22 Haziran 2020 Pazartesi

Kadim mısır..

Mısır Mitolojisinde Yaratılış – Ra’nin Hikayesi
Başlangıçta, hiçbir kara parçası yokken ve Mısır daha oluşmamışken sadece büyük bir karanlık ve Nun adı verilen büyük bir su kaynağı vardı. Nun’un gücü o kadar fazlaydı ki karanlıkta parlayan bir yumurta oluşturdu. Bu yumurtanın adı Ra’ydı.
Ra çok güçlüydü, istediği şekle bürünebilirdi ve bu gücünün sırrı gizli isminde yatıyordu; eğer başka bir isim verseydi kendine bu gücü yine o isminde olurdu. ”Ben şafakta Khepera’yım, ve Ra’yim öğle vakti, akşam Atum’um.” dedi ve güneş ilk kez yükseldi, gökyüzünü geçti ve battı.
Daha sonra Ra, Shu ismini seçti ve ilk rüzgar esmeye başladı, Tefnu ismini seçti ve ilk nehir oluştu. Geb’i seçti ve yeryüzü ortaya çıktı. Tanrıça Nut olarak bir ayağı yeryüzünde diğeri ufukta gök kubeyi oluşturdu. Hapi olarak isimlendi ve muhteşem nehir Nil Mısır üzerinde akmaya başladı ve onu verimli bir yer haline getirdi. Ra dünya üzerindeki her şeyin adını aldı ve her şey büyüdü, oluştu. Son olarak da insanlığın adını aldı ve sonunda dünyada insanlar vardı.
Daha sonra Ra erkek şekline büründü ve ilk Firavun olarak yüzlerce yıl Mısır’a hüküm sürdü, insanlar verdiği iyi hasatlar sayesinde her zaman iyi konuşurdu. Ama bir zaman sonra Ra’nın insan bedeni yaşlandı. İnsanlar ondan korkmamaya ve kurallarına uymamaya başladı. Arkasından gülmeye ve konuşmaya başladılar, ”Ra’ya bakın, kemikleri gümüş gibi, cildi altın gibi ve saçları lapis lazuli renginde.” Bunları duymak Ra’yı kızdırdı ama insanların kurallarına uymayıp kötülükler yapmaya başlaması daha da kızdırdı. Ve yarattığı tanrıları -Shu, Tefnu, Geb, Nut- ve Nun’ı çağırdı. Tanrı ve Tanrıçalar görüşürken insanlık bundan habersiz hala Ra’yla dalga geçip kurallarına uymamaya devam ediyordu.
Toplanan konseye karşı Ra ”Tanrıların en büyüğü, beni yaratan Nun ve benim yarattığım tanrılar; bir bakışımla ortaya çıkan insanoğluna bakın! Arkamdan neler çevirdiklerine, neler söylediklerine bakın. Bana onlara ne yapmam gerektiğini söyleyin çünkü tavsiyelerinizi duymadan insanoğlunu yok etmeyeceğim.” dedi.
Ve Nun ”Oğlum Ra, tanrılar yarattığı şeylerden çok daha güçlü ve kudretlidir. Öfkeli gözlerini onlara çevir ve onlara yıkımı kızın Tanrıça Sekhmet’le yolla” Ra cevapladı: ”Şimdi bile korku üzerlerine düşüyor ve çölün içinden dağlara kaçıyorlar, saklanıyorlar.”
”Sekhmet’le onlara gözlerindeki bakışı yolla!” dediler ve Tanrıların hepsi Ra’nın önünde alınları yere değecek şekilde diz çöktüler ve böylece Ra’nın gözündeki korkunç bakıştan tanrıçaların en sert ve kızgını olan Sekhmet doğdu. Bir aslan gibi avına koştu ve Ra’nın emrettiği gibi Aşağı ve Yukarı Mısır’a geldi ve Ra’yi hor gören, kurallarına uymayan herkesi Nil’in iki yakasındaki dağlarda buldu ve katletti. Onunla karşılaşan herkes katledildi.
