye dokunmuş kişi ya da kişiler hakkında bilgi edinebilme” 

olarak tanımlanır.

Hatta o kimsenin fiziksel, zihinsel, ahlaki özelliklerini saptayabildikleri 
ve o kimsenin gerek geçmiş bir olay sırasındaki heyecan ve imajları hakkında, gerekse karşılaşacağı olaylar hakkında bilgi verebildikleri ileri sürülür. 

Çok güçlü keskin bir parfüm kullandığımızı 
ve çeşitli odalarda gezindiğimizi düşünelim. 

Böyle bir durumda hangi odaya girmişsek üzerimizdeki koku 
o odaya sinecek uzun bir süre de o odada kalacaktır. 

Odadaki eşyalara dokunursak eşyalara da 
bizim o parfümümüzün kokusu sinecektir. 

İşte aynen bu örnekte olduğu gibi hangi ortama girersek 
hangi eşyaya dokunursak bize ait birtakım titreşimsel etkiler 
o mekanda bir iz bırakacaktır. 

Koku alma duyusu güçlü bir insan az önce örneğini verdiğimiz odalara 
çok sonraları girdiğinde o parfüm kokusunu algılayacaktır. 

Psikometri yeteneğine sahip bir hassas süje de 
dokunduğu eşyaya daha önce kimin dokunduğunu bilebilir 
ve o kimse hakkında da ayrıntılı bilgi verebilir. 

İnsandan çıkan yüksek frekanslı psikomanyetik tesirler 
eşyalar üzerinde iz bırakırlar. 

Psikometrik süje bu etkileri hissederek, 
onları vizyon ve fikirlere çevirme gibi bir yeteneğe sahiptir. 

Süje (yahut psikometr), 

deney anında, ruhsal ölçümü yapılacak olan eşyayı 
gerek elleri arasına, gerek başının tepe kısmına 
ve gerekse alnına yerleştirir ve o şekilde deneye başlar.

Psikometri deneyinde 
medyom, eline aldığı objeye ellerini dokundurmuş kişilerle ilgili 
psikometrik bilgi vermektedir. 

Örneğin kim olduğunu, hangi dönemlerde yaşadığı, 
yaşamının belli başlı kesitleri, kişisel ve karakteristik özellikleri gibi. 

Bu şahısların geçmişleri, şimdileri ve gelecekleri medyom için gizli değildir. 

Bu tür deneyler özellikle şahsi eşyalarda oldukça başarılı oluyor. 
Örneğin ortaçağdan kalma bir yüzüğümüz var ve bu yüzük yüzyıllardır nesilden nesile aktarılarak birçok kişi tarafından kullanılmıştır medyom bu yüzüğün tüm kullanıcılarını bilebilir.

22 Ocak 2018 Pazartesi

Kokuların gücü adına😊

Kokuların etkilerine dair

______________________________Konsantrasyon için 

Limon, fesleğen, limon otu, okaliptüs, kişniş, laden. 

______________________________Mutluluk için 

Portakal, gül, yasemin, kişniş, zencefil, ıtır. 

______________________________Kabullenmek için 

Servi, ölmez otu, melisa. 
______________________________Kızgınlığa karşı 

Paçuli, lavanta, bergamot. 
______________________________Unutkanlığa karşı 

Zencefil, biberiye, fesleğen, limon, greyfurt, kişniş. 

______________________________Uykusuzluğa karşı 

Lavanta, mandalina, kedi otu, sandalağacı, limon, ıhlamur. 

______________________________Fobilere karşı 

Lavanta, ylang ylang, sandal ağacı. 

______________________________Zihin Dalgınlığına karşı 
Zencefil, karabiber, biberiye 

______________________________Yaratıcılık için 

Bergamot, gül, yasemin, defne, karanfil, mimoza, sandal ağacı, 
servi, ardıç.

Düşüncelerde kokar..

KO(R)KUNUN KOKUSU var ve Bulaşıyooor!...

Korku ter kokusundan yayılabiliyor

Hollanda’nın Utrecht Üniversitesi’nden Türkiyeli araştırmacı Prof. Dr. Gün Şemin ve ekibi, insanların duygu durumlarını birbirlerine kimyasal sinyallerle iletebildiğini kanıtladı.

Psychological Science dergisinde yayınlanan araştırma, duygusal ifadelerin birden fazla işleve sahip olduğunu gösterdi. 

