22 Eylül 2018 Cumartesi

Şiir..

Karlı kayın ormanında

yürüyorum geceleyin.

Efkârlıyım, efkârlıyım,

elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar,

keçe çizmelerim ağır.

içimde çalınan ıslık

beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı,

gençliğim mi daha uzak?

Kayınların arasında

bir pencere, sarı sıcak.

Ben ordan geçerken biri:

‘Amca, dese, gir içeri.’

Girip yerden selâmlasam

hane içindekileri.


Nazım Hikmet RAN


Şiir

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir 
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa 
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem 
Oysa ne kadar sakin sokaklar, 
bu kent ve bütün yeryüzü 
İpince bir su gibi sızıyorum 
gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, 
sessiz ve kimliksiz 
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...
                      
Ahmet TELLİ

Şiir zamanı

Bir kadın bakıyor 
pencereden.
Mutsuz.

Bir adam geçiyor 
karşı kaldırımdan.
Umutsuz

Aşk,
Tam ortada 
duruyor.

Adam bakıyor.
Kadın ağlıyor.
Aşk, geçip gidiyor

Dostoyevski


21 Eylül 2018 Cuma

----3



ÜÇÜNCÜ BÖLÜM / DAHA YÜKSEK BOYUT SEVİYELERİ Boyutlar kavramını anlamanız bu tip çalışmaları yürütmeniz açısından çok önemlidir. “Boyutlar nedir?” sorusuna cevap vermek zordur. Bilim adamlarının kendilerine göre fikirleri vardır ve sadece teoriden ibarettir. Boyut kavramı yüzlerce sayfalık derin bir kavramdır. Anlamanız gereken ilk şey tüm yüksek boyut seviyeleri birbirine kaynaşmıştır. Biri bir başka boyuta yükselmekten bahsettiğinde (bu konuda konuşacak çok fazla insan yoktur) bu dikey olarak yukarı çıkma anlamına gelmez. Farkındalığı değiştirecek yüksekliğe çıkmak anlamına da gelmez. Yüksek boyutlar yukarıda, aşağıda, civarda, içinde, yani sizin içinizde ve etrafınızdadır. Hepsi bir kekteki malzemeler gibi birbirine karışık haldedir. Tabii ki bu, siz kendiniz etrafınızdaki 3.boyut dünyasından başka yüksek boyutlardasınız anlamına da gelir. Şu an 3.boyutta olduğunuz kadar 10.boyuttasınız da. “Boyut” kelimesi realite seviyeleriyle ilgili kavrama verilen isimden başka bir şey değildir. “3” ise etrafınızdaki dünya’yı tasvir etmek için kullanılır. Siz 3.boyut dünyasına ayarlısınız. Eğer yüksek diğer boyutlarda da bulunuyorsak neden onları göremiyoruz ya da deneyimleyemiyoruz? Göremez ya da deneyimleyemezsiniz çünkü bunlara ayarlı değilsiniz. Tıpkı televizyona benzer bu durum eğer kanal4’e ayarlanmışsa kanal 11’i göremez ya da deneyimleyemezsiniz. Daha basit kelimelerle ifade edersek, boyut dünyalarının arasındaki fark dalga uzunluklarıdır. 3.Boyutun bellik bir dalga uzunluğu vardır ve siz buna ayarlısınız. Başka bir boyutun dalga uzunluğuna ayarlı olsaydınız şu anda içinde bulunduğunuz yerden başka bir dünyayı görecek ve deneyimleyecektiniz! Dalga boyu anahtardır ve nadir bilinen bir bilgidir. Tıpkı televizyon kanallarını ayarlamak gibi farklı boyutlara ayarlayabilirsiniz kendinizi, tabii nasıl yapacağınızı bilirseniz. Etrafınızdaki 3.boyut dünyasında bulunan tüm nesneleri ölçerseniz ortalama dalga boyu 7.23 cm. olacaktır. Kuantum fiziğinde, her nesne partiküllerden ya da dalgalardan  (ses)(dalga boyu) oluşur. Ölçülebilir kendi sinüs dalgası “imzası”na sahiptir. Bu ortalamasıdır ve ayarlı olduğumuz 3.boyut evreninin dalga boyudur (7.23 cm.). Tibet veya Hindu öğretilerinde bu OM sesidir. Bilincinizi başka bir dalga boyuna getirince, etrafınızda gördüğünüz şeyler yeni dünyanın dalga uzunluğuna göre değişecektir. Nerede olduğunuza ve hangi dalga boyu uzunluğuna ayarlı olduğunuza göre hayat bu farklı boyutlarda değişik olacaktır. 3.boyutta insanların olması gibi, daha yüksek dalga uzunluklarında da yaşam ve bilgi bolluğu vardır. Bilim adamları gezegenlerde hayat tespit edememişlerdir. Anlamanız gereken şudur ki bunlar üzerinde çalışan bilim adamları bu gezegenlere 3.boyut dalga uzunluğuyla bakıyor 3.boyut dünyasında yaşıyor ve teleskop, bilgisayar, radar, lazer gibi bir sürü 3.boyut araçlarla çalışıyorlar. Yine de başka dalga boyuna ayarlanamazlar ve gezegenler üzerinde farklı dalga boyu üzerinde çalışırlar. O dalga boyuna ulaşabilselerdi soğuk ve kıraç gezegen tanımlamalarından başka daha farklı bir şeyler bulurlardı. Taş devri 3.boyut dünyasına ayarlıyken aşınmış kaya parçalarının güzelce hizalandığını görürdünüz. Ama farkındalığınızı başka bir dalga boyuna ayarladığınızda çok daha farklı bir şey göreceksiniz. Mısır’daki piramitler 3.boyut dalga boyundan bir mimarlık harikası olarak görülür. Ama farkındalığınızı bir dalga boyuna ayarladığınızda, piramitler karmakarışık görünmez, tamamen farklı bir şey olarak görülür. Dünyamız oldukça yeni bir şeye dönüşüyor. Doğal kaynaklar, ozon tabakası, yağmur ormanları, kimyasallar, hastalıklar, nüfus artışı hep kötüye gidiyor. Aslında olan şey şu; dünya daha yüksek dalga boyutuna geçiyor. 7.23 cm’lik dalga boyu yavaş yavaş soluyor ve yeni bir dalga boyuna gidiyoruz. 4. boyutun 10. ve 12. arasındaki seviyelerine geçmek üzereyiz. Bu seviye “isa bilinci” (koşulsuz sevgi, şefkat, şükran) olarak da bilinir. Bundan dolayı “tüm gözler üzerimizde” yüksek boyut seviyelerindeki varlıklar izliyor, bekliyor ve gözlemliyorlar (müdahale etmeden). Beyin dalgalarınızı değiştirdiğinizde “dalga boyu farkındalığınızı” da değiştirmeye başlarsınız. Farklı dalga boylarına ayarlanmaya başlarsınız. Beyin dalgalarınızı değiştirmek demek bir başka boyuta tamamen geçmenin yolu değildir. Ama beyin dalganızı değiştirdiğinizde farkındalığınızı da hafiften değiştirirsiniz ve 4.boyut parladığında 3. boyutun sisi biraz kalkar.  Düşünceler hemen belirir. 4. boyut dalga boyuna ayarlandığınızda ve orada sabit kalabildiğinizde bir şey düşünmek zorundasınız ve düşünceleriniz anında kendini yaratacaktır. Ama şu anda önemli olan şey farkındalığınızı biraz değiştirdiğinizde düşüncelerinizin dünyanızda küçük hızlı bir etki bıraktığıdır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM / NEYİ GÖRÜYORSANIZ ONU ALIRSINIZ İmgeleme işin sırrıdır. İmgeleme fikrinin sizi uçurmasını izin vermeyin. İmgelem yapmak gereklidir çünkü zihin gücünüzü bu şekilde kullanırsınız. Zihninizde bir şeyi doğru bir şekilde görmeyi bilirseniz dünyanızda bunu gerçekleştirebilirsiniz. Daha önce bahsedildiği gibi daha yüksek bir boyuttaysanız zihninizde yarattığınız düşünceleriniz ya da imgeler hemen çevrenizde gerçekleşecektir. İmgeleme fikri insanları şaşırtır oysa bu kavram insan hayatında sürekli kullanımdadır. Mesela; teknik bir ressam bir evi tasarlarken neye benzemesini istiyorsa onu hayal etmek zorundadır. O zaman bu tip bir imgeleme “ezoterik” görülmez. Zihniniz düşüncelerinize itaat eder ve arzunuzu gerçekleştirir. Zihninizin aynı parçası tüm fiziksel fonksiyonlarınızın sorumluluğunu alarak kozmosla ve etrafınızdaki enerji alanlarıyla nasıl iletişim kuracağını bilir. Zihin gözünüzle bir şey gördüğünüzde (imgelemenizle) yüksek benliğiniz işe koyulacak ve bunu sizin için gerçekleştirecektir. Zihniniz zihin gözünüzde neyi tuttuğunuza dayanarak düşüncelerini oluşturur. Yani acil durumlar, aksilikler ve sorunlar olabilir. Hepsi imgelemeyle çözülebilir ama becerinizi yaşamınızın tek bir aşamasında kullanmak isteyeceğinizi anlayacaksınız. Ben çok önemli şeyler