Sonra Ra tepelerin üzerinden baktı ve Sekhmet’in yaptıklarını gördü ve onu yanına çağırdı; ‘’Gel, kızım ve bana emirlerime nasıl uyduğunu anlat.’’ dedi ve Sehmet korkunç aslan sesine ve kurbanlarının gözyaşına benzeyen sesiyle ‘’Bana verdiğin hayatla, insanlıktan intikamını aldım ve kalbim sevinçle doldu’’ diye cevapladı.
Bundan sonra geceler boyunca Nil insanlığın kanıyla kırmızı aktı ve Sekhmet kırmızı ayaklarıyla Mısır’da dolaştıkça Mısır’ın bütün toprakları öldü. Ra son bir kez yer yüzüne baktı ve her ne kadar kendisine isyan etmiş olsalar da insanlığa karşı kalbinde bir acıma oldu. Ama zalim tanrıça Sekmet’i hiçbir insan durdurmazdı hatta Ra’nın kendisi bile durduramazdı. Ancak Sekhmet’in öldürmekten kendi isteğiyle vazgeçmesi lazımdı ve Ra, bunu anca bir kandırmacayla başarabileceğini biliyordu. O da buyurdu, “Benden önce, gölgeler gibi sessizce ve fırtına rüzgarlarının hızı ile yeryüzünde ilerleyecek habercileri çabucak getirin.” Bunlar getirildiğinde onlara şunları söyledi: ‘’Nil’in kayaların üstünden şiddetle aktığı ve ilk Cataract adalarının arasında ki yere hızla gidin, Elephantine adı verilen adaya gidin ve bana kırmızı toprak boyası (red ochre, aşıboyası yada toprak boya, demirden elde edilen doğal boya) getirin. ‘’
Haberciler hızla gitti ve kan kırmızısı toprak boyasıyla birlikte Heliopolis’e geri döndüler. Heliopolis, Ra’nın şehri, taş obeliskleri tıpkı parmaklar gibi güneşi işaret ederdi. Onlar şehre geldiğinde geceydi ama bütün gün Heliopolis’in kadınları Ra’nın onlara emrettiği gibi bira yapmıştı. Ra, yedi bin kavanoz biranın onu beklediği yere geldi ve diğer tanrılarda onunla birlikte geldiler, onun bilgeliğiyle insanlığı kurtarışını görebilmek için. ‘’Elephine’in kırmızı boyasını arpa birasıyla karıştırın.’’ dedi Ra ve yapıldı; böylece bira ay ışığında insan kanı gibi kırmızı renkte parladı ve ‘’şimdi Sekhmet’in gün doğumunda insanları öldürmek için gittiği yere götürün.’’ dedi ve hala gece iken yedi bin kavanoz bira alındı ve tarlaların üzerine döküldü, böylece yer derin bir şekilde bu güçlü birayla (diğer adı uyku yapıcı) kaplandı.
Gün doğduğunda korkunç olan, Sekhmet geldi. Kurbanlarının düşüncesiyle heyecanla geldi ancak yeri sular içinde buldu. Etrafta yaşayan hiçbir şey yoktu; ama kan rengi birayı gördü ve bunun gerçek kan olduğunu düşündü, kendi katlettiği insanların kanı. Ve bu düşünceyle sevinçle kahkahalar atmaya başladı, onun kahkahaları öldürmeye aç bir aslanın kükremesi gibiydi. Gerçekten kan olduğunu düşündüğü birayı içmeye başladı ve böylece içmeye gün boyu devam etti. Bira onu etkilemeye devam etti ve kimseyi öldüremedi. Nihayetinde Ra’nin beklediği yere geri döndü; o gün tek bir adam bile öldürmedi

21 Haziran 2020 Pazar

Su altı insanları....


Uzlantas veya su altı uygarlığı.. 