Örneğin korku sinyalleri başka insanları çevresel tehlikelere karşı uyarmakla kalmıyor, bunlar aynı zamanda duyu organları aracılığıyla hayatta kalmayı sağlayacak davranışları da tetikliyor. 

Araştırmaya göre gözleri açmak veya buna benzer bir korku ifadesi, bizi daha ziyade burnumuzdan nefes almaya itiyor, algılarımızı arttırıyor ve göz hareketlerimizi hızlandırıyor. 

Böylece tehlike arz edebilecek hedefleri daha çabuk fark edebiliyoruz.

Öte yandan tiksinme sinyalleri, başkalarını da potansiyel tehlike taşıyan kimyasallardan kaçınmaları için uyarıyor. Ayrıca reddetmeyle de bağlantılı bu sinyaller, kaşlarımızı indirmemize ve burnumuzu kırıştırmamıza sebep oluyor.

Prof. Gün Şemin ve ekibi, kimyasal sinyallerin sosyal iletişimdeki rolünü araştırırken, ter gibi vücut salgılarındaki kimyasalların hem sinyali gönderen hem de alan kişide benzer süreçleri harekete geçirdiği hipotezinden yola çıktı. 

Prof. Dr. Gün Şemin ve ekibi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, kadınlar pısırık erkekleri kokuyla algılayabiliyor.

KORKU VE TİKSİNME…

Profesör Gün ve meslektaşları bu araştırmayla kemo sinyallerin sosyal iletişimi nasıl etkilediğini ortaya koymaya çalıştı. 

Hipoteze göre, vücuttan yayılan ter gibi kimyasallar, benzer proseslerde alıcı-verici gibi çalışabiliyor ve duygusal ifadeler oluşturuyor.

Bu hipotezi test etmek için bir grup erkek denekten korkuyu ve tiksinmeyi tetikleyen 25 dakikalık video izlemesi istendi. Sonra deneklerden ter örnekleri toplandı.

Terlerin birbirine karışması da mümkün olduğunca engellendi. 2 gün boyunca deneklerden sigara içmemeleri, alkol almamaları koku yapacak yiyeceklerden kaçınmaları söylendi. Ayrıca deneklere elbiseler için özel deterjan ve kişisel bakım ürünleri verildi.

KADINLAR BİLDİ

Daha sonra kadınlara ter numuneleri verilerek, yüzlerindeki ifadeler ve göz hareketleri deney boyunca izlendi. 

Araştırmacıların tahmin ettiği oldu ve kadınlar “korku terine” korku dolu yüz ifadeleri, “tiksinme terlerine” de tiksinme dolu yüz ifadeleri ile karşılık verdi.

Araştırma, “Psychological Science” dergisinde de yayınlandı. 

Profesör Gün’e, geçtiğimiz mayıs ayında yürütmüş olduğu üstün nitelikli çalışmalarından dolayı Hollanda kraliyet nişanı verilmişti.



Koku ve yaşam..

KOKU, 

ezoterik bir deneyimdir. Burun Beyne bir Penceredir. İnsanlarda görme baskınlığı, muhtemel ki koku alma duygusunu büyük ölçüde kısıtladı.Bir kokunun bir şeyin "iç özünü" veya manevî niteliğini ifade ettiği düşünülür.Kabala da kokunun bedensel ve ruhsal bağ ile ilişkili olduğunu öğretir.Koku duyusu, fiziksel duyular arasında en yüksek psikolojik ve manevi duyular arasındaki bağlantıdır. 
CLAİRALİENCE , kokulu psişik duyudur .Clairalience, clairsentience (açık algılama) ile yakından ilişkilidir. 
Bir izaha göre bu ekstra duyusal algılama biçimine sahip bir kişi, fiziksel koklama duyusu yoluyla enerji kokusunu alabilir veya psişik bilgi kazanabilir. 

Bazen bu yeteneğe claireolfactory veya claireolfactant denir; 

çünkü koku alma sinirinin 
bu astral kokuların algılanmasında rol aldığı düşünülmektedir.

Clairosmesis , Clairalience, Clairessence . Clairscent 
veya Clairolfaction, 
yetenekli kişinin 'psişik koku' vasıtasıyla 

psişik veya paranormal bilgi almasını sağlayan 

ekstra duyumsal algılamanın (ESP) bir şeklidir . 