için kullanırım diğer şeyleri “akışa” bırakırım. Araba kullanırken tüm yeşil ışıkların yandığını imgelemekle vakit kaybetmem…bunlar önemli değil. Sizinde yapmanız gereken bu; neyin önemli olduğunu bulun ve bilginizi bundan yana kullanın. Teknikler üzerinde iyileşene kadar tek bir kişi üzerinde odaklanmak en iyisi olacaktır. Biraz pratikle, başka bir sürü insan üzerinde de kolayca etki sahibi olabilirsiniz. Kitaptaki teknikler pratik yapar ve kullanırsanız işe yarar. Çalışmaya başladığınızda pratik yapana kadar imgeleme yeteneğinizin sınırlı olduğunu fark edeceksiniz. Sesleri imgelemede zorlanabilirsiniz. Etkili imgeleme için sessiz bir yerde olmalısınız. Çevreniz sessiz olmalı. İmgelemeyi öğrenmeye başlamanın en iyisi ışıkların olmamasıdır. İlk başta yapmanız gereken tek şey gözlerinizi kapatmaktır. Neticede, gözlerinizi açık tutabilirsiniz (kalabalık yerlerde) ve imgeleme beceriniz gün ışığında da gelişecektir. Çevrenizde dağınıklık olmamalı, rüzgar esmemeli, yüksek ses ve diğer bölücü şeyler olmamalı. Unutmayın imgeleme üzerine olan bu bölüm önemlidir önce bundan başlayın ve bunu uygulayın. Her gün en az üç kez ve her seferinde 15 dakika olmak üzere imgeleme üzerinde çalışmalısınız. Oturarak imgeleme yapmak daha iyidir. Uzanırken fazla rahatlayarak uyuyabilirsiniz. Ayrıca dik olacağınız için imgeleme yaparken iç realitenizde dikey konumda olmak imgelemeniz açısından daha iyi sonuç verecektir. Özel bir pozisyona gerek yok. Sadece oturun. İstenen kişi veya olay üzerine imgeleme yaparken zihninizde gerçekten oluyormuş imgesini yaratın. İlk başta zor gelecektir. Ama etkilerini yaşayacaksınız. İmgeleme üzerindeki becerim o kadar gelişti ki gözlerim açıkken bile zihnimde 3. boyut dünyasındaki şeyler kadar gerçekçiymiş gibi şeyleri görebilirim. Başkalarının göremediği sadece kendimin görebildiği bu dünyada kendi imgelerimi yaratarak eğlenirdim. Bunu hayatımı şekillendirmek için kullanabileceğimi bilmiyordum. Etkilerini gördüğümde ise çok şey değişti. Zihninizde durumları gerçekten oluyormuş gibi imgelemek aşağıdaki noktaları hesaba katarak pratik gerektirir. İmgelemeye başladığınızda kendiniz olayın bizzat içinde olun. Kendini bir filmde izliyormuş gibi uzaktan izlemeyin. İmgelerken bir aynaya bakmadığınızın sürece yüzünüzü görmeyin. Tıpkı günlük yaşamın içindeymişçesine hayal etmelisiniz. Sokakta kendinizi yürürken imgeliyorsanız yüzünüzü, başınızı ve sırtınızı göremezsiniz…aşağıya bakarak bacaklarınızı, kollarınızı ve tıpkı “gerçek” yaşamda olduğu gibi göğsünüzü görebilirsiniz. Küçük bir pratikle başlayın. Gözlerinizi kapatın ve geçmişteki bir anınızı zihninizde canlandırın. Detaylar konusunda endişelenmeyin. Pratikle netleşir. Şu anda gitmeyi istediğiniz yerleri imgelemeye çalışın. Bir yerde çalışıyorsanız iş yerinizde olduğunuzu imgeleyin. Başlangıçta fiziksel gözlerinizle imgeyi gerçekten göremezsiniz. Zihninizde, hayal gücünüzde var olur. Fiziksel gözleriniz, göz kapaklarınızın içindeki “siyahlığı” görür. İmgeleme yeteneğiniz pratikle daha iyiye gider bu yüzden acele etmeyin. Gerçekten oluyormuş hissini yaşamanız gerektiğini unutmayın. İlk başta iyi olamayabilirsiniz ama zihninizi buna inanması için kandırabilirsiniz.  Şöyle ki; yüzünüzdeki hafif bir sırıtışla zihninizi kandırın ve bu becerinin çok kolay olduğunu düşüncenizde belirtin. O kadar kolay ki gerçek dünyaymış gibi hayal edebilirsiniz. Geliştikçe yüzünüzdeki sırıtış doğal bir biçimde olacaktır çünkü bu harika yeteneğe sahip olmaktan büyük mutluluk duyacaksınız…aynı zamanda koku, dokunma, tatma ve hissetme gibi duyularınızı kullanarak da zihninizi kandırabilirsiniz. Güzel bir yerde olduğunuzu hayal ediyorsanız sadece görmekle yetinmeyin koklayın, dokunun, duyun, duygusal açıdan hissedin. % 100 gerçek olmayacaktır. Ama zihniniz yeterince çaba sarf edecektir.  İş yerini hayal ediyorsanız hissedin duvarını masaları kapıları havayı koklayın fotokopi kokusunu koklayın iş yerinde olduğunuzu hissedin. Zihin gözünüzle bir şey yaptığınızı ya da bir yerde olduğunuzu yarattığınızda bilinçaltı zihniniz işe girişir. Ve yaşamınızdaki realiteyi şekillendirmeye başlar. Zihninizde patronunuzun sizi kovduğunu görürseniz, ertesi gün kovulmazsınız. Ama buna devam ederseniz er ya da geç başınızı derde sokarsınız. Deli gibi imgeleme yapın, ilk 2 hafta sıkı tutun hedef belirleyip çalışın 2 haftalık pratikten sonra daha ileride olacaksınız 2 aydan sonra şu anda bulunduğunuzdan çok daha ileride olacaksınız. Kendinizi motive edemiyorsanız o zaman şansınız yok, bu satırları okumayı başkalarına bırakın. Günde 3 kez 15’er dakika imgeleme öneriyorum. Daha fazla yaparsanız hızlı bir gelişme kaydedersiniz. Sizden yapmanızı istediğin ilk şey (tabi ki istediğinizi yapmakta özgürsünüz) imgelemedeki ilk 5 dakikanızı zihin gücüyle ayartmak için kullanın. Ya da bir nesne üzerine odaklanıp tüm duyularınızı kullanarak onu hatırlama üzerine olsun. Belki bir yanınızda bir köpeğin oturduğunu imgelenebilirsiniz. Ona uzanıp evcil hayvanınızmış gibi onu okşayabilirsiniz. Postunun kokusunu alabilirsiniz hatta köpekle yürüyüşe çıktığınızı bile hayal edebilirsiniz. Karşınızdaki masada bir portakal imgeleyebilirsiniz. Onu alır kabuklarını soyarsınız. Suyu yüzünüze sıçrayabilir ve sonra onu midenize indirebilirsiniz tabii çekirdeklerinin çıktığını hayal etmeyi unutmayın. Sonra da bir kedinin portakal kabuklarını kokladığını ve yüzünü ekşiterek koşturduğunu hayal edebilirsiniz. Bu kitabı hayalinizde canlandırabilir bir masanın üzerine koyup sayfalarınızı çevirdiğinizi hayal edebilirsiniz. Bu ilk 5 dakikalık süreçte neyi imgeleyeceğinizi size bağlı. Pratik insanların en çok yapmak istediği ama yapmaktan en çok kaçındığı şeydir. Bu nedenle, dışarıda sadece bir usta ve bir yığın vasat insan harika zihinsel yeteneklerden yoksundur. İmgeleme pratiğinde daha iyi hissettikçe pasif imgelemekten ziyade aktif imgelemeye geçin. Portakal imgesini kullanmışsanız o zaman portakal kabuklarını sınıfınızdaki tahtaya fırlatın ya da portakalı bir arabanın tekerleğinin altına koyun ve suyunun fışkırdığını imgeleyin! Zihin gözünüz her seferinde daha yaratıcı olacaktır. En iyisi yaratıcılıktır ve bu konuda gerçekten iyi olmak için en önemli yoldur. Neyi imgelediğinizin ve pratik seanslarının nasıl olduğunun kaydını mutlaka tutmalısınız. Ne üzerinde çalışabileceğinizin listesini yapın. Uzaktan kumandayla televizyonu açmak gibi alelade bir şey bile pratik seansında yaratıcı bir imgeleme olabilir. Hayalinizde kumandayı elinize alın, onu görün ve hissedin. Bir düğmesinin üzerinde ne yazdığını görün. Sonra aktif olun ve imgeyi değiştirin. Düğmenin üzerindeki kelimelerin farklı görünmesini sağlatın ses + düğmesi yerine kırmızı duvarlar yazdığını görün basın düğmeye etrafınızdaki duvarlar kırmızı olsun. Kanal düğmesi tuşunun üzerinde kelepçe yazısını görün. Düğmeye basın ellerinizin kelepçelendiğini hayal edin. Başka düğmeye basıp kelepçeleri açı, kelepçeleri ellerinizde hissedin, televizyona fırlatın, ekran çatlamasını duyun. İmgelem üzerinde çılgınca şeyler düşünün çünkü imgelemede ne kadar yaratıcı olursanız, zihin gücü becerilerinde o kadar hızlı ve kolay ilerleme kaydedersiniz. İlk imgeleme seansında yapmanız gerekenler bunlardır. 

