23 Aralık 2017 Cumartesi

Savaşlar.

Savaşlar olacak.İki ülke birbirine girecek.Savaş uçakları düşüyor..

Boyutlara ulaşmak için frekansını değiştir..---2---

Bu boyut içsel arzu ve ihtiyaçlarımızın karşılanma ve bizim kendimizle buluşma alanımızdır. Bu boyutta bedenin , ruhun, zihnin tatmini söz konusudur. Kurban bilincinin hüküm sürdüğü dolayısıyla haklı çıkma ihtiyacımız vardır. Etki tepki davranış modeli hakimdir. Zihinsel faaliyetler devrededir. İnsan düşünceleriyle sürekli olarak zihninde geçmiş ve gelecek arasında gider gelir. Kurban bilincinin hüküm sürmesinden ötürü sorumluluk almak yerine suçlu arayışı vardır ve sonuç olarak isyanlar yaşanır.

Dördüncü boyut fizik bedenin ötesine geçer.

Görünmez olan Ruhsal bedenimizin tezahür alanıdır. Zaman algısı bu boyuta aittir. Zaman kavramı ilk üç boyutta zihnimizde geçmiş ve gelecek olarak ifade edilirken dördüncü boyutta zamanın ifadesi an’dır. Herşey anda mevcut ve içiçedir. Ancak biz hangisini algılıyorsak o alandayızdır. Tıpkı radyo ve televizyon kanalları gibidir. Hangisini açarsak onu görür ve onu dinleriz.

Dördüncü boyutun davranış modeli sevgi dilidir. İnsana, hayvana ve tüm mevcudata duyulan sevgidir. Sevginin ifadesi kademe kademedir. Sevginin hissedilişi üçüncü boyutta başlar, dördüncü boyutta farklılaşma gösterir ve koşulsuzluğa kadar devam eder. Üçüncü boyutla dördüncü boyut geçişlerinde koşullanma söz konusudur. Koşulsuzluk deneyimleri seyirci olarak izleme sürecinde başlar. Ne zaman yaşananları bir seyirci olarak görmeye başlarız o zaman artık olayları dışardan hem yaşadığımız duyguların farkındalığında, hem de duyguların etkisinde kalmadan değerlendirebiliriz. İşte bu nötr bakış açısıdır.

Yaşananları iyi/kötü; güzel/çirkin diye anlamlandırmak yerine sadece deneyim olarak görürüz. Bu durumda ne yaşarsak yaşayalim deneyimimizdeki insanları sevmemiz ya da sevmememiz söz konusu değildir. Bu durum tıpkı bir tiyatroyu izler gibi hem oyuncu hem de izleyici olabilmektir. Koşulsuzluk böylece başlamış olur.

Beşinci boyut ise bütünsel bakış açısıdır.

Artık yaşama yukarıdan bakabilmek, bütünü görebilmek, yaşadığımız deneyimlerin öncesi ve sonrasının ilişkilendirilmesiyle değerlendirmek ve aslında yaşamımızda var olan herkesin bizlerin evrimselleşmemizde rol alan öğretmenlerimiz olduklarını görebilmek ve hiçbir yargı ve ön yargı çıkarmadan yapmamız gerekeni en iyi şekliyle zerafet, uyum, denge içinde yapabilmektir.

İşte iç içe yaşadığımız bu boyutların dış dünya deneyimsel yansımaları da birbirinden farklıdır. Üçüncü boyut yansıması savaş, kaos, hastalık, mutsuzluk iken, dördüncü boyut sevgi, şefkat yardımlaşmayı deneyimler. Beşinci boyut algısına gelebilmiş olan insan ise içsel dengelerini kurabilmiş olduğundan varoluşa şükran duyarak , herkesin ve her şeyin kabulü içinde kendinden memnun aşk halini deneyimler. Yeni gelen çocuklarda bizlere en güzel örneklemelerdir. Onların mutlu ve barışık olmaları…


Düşüncelerimiz..

Davranışımız ve boyutlar  --1--

Fizik ve Metafizik araştırmalar, varoluşun içindeki her şeyi enerji olarak nitelendirmektedirler. Enerji varlıklar olarak da kendimizi ifade biçimimiz titreşim seviyelerimizdir.

Boyut geçişleri: Fizik ve metafizik araştırmalar

Her an çıkardığımız düşüncelerimizle ve yaydığımız frekanslarımızla düşünce yapımız hakkında bilgi veririz. Aynı zamanda da hangi algı boyutunun varlıkları olduğumuzun da anlaşılması mümkündür. Bunlar ne düşündüğümüzün, neyi anlatmak istediğimizin dışa vurumu olmakla beraber asıl önemli olan bilinç yani kendi varlığımızın tümüyle farkında olmamız anlamında bizim iç dünyamızın yansımalarıdır.

Düşüncelerimiz fizik bedende duygularımızla iletişime geçer.

Duygularımızda organlarımızla iletişim halindedir. Dolayısıyla düşünce yapımızla bedenimizin sağlıklı olup olmaması arasında da etkileşim vardır. Beden dilimizde düşüncelerimizin bir anlamda ifadesidir.

