Tanrıyı görmek istiyorsan çocuklara bakın der üstadlar.Çocuklar gelecekten ve geldikleri yerden haber verirler okumasını bilsen..
Bir gün olgunluk üzerinde duruyorsunuz,
başka bir günse “Bir çocuk gibi ol” diyorsunuz.
Şayet olgun bir tavır takınırsam, içimdeki çocuğumun baskılandığını
ve kendini ifade etmek için çırpındığını hissediyorum.
Şayet çocuğumu dans etmek, şarkı söylemek için bırakırsam,
o zaman da çocukça tavırlar ortaya çıkıyor.
Ne yapmalı?
Olgun olmak, olgun bir tavrı benimsemek anlamına gelmez.
Aslında, olgun bir tavır takınmak olgunlaşmak için en büyük engellerden birisi olacaktır.
Tavır takınmak bir şeyin dayatılması anlamına gelir,
tavır takınmak bir şeyin yapay biçimde yetiştirilmesidir, uygulama yapmaktır.
Senin içinden gelmez.
O bir maskedir,
boyanmış bir yüzdür; o senin hakiki varlığın değildir.
Herkesin yaptığı budur.
Bu yüzden yeryüzünde insanlar olgunmuş gibi gözükür —değillerdir,
hiç olgunlaşmamışlardır— tavırlar takınmışlardır
ve derinde çocuk gibi kalırlar.
Onların olgunluğu sadece yüzeydedir ya da o kadar bile değildir.
Bir adamı birazcık kazı ve onun içinden çocukluğun çıktığını göreceksin.
Ve yalnızca, sözde sıradan insanlar değil;
azizlerini kazı ve olgunlaşmamışlığın ortaya çıktığını göreceksin
ya da politikacılarını ve liderlerini kazı.
Dünyadaki herhangi bir meclise git ve izle.
Ve hiçbir zaman bu kadar olgunlaşmamış ve çocukça insan topluluğunu bir arada görmeyeceksin.
İnsan kendisini ve başkalarını kandırmaktadır.
Tavır takınırsan sahte, yapay olacaksın.
Hiçbir şeyi üzerine takın demiyorum ben. Ol!
Tavır takınmak olmanın önündeki engeldir.
Ve olmanın tek yolu, ta en başından başlamaktır.
Çocukluğunda anne-baban sana izin vermediği için bir yerlerde takılıp kaldın.
Sözde normal insanların zekâ yaşı on ila on üç yaş arasından fazla değildir, on dört bile değil!
Ve sen yetmiş ya da seksen olabilirsin
ama zekâ yaşın sen cinsel olarak olgunlaşmadan önceki bir yerlerde takılıp kalmıştır.
Bir kişi cinsel olarak olgunlaştığında, on üç ya da on dörtte, sonsuza kadar mühürlenmiştir.
Sonra giderek sahteleşir ve daha çok sahteleşir.
Bir sahtelik başka sahteliklerle korunmalıdır,
bir yalan başka yalanlarla savunulmalıdır
ve sonrasında da bunun bir sonu yoktur.
Sadece bir çöp yığınına dönüşürsün; kişilik denen şey budur.
Kişilik bırakılmalıdır, sadece o zaman bireylik ortaya çıkar.
Onlar aynı anlama gelmez.
Kişilik sadece bir vitrindir; göstermeliktir, gerçek değil.
Birey olmak senin gerçekliğindir, vitrinde gösterilen bir şey değil.
Çocuk gibiysen, o halde çocuk gibisin; ne olmuş? Çocuksu ol.
Kabul et, ona katıl.
Varlığında bir bölünme yaratma, aksi taktirde çok köklü bir delilik yaratıyor olacaksın.
Sen sadece kendin ol.
Çocuksu olmakta yanlış bir şey yok.
Sana çocuksu olmanın yanlış bir şey olduğu söylendiği için tavırlar takınmaya başladın.
Ta çocukluğundan beridir olgun olmaya çalışıyorsun ve bir çocuk nasıl olgun olabilir ki?
Bir çocuk bir çocuktur; çocuksu olmak zorunda.
Ama buna izin verilmez, o yüzden küçük çocuklar diplomatlara dönüşür;
rol yapmaya başlarlar, sahte şekillerde davranmaya başlarlar,
Senin tarafından ihtiyaç duyulan her şeyi taşıyorsun, bu Tanrıdan sana bir armağandır.
Herkes içinde hakikatle doğar; hayat hakikattir.
Ama sen yalan söylemeye başladın.
Tüm yalanları bırak.
Cesur ol ve elbette içinde çok büyük bir korku yükselecek
çünkü ne zaman kişiliğini bırakacak olursan hiçbir zaman izin verilmemiş olan çocukluğun yüzeye çıkacak.
Ve korkmuş hissedeceksin:
“Ne? Bu saatten sonra tekrar çocuk gibi mi olacağım?
Herkes beni çok büyük bir profesör —ya da bir doktor veya bir mühendis— olarak bilirken
ve benim doktora derecem var ve tekrardan çocuk gibi olacağım?”