----2

Çok ileri seviyeye ulaştığınızda telepatik modunuz sezgisel telepatiye dönüşecektir. Bu da alıcı olmanız ve daha yüksektekilerle ve daha yüksek amaçlar için iletişim kurabileceğiniz anlamına gelir. Bu tür zihin işlevi kaşlarınızın arasından fiziksel olmayan iletişimleri alıp boğaz bölgenizden geri vermenize neden olur. Telepatik yeteneklerinizi engellemenin en güçlü iki yolu aşırı derecede başarılı olma isteği ve başarısızlık korkusudur. İleri derecede zihin gücünüzü kullanırken UMURUMDA DEĞİL tavrını takınmalı ve saplantılı olmamalısınız. Kendinizden % 100 emin ve güvenli tavrınızla teknikleri uygulayın ve sonra dikkatinizi başka bir şeye çevirin. BIRAKIN UÇUP GİTSİN çünkü tekniklerinizin ve becerilerinizin DAİMA işe yaradığını bilirsiniz ve er ya da geç istediğinizi elde edersiniz. Bilgiye sahipseniz başarılı OLACAKSINIZ. SAKLI FREKANSLAR Etrafınızda fark ettiğinizden çok daha fazlasının olduğunu anlamanız önemlidir. Örnek: Televizyonun önüne geçtiğinizde anteninize gelen radyo dalgalarını göremezsiniz. Hoparlörlerden gelen müzik sesini duyabilir ama ses titreşimlerini göremezsiniz. Ama bilinciniz bu gibi şeylerin farkındadır. Bu etrafınızı saran görünmez  dünya zihin gücü tekniklerini çalışırken sizin gerçekliğiniz olacaktır. Disiplinle, kullanılmayan güçlerin üzerinde egemenlik kurabilir ve sonuçlarına odaklanabilirsiniz. Bu kitabın amacı tek kelime söylemeden ya da tek bir harekette bulunmadan başkalarını nasıl etkileyebileceğinizi keşfetmenizi sağlamaktır. Başkalarıyla telepati kurarak iletişim kurma gücüne her zaman sahip olduğunuzu bilin.  Unutulmamalıdır ki tüm bunlar ÇALIŞMANIZA bağlıdır. Bir süre, zihinsel ayartma tekniklerini keşfediyor olacaksınız. Başkalarının kendi düşünceleriymiş gibi size çekilmelerini sağlayacak güçlü düşünceleri onların zihnine nasıl sokacağınızı öğreneceksiniz. Etkili mi?…Güçlü mü? Kesinlikle. Elinizde güçlü bir silah var, güçlerinizi bilgece kullanın. HER YANIMIZI ÇEVRELEYEN ENERJİ Yaşam enerjisi düşüncelerimizle şekillenir ve gerçekliğimizi bununla şekillendirir. Yaşamınızdaki olaylar kendi seçimlerinizin sonucudur. Düşüncelerinizle yaşamınızı bilinçli bir şekilde öğrendiğinizde, bunun nasıl olduğunu göreceksiniz. Garajınıza kırmızı bir ferrari’nin park edildiğini hayal edip dışarı bakarsanız arabayı göremezsiniz. Zihniniz daima size istediğiniz şeyi verecektir ama olaylar ve etrafınızdaki gizli enerjiler vasıtasıyla. Hedefleniz gerçekleşir ama sabırlı ve neyi istediğinizi bilmek zorundasınız. Enerji bir sonuç için şekillendirilir. Düşüncelerimizle realiteler yaratırız çünkü düşüncelerimiz saklı enerjiler arasında dolaşır ve düşünceler somut formlara dönüşür. Olumlu düşünme olumlu enerjileri ve çoğu zaman olumlu sonuçları kontrol altına alır. Bu, enerjinin en kolay kullanımıdır. Ama çaba gerektirir, olumlu düşünme gerçek psişik ya da zihinsel kontrol kadar etkili ve yoğun değildir. Dayanılmaz güce sahip olan için saklı enerji dalgalarının kontrolünü ele almanın üstün bir tekniği vardır. İMGELEME Düşüncelerinizin yaşamınızı ve çevrenizi ustalıkla idare etmesi için iç görünüzü kullanarak bunun içinizde olduğunu görmelisiniz. Bu kavrama imgelem denir. Ve zihin gücünüzü geliştirme çalışmanızın temelidir. Zihin gözüyle görmeyi öğrenmek zorundasınız. Daha ileride ne imgelerseniz onu hissedebilmeli, dokunabilmeli ve koklayabilmelisiniz. Zihninizde bir hedefinizin gerçekten oluyormuş gibi gördüğünüzde, etkili bir şekilde zihninizi kandırırsınız. Zihin gözünüz zincirleme etki oluşturur. her şeyin başladığı nokta burasıdır. İmgelemeniz işi başlatır ve sonra zihninizin bir parçası olayları etkiler.
İKİNCİ BÖLÜM / BEYİN FREKANLARI VE BEYİN BAŞLATICILARI Beyniniz bir radyo gibidir… elektrik dalgalarını alır ve yayar.  Frekanslar, elektrik faaliyetlerinin ölçüldüğü ve grafiğinin çıkarıldığı aralıklardır. Her şey bir ölçüde frekans yaydığı için frekanslar etrafınızı sarar ve bedeninize bile nüfuz eder. Yeryüzünün ise kendine özgü frekansları vardır. Bedeniniz hareket ettiğinde, bu hareketler etrafınıza iletilir. İyonosfer katmanı (buna iyonosferik kovuk da denir) yaklaşık 9.5 cps’lik(saniyedeki devirler, 7.5 civarındaydı ama şimdi çok hızlı şekilde artıyor)  frekansa sahiptir. Bedeniniz 6.8 ve 9.5 Hz arasında titreşiyor. İskeletiniz ve iç organlarınızın birbiriyle uyumlu hareketleri yaklaşık 8 ile 9 cps hızındadır. Bu da şu anlama gelir: bedeniniz ve iyonosferik kovuk toplamda eş zamanlı hareket eder. Gezegenle birlikte yankılanırsınız ve birbirinizle enerji alışverişinde bulunursunuz. Ne kadar uzaklıktan enerjinizi yeryüzünün elektromanyetik kovuğuyla paylaşabilir ve enerjinizi yayabilirsiniz? Yaklaşık 40.000 km. ya da gezegenin yaklaşık tüm çevre uzunluğu kadar. Başka bir deyişle, zihninizden ve bedeninizden gelen sinyaller bu iyonosfer kovuğu vasıtasıyla tüm gezegene yaklaşık saniyenin yetmişte biri kadar hızda yayılır. İnsan bedenleri ve çevre arasındaki frekans bağı nedeniyle güneş/ay/fırtına/gökgürültüsü ve insan davranışlarındaki değişiklikler (mesela: dolunay deliliği) arasında bir ilişki vardır. Hatta benzer ilişki güneş ışınları ile hisse senedi fiyatları arasında da buna benzer bir ilişki vardır. Sadece biz çevremizi etkilemiyoruz, çevremiz de bizi etkiliyor. Çünkü her ikimiz de aynı frekansta (7-9.5 cps) titreşiyoruz. Ya da daha iyi bir ifadeyle biz ve gezegen aynı şekilde frekans değiştiriyoruz. Zihin gücü tekniklerini uygulamaya başladığınızda düşünceleriniz “bulanık geçici arzular” peşinde olmadığında isteğiniz somut ve gerçek olur. Zihnin frekanslarını