Frekans titreşim alanlarını boyut olarak adlandırdığımızda 3. Boyut, 4. Boyut, 5. Boyut, 6 boyut ifadelerini kullanırız. Enerjiyi sübtil (görünmez) olarak nitelendirdiğimizde boyutları da görmemiz mümkün değildir. Ancak hepsi aynı anda iç içe yaşanmaktadır.

Şimdi içinde yaşadığımız bu boyutları ve bu boyutların gelecek yüzyıllardaki önemine bakacak olursak; ilk üç boyutu uzunluk, genişlik, derinlik olarak yani maddenin 3 boyutu olarak ifade edebiliriz. Fiziksel bedenimiz bunun somut örneği olup ilk üç boyutu fizik bedenimizde 5 duyu organımızla algılayabiliriz. Davranışlarımıza baktığımızda üçüncü boyut ego benliklerimizin bir yansımasıdır.


Nar ve sağlık

Hastalık size yanaşamazmış... 
21 Aralık gecesi nar kırdıysanız ,yıl boyunca nar gibi bereketiniz olurmuş...
Bu gece konuklarınıza nar sunarsanız, gönül kırgınlıklarınız geçer, küslükleriniz diner, yürek yaralarınız azalırmış... 
Bu gece nar evinize girerse, yıl boyunca tam da bu geceki gibi, karanlık kısalır, kısalır, biter, artık aydınlıklarınız olurmuş... 
Bu gece, Aralık'ın 21. gecesi, Şeb-i Yelda. Bu gece karanlık kısalıyor. Belki bu gece bizim de karanlığımız azalır... 
Bu gece, size nar ayıklayanınız varolsun, size nar tanesi sunanın da kadrini kıymetini biliniz; birken, bin olunuz beraber, tane tane kızıl kızıl ışıldayınız, sonra yanyana daha da bir... (alıntı)

22 Aralık 2017 Cuma

Işın ve frekans

Kozmik ışınların insan doğasına etkileri

Çok yüksek eneriye sâhip gök ışınları, 1911'de AvustralyalıV.F.Hess tarafından, dünyanın dışardan gelen ışınlarla bombardıman edildiği balonda gerçekleştirilen bir deneyde gösterilmiştir.

Hess bu keşfinden dolayı, 1936 Nobel mükâfatını almıştır.

Dünyâya erişenler samanyoluna münhasırdır. Samanyolunun tahminen 100 milyar yıldızın meydana getirdiği bir yıldızlar grubu olduğu sanılmaktadır. Güneş, bu yıldızlardan biridir. Disk formunda ve çapı 100.000 kalınlığı ise 100 ışık yılı civarındadır. (Işık yılı, ışığın bir senede aldığı yoldur.)

Elektromanyetik spektrumun en sağ kısmında dalga boyu en küçük ve en küçük olduğu için en aktif harekete sahip, bunların yanında frekansı çok büyük olduğu için enerji düzeyi yüksek olan kozmik ışınlar yer almaktadır. 

Spektrumun tamamında olduğu gibi kozmik ışınlarda maddenin sadeleştirilmiş hali olup,normal şartlar altında üretilmesi mümkün değildir. 

Kozmik ışınların üretildiği merkezler ya süpernovalar, ya nötron yıldızları ya da atarca yıldızları olup; bunların tespiti ancak çok hassas Aletler sayesinde olmaktadır.

Kozmik ışınların biyolojik tesirleri iki bakımdan önemlidir. Bunlardan ilki uzay yollarına olan etkileridir. 

İkincisi de kozmik ışınların biyolojik gelişimde oynadığı roldür. Meselâ milyonlarca yıl önce yaşamış dinazorların nesillerinin kesilmesi, tahminen âni bir kozmik ışın bombardımanı ile açıklanabilir.

Kozmik ışınların insan doğasındaki etkileri tam bilinmemekle beraber, insanı olumsuz etkilediği ve insanda mutasyona neden olabilecek etkilere sahip oldukları tahmin edilmektedir. 

Öyle ki, küresel ısınma ile söz konusu olan güneş ışınlarının insanda meydana getireceği tahribatın büyüklüğü; kozmik ışınların meydana getireceği tahribat yanında devede kulak gibi kalmakta; bu da bize kozmik ışınların ne kadar büyük enerji yumakları olduğunu göstermektedir.

Güneşten gelecek zararlı ışınlar mor ötesi ışınlar olup bunlar kozmik ışınların yanında çok basit denilebilecek etkiye sahiptir. Ancak süpernova ve diğer dev yıldızların bizden olan uzaklıkları nedeniyle etki azalmakta ve bu nedenden dolayı da etkiyi fazla hissetmemekteyiz. Ama ileriki dönem içerisinde yakın bir bölgede süpernova patlaması gerçekleşecek olursa bu insanlık için büyük tehlikelere neden olacaktır.

Bakteriler ile iletşim.

'Bakteri İletişimi Dünya’nın İklimi Üzerine Etki Ediyor!

Bilim adamları, okyanusların derinliklerinde dünyadaki tüm yaşamı etkileyen müthiş bir yaratılış mucizesi kefşetti.

Bakterilerin birbirleriyle iletişim kurdukları geçtiğimiz yıllarda keşfedilmiş ve keşfi yapan bilim adamları üzerinde hayranlık uyandırmıştı.

