Ateş…
Ateş sınavında, adayı yanına alan bir rahip, onu her yanından alevler fışkıran, zemini korlarla kaplı fırın gibi bir koridorun girişine götürür ve adaya buradan geçmesi gerektiğini söylerdi. Aday irkilecek olursa, ona kendisinin buradan her zaman geçtiğini, eğer kendine güveni varsa buradan yanmaksızın geçmeyi başarabileceğini söylerdi. Bu koridordaki ateş, dıştan bakınca çok korkunç olmakla birlikte aslında aldatıcıydı. Önemli olan, adayın ateşin içinden geçebilecek kadar yürekli olabilmesiydi. Yeterli yürekliliği gösterebilmesi için kendisine destek olunurdu. Fakat bunun göründüğü kadar tehlikeli olmadığı gösterilmezdi. Adayın, başka birisinin bunu başardığını görmeden deneyebilmesi gerekli görülürdü. Ateş sınavı su sınavına bağlanarak tekris (kabul) yolculuğu devam ederdi.
Su…
Ateş koridorundan çıkar çıkmaz, aday bulanık su dolu bir havuzla karşılaşırdı. Bunu aşabilmek için suya girmesi gerektiğini anlamakta gecikmezdi; girer girmez suyun buz gibi soğuk, havuzun ise bir bataklık gibi olduğunu fark ederdi. Telaşa kapılarak çırpınan bir adayın, çamura gömülerek boğulması işten bile değildi. Soğuk kanlılığını korumasını bilen bir aday ise bu sınavı da başarıyla bitirebilirdi. Bu sınavdan sonra rahipler, adayı göstermiş olduğu başarıdan ötürü kutlayıp kendisine kuru giysiler giydirirlerdi. Yatması için büyük bir odaya götürürler, oturup kendisiyle biraz sohbet ederler, onu tüm sınavların sona erdiğine inandırmak için ellerinden geleni yaparlardı. Sonra da uyuyup dinlenmesi için onu yalnız bırakırlardı.
Buyrultu…
Aday, uykusundan uyandığında, karşısında çok güzel bir genç kız bulurdu. Genç kız adaya, bundan böyle onun hizmetinde olduğunu söyler, ona ender yiyecekler sunar, onun için raks eder, kendisiyle yatması için isteklendirirdi. Eğer aday bu genç kıza kanacak ve kapılacak olursa, onunla yatabilmek için önce bir kadeh içki içmesi gerekirdi. Bu içki de, içindeki uyuşturucu nedeniyle adayın yeniden uykuya dalmasına neden olurdu. Bundan sonra aday bir mahzende uyanırdı. Adaya tüm bedensel güç ve yeteneklerine karşılık buyrultusuna egemen olmayı bilemediği için rahip olmaya hak kazanamadığı, ancak mabedin gizemlerine yaklaşmış olduğu için de ölmeden buradan çıkamayacağı anlatılırdı. Bundan sonra, yaşamının sonuna dek, gün ışığı görmeksizin bir hizmetçi olarak çalışmak zorunda kalır, mabedin asıl gizemlerine hiçbir zaman ulaşamazdı.
Toprak…
Buyrultu sınavını başarıyla geçen aday, Toprak sınavında sabaha karşı elleri ve gözleri bağlı olarak mabetten çıkarılır, kuytu bir vadiye götürülürdü. Orada, yalnızca başı dışarıda kalacak şekilde, daracık ve derin kazılmış bir çukura gömülürdü. Göz bağı çıkarılır ve yalnız bırakılırdı. Burada aday, önce kızgın güneş altında tam bir gün ve açık fakat aysız bir gece boyunca olduğu yerde bırakılırdı. Öncekilere oranla pek basit gibi görünmesine karşılık, bu sınav adayın çıldırmasına neden olabilirdi. Bundan sonra da adayın hâlâ aklının başında olup olmadığının anlaşılabilmesi için sınavdan geçirilmesi gerekirdi. Bu sınavdan sonra ise karşılama töreni yapılırdı.
Tüm bu sınavları hakkıyla vermiş olan aday, karşısında Hermetik sırlara vakıf bir rahip bulurdu. Ketumiyet, yani sır saklama yeminini ettikten sonra, rahip ona şöyle seslenirdi;
“Bu noktaya kadar gelmeyi başaran sen, büyük sırların da eşiğine dayanmış oldun Bundan önce sana verilen sırlar küçük sırlardı. Şimdi ise büyük sırları yani Hermes’in sırlarını elde edeceksin.”
Ben şans eseri, bu sırları içeren özel bir kitap buldum. Günler, haftalar boyu her satırı bir bir çevirip okudum. Gözle görülür bir aydınlanma yaşadım mı bilinmez, ancak hayat yolumun keskin bir yön değişikliğine uğradığını açık bir aydınlıkla söylemek isterim. Burada, tam da bu yazının sonunda, öğrenmiş olduklarımı en azından sizlerle de bir nebze olsun paylaşabilmeyi isterdim bittabi. Ne var ki, elimdeki kitabın son sayfasına nakşedilmiş olan notta şöyle yazıyordu;
Şimdi sen bu sırları öğrenmiş olduğuna göre,
Söz vermelisin sessiz kalacağına
Ve asla açıklamamaya…