anladığınızda başkalarının düşünce dalgalarının da kolaylıkla sizinkiyle uyumlu olduğunu göreceksiniz. Gezegensel frekans arttıkça sizin kişisel frekansınız da artacak. Bu nedenle, gerçekleştirme gücünüzü daha kolay ve daha hızlı kullanabileceksiniz. Bu noktadaki şunu bilmelisiniz ki içinde bulunduğumuz gezegenin modern zamanı zihin gücünüzü geliştirmek için en iyi zamandır. İnsan beyninin yaptığı zihinsel aktiviteye göre belli frekansları vardır. BETA: 14-30 cps – zihin fiziksel bir aktivite ile meşgulse ya da tetikteyse ALFA: 7-13 cps – hayal kurduğunuzda ya da düşüncelere daldığınızda TETA: 3.5-7 cps – uyuya kaldığınız an DELTA: 0.5-3.5 cps – en derin uykuya daldığınız an Frekansları Teta’dan Alfa’ya be Beta’ya değişmesine dikkat edin. Nasıl arttığını fark ettiniz mi? Gezegenin frekansı artıyor…bu gezegeninde uyandığı anlamına gelir mi?…içinde bulunduğumuz zamanlara bakarsak ilginç bir düşünce! Tüm bu farklı durumlara 24 saatlik zaman diliminde girebilirsiniz (uykusuzluk hastalığınız yoksa). Yüksek ölçüde gelişmiş bir zihniniz varsa, bu frekanslara istediğiniz an bilinçli olarak girebilirsiniz. Bu kitabı uygulamaya soktuğunuz an sizin de bunu başarabileceğini umuyorum. Böylelikle her türlü beyin durumuna göre yükseltilebilir ya da alçalabilirsiniz. Beyin dalgalarınız 7 cps ise, bu düşük alfa ya da çok yüksek teta olarak düşünülebilir. Beyniniz bu farklı durumlara girdiğinde olayları farklı bir şekilde deneyimlersiniz.Düşüncelerinizin sizin ve çevreniz üzerinde farklı etkileri olur. Alfa ve Teta durumu özellikle en yararlı olanlarıdır ve bu iki beyin durumuna daha çok başvurulur. Beyin durumu ne kadar düşerse kafanız o kadar rahattır. Bu beyin durumlarına ulaşmak; 1.     Beyin dalgalarınız iyonosferin doğal frekansına daha yakın olacaktır…yani çevrenizi lehinize kullanmak ve etkilemek daha kolay olacaktır. Çevre derken bulutlardan, yerden, ağaçlardan bahsetmiyoruz…yaşadığınız alanı kapsayan mekanı,enerjiyi,zamanı kastediyoruz. 2.     Zihninizi kullanmak için farkındalığınız ve yeteneğiniz daha kolay ve daha güçlü hale gelecektir. Bu tüm zihin gücü çalışmanızı etkileyecektir. Farkındalığın çeşitli hallerine ve bilincin çeşitli aşamalarına ulaşabileceksiniz. 3.     Kalp atışınız yavaşlayacak ve bedensel fonksiyonlarınız rahat konuma gelecektir.  Unutmayın giriş bölümünde içsel bedensel fonksiyonlarınızla bilinçaltınız nasıl ilgileniyordu? Zihninizin uğraşacağı bir sürü işi var, hücre bölünmesinden tutun, kan pompalamaya, sinir uyaranlarını analiz etmekten anı depolamaya kadar bir sürü şey. Zihniniz kesinlikle meşguldür ve tüm bunlar olurken sizde başka şeylerle uğraşıyorsunuzdur. Bunları düşünmenize bile gerek yoktur. Temel olarak, beyin dalgalarınız yavaşladıkça ve zihniniz daha da rahatladıkça bedeninizde rahatlar. O zaman zihniniz bedeninizle daha az uğraşır. Farkında olmayan zihniniz teknikleriniz üzerinde daha çok vakte sahip olur. Beden rahatladığında beyninize daha fazla kan pompalanır ve beyin daha fazla beslenir. Bunun tam tersi beden rahatlamayıncaya kadar bu teknikleri uygulayamayacağınız anlamına gelmez. Enerji seviyeniz açısından bazı şeyleri kolaylaştırmak için teknikleri boş mideyle deneyin (aç değil, boş) farkı hissedeceksiniz. 4.     Beyin dalgalarınız yavaşladıkça daha iyi odaklanırsınız. 5.     Siz beyninizin farklı bölümlerine ve fonksiyonlarına ulaşırken bu konuda eğitimsiz olanlara fark atarsınız. Bazılarınız bu beyin durumlarına ulaşmanın oldukça zor olduğunu düşünebilir. “Beyin dalgası senkronizasyon sağlayıcılar” ses bantlarıdır, hipnozdan, bilinçaltı çalışmalarına ve yeni çağ müziğine kadar çeşitlenirler. Hiçbiri gerekli değildir ama kendinizi rahat hissediyorsanız kullanabilirsiniz. Meditasyon yapmanın binlerce yolu olduğu gibi “aşağıya inmenin” de binlerce yolu vardı sır şudur: kendi yolunuzu bulmaktır…kendi yolunuz doğru yol olacaktır. Zihin güzünüzü kullanma biçiminiz parmak izleriniz kadar eşsiz olacaktır! Bu kitap size harika teknikler verecektir ama siz kendi varyasyonunuzu bulacaksınız. Ben kesinlikle size bunu tavsiye ediyorum, kendi tarzınızı bulamazsanız yaratıcılığınızı kısıtlıyorsunuz demektir. Yalnızken beyin dalgalarını yavaşlatma sanatını geliştirmek için daha fazla vaktiniz olur. Kalabalıkta iken, kolaylıkla derin durumlara geçemezsiniz çünkü çok fazla uyaran vardır. Bu engeli aşmak için beyninizi önceden programlayabileceğiniz bir teknik vardır. Bu teknikle kalabalıkta bile derinlere inebilirsiniz. Buna “çapalama” veya “anahtar” denir. Böyle bir şeyi yıllardır duymadığınız bir şarkıyı duyduğunuzda yaşamışsınızdır…bu şarkı geçmişteki bir anı tamamen hissetmenize ya da hatırlamanıza sebep olur. Müzik o zamana sizi çapalamıştır. Zihin gücü tekniklerini uygularken belli bir beyin hali için bir çapa kullanabilirsiniz. Böylelikle o beyin haline şarkı örneğindeki gibi çabucak ve kolayca girebilirsiniz. Zihin gücü tekniklerini kullanacağınız en önemli beyin hali alfa mesafesi ve teta mesafesidir. Becerinizi önce alfa mesafesinde geliştireceksiniz. Beyniniz bu mesafeye geldiğinde rahatlamış olacaksınız, hayal kuruyormuş gibi. Bu ilk anahtardır. Bu halde iken düşünceleriniz zaman ve mekan engelini aşar. Düşüncelerinizi evrene gönderebilirsiniz. Düşünceleriniz vardığı yerde engelleri rahatlıkla aşabilir. Yani düşünceleriniz bir başkasının düşüncelerine rahatlıkla karışabilecek yeteneğe sahiptir. Bu halde kişiyi programlayabilirsiniz. Beyninizi alfa durumuna getirmek zihninizi lehinize kullanmanın ve etkilemenin ilk anahtarıdır

Kendi gücünüzü hafife almayın..