Bu iletişimin temellerine inildikçe; daha da şaşırtıcı mükemmelliklerle karşılaşılmaya başlandı.

Woods Hole Oşinografi Enstitüsü (WHOI)’nden bilim adamları, bakterilerin kendi aralarındaki iletişimin aslında tüm dünyadaki dengeyi koruyan bir özelliğe sahip olduğunu keşfetti.

Küçük deniz bitkileri (fitoplanktonlar), küçük deniz canlıları olan zooplanktonlar tarafından yenirler. Bu parçalar yapışkandır ve biraraya gelerek daha ağır parçacıkları oluştururlar. Bakteriler, karbon zengini bu küçücük parçaların üzerinde birleşerek, bu parçalarla birlikte dibe doğru hareket ederler.

Bu aslında çok sıradan bir durum gibi görünebilir. Ancak, bu küçük hareketin harika bir yönü bulunmaktadır.

Gözleri, kulakları ve ağızları olmayan bakteriler etraflarında başka bir komşu bakteri olup olmadığını anlamak için, kimyasal sinyaller gönderirler. Eğer yakında yeteri kadar bakteri komşuları varsa; toplu halde, parçacıklar içerisindeki karbon içeren molekülleri daha küçük sindirilebilir parçacıklara kıran bir enzim salgılamak üzere bir araya gelirler.

Parçacıklardaki karbon türü, atmosferde bulunan karbon dioksittir, yani bir ısı tuzağı olan sera gazıdır. Bakterilerin arasındaki, bu iletişim, bu zehirli gazı okyanusun derinliklerinde salacak şekilde gerçekleşecek, sığ derinliklerde gerçekleşmeyecek bir sistemle yaratılmıştır.

Sığ derinliklerden, kolayca atmosfere karışabilecek olan bu zehirli yaz, planlı bir iletişim sistemiyle okyanusun derinliklerine taşınmakta ve böylece atmosfere ulaşması engellenmektedir.

Bir başka deyişle, şu an okyanusun derinliklerinde gözlerimizle göremediğimiz ve varlıklarından haberimiz dahi olmayan milyonlarca bakteri, hayatlarında hiç görmedikleri bizler için, fedakarca çalışmaktadır.

Canlılık için hayati bir öneme sahip olan karbon döngüsünde bakterilerin çok önemli bir yer sahibi olduğu uzun yıllardır bilinir. Ancak; bu yeni keşif bizlere, dünyanın içerisinde yaşam barınan bir gezegen olmasının, son derece kapsamlı ince ayarlara, başka bir deyişle, tüm detayları ince ince işlenmiş mükemmel bir yaratılışa sahip olduğunu bir kez daha delillendirmektedir.

Dünyada yaşam için elverişli tüm koşulları yapay olarak bir ortamda gerçekleştirseniz; atmosferinin özelliğinden, ekosistemdeki böcek sayısına, tüm canlı türlerine, uydusuna, güneşine kadar tüm özellikleriyle yapay bir ortamda dünyayı birebir taklit edebilseniz bile... Bu yapay ortamın içerisine dünyadaki ile eş sayıda plankton, eş sayıda diatom, eş sayıda bakteri koysanız bile...

Bu yapay dünyanın karşılaşacağı son, kaçınılmazdır. Eşit sayıda bakteri bile koysanız, o bakteriler arasındaki iletişim var olmadığı takdirde, ürettiğiniz yapay ortam yaşam dolu bir gezegen yerine öldürücü bir gaz odasına dönüşür. Tüm canlılık, zehirli karbon gazı altında boğularak, kısa sürede yok olur.

Dünyamız’daki dengelerden herhangi biri değiştirildiğinde, bu senaryo hep aynı olacaktır. Ancak bu dengelerin ve ince ayarların hepsinin tam olarak aynı anda dünyada var olması ile; dünyada yaşamdan bahsedilebilir.



Frekans ve dünya

Neredeyse 100 yıl önce Son yüzyılda yapılan bilimsel keşiflerden mahrum olmasına rağmen Charles Haanel Evren’in nasıl çalıştığını biliyordu;

-“Zihin varoluşa dair en güçlü titreşimlerdir” 

-‘’ Evrensel Akıl Sadece zekayı değil onun özünü de kapsar…
ve bu öz atomları oluşturmak için çekim yasasıyla atomları bir araya getiren çekim gücüdür…

Atomlar ise aynı yasayla bir araya gelerek molekülleri oluşturur.
Moleküller nesnel bir şekil alır ve bizde yasanın; 

Sadece Atomların,Dünya’nın,Evren’in değil
Her oluşumun imgelemin şekillendirebileceği her kavramın arkasındaki güç olduğunu anlarız…’’

CHARLES HAANEL

1912 yılında Charles Haanel, çekim yasasını “yaratım sisteminin bir bütün olarak dayandırılabileceği en büyük ve en mutlak yasa” olarak tanımlamış.

Evrenin en etkili yayın merkezi sayılmamızın nedeni, 
bize enerjimizi düşüncelerimiz aracılığıyla odaklama ve odaklandığımız şeye ait tireşimleri değiştirme gücü verilmiş olmasıdır; 
çünkü bu titreşimler o enerjiyi manyetik olarak bize çekecektir...


21 Aralık 2017 Perşembe

Niyetin sözcüklerindir..