Bu terimlerin hepsi aynı psişik kabiliyete, 
yani çeşitli paranormal ve psişik olayların "berrak koku" su olduğuna atıfta bulunurlar. 

Uzayda 
eterik kokuyu alabilen kişiler onlardır denilir.

Koku algılama düzlemleri farklıdır ;

- Fiziksel düzlemde koku duyusu: 

- duygusal düzlemde koku duyusu 

- zihinsel düzlemde koku duyusu: 
ruhsal fark (en yoğun düzlemde, 3. düzey), 
grup titreşimine yanıt (2. seviye), 
manevi telepati (1. düzey).

- sezgisel düzlemde koku alma duyusu 

- ruhsal düzlemde koku duyusu 

Burun Beyne bir Penceredir.

Zararlı maddelerin de beyninize ulaşması için 
doğrudan bir yol sağlayabilir. 

Buradaki hücreler beyne doğrudan ilettiği için özellikle risklidir. 

Nöronlar kokuları yakalar ve koku alma merkezi olarak bilinen beyindeki koku merkezine sinyal gönderirler. 
Sinyaller daha sonra beyindeki farklı bölgelere gidiyor,

Koku alma ampulünün sinyal gönderdiği alanlardan bazıları düşünme ve bellek ile ilgilidir.

Koku alma duyusu ile hafıza birbirlerine sıkı sıkıya bağlı. 

Araştırmalar, kokuların 
rüyalar, duygular, stres, ağrı, konsantrasyon ve hafıza gibi neredeyse her şeyi etkilediğini göstermişti

----------------------------------------

Prof.Dr. İlkay Erdoğan Orhan,

“Koku Beynimizin 
duygu, hafıza ve yaratıcılığı etkileyen kısmında yer alır. 

Koku alma duyusu 24 saat boyunca çalışır 
ve hiçbir zaman “kapatılamayan” tek duyudur. 

İnsanda koku duyusu, 
günlük duyguların yüzde 75’ini etkiler 
ve hafızada önemli bir rol oynar. 

Tüm kokuların algılanması nesneldir 
ve insanın kültürel yapısına 
veya duygusal durumuna bağlıdır” diyor.

21 Ocak 2018 Pazar

Doğa--2--

ELEMENTALLER 
4 element ile ilişkili görünmeyen, sadece eterik yansıması olabilecek varlık türü. Alt varlık olarak görülüyorlar özellikle de meleklere kıyasla... Gnomlar (topraktan), silfler (havadan), semenderler (ateşten) ve su perileri (sudan) olarak ana gruplara ayrılırlar. Periler, devalar, cinler, silvanlar, satirler, faunlar, elfler, lepreşonlar, cüceler, troller, koboldlar, gülyabaniler, manikinler ve buna benzer diğer varlıkların ait olduğu genel sınıf “elemental”dir.

NATURE-ELF:

Toprak Elementalleri (Gnomlar) :
En sık görülen gnome cinsi ya browni ya da elftir. Bunlar otuz ila yetmiş santimetre boyları arasında yeşil veya toprak rengi giyinmiş olan garip ve kötücül yaratıklardır. Çoğu çok tombuldurlar.Ağaçların kovuklarından sallana sallana çıkarken veya ağaç gövdesinde gözden kaybolurken rastlanırlar.

Pigmeler , Silvesterler , Satirler , Panlar , Dryadlar , Hamadriyadlar , Durdadiler , Elfler , Browniler ve Ormanın küçük yaşlı adamları.

Su Elementalleri :
Su perilerinin muhtemelen en ünlüsü deniz kızlarıdır. Deniz kızları ilk denizcilerle birlikte Yedi Deniz'de yaşardı. Üst kısmı insan , alt kısmı balık biçiminde olan bu varlıklara inanca , muhtemelen çok uzaklardan görülen penguenler veya foklar neden olmuştur. Deniz kızları ile ilgili ortaçağ metinlerinde , bu varlıkların saçlarının yeşil deniz yosunu şeklinde olduğu ve vücutlarında deniz bitki ve hayvanlırından yapılmış süsler olduğu yazılmıştır.