Bu okyanus deniz gibi yerlerde yaşayan ama tamamen 5. Boyut Varlıkları...Astral seyehatle yapacağınız çalışmayla Bunlarla iletişime geçebilirsiniz.(Sizin niyetinize göre.olmayada bilir.)sizi her daim misafir ederler farklı bir görüntüleri yok ama sizi ürkütebilir, kişiye göre değişir.Bu varlıklar barışcı olmanın yanısıra bazen de kendi ırkını korumak adına savunmaları gereken yerde tepki de veriyorlar..Denizlerin temizlenmesinde veya bazı ülkelerin sualtı atom bombası ile buna benzer silahlardan çıkan radyoaktif kirlenmeleri de bir ölçüde önleyip temizliyorlar,Kendi teknolojileriyle..Orda başka bir dünya ve uygarlık var.değişik varlıklarda var ama şimdilik bunları yazayım.yeri geldiğinde konuları açarım.bu benim yorumum..Altta okuyacağınız yazı ise başka bir yaşam formu..
NİNGEN EFSANESİ ( İnsana Benzeyen Dev Su Yaratıkları ) * 1990'lardan bu yana Antarktika sularında olan Japon araştırma gemileri Ningen isimli yaratıkları bir çok kez rapor ettiler. Rapor edilenler içerisinde bu varlıkların soğuk buzlu okyanusun içerisinde yaşadıkları ve zaman zaman yüzeye çıktıkları ve fiziksel olarak ne tam insan ne tam bir deniz canlısı oldukları anlatılmaktadır. Bir çok açıdan insanı anımsatan bu yaratıklarda insansı yüz hatları, kollar ve bacaklar olduğu söyleniyor. Ama tüm bu benzerliklere rağmen bilinen yaşam formları arasında hiçbir kategoriye yerleştirilemiyorlar. * Varlıkları gerçek mi yoksa efsane mi olduğu henüz bilinmeyen ama kamera görüntülerine kadar kanıtlar gösterilen bu canlıların gizemine doğru ilerleyelim. Ne bir insana ne de bir deniz canlısına benzeyen bu yaratıklar 1990'lı yıllardan itibaren Antartika'nın sularında yüzen Japon gemileri bir çok kez gördüklerine dair raporlar göndermişlerdir. Soğuk buzlu sularda yaşayan yaratıklarına insan uzuvlarına sahip olmasından dolayı Japon araştırmacılar tarafından Ningen adı verilmiştir. İnsan gibi kolları olan Ningenler hiç bir canlıya benzemedikleri için sınıflandırılamıyor. O bölgeye giden bir çok araştırmacı Ningen yaratıklarını görmüş hatta bir çok kez görüntülenmiş. Japon balina araştırmacıları ve görenlerin söylediklerine göre boyları 20-30m arasında değişmekte, yavrularının da 5m olduğu söylenmekte ve renkleri tamamen beyaz. Hatta Japon balina araştırmacılarının mürettabatından biri gemiye doğru gelen bir Ningen görmüş ve Ningen i denizaltı sanmıştır. Ningen Efsanesi ilk olarak Mu dergisinde yazılmış makaleyle tartışılmıştır. Ancak Ningenlerin ilk kez görünmesi 1900 lü yıllara kadar dayanmaktadır.Bu varlıklar isimlerini Japonca'da insan anlamına gelen Ningen ismimden almaktalar. Yani bir tür insanımsı da diyebiliriz bu varlıklar için. Loch Ness Gölü canavarı, Koca Ayak gibi Ningen efsanesi de bir türlü kanıtlanmış olmamasına karşın gündemdeki sıcak yerini halen korumakta. Şuan bile bu yaratıklarla ilgili araştırma yapan çok özel araştırma ekipleri mevcut.