............... DUALARINIZI DEĞİŞTİRİN..............

Ben enerji olayını öğrendikten sonra dualarımı değiştirdim. Eskiden ” Allah’ım beni görünür görünmez kazalardan, belalardan koru, ” diyordum. Hep başıma kazalar belalar geliyordu. ” O kadar dua ediyorum etmesem ne olacak acaba ? ” diye hayıflanıp dururdum. Şimdi sadace ailem ve kendim için iyi bir gün diliyorum. Olmayan kazaları belaları ağzıma almıyorum. ANMIYORUM.

Dualar yansıma yaratır. Bu nedenle dua ederken kullandığımız sözcüklere çok dikkat etmemiz gerekir.
Çoğu zaman da kendimizi başımıza gelen bir olayın daha beteri olacağına ama olmadığına inandırmaya çalışıyoruz. Kısacası kendimizi kandırıyoruz. Aslında bunları düşünmek bile daha beterini davet etmektir. Ya da diyoruz ki ” Başıma bunlar bunlar geldi daha ne olabilir ki? ” Bu cümleden daha kötü bir çekim olmaz. Yani bu cümleyle, başımıza gelen kötü olayın daha kötüsünü çekiyoruz.
Başımıza gelen her olay karşısında kesinlikle kabule geçerek, kötüyü zikretmeden, iyi dualar etmemiz gerekiyor. Ben dualarımı değiştirdim, siz de değiştirin.
Örneğin;
“Ben hasta değilim” yerine
“Ben SAĞLIKLIYIM” , demelisiniz.
“ALLAH’IM SAĞLIKLI OLDUĞUM İÇİN SANA ŞÜKÜRLER OLSUN.”

Yürekten İnanmak gerek

"Yürekten savaş, yüreğimiz istediği için verdiğimiz savaştır. Kahramanlık çağlarında, şövalyelik çağında kolaydı bu. Fethedilecek ülkeler ve yapılacak çok şey vardı. Oysa bugün dünya çok değişti, yürekten savaş artık savaş meydanlarında değil, içimizdeki meydanlarda veriliyor.
“Yürekten savaş, hayallerimiz uğruna verilen savaştır. Gençken ve hayallerimiz yüreğimizde ilk kez tüm güçleriyle patladığında çok cesuruzdur, ama henüz nasıl savaşılacağını öğrenmemişizdir.
Büyük bir çaba göstererek nasıl savaşılacağını öğreniriz, ama o zaman da artık savaşa girecek cesareti kendimizde bulamayız.
O yüzden, kendimize yönelir ve içimizde savaşırız. Kendimiziin en kötü düşmanı olup çıkarız. Hayallerimizin çocukça olduğunu, gerçekleştirilemeyecek kadar zor olduğunu ya da hayatı yeterince tanımamamızdan kaynaklandığını söyleriz. Yürekten savaş vermekten korktuğumuz için hayallerimizi öldürürüz.
Hayal etmekten asla vazgeçmemelisin. Hayaller ruhun besinidir, tıpkı yemeğin bedeni beslediği gibi. Hayatımızda birçok kez hayallerimizin paramparça olduğuna, isteklerimizin yerine gelmediğine tanık oluruz, ama hayal kurmayı bırakmamamız gerekir. Bırakırsak, ruhumuz ölür.

 ” P.Coelho

Kainatın gizi.

"Benim için dünya esrarengizdir. Harikulade, ürkütücü, gizlerle dolu, kavranılamazdır o zira; ben senin burada, bu görkemli âlemde, bu görkemli çölde, bu görkemli zamanda olmanın sorumluluğunu üstlenmen gerektiğine inanmanı istedim hep. 
Her bir eyleminin sonucunu hesaba katmayı öğrenmen gerektiğine inanmanı istedim; zira sen burada kısa aslında, onu tüm görkemlerine tanık olamayacağın denli kısa bir süre kalacaksın yalnızca.

" Sihirli Geçişler

20 Aralık 2017 Çarşamba

Geometrik boyutlar..

Dr. Ornstein’a göre Geleneksel Batıni Psikologların, 'sezgi'nin eğitiminde kullandıkları tekniklerden biri "Geometrik Şekiller" dir.

Geometrik Şekiller

Beynin sağ yarım küresinin uzmanlık alanına giren geometrik şekillerin kullanımı, batıni psikolojide önemli bir yer tutar.

Bilinç biçimini belli bir yolla doğrudan etkilemek için, bazen bir oda, bazen de tüm bir yapı inşa edilir. 

Bunun günümüze kalmış bir örneğin, İspanya’daki “Endülüs Sarayı Elhamra”dır. Mekansal ve yaşantısal bir etki yaratması amaçlanmıştır. 

Batıni psikoloji öğrencilerinden, özel hazırlanmış iki boyutlu geometrik desenlere bakmaları istenir. 

Bu desenler, yoğunlaştırıcı meditasyonun (Samatha, Konsantrasyon) ODAKLANMA NESNESİ işlevi görürler. 

Tasavvuf geleneğinde de bu tür “motifler” kullanılır.


Sınırlı bağımlılık..