BEYNİN GİZLİ GÜÇLERİ / AMARGİ HİLLİER (Yazarından) Uyarı: Hiçbir güç hafife alınmamalıdır. Ve bilgece kullanılmalıdır. Karma yasasını unutmayın. Ne ekerseniz, onu biçersiniz. GİRİŞ / Zihin Gücü Nedir? Ne düşünüyorsanız, zihniniz o olur. Güç dayanıklılığın bir formudur. Bu kitaptan sonra düşünme yetiniz güçlenmiş olacaktır. Düşünme yetinizi güçlendirmeniz demek temel bir beceriyi başarıyla tamamlamış olmanız demektir; yani bilinçli olmayı. Gerçek benliğinizin, gerçek durumunuzun ve gerçek yaşamınızın tamamen bilincinde olmalısınız. Etrafınızda zannettiğinizden çok daha fazla şey vardır ve bunun hep farkında olmanız iyi olur. Örnek: Televizyon seyredebilirsiniz ama televizyon anteninizden gelen frekans dalgalarını göremezsiniz. Hoparlörden gelen müziği duyabilirsiniz ama ses titreşimlerini gözlerinizle göremezsiniz. Fiziksel gözlerinizle bu gibi şeyleri göremezsiniz ama bir parçanız bu görünmez şeylerin bilincindedir. “Bir yanınız bu gibi şeylerin farkındadır” derken göremediğiniz şeylerin var olduğuna inanmak realitenizde vardır. Realiteniz bir şeyin detaylarını kurcalamadan da inanabilir ya da anlayabilir, o şeyleri göremeseniz bile onların var olmaya devam ettiklerini bilirsiniz. Bu gibi görünmeyen şeylerin işleyişini anlayamasanız da size garip bir kavram gibi gelmez. İnanç sisteminizde bunu kabul etmek vardır ve bu içinde yaşadığınız gerçekliğin bir parçası haline gelir. Bir kere realiteniz oldu mu,  genellikle üzerinde bilinçli olarak düşünmezsiniz. Peki, neden birçok insan zihninizin görünmeyen titreşim ve frekansları yaydığını kabul etmekte zorlanır? Elektrik kaynaklarından tüm görünmez elektrik frekanslarına inanıyoruz da neden görünmez insan “sesinin” içimizden geçeceğini anlamakta zorlanıyoruz ya da bunu gözden kaçırıyoruz? Zihninizin etrafınızdaki dünya’yı ve olayları etkileyebilecek yeteneğe sahip olduğu bilgisi halen birçok insana garip görünüyor. Ama gariptir ki cep telefonlarının frekans yayıp çevreyi etkileyeceğine inanırlar.

Bu bilgiler görünmez şeyleri kendi gözünüzle nasıl görebileceğinizi öğretmeyecek. Ama görünmez dünya’yı nasıl ele geçireceğinizi ve nasıl kendi komutanıza alacağınızı gösterecektir. Bunu yapmaya başladığınızda yeni farkındalığınız realiteniz ve genel deneyiminiz olacaktır. Artık “beyninizden gelen frekansların başkalarının beynine ulaştığı” düşüncesi size hiçte uzak gelmeyecek. TEORİ BİRİNCİ BÖLÜM / DÜŞÜNCELERİNİZ GÜÇTÜR Zihin, dünyamızı şekillendiren milyonlarca düşünce ve fikri yaratır, anlar. Bu nedenle zihin, gücün bir formudur. Düşünce gücünüzü geliştirmek tek temel beceriye bağlıdır; BİLİNÇLİ OLMAK. Bu bölüm boyunca, konsantrasyon ve imgeleme güçlerinizi geliştireceksiniz. Bu beceriler zihin gücü kontrolünün temelidir. Yaşamınızdaki olaylar ve etrafınızdaki deneyimler yaşamınıza sokmayı seçtiğiniz şeylerin sonucudur. Çoğu insan buna inanmak istemiyor çünkü bu, başlarına gelen olumsuz şeyi kendilerinin istemesi anlamına geliyor. Birçok insanın “istediğinizi alırsınız” düşüncesini kabullenmemelerinin sebebi vardır: farkında olmadan hayatlarındaki olayların düşüncelerden kaynaklandığını keşfetmek çok zordur. Örnek: Buzdolabında olmayan 1 elmayı düşünmeyi seçip sonra kalkıp buzdolabına baktığınızda bir elma elde edemezsiniz. Yine de kesinlikle zihniniz istediğiniz şeyi size getirecektir. Ama bunu daha çok olaylar ve çevrenizdeki enerjiler vasıtasıyla yapacaktır. Bir arkadaşınızın elinde bir elma ile çıkıp gelebilir. Ya da bir arkadaşınıza ziyarete gittiğinizde fazladan bir elmalarının olduğunu görebilirsiniz. Hedefleriniz  GERÇEKLEŞECEKTİR. Ama neyi istediğinizi bilmeli ve sabırlı olmalısınız. Dilemek, ummak, arzu etmek ve zihninizin amaçlarını gerçekleştirmesi arasında bir fark vardır: Zihniniz korkunç derecede itaatkardır. Ondan ne isterseniz yerine getirecektir doğru bir şekilde istediğiniz takdirde tabii…! Zihninizin yüksek boyut seviyelerinde daha etkili olmasının sebebi beyin dalgalarınızın ya da düşünce dalgalarınızın o seviyeyle çok daha eşit ya da uyumlu boyutta olmasındandır. Düşünceler ve yüksek boyutlar el ele giderler. Bu düşünce çok önemli ve bilinmelidir. Etrafınızdaki dünyada uygulanabilir teknikler bulabilirsiniz ama daha yüksek boyutları ya da farkındalığın daha yüksek seviyelerini içeren tekniklerin 3ncü boyut tekniklerinden daha hızlı ve daha güçlü etkisi vardır. Hayatınızı ve yaşamınızdaki olayları lehinize çevirmek için düşüncelerinizi kullanmanın anahtarlarından biri İÇE BAKIŞINIZI KULLANARAK İÇİNİZDE ARAMAKTIR. Bu imgeleme kavramına girer. Hedefinizin gerçekten olduğunu zihninizde canlandırdığınızda bilinçaltınızı ya da farkında olmayan zihninizi kandırarak etkilemiş olursunuz.  Zihninizin gözü kalıp tahtasına benzer. Her şey orada başlar. Zihninizin gözüyle görmeye devam edin. Aklınızda bir imge tutmak istek ve arzularınızı gerçekleştirmek için gerekli bir adımdır. Etrafınızdaki her şey önce birinin düşüncesinde başlamıştır. Bir eve bakın, tüm gerçekçiliği ile önünüzde ona dokunabilir koklayabilir hatta ön kapının tadına bile bakabilirsiniz. Evi 3 boyutlu gerçek fiziksel bir nesne olarak algılarsınız. Orada gerçekleşmiştir. O evin yapıldığı anın en başına giderseniz, neticede evin var oluşunun birinin düşüncesine dayandığını görürsünüz. BUNU KAVRAMANIZ ÇOK ÖNEMLİ. Mutlaka birileri evin planının nasıl olması gerektiğini önce zihninde tasarlamıştır. Düşünceler kağıda dökülerek 3 boyutlu dünyanın temel taşları gerçekleştirilmiştir. Bundan sonraki aşama üretim ve inşaat aşamasıdır. Her aşama birinin düşüncesiyle oluşur. Etrafınızdaki her şey böyle oluşmuştur. Sadece hayatınızda yarattığınız şeylere bakın. Düşüncenin somutlaşmasının mistik bir kavram olduğunu düşünüyorsanız o zaman dünya tümüyle mistik bir yerdir. Evren her şeyi kopyalar, detaylandırır, üretir ve sonuç olarak hayaliniz gerçekleşir. İnsanda telepatik yeteneklerin ortaya çıktığı 3 mod vardır: Bir tanesine İçgüdüsel telepati denir. Birinin eterik bedeninin çarpışması sonucunda ortaya ortaya çıkan telepati türüdür. Telepatik “mesaj” bu eterik özle taşınır ve kişiye en iyi şekilde bedenin güneş sinir ağı (solar pleksus) alanından ulaşır. Bu nokta, bir başka görünmez bedene giden doğrudan bir bağlantıdır. Genelde astral beden olarak adlandırılır. Tanımı ise duygusal ya da hisseden bedendir. Prana, yaşam gücü veren ve her yerde olan enerjidir. Bir çok ismi vardır: Orgone enerjisi, Ki, Yaşam Gücü, Light Spiral ve daha bir sürü. Dalağınız güneş sinir ağı merkezinin yakınındadır. Prana normalde buraya girer ve buradan yayılır. Sonrasında kişinin bilincine ulaşmaktadır. Telepatik düşünceler diyafram vasıtasıyla ortaya konulur. Günümüzde bu büyük ölçüde yok olmuştur. Telepatinin bir sonraki modu zihinsel telepatidir. Zihinsel telepati genellikle boğaz bölgesinden ve biraz kalpten, çok az da polar pleksustan doğar. Zihinsel güç  çalışmalarında daha yetenekli hale geldiğinizde doğrudan kişiyi boğazdan vuracaktır. Teknikleri kullanırken düşüncelerin nereden vuracağını bilmek pek işe yaramasa da bu küçük bilgiyi kullanmak isterseniz harika olur. Ama yine de çok gerekli değildir çünkü otomatikman gerçekleşir. Zihin gücü tekniklerinin nasıl işlediğini anladığınızda kendinize daha çok güvenecek, realiteniz artacak en önemlisi bir temel oluşturacak ve böylelikle bu kitabı aşabilme ihtimaliniz artacak.