Özellikle son birkaç yılda bu gözlemler oldukça sıklaşmış halde. Bu tam olarak ne oldukları anlaşılamayan su altı yaşam formları hakkında buzlu sularda yaşadıkları ve özellikle Antarktika da sıklıkla ortaya çıktıklarından öte fazla bir bilgi mevcut değil. * Yakın zaman önce Japon hükümetine bağlı “balina araştırma” gemileri mürettebatları tarafından bir çok kez gözlemlenenlerin tahmini boyunun 5 ila 100 metre civarında oldukları ifade edilmiştir. Renklerinin çoğunlukla beyaz olduğu ve suyun içerisinde tıpkı insan gibi hareket ettikleri halde yüzerken bir tür fok ve balina karması gibi yüzdükleri belirtilmiştir. Bazı zamanlarda yukarı çıktıkları ve buzullar üzerinde de dolaştıkları gözlemlenmiştir. Çekilen bazı kareler arasında bir kısmının sadece 2 ayağının olduğu görülürken bazı karelerde tıpkı fok ve dev balinalarda olduğu gibi kuyruk benzeri yapılar göze çarpmaktadır. * Görgü tanıkları, genellikle bacakları, kolları ve hatta beş parmaklı elleri ile, bir insan gibi bir şekle sahip olarak onlarını tanımlamaktadırlar. Bazen yüzgeçleri ya da büyük bir denizkızı gibi kuyruk yerine bacaklara sahip olarak tarif edilmektedir. Sadece görünür yüz özellikleri gözleri ve ağızlarıdır. Bazı gözlem kayıtlarında, güvertede bulunan mürettebatın başlangıçta uzakta bir yabancı denizaltısı olduğunu düşündükleri rapor edilmiştir.Denizaltı sandıkları nesnenin yanından geçerken gördükleri bu varlıkların aniden su altına yüzerek daldıkları yönünde olmuştur. * Çoğunlukla suyun 30 metre kadar altında gözüken bu yaratıkların çoğunlukla beyaz renkli olduğu belirtiliyor. Google earth haritasında bile Ningen görüntülerine rastlandığı biliniyor. Bu konu ilk defa 2007 de 2. Kanal ve MU dergisi tarafından açıklandıysa da bu efsaneler ve gözlemler 1900’lü yılların başlarına kadar dayanıyor. Ve günümüzde bile halen bu konuyla ilgili ilginç gözlemler ve görüntüler gelmeye devam ediyor. Mu dergisi ve 2. Kanal Kasım 2007 de yayınladıkları haberlerde Paranormal olayları açıklamaya kendisini adamış bir Japon araştırma ekibinin özellikle Antarktika da yaşayan bu kimliği belirsiz yaratıklarla ilgili makalelere yer vermişlerdir. Makalede Namibya kıyıları, Güney Atlantik Okyanusu’nda da benzer Ningen gözlemlerine rastlandığı ifadelerine yer verilmiştir. * Bugüne kadar, bu varlıklara dair net bir delil bulunmazken Ningen varlığını doğrulamak için Hükümet gözlemlere dair ayrıntılı kayıtlar tutulmasına onay vermiştir. Yine UFO gözlemlerinde olduğu gibi elde edilen bilgiler ve veriler kamuoyuna hiçbir bir şekilde açıklanmamış ve yayınlanmamıştır. Hükümetçe yapılan bildirgede; raporlara karşılık görgü tanıklarının sessiz kalması talimatı verilmiştir. * Kayıtlara geçen bazı benzer karşılaşmalar : 1982 yazında, Yarbay Gennady Zverev ile birlikte Mark Shteynberg, Türkistan ve Orta Asya askeri bölgelerinde sık sık gözlemlenen devasa boyutlu insanımsı su altı yaratıkları hakkındaki gözlemleri araştırmak adına özel eğitimli dalgıçlardan oluşan bir ekip kurar. Dalgıçlar periyodik olarak dalacakları yerde karşılaşabilecekleri durumlara karşılık periyodik eğitimler almıştırlar. İlk tatbikatlarını ve denemelerini Issık Kul Gölü, Transiliysk Ala Tau alanında derin su göllerinde yapmaktadırlar. Tümgeneral V. Demyanko, Savunma, SSCB Bakanlığı Mühendis Kuvvetleri Askeri Dalgıç Hizmet komutanı, Baykal ve Batı Sibirya askeri bölgelerinde benzer araştırma çalışmaları sırasında meydana gelen olağanüstü olaylar hakkında yerel memurları bilgilendirmek için bölgeye gelir.Baykal gölü ve Batı Sibirya da yaptıkları askeri eğitim dalışları sırasında, insana benzeyen ama kesinlikle insan olmayan devasa boyutlara sahip gizemli sualtı yüzücüleri ile karşılaştıklarını anlatır. Bu gizemli yaratıklar insanımsı bir görünüme sahiptirler ve boyları yaklaşık 3 metre civarındadır. Yüzücüler soğuk buz dolu suya girip dalışlarına başlarlar. 