İnsanoğlu kainat dediğimiz bütünün bir parçasıdır, zaman ve mekanla sınırlanmış bir parça… 

Kendi benliğimizi, düşüncelerimizi ve duygularımızı her şeyden soyutlanmış hissediyoruz, ve buna bilincin yarattığı bir göz yanılsaması denebilir. 

Bu yanılsama bizi kişisel arzularımıza ve en yakınımızdaki birkaç kişiye olan bağlılığımıza hapseden bir cezaevi gibidir. 

Görevimiz, şefkat evrenimizi tüm canlıları ve bütün güzelliğiyle doğayı da kapsayacak şekilde genişleterek, kendimizi bu cezaevinden azat etmek olmalıdır. İnsanoğlu varlığını sürdürecekse yeni bir zihniyete ihtiyacı vardır. 

Albert Einstein


Her canlı titreyecek..

...SUR düdüğü olarak ifade edilen varlığın FREKANS duyumudur; bu frekans ve yüksek boyuttaki titreşim beyindeki şifrenin açılması ile kıyametin başladığının göstergesidir..

19 Aralık 2017 Salı

Gerçekte, insanlar yalnızca sahip olduklarını hayal ettikleri ve aslında sahip olmadıkları şeyi feda etmelidirler. Onlar fantezilerini kurban etmelidirler. Ama bu onlar için zordur, çok zordur. Gerçek şeyleri feda etmek çok daha kolaydır.
Dolaysıyla,İnsanın yitirmesi gereken şey imajinasyondur. Gerçek olan hiçbir şey uyanmanın önünde bir engel değildir. Bizi uykuda tutan şeyler imajinatif şeylerdir ve vazgeçmemiz gereken şeyler de bunlardır.

Tek benlik..

Her şeyden önce, bir kişi haline gelmek zorundasınız. Siz pek çoksunuz ve yüzlerce ‘ben’e ve yüzlerce iradeye sahipsiniz. Eğer bağımsız bir irade geliştirmek istiyorsanız birlik olmalı ve şuurlu olmalısınız. İrade birliğe ve şuurluluğa dayanır.

Peter Ouspensky

Farklı bakışlar alışkanlıklardan kurtarır bizi.

Bazı alışkanlıklar oldukça sıradan ve zararsızdır ama onların önüne bir zorluk çıkardığınızda, bu kendini gözlemleme için size güzel materyal sağlar ve siz özdeşleşme geldiğinde onu ayırt edebilir olursunuz. Bu mücadele, sürtüşme yaratır ve sürtüşme olmaksızın siz kendinizi fark edemiyor olurdunuz, farkına varmaksızın kalın bir sis tabakası içindeymişçesine yaşıyor olurdunuz.

Peter Ouspensky

18 Aralık 2017 Pazartesi

Merkezinde 'an'da kal..

Varoluş ‘bir’dir, ona analiz yoluyla yaklaşırsan, maddesel ve ölü görünür. Ona paylaşım yoluyla yaklaşırsan, yaşam ilahi bir bilinç olarak görülür. 

İçinde aynı anda var olan iki âlem ya da iki boyut var. Sen ikisisin… Daima değişen bir değişen ve hep değişmeden kalan değişmeyen… 

Bir şey hep aynıysa dikkat etmek için sebep yoktur. Bir şey değiştiği zaman zihnin dikkat etmesi gerekir. Bu bir boşluk yaratır ve düzen titreşir.

Bedenin farkına varıyorsun, zihnin farkına varıyorsun, çünkü onlar değişiyor. Ve sen onların farkına vardığında, onların sen olduğunu düşünmeye başlıyorsun. Onları tanıyorsun. Onlarla özdeşleşiyorsun. 

Tüm tinsel çaba farklının ortasındaki aynıyı bulmak içindir. Değişenin içindeki ebediyi bulmak için, hep aynı olanı bulmak için… O senin merkezindir ve eğer o merkezi hatırlayabilirsen ancak o zaman bu teknik kolay olur.

İlk önce dostuna yabancıymış gibi bak, ancak o zaman yabancıya da dostunmuş gibi bakabilirsin. Bu ikisi ilişkidir. 

Senin beklentilerini karşılayacak hiç kimse yoktur. Herkes gibi beklentilerini karşılama peşindesin. 

Biri sana saygı duyuyor, bunu onun sana saygı duyduğu biçiminde anlarsan güçlük çekersin. O içindeki belli bir tezahüre saygı duyuyor, sana değil. Seni nasıl tanıyabilir ki? Sen bile kendini tanımıyorsun. 

Diğerleri seninle değil, senin değişik parçalarınla iletişime geçiyor. 

Merkez uzaktır. Hep öyle olmuştur. O aşkındır, o hep ötededir. Aşağıda ne olursa olsun, ona asla olmaz. 

Ve bir kez doğal uzaklık duygusunu öğrenince, hiçbir şey seni rahatsız edemez. Sessiz kalırsın. Dünyada ne olursa olsun, sen etkilenmeden kalırsın. Biri seni öldürüyor bile olsa, yalnızca bedenin etkilenir. Etkilenen sen değilsin. Sen ötede kalırsın. Bu ötedelik seni varoluşa, mutluluğa, ebedi olana, doğru olana, daimi olana, ölümsüz olana, yaşamın kendisine götürür. Sen ona Tanrı diyebilirsin, Nirvana diyebilirsin. Ne dilersen… Ama çeperden merkeze gitmediğin sürece, içinde ebedi ve ezeli olanın farkına varmadığın sürece, din başına gelmemiş olur. Yaşam başına gelmemiş olur. 
....