19 Eylül 2018 Çarşamba

------2

The Lost Years of Merlin adlı kitaba göre Merlin’in annesi Elen (başka bir kaynakta Aldan diye geçer), Yahudilik, Hıristiyanlık ve Druid anlayışını birleştirerek kendine yeni bir bilgelik oluşturmuştur. Oğlu Merlin’i de buna göre eğitmiştir.

Merlin hakkında değerlendirme yaparken şu tespitler göz önüne alınmalı: “Merlin ne tamamen karanlıktır ne de tamamen ışıktır; o tam olarak bir insan da değildir bir tanrı da; o gerçekten yaşlı da değildir genç de değildir.” Bu tespit Kâse hikâyelerinde, Katharlar’da, gnostiklerde, düalistlerde görülen kaırşım özelliğiyle paralel görünmektedir. 

Dünyanın en ünlü gizemleri yapılarından biri olan Stonehenge, ilk olarak Robert de Baron’un ifade ettiği şekliyle Merlin’le özdeşleştirilir.Stonhenge adı “asılı taşlar” anlamına gelmektedir. Ancak Arthur efsanesindeki önemli büyücülerden biri olan Merlin’in bu yapıyla ilişkilendirilmesi, bazı soruları beraberinde getirmektedir. Çünkü bu gizemli yapı, Arthur efsanesinin geçtiği dönemden çok çok önce Britanya’da mevcuttur.

-          Atlantisli Osiris Rahibi

      

      Merlin’in Stonehenge’le özdeşleştirilmesi, pek çok ihtimali ve senaryoyu gündeme getirir. 
    
    Stonehenge, hakkında yapılan spekülasyonlar itibariyle Mısır Piramitlerine benzer. Örneğin Mısır Piramitlerinin taşlarının büyücüler yoluyla hiç dokunmadan yerlerine konduğu çeşitli kaynaklarda geçen bir iddiadır. Buna benzer şekilde Stonehenge’i oluşturan taşların da Merlin tarafından uzaktan hiç dokunulmadan yerlerine yerleştirildiği, bu gizemli taşlara dair öne sürülen iddialardan biridir. Merlin’in Süleyman zamanındaki bilgeliğe ve Mısır’la özdeşleşmiş yeteneklere sahip olması, onun Kayıp Kıta Atlantis’e dayanan bir köke ve Mısır’da inisiye edilmiş bir Osiris rahibi olduğu sonucuna sebebiyet verebilir. Benim tahminim bu kadar büyük büyü gücüne sahip bir kişinin böyle bir kökene sahip olması, olmamasından çok daha büyük bir ihtimaldir. Ki zaten göründüğü kadarıyla o, Britanya ormanlarında kendini yetiştiren bir şamandan daha ötesidir. Bu konuda çok eminim. 
    
    Merlin’in Atlantisli olduğunu sadece büyü yetenekleriyle değil, Keltlerin Avalon Adası’na dair inançlarından da çıkarılabilir. Onlar kendilerinin Avalon’dan geldiklerini belirtirler. Avalon’ın olası yerleri göz önüne alındığında bu adanın Britanya’nın batısında veya güneyinde olduğu anlaşılmaktadır. En fazla kabul edilen konuma göre Atlantis de Britanya’nın güneybatısındadır. Yani Keltler Atlantisli olabilir.  
     
     Avalon, Kral Arthur Efsanesi’nde de önemli bir rol oynamaktadır. Arthur yaralandığında sadece ehil kişilere görünen bazen sisle kaplı olarak resmedilen Avalon’a götürülüyordu. Coğrafi benzeşmeden yola çıkarsak, Avalon’un aslında Atlantis olduğu ve oraya sadece ehil kişilerin veya farklı bir anlatımla inisiyelerin gidebildiği sonucuna ulaşılabilir. Arthur ve Merlin’in kendi dönemlerindeki profillerine baktığımızda onların inisiye derecelerinin çok çok yukarıda olduğu anlaşılmaktadır. 
     
     Atlantis, Mu kıtasının bir kolonisiydi, Mısır da Atlantis’in kolonisiydi. Atlantis zamanla bağımsızlaştı. M.Ö. 10.000-12.000 dolaylarında büyük bir tufan neticesinde Mu ve Atlantis battı. 
    
    Osiris, o dönemde bozulmuş Mu dininde reform yapan bir bilge ve din adamıdır. Mu rahiplerinin bozduğu dini tekrar tek Tanrılı hâle getirmeye çalışmıştır. Yaptığı reformlar nedeniyle dinin yeni şekline “Osiris dini” adı verildi. Bu dini Mısır’a taşıyan Hermes oldu. Hermes’in Mısır’daki adı Thoth’du. İbraniler’in Enoch peygamberinin ve Kur’an’da ismi geçen İdris’in de aslında Thoth-Hermes olduğuna dair güçlü emareler vardır. 

     Atlantis genelikle ileri medeniyet olarak anlatılmaktadır. Efsaneye göre Atlantis’te günümüzde dahi ulaşılmamış veya yeni yeni ulaşılan teknolojiler vardır. Örneğin elektirk, atom, güneş enerjisi daha o dönemlerde kulanılıyordu ve üzerinde araştırmalar yapılıyordu. Cihangir Gener’in aktardığına göre Atlantis yok olmadan önce rahip sınıfı bozulmuştu. Fakat içlerinde ışık rahipleri ve bilim adamı olan rahipler bozulmamıştı. Bu rahipler zamanla gizlenme ihtiyacı hissettiler. Bilim adamı rahiplere mason deniyordu. Bu masonlar aynı zamanda bugünkü anlamıyla taş ustası ve mimardılar. Gener’in aktardığına göre Mason kelimesi, tanrının eril, dişil yönlerini ve ilahi kelamı ifade eder. M, Mu kıtasını; A, Atlantis’i; Son, ilahi kelamı sembolize eder. Oğul ve güneş olarak kullanılan kelimenin kökeni buraya dayanır. Son aynı zamanda Osiris’i sembolize eder. Mason denilen rahipler, topluma öncülük eden Osiris rahipleridir.

    Eldeki ipuçları, efsaneler ve ihtimaller işaret etmektedir ki, Merlin, Atlantisli bir bilim adamı rahip yani masondur, Osiris rahibidir. Mısır’a çok büyük ihtimalle Hermes’le beraber göç etmiştir.  

     Atlantis ihtimalini doğru kabul edildiğinde Merlin’in şöyle bir serüveni karşımıza çıkar:Mu > Atlantis > Mısır > Filistin > Britanya 
   
   Atlantis kıtası batmış olmasına rağmen Merlin yaşadığına göre o, Atlantisliler tarafından kolonileştirilen Mısır’a ya da Aztek ve Maya gibi kolonileştirilen yerlere göç etmiştir. Fakat Süleyman ve Britanya bağlantisinin gösterdiği gibi o, büyük ihtimalle Mısır’a gitmiştir. Direkt olarak Filistin diyarına gitmesini zayıf olarak görüyorum çünkü onun piramitlerde görev aldığını düşünüyorum.  

     Hermes’in veya diğer adıyla Thoth’un tanrılaştırıldığı düşünüldüğünde bölgede kalıcı izler bıraktığı anlaşılmaktadır. Mısır’da büyücülerin olduğu bilinse de Merlin ismine rastlamayız. Sezgilerim beni yanıltmıyorsa o, piramitlerin inşasında görev aldıktan sonra Filistin’e gitti.  

    Merlin, piramitlerin inşasında görev aldıkran sonra tekrar inisiye olmuş olabilir. Böylelikle kamil insanlığı tamamlanmış ve İbranilerin deyimiyle “Hiram” veya Türkçe “ermiş insan” olmuştur. Osiris rahiplerinin aynı anda büyücü, rahip, astrolog, simyacı, kahin oldukları düşünüdüldüğünde zorlu sınavlar geçtikten sonra bu yeteneklere ulaştıkları sonucuna ulaşılabilir. Merlin için de piramitler, yeni yeteneklerin kapısını aralamış olabilir veya mevcut yetenekleri için bu piramitler fırsat sunmuş olabilir. 