Oreades , Nereides , Limoniades , Naiades , Su Perileri , Denizkızları , Su Kızları ve Potamides

Ateş Elementalleri (Semenderler):
Mısırlılar , Khaldeliler ve Persler , Semenderleri büyük güçlerinden ve saçtıkları ışıklardan dolayı genellikle tanrılarla karıştırmıştır. Yunanlılar kendilerinden önceki ulusların örneğini takip ederek ateş ruhlarını tanrılaştırmış ve sunaklarında sürekli yanan ateşler tutmuşlardır.

Türleri görünüş , boy ve soyluluk bakımından birbirlerinden farklıdır. En önemli semender türlerinden biri Acthnici 'dir.

Hava Elementalleri (Silifler ve Silifidler)
Silifler ve silifidler hızla değişebilen , bir yerden ötekine şimşek hızıyla gidebilen varlıklardır. Gazlar ve yerin esîrleri içinde iş görürler ve mizaç bakımından insanın hoş yanlarına çekmişlerdir. Neredeyse her zaman kanatlı bir biçimde , bazen küçük kerublar bazen de zarif periler şeklinde resmedilmişlerdir.


Ormanın korucuları..

PERİ ENERJİSİ DEVALAR ALEMİ ve ELEMENTALLER

Doğa Ruhlarının varlığı, insanın yeryüzündeki varlığı kadar eski olarak iddia ediliyor, daha eski diyen kaynaklar da mevcut. Doğa, sırlar ve çok farklı varlıklarla dolu. Doğada vakit geçirmek bizi diğer boyutlara yakın kılar. İçinizdeki sezgisel alan da açığa çıkar. Kutsal kitaplar da diğer boyutları zaten onaylıyor.
Doğada 4 element vardır:
Hava – hava ruhları
Su – su ruhları
Ateş – ateş ruhları
Toprak – toprak ruhları
Ve her 4 kategori ile ilgili doğa ruhlarının bulunduğu biliniyor. Bunlara elemental, deva, peri vb gibi isimler de veriliyor. Her birinin görevleri ve farklı özellikleri var. Bu ruhlar hem doğa ile çalışıyor hem de verimlilik-oluşum-mevsim hareketleri- şekillenme ile ilgili görevleri oluyor. Bazen afet alanlarında da özel misyonları oluyor. Onlar, melekler kadar yetkin değiller daha küçük görevleri oluyor. Amerika özellikle ormanda yaşam süren varlıklar hakkında film yapmayı ve kitaplar yayınlamayı çok seviyor. Bu ruhların aralarında iş bölümü olduğu ve doğayı, dünyayı aslında korumak istedikleri biliniyor.

DEVALAR

Devalar daha özel bir seviyede yaşar… Akıl ile yol alırlar, ilahi güçleri vardır. Daha büyük görevler alırlar ve doğaya önderlik etmek için çalışırlar. Parlak ışık yayarlar. Doğanın dengesinden mesuldürler, enerjilerini doğru kullanmak isterler. Yönetici güçleri vardır. Diğer ruhları denetlerler ve alt seviyelerinde bulunan perilere nezaret ederler. Devalar alemi ile irtibat için boyuttan geçmek durugörüye sahip olmak gerekir. Devalar ahenk içinde çalışır. İnsana göre çok daha hızlı ve farklı hareket ederler. Doğa, yağmur, bulut, çiçek, dağlar, okyanuslar, ağaçlar ile çalışırlar.

PERİ

Bedenleri insanınki kadar net değildir, en azından bizim görüş açımıza göre. Meleklere göre alt enerji varlıklarıdır. Bazı periler olağanüstü güzeldir. Hafif varlıklardır. Onlara tam olarak dokunamazsınız ama bir şekilde insan tarafından görülebilirler. Periler ile meleklerin arasındaki bağ ve ilişkiyi, insan ile hayvan arasındaki ilişkiye benzetenler de olmuştur. İnsan nasıl hayvandan üstün ise melek de periden çok üstündür.


Şehir ve kadınlar..

Bu şehir yüzyıllardır erkektir ve kadınları sevmeyi bilmez. İşte bu yüzden, bu şehirde ben her gün kendimi defalarca öldürürüm. Bomba olur patlarım; kulesinden, köprüsünden aşağı atlarım. Elimde bir bıçak her yerime saplarım. Tavandaki bütün ipler kendimi asmam için sallanır. Arabalar önlerine atlamam için yol alır. Denizinde, lağımında, çöpünde, kimliksiz cesedim. Kimsesizler mezarlığında daracık çukurlara sığar dev cesaretim..