Ben açım deme. Hep içten içe bedenimin aç olduğunu biliyorum de. Bilişi vurgula. O zaman ayrım orada olur. Yaşlanıyorsun, asla yaşlanıyorum deme. Yalnızca bedenim yaşlanıyor de. O zaman ölüm anında bilebileceksin. Ben ölmüyorum. Bedenim ölüyor. Ben beden değiştiriyorum. Yalnızca evi değiştiriyorum. Bu yanım derinleşirse bir gün aniden aydınlanma olacak. 


-------2------/

Süleyman´ın devlerinin kimisi İnsan yüzlü, ötekileri kaplan suratlı veya gövdeli, kimi öküz başlı, kimi yılan şekilli, kimi ejderha başlı, kimi maymun yüzlü, kimi eşek ayaklı, kimi aslan yüzlü, kimi fil gövdeliydi. Ağızlarından ateşler saçılır, yüzlerine bakanın ödü kopardı. Hepsi Süleyman´ın emrindeydiler... Bunların gıdaları sıcak rüzgar ve kaynar suydu..
Yorum: Yine "Star Wars" ama bu kez birinci bölümdeki bar sahnesine benziyor. Ne kadar garip uzaylı yaratık varsa orada. Süleyman´ın uzaylı bir lider olduğunu düşünmemek elde değil.

İskender Zülkarneyn, hortlağı, perisi çok olan biryer gördü. Periler bir saat insan, bir saat korkunç oluyorlardı. Bazılarına göre bunlar insan, bazılarına göre cindir. Cin tayfası göğe çıkmak istediğinde, yer ve gök arasında duran melekler onlara mani olurlar, ellerinde kıvılcımlar vardır, cinleri kıvılcımlarla düşürür, öldürürler. 

Yorum: Uzayda birşeyler oluyor.

Yine İskender Zülkarneyn, bir gece deniz kenarında giderken, denizden bir canavarın çıktığını gördü. Ağzında dev gibi bir inci vardı, inci ışık verirdi. Canavar inciyi yere koydu ve karaya çıktı. Balıkçılar bağırınca, canavar inciyi bırakıp suya girdi. Balıkçılar inciyi aldılar Şah´a götürdüler. Şah inciye baktı ve içinde yedi iklimi gördü. Dağlar, denizler, şehirler, adalar görünüyordu. Hepsini incinin içinde gördü. 

Yorum: Bir uzay aracı var gibi... Işık veren inciyi bir tür monitör olarak düşünebiliriz. Bir lap-top monitör olabilir. İyi de acaba Şah monitörü ne yaptı?

Derler ki Kaf Dağı´nı görenlerin sayısı dörttür. Adem´den sonra ikincisi Süleyman´dır. Tahtını yel götürür, bir günde bir aylık yol giderdi... Üçüncüsü Sülayman´dan üçyüz sonra yaşayan İskenderi Zülkarneyn´dir, rivayete göre onun tahtını bulut götürdü..
Itlak diye bir şehir vardır. İskender Zülkarneyn oraya gitti. Halkına görünmedi.. Üç gün burada kaldı, hayran hayran seyretti... Oradan başka bir şehire gitti, içinde 200 dağ, 200 kale vardı. İçinde hergün savaşan periler yaşardı.. İskender görünmedi şehirden çıktı gitti.. sonra geri döndü geldi, bu kez onu gördüler. O anda değirmen taşı gibi bir fırıldak koptu geldi, her kime dokunsa yok ederdi.. 

Yorum: İskender´in görünmezlik sağlayan bir aracı var. Dönüp gelen fırıldak elbette ki bir uçan daire olabilir

Onlar geceleri dağlarda insan şeklinde yolcuların önüne çıkarlar. Kah uçar, kah dururlar. Yolculara sıkıntı çektirirler. Çok kimse bu devleri görür, saçlı sakallı dervişe benzer yüzleri olan geyiklere binerler... Bu dağlarda geyiğe binmiş evliyalar dolaşır.
Yorum: İnanılmaz ama bunları yazanlar "StarWars II"yi izlemişler. Filmdeki saçlı sakallı insanımsı suratlı geyiğe benzer yaratıkları anımsadınız mı?

Halife Muktedir zamanında iki insan vardı. İkisi de kadındı ve boyları yüzer arşındı (6.8 m.), dağda yaşarlardı. Askerler onlara yaklaşmazdılar ama birgün ikisini uyur buldular, ok attılar, ikisini de öldürdüler.
Yorum: İnsanların ettiği nankörlüğe bakar mısınız? Ya devleri ya da dev uzaylıları uyurken öldürmüşler.

İskenderi Zülkarneyn, yine bir mağarada bir kolu minare uzunluğunda, bir dişini bir devenin kaldıramayacağı bir ölü gördü. Başka bir mezarda ise, gözünün içine bir adamın girebileceği bir ölü vardı. 

Yorum: Yine aynı devler...