Korku yükselir; herkesin ne düşüneceği, insanların aklından ne geçeceği.
Bu korkunun aynısı seni en başından beri mahvetti.
Bu korkunun aynısı zehirdi:
“Annem ne düşünecek? Babam ne düşünecek?
İnsanlar, öğretmenler, toplum ne düşünecek?”
Ve küçük çocuk kurnaz olmaya başlar; kalbini göstermez.
Bunun başkaları tarafından kabul edilmeyeceğini bilir,
o yüzden bir surat, bir kamuflaj yaratır.
İnsanların görmek isteyeceklerini gösterecektir.
Bu diplomasidir, bu politik olmaktır; bu zehirdir!
Herkes politiktir.
Gülüyorsun çünkü bunun getirisi vardır, ağlıyorsun çünkü ağlaman isteniyor.
Belli bir şey söylüyorsun çünkü bu işleri kolaylaştırıyor.
Karına, “Seni seviyorum” diyorsun çünkü bu onun sessiz kalmasını sağlıyor.
Kocana, “Sensiz ölürüm, benim dünyamdaki tek kişi sensin, sen benim hayatımsın” dersin
çünkü o senden bunu söylemeni bekliyor, bunu hissettiğin için değil.
Eğer hissediyorsan, o zaman onda güzellik vardır, o zaman o gerçek bir güldür.
Eğer sadece rol kesiyorsan, onun erkek egosuna masaj yapıyorsan,
ona destek çıkıyorsan,
onun aracılığıyla bir şeyler elde edeceğin içindir,
o zaman o yapay bir güldür, plastik bir çiçektir.
Ve çok fazla plastiğin ağırlığı altında eziliyorsun; sorun bu.
Sorun dünyada değil.
Sözde dindar insanlar sürekli, “Dünyadan vazgeçin” deyip duruyorlar.
Ben sana diyorum ki sorun dünya falan değil. Sahtelikten vazgeç; sorun budur.
Yapay olanı bırak; sorun budur.
Aileni terk etmene gerek yok ama orada yarattığın tüm sahte aileleri terk et.
Hakiki, özgün ol.
Bazen hakiki olmak ve özgün olmak çok sancılı olacak, o ucuz değildir.
Hakiki olmamak ve özgün/olmamak ucuzdur, rahattır, pratiktir.
Bu bir üç kağıttır, kendini korumak için bir taktiktir; bir zırhtır.
Ama o zaman ruhunda taşımakta olduğun hakikati kaçırırsın.
O zaman hiçbir şekilde Tanrı nedir bilemeyeceksin çünkü Tanrı sadece senin içinde bilinebilir.
Önce içeride sonra da dışarıda;
önce içerisi, sonra dışarısı çünkü sana en yakın olan şey budur, senin kendi varlığın.
Şayet Tanrıyı orada ıskalarsan, Tanrıyı nasıl Krishna’da, İsa’da, Buda’da görebilirsin ki?
Tamamen saçmalık.
Tanrıyı kendinde göremezsen, İsa’da da Tanrıyı göremezsin.
Ve şayet kendi etrafında yalanlar yaratırsan nasıl olur da kendinde Tanrıyı görebilirsin?
Yalanlar o kadar çoktur ki neredeyse varlığına giden yolu unutmuş durumdasın.
Disiplin sözcüğü temelde öğrenme kapasitesi anlamına gelir,
bilinmeyenin karanlık gecesinin içine dalmaya her zaman hazır olan,
bilinene yapışmayan ve her zaman hata yapmaya hazır olan,
her zaman bir hendeğe düşmeye razı olan ve başkaları tarafından gülünmeye her zaman hazır olan bir kişi disiplinli bir insandır.
Yalnızca aptal olarak adlandırılma cesaretine sahip olan insanların
yaşama ve sevme ve bilme ve olma kapasiteleri vardır.
Olgunluk daha çok ve daha çok, daha derin ve daha derin yaşam tecrübeleri aracılığıyla gelir,
hayattan kaçınarak değil.
Hayattan kaçınarak çocukça kalırsın.
Bir şey daha: Ben bir çocuk gibi ol derken çocukça ol demiyorum.
Bir çocuk çocukça davranmak zorundadır;
yoksa çocukluk denen bu muhteşem deneyimi ıskalar.
Ama genç ya da yaşlı da olsan, çocukça davranmak basitçe senin büyümemiş olduğun anlamına gelir.
Bir çocuk gibi olmak tamamıyla farklı bir olgudur.
Ne anlama gelir?
Bir, çocuk her zaman bütündür; ne yaparsa yapsın çocuk onun içinde kaybolur,
o hiçbir zaman kısmi değildir.
Sahilde deniz kabukları topluyorsa, o zaman diğer tüm şeyler bilincinden silinip gider,
o zaman onun tek ilgilendiği sahildeki deniz kabuklarıdır.
İçinde kaybolur, tamamen içinde yitip gider.
Bu bütün olma niteliği bir çocuk gibi olmanın temellerinden birisidir.
Bu yoğunluktur, bu konsantrasyondur,
bu bütünlüktür.