     Merlin’in Süleyman’ın emrinde çalışması, onun dinen bozulmadığını gösterir. Bu durum onun neden Mısır’dan ayrıldığını da gösterir. Mısır halkı Hermes-Thoth’u tanrılaştırırken, hâliyle Merlin’in orada kalması mümkün değildi. Burada meçhul olan şeylerden biri onun tam olarak ne zaman Mısır’dan ayrıldığıdır. Merlin sadece Süleyman zamanında değil babası Davud ve öncesinde de gitmiş olabilir. Bu durum Arthur ve Davud benzerliğini de açıklayabilir.  

    Süleyman Mabedi’ni yapanların Yahudi loncalar olduğu ve onların kökeninin de Mısır olduğunu düşünülürse Merlin de Yahudi loncalar vasıtasıyla Filistin’e gitmiş olabilir. Ama söylediğim gibi o, Süleyman, Davud, Musa, Yakup ve İbrahim’den bile önce Filistin’e gitmiş olabilir. Bu noktada karşımıza çıkan sorulardan biri daha önce de söylediğim gibi onun nasıl bu kadar uzun yaşayabildiğidir. Bu sorunun cevaplarından biri yukarıda ele aldığım gibi onun cin olma ihtimalidir. Belki de insanların içerisinde insan suretinde sızmış bir canlıdır. Veya illa başka bir canlı olması gerekmeksizin ilim sahibi bir insan da olabilir. 

     Merlin, tanrının canlılara verbileceği ilmi göstermesi açısından son derece önemli bir isimdir. 
Merlin’in dinen bozulmamışlığı benim açımdan bir diğer ihtimali ortaya çıkarır: Peygamberlik
-          Peygamberlik İhtimali

     

    Merlin’e atfedilen özelliklerden birinin peygamberlik olduğu zaten biliniyor. Merlin, farklı kaynaklarda genel olarak yedi şekilde karşımıza çıkar: Ormanlarda yaşayan yabani adam, mükemmel çocuk, peygamber, şair, danışman, büyücü ve aşık. 

     Geçmiş atıflara rağmen benim burada bahsetmek istediğim konu onun hak peygamber olabileceğidir. O, ona atfedilen güçlü paganik öğelerin dışında gerçekte insanları tek tanrıya inanmaya davet eden biri olabilir. Tarihte bu tarz örneklere çok rastlarız. Çok tanrılara tapan insanları uyaran uyarıcıların öğretilerinin zamanla onun takipçileri tarafından bozulması sık rastlanan bir olaydır. Buna verilebilecek tipik örneklerden biri olarak İsa söylenebilir. Tek tanrıcılığı, tevhidi yaymak isteyen İsa, insanların aşırı sevgisinden dolayı kendisi de zamanla tanrılaştırıldı. Diğer örnek olarak Buda verilebilir. Onun aslında çok tanrılı durumda olan Brahman dininde tek tanrılığı yaymak için reform yapmaya çalışan biri olabileceği daha önce dile getirilmişti. Merlin de bu tarz birisi olabilir ve zamanla İsa'nın ve Buda’nın takipçileri gibi onun da öğretisi bozulmuş olabilir. 

    Nahl Suresi 36. ayet, dünya çapındaki belli başlı bazı isimler için çeşitli ihtimalleri gündeme getirmektedir. Ayet şöyle: "Andolsun biz, her millet içinde: "Allah'a kulluk edin, şeytân(a tapmak)dan kaçının" diye bir elçi gönderdik. Onlardan kimine Allâh hidâyet etti, onlardan kimine de sapıklık gerekli oldu. İşte yeryüzünde gezin de bakın, yalanlayanların sonu nasıl olmuş!"

     Sadece Buda için değil Oğuz Han, Konfüçyüs, Merlin, Sokrates veya toplumların hafızasında yer etmiş diğer isimler için de pek çok ihtimal önümüzde durmaktadır. Aynı Hz. İsa örneğinde olduğu gibi bir kişi tarafından insanlara getirilen hak din, zamanla onun takipçileri tarafından bozulmuş olabilir. 

    Merlin genellikle Kelt paganizmiyle özdeşleşmiş bir isimdir. Bu yüzden onun insanları tek bir yaratıcıya çağırması zor bir ihtimal gibi durmaktadır. Fakat yeteri kadar elimizde belge ve doküman olmaması ve genellikle kendisinden çok sonraki hikâyelerde yer alması, topluma öncülük ettiği fikirlerin zamanla değişmesine ve bize yanlış olarak aktarılmasına sebep olmuş olabilir. 

    Merlin'e atfedilen pagan öğeleri dışındaki özellikler, bilindiği anlamdaki peygamber tipolojisine uygundur. Ayrıca, Ortadoğu haricinde de peygamber çıkabileceğini göstermesi açısından önemli bir sorgulama kaynağıdır. 

      Peki saydığım bu üç ihtimal de doğru olabilir mi? Bence evet. Merlin, Mu ve Atlantis kökenli bir cin ve peygamber olabilir. Fakat o, bildiğimiz anlamda belirli bir dönemde beirli kesime gönderilmiş değildir. O, farklı toplumlarda farklı kılıklarda farklı bölgelerde görevlenderilmiş olabilir. 


    Merlin insanlık tarihinin en büyük alimlerinden, bilgelerinden, büyücülerinden, astrologlarından, simyacılarından, mimarlarından, taş ustalarından biridir...

Merlin,Kralların büyücüsü..----1

Merlin..Büyücülerin önderi..Merlin kimdir? Hz. Süleyman'ın Cini mi? Atlantisli Osiris Rahibi mi? Peygamber mi? Sıradan bir Büyücü veya Danışman mı? 




Merlin, Kelt kökenli Galler şiirlerinde Myrddin adıyla geçer ve genellikle büyücü olarak gösterilir.Daha sonra Geoffrey Monmouth’un kitabında Merlin Ambrosius olarak gözükür.İngiltere’nin kuzeybatısındaki Cumbria şehrinde doğduğu tahmin edilmektedir.Merlin, farklı kaynaklarda genel olarak yedi şekilde karşımıza çıkar: Ormanlarda yaşayan yabani adam, mükemmel çocuk, peygamber, şair, danışman, büyücü ve aşık.Arthur’la ilgili kaynaklarda kesif bir Hıristiyanlık teması olmasına rağmen, Merlin’in Hıristiyanlığa direnen ve ormanlarda yaşayan bir pagan şaman olduğuna dair tahminler bulunmaktadır.

Merlin’i tanımlayacak en iyi ve en kesin söz tüm zamanların en tanınmış büyücülerinden biri olduğudur. Asıl olarak Kral Arthur efsaneleriyle özdeşleşmiş bir isimdir.  

Merlin babasız doğmuştur. Merlin’in Incubus] adlı şeytanın oğlu olduğu bilinen bir anlatıdır Buna göre şeytan dünyaya inerek kendinden nesil devam etmesini istemiş ve bu amaçla bakire bir kadınla beraber olmuştur. Bu beraberlik sonrası doğan çocuk yani Merlin, daha bebekken konuşmuştur, hatta o yaşta kendisinin durumu için kurulan mahkemede kendi kendisini savunmuştur. İsa’ya da atfedilen bebekken konuşma yeteneğinin Merlin için de söylenmesi çok ilginç. Bir diğer benzeşme ise Merlin ve İsa’nın babasız doğmasıdır. İki aktör için de olağanüstülüklerin benzer olması çeşitli soruları gündeme getirir. Acaba Merlin, gerçekten bir peygamber miydi?

Bazı anlatılarda Merlin, geleceği kristal bir mağarada görmektedir. Gelecekte olacak olan olaylar bu mağarada kristaller üzerinde görüntüler olarak belirir.

The Lost Years of Merlin adlı kitaba göre Merlin’in annesi Elen (başka bir kaynakta Aldan diye geçer), Yahudilik, Hıristiyanlık ve Druid anlayışını birleştirerek kendine yeni bir bilgelik oluşturmuştur. Oğlu Merlin’i de buna göre eğitmiştir.
 
Merlin hakkında değerlendirme yaparken sağlıklı sonuçlar için şu tespitler göz önüne alınmalı: “Merlin ne tamamen karanlıktır ne de tamamen ışıktır; o tam olarak bir insan da değildir bir tanrı da; o gerçekten yaşlı da değildir genç de değildir.”

Dünyanın en ünlü gizemleri yapılarından biri olan Stonehenge, ilk olarak Robert de Baron’un ifade ettiği şekliyle Merlin’le özdeşleştirilir.Daha sonra bir ihtimal olarak sıkça dile getirilir.  Stonehenge adı “asılı taşlar” anlamına gelmektedir. Ancak Arthur efsanesindeki önemli büyücülerden biri olan Merlin’in bu yapıyla ilişkilendirilmesi, bazı soruları beraberinde getirmektedir. Çünkü bu gizemli yapı, Arthur efsanesinin geçtiği dönemden çok çok önce Britanya’da mevcuttur.