Allah´ın yeryüzünü 70.000 yıl evvel yarattığı söylenir. O vakitten Adem´e kadar elbet dünya sessiz kalmadı... Fakat bazı rivayetlerde haber verildiğine göre, her devir 7.000 yıl olmuştur. Bu zamanda bir mahluk geldi ki, Allah emir ve yasaklarını onlara bildirdi. Sonra isyan ettiler ve Allah onları değiştirip başka mahluk haline getirdi. Dünyanın sonuna 7.000 yıl kala insanın yarıtıldığı rivayet olunur. Onun için Adem´e son mahluk denir. Zaman geldi, yeryüzü hayvanat oldu, Allah onlara da peygamber yolladı.. Emre uydular sonra içlerinde azgınlık başladı ve Allah onları yok etti... Sonra başka kavimler yarattı.. Bunların bazısı rüzgardan yaratıldı. Böylece her mahluk devrini tamamladı ve sonra Allah cinleri yarattı. Ev yapmasını bilmeyen, mağaralarda yaşayan bir mahluk daha vardı..


Hz.Süleyman ve başka ırklar..

        ---1---


Muhyiddin İbni Arabi Hazret ten Den Uzay,Uzayda seyahat ,Hz Süleyman , gemisi ve Zülkayneyn Hakkında 

"Gün gelecek insanoğlu kainatta seyahat edecektir. Merih'e (Mars'a) uğradıklarında onlar için bıraktığım iz ve işaretleri göreceklerdir."

Orada bembeyaz kafûrdan bir yere girdim içinde çeşitli mekânlar vardı. Birisi, ateşten daha sıcaktı. İnsan, onun içine girer ve o ateş, insanı yakmaz. Orada bazı mekanlar ılık bazı mekanlar soğuktu…

Muhyiddîn-i Arâbî, Allah’ın (c.c) izniyle kainatta izin verilen yerlere kadar Tayy-ı Mekânla gezen kutuplardan biridir. Gezip gördüğü yerlerde geleceğin insanlarına Mars’ta olduğu gibi Selam ve benzeri izler bırakmıştır. Hatta gezdiği yerlerin tamamını “Hakikat Arzı” olarak nitelendirmiştir. Futuhat-ı Mekkiye adlı eserinin 1.cilt 8.bölümünde bu gezilerinden bahsetmiştir. [13]

Muhyiddin İbni Arabi

Mehdi Ali Resul zamanında ilim çok ilerleyecek, yıldızlar arası seyahat olacak, araba ve taşıtlar havada uçacak aynı Süleyman (as)’ın koltuğu ile havada gittiği gibi.

Abdullah Gürbüz Baba

Aşağıda yer alan Arabi´nin "Dürr-i Meknûn" adlı eserinden alınarak yorumlandı. Ama bu yorumlar günümüz çizgisine uyularak yapılmıştır.

Ulu Tanrı 18.000 alem yarattı. Birçok mahluk ile doldurdu. Kiminde melekler, kiminde türlü türlü mahluk vardır. O alemlerin birisi Zümrüd alemiydi. Onlar uça uça kendi alemlerinin hududuna geldiler ve başka bir aleme geçmeye karar verdiler. Havaya aktılar, süzüldüler, küreleri geçtiler ve geri dönmediler.
Yorum: Galaktik yolculuk daha iyi anlatılabilir mi? Kimbilir ne zaman geri dönecekler. Kimler mi? Bilmiyoruz ama belki de geldiler..

Süleyman´ın tahtı bir acayipti. Uzunluğu üç mildi. Sağ ve sol yanlarında 12.000´er kürsü vardı, buralardaki kızıl altın ve gümüş sandalyelere bilginler otururdu. Süleyman´ın bulunduğu kürsü, dört arşın (2.72 m.) büyüklüğündeydi. Kürsüde altından ve gümüşten yapılmış kutsal kitaplardan dersler veren oniki hoca vardı. Seslerini Süleyman´ın kulağına rüzgar ***ürürdü. Tahtı da rüzgar ***ürürdü. Rüzgar dört tarafından eser, tahtı ağır ağır kaldırırdı. Tahtın üzerinde sırçadan bir ev vardı ve daha onun üzerinde iki altın aslan duruyordu. Süleyman ne zaman ayağını tahta bassa, taht çevrilirdi. Aslanlar ayağa kalkar, pençelerini açarlar, kuyruklarını yere vururlardı. Süleyman ne zaman kürsüye binse, güneş yüzlüler inciler ve ateşler saçarlardı.

Yorum: Tüm anlatılanları elektromanyetik aygıtlara dönüştürün. Altın ve gümüşleri de titanyum veya diğer elementler olarak kabul edin. Ne görüyorsunuz?


17 Aralık 2017 Pazar

Toprağın sesi..

The song of the stones

Kalbim senin ellerinde, geçmiş senin gözlerinde.
Yaralarıma gülümseyerek, zamana ağlayacağım.
Bu karanlıkta beni hatırla, bütün kederimle;
''Taşların şarkıları'' ile dans edeceğim.
Antik bir dünyada, yağmur altında.
Denizin nefesinde ayın ışığı.
Ruhumu sonsuza götür...
Rüzgarlarda ve gecenin sesinde,
Bu mistik dansta sen, benimlesin...

Trobar de Morte


Kozmik sır Asa..