50 metre kadar aşağıya indiklerinde başlarında kask yada sırtında dalış tüpü bulunmayan insanımsı bir takım varlıkların olduğunu gözlemlerler. Bu gözlem yukarı rapor edilir edilmez yerel askeri komuta birimleri hemen alarma geçirilirler.Askeri üsten alınan emire göre bu varlıklardan bir tanesi yakalanıp incelenmek üzere üsse getirilecektir.O an 7 çok özel eğitimli dalgıç hemen olay yerine sevk edilerek bu varlıklardan birinin ölü yada diri yakalanması istenir. Dalgıçlar bu insanımsı varlıklardan birini yakalamak isterken bilinmeyen bir güç tarafından derin soğuk sulardan dışarı doğru aniden yüzeye fırlatılırlar. Bu şiddetli basınç ve yüzeye çıkış sırasında dalgıçlardan 3’ü o an hayatını kaybederler. Diğer 4’ü de ağır şekilde yaralanır ve sakat kalırlar. * Bir başka vaka : 1960 yılında Ukrayna açıklarında bulunan Krapiva, Sovyet nükleer güç denizaltısı kıdemli memurları tarafından sunulan bir raporda şu bilgilere yer verilmiştir. Deniz altıda bulunan Sovyet sonar operatörleri (askeri hydroacoustics teknisyenleri) (büyük derinliklerde) kaynağı tespit edilemeyen garip sesler işitmişlerdir. Bu seslerin bir tür balina yada düşman deniz altısı olduğunu düşünürler. Hemen alarm durumuna geçilir. Etrafta bu sesi çıkaran nesnenin ne olduğu anlaşılmaya çalışılırken sonarlar tam önlerinde devasa büyüklükte bir nesnenin kendilerine doğru yaklaşmakta olduğunu gösterir. Navisgasyon ve periskop bildirimleri git gide yaklaşan bu yüzen nesnenin bilinen bir su altı aracına ait olmadığını belirtmektedir. Teğmen Oleg Sokolov bu nesnenin ne olduğunu anlamaya çalıştığı sırada neredeyse burun buruna geldikleri şeyin yüzen insanımsı bir yaratık olduğunu fark ederler.Bilinen bir denizaltı dan çok daha hızlı bir şekilde manevra yaparak daha derinlere dalarak gözden kaybolur bu garip varlık. * 1900’ler de deniz altındaki bir mağarada bulunan insanımsı iskeletler : Shteynberg’in yazmış olduğu "yüzücüler" adlı yaşanmış olaylardan bahseden eserinde gölün altında bulunan bir mağarada iskelet haline gelmiş dev insanımsı varlık kalıntılarından söz eder.Gürcistanda birkaç erkek insan benzeri iskeletlerin dolu olduğu gölün altında yer alan bir dağın içerisinde bir mağara keşfederler. Su altından gidilerek ulaşılan bu devasa iskeletlerin her birinin boyu 3 metre civarındadır. Ve İnsana benzedikleri halde vücut ve kemik yapıları hiçbir şekilde insanlarla uyuşmamaktadır. Mağaraya ulaşmak için, bu göle dalmak mecburdur. Bu konu daha sonraları St. Martin Press New York'ta da yayınlanmıştır. * Günümüzde Ningenler araştırılmaya devam etmekte. Hatta Ningenleri bulmak için özel araştırma birimleri bile açılmış durumda. Araştırmaların artması sonucunda gördüğünü iddia eden araştırmacı sayısı da bir hayli artmış durumda. Bu kadar fotoğraflara kamera kayıtlarına rağmen Ningenlerin var olduğunu gösteren kesin bir kanıt yoktur. Ölü yada diri ele geçirilmiş bir Ningen olmamıştır... (alıntı )

1