Merlin’in Kral Arthur efsanesinde oynadığı kanıksanmış rollerinin ötesinde bir karakter olduğunu düşünüyorum. Onun hakkında belirlediğim üç ihtimal var:

·         * Hz. Süleyman’ın Cini
·         * Atlantisli Osiris Rahibi
·         * Hak Peygamber



Hz. Süleyman ve Süleyman Mabedi'nin temsili resmi


Merlin’e atfedilen özelliklere baktığımızda ben onu, Süleyman peygambere hizmet eden cinlere benzetiyorum. Süleyman’ın cinleri de, Kur’an’da geçtiğiyi şekliyle Merlin’in yaptığı işlere benzer faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Mesela Sebe Suresi 13. ayette cinlerle ilgili detaylara bakalım:

            “Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş) leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud ailesi! Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır!”

Ayeti ilk okuduğumda aklıma Merlin’den başka bir şey gelmedi. Çünkü Merlin için de çok fazla mimarlık, yapı ustalığı, alet edevat yapımı gibi yeteneklerden bahsedilmektedir. Örneğin Camelot’u inşa eden, yuvarlak masayı yapan, hatta Stonehenge ile bile ilişkilendirilen odur. Ayrıca ayette leğen ve kazanlardan bahsetmesi de ilginçtir. Kitapta çokça vurgulayacağım gibi Keltler, kazan, kap, kâse gibi aletlerle özdeşleşmiş bir topluluktur. 

Çeşitli kaynaklarda Merlin’in Süleyman adında bir kuzgununun olduğundan ve Merlin’in Süleyman Mabed’inin yapı planlarını bildiğinden bahsedilmektedir.[1]

Ben Arthur’u Davud peygambere benzettiğimden dolayı, bu benzerlik pek sürpriz görünmemekte. Davud, Süleyman’ın babasıdır. Merlin, Arthur gibi Arthur’un babasına da danışmanlık yapmıştır. Daha önce tarihin en ünlü krallarının ayrıt edici özelliği olan kral-taht-kılıç üçgenine, bir de büyücü, sihirbaz veya sıradışı güçleri olmayan ama kralın başarısında büyük rol oynayan danışmanları, hizmetkârları ve yardımcıları da ekleyebiliriz. Yine de birisinin dinsel, diğerinin mitolojik evren ve kapsamda olduğunu göz önünde tutmamız gerekli. Birebir uyuşmanın olması çok zor. Farkların farkında olmak, sağlıklı değerlendirme açısından önemli ama bu tarz benzerlikler gerçekten heyecan verici. Özellikle Kur’an’da Sülayman’ın bu kadar muazzam krallığından bahsedilirken, leğen ve kazan gibi aletlere vurgu yapması, bizim için önemli ipuçları sağlamaktadır.

Süleyman ve Davud’la ilgili bağlantıyı güçlendirecek hususlardan biri de, Kutsal Kâse ortaya çıktığında yanında beliren malzemelerle ilgili olan söylencedir. Söylenceye göre kâse göründüğünde yanında gözüken kutsal malzemeler şöyledir: tabak, kesik bir baş, kan damlayan mızrak ve kılıç. Kılıcın büyük ihtimalle Davud’a ait olduğu ve kendinden sonra gelen oğlu Süleyman’ın kılıcı bir gemiye koyduğundan bahsedilir. Diğer motifler ise kitapta anlatılan sembollerin toplamını sunar. Motiflerin birbirleriyle uyumlu olması, Davud’un kılıcının kâseyle bağlantılı olduğunu gösterebilir. 

18 Eylül 2018 Salı

Hayal ve bilim..



"Yeterince gelişmiş bir teknoloji sihirden ayırt edilemez."

 - Arthur C. Clarke 


Varoluşumuzun yani İnsanlığın en önemli tartışmalarından biri bilim-din ilişkisidir. Bu tartışma arasında geri planda kalan bilim ve okültizm-ezoterizm arasındaki ilişki de son derece önemlidir. Din topluma yayıldığı için her an içiçe yaşadığımız bir unsur olması bilimle olan ilişkisini sürekli göz önünde tutuyor. Okültizm ve Ezoterizm ise daha seçkinci olduğu için pek gündem olmuyor. Aslında bilim de gizemli konularla uğraşır ve belli ölçülerde seçkincidir. Kendine has kuralları ve metadolojisi vardır. Topluma yayılamayacak kadar özel yetenekler gerektirir. 

Öncelikle ezoterizmi ve okültizmi tanımlayalım:

Ezoterim: Kısaca gizli sırlar öğretisi olarak çevrilebilecek olan ezoterizm kavramının kökeni Yunanca'dır. Sadece özel/seçilmiş insanlara öğretilen bilgi ve öğretilere verilen addır. 

Okültizm: Okültizm ve Ezoterizmi eş anlamlı zannetmek yaygın hatalardan biridir. Okültizm "gizli ilimler" olarak çevrilebilir. Gizli ilimlerden kasıt simya, astroloji, maji ve benzerleridir. Okültizm özünde ezoteriktir çünkü sadece belirli kişilere öğretilir. Ezoterizm işin biraz daha yöntemsel ve felsefi kısmıyla alakalıdır. 

Bilimin ve Ezoterizmin söyledikleri


Bilim insanlığın belki de tek evrensel faaliyetidir. Ezoterizm ise dinlere benzer şekilde insana amaç ve neden sunan bir öğretiler bütünüdür. Evrenin neden var olduğunu açıklamaya çalışmasının yanında evrenin nasılını ve yapısını da açıklamaya çalışır. Öne sürdüğü tezlerin her zaman bilim tarafından destek görmemesi genellikle bilimin o seviyeye ulaşamadığından dolayı böyle olduğu şeklinde yorumlanır. 

Ezoterik öğretiyi benimseyen insanlarda genellikle her bilimsel gelişmeyi kendilerine yormak gibi bir davranış ve fikir meyli vardır. Bu açıdan dindarlara benzerler. Bilim, insanların rahatlıkla bükebildiği bir argümanlar havuzuna benziyor. Görelilik, Kuantum ve belirsizlik gibi fikirlerin insanlara tam olarak ne söylediğini kimse bilmiyor çünkü var olan gözlem ve deneylerin amacı insanları belirli bir dini inanca bağlamak değil. Aynı şekilde ateist yapmak da değil. Geçmişte ve bugün bilim insanlarının pek çok farklı dini inancı oldu. Olmaya devam edecek.

Kuantum, Görelilik Kuramı, Sicim Teorisi gibi kavramlardan sonra bilim dünyasında oluşan "evren aslında sandığımız gibi değilmiş" anlayışını/atmosferini, ezoterizmdeki "dinler bize zahiri anlatır fakat derinde olan ezoterik fikirlerdir, içrek olan hakikattir." anlayışına benzetebiliriz. Ezoterizmi benimseyenlerin motivasyonlarından biri büyük ihtimalle budur. Fakat bilimin Kuantum'a veya Görelilik Kuramı'na "batın/içrek" gözüyle bakacığını söylemiyorum çünkü bilim sadece var olanı ortaya koymaya çalışıyor. Fakat kritik nokta şudur ki, bu çaba her bilim insanın da farklı etki gösteriyor. 

Günümüz biliminin kaynakları ve yöntemlerinin kökleri çok eski dönemlere kadar gidiyor. Antik dönemdeki insanların katkılarını bugün dahi hissedebiliyoruz. Mesela Pisagor-Öklid gibi isimlerin, Babil, Sümer ve Çin medeniyetlerinin katkıları ortada.


Pisagor bilindiği üzere ezoterizmle çok ilgili. Dolayısıyla günümüzde bazı bilim adamlarında mevcut olan kadim bilgeliği ve ezoterizmi küçümseyen tavrı doğru bulmuyorum. Fakat buradan yola çıkıp ezoterizmin propagandasını yapmak da aynı derecede yanlıştır. Çünkü mesela bir Hristiyan ya da Yahudi bilim adamından yola çıkıp Hristiyanlar veya Yahudiler propaganda yapmıyorsa bu ezoterizm için de geçerlidir. Yahudiler, kendilerinin nüfuslarına bakıp bilime yaptıkları katkıyı bir prpoaganda aracı olarak rahatlıkla kullanabilirler. Gerçekten nüfuslarına oranla bilime katkıları muazzam. Kimse "bakın Yahudiler seçilmiştir ve hakikat onların elindedir" demiyor. Bilim kendine has bir faaliyetler bütünüdür.  

Ezoterik öğretilerin