Asa, Kozmik Asa Ve Tıp Sembolü Kadüse. (B.1)

Aynı zamanda Kundalini enerjisini temsil eder..

Asa hakkındaki gizemlerin bir kısmını, majisyenin iradesinin güçlenmiş hali olarak idrak etmemiz mümkün. Asalar, özel eşyalardır ve her majisyen, yalnız kendi asasını kullanır, bir diğerinin asası, öbüründe işe yaramayabilir. Asanın gücünü arttırmak için yapılan her işlem, birinci derecede önem taşımaz.

İster özel bir günde, özel bir ağaçtan veya değerli bir taştan yontulmuş olsun, isterse uygun tılsımlarla tasarlanıp desenlenmiş olsun veya yapım aşamasında dualar okunmuş, uygun Ay, Yıldız ve Gezegen zamanları beklenmiş olsun; tüm bu şartlar, asanın gücünü arttırmak için yan etkenler olarak kalacaktır.

Asa’nın esas gücü; yalnızca düşünceyi ve iradeyi kendisinde bir fokus noktası gibi toplamaya yarayan unsur olmasından kaynaklanır. Büyülü sözcükler ise, meditatif bir etken olarak irdelenmelidir. Asıl güç; düşünce gücünün, imgeleme potansiyelinin ve iradenin bir arada kullanılarak, yoğun etki yaratmasıyla ortaya çıkacaktır. Diğer nedenler ise, tümü ile, olaya eşlik eden katalizörlerdir.

Bazı asaların, belirli dalga boyunda frekanslar yayınlayabilmesi mümkündür. Ses bir güçtür ve sonik titreşim kullanımı, çok eskilerin gizli bilgilerindendir.

Mısırlı rahiplerin ”Maht-Heru” denilen ”Güç Sözcükleri”, büyük enerjileri toplamış özel söz kalıplarıydı. Onların granit blokları bu ses gruplarının zikri ile hareket ettirdiği gibi, Eski Babil’de sesin, ağır blokları kaldırmak için kullanıldığı söylenir. Eskilerin majikal asaları, fırtınalar çıkarabilen ve yer çekimini yenebilen özelliklere de sahipti.

Asaların tepesinde bazı özel taşlar da kullanılır, bunlar enerjiyi asaya toplayıp yayma görevi yapmaktadır. Birçok uygarlığın kabartma, heykel ve resimlerinde görülen asa, ezoterizmde, her şeye uzanabilen belirli bir enerjetik gücü sembolize etmekle beraber, manyetik etkilere de yön verebilir. Asa İngilizcede Wand olarak kısa ve sihirbazların kullandığı çeşitli materyallerden yapılmış çubuk biçimlerine verilen addır. Staff olarak geçen asa ise, daha uzun tasarlanmıştır ve belirli satatüye sahip insanlara özgü bir yardımcıdır.

Hemen belirtmek gerekirse; psişik enerjilerin rolü olmadan, yine bir işe yaramayacaktır, gücün etkisini büyüten şey, düşünceyi yoğunlaştırma yeteneğidir.

Thoth’un asası, spiral biçimde iki yılanın sarılı olduğu bir asa (Kadüs). İkiz yılanlar, yarı uyku halinde enerji olan, Kundalini, Yılan Ateşi‘nin uyandırılması anlamını içeriyor. Diğer tüm Mısır tanrıları ve tanrıçalarını de ellerinde asaları olmadan görmek mümkün değil. Asalar Güç sembolüdür, aynı zamanda peygamberler, gizemciler, tarikat liderleri, krallar, rahipler ve askeri otoriteler tarafından kullanılmıştır.

Kozmik Asa

Bazı asaların üzerinde yer alan kozalak figürü, epifiz bezini sembolize ederken, Asa; belkemiği, Kadüs’ün orta sütünu olan omurilik ve en üstünde, kozalaksı bez, Epifiz ile betimlenmiş olur. Belkemiğimize yani Asa’ya, iki tarafından dolanmış “çift yılan” –Kadüse– sembolü, Dünya’nın farklı yerlerindeki hemen tüm ezoterik sistemlerde kullanılmıştır.

İki yılan; Su ve Ateş olarak, omurilikten yukarı spiraller çizerek yükselir, düalitenin bir başka anlatımıdırlar. Bu ise, mikrodan makroya kozmosun enerji dönüşümü ve fizikte dolanıklık işaretidir. Merkür Kadüsü, iki yılanın dolandığı kanatlı asadır. Kanatlar arınıp yükselmeyi, yılanlar yaratılışın temel güçlerini anlatmak içindir.

Birbirine dolanmış çifte yılan, DNA sarmalı ve Tıp sembolü olur. Kutsal sembol Kadüse; hem yılan, hem spiral, hem de kanatlarla sonsuzluğu anlatır, mucizevi dönüşümün ve Hermes ile Merkür yıldızının bilgisini dile getirir. Dünya Tıp Birliği tarafından 1956 yılında resmen kabul edilerek, şifayı betimlemiştir.

Asaya sarılıp yükselen iki yılan, zıtlıkların bütünlüğüne, yin ve yang dengesine uzanır. Kanatlarında, bilginin gücü ve özgürlüğü, kozalağında 3. gözün yüksek bilince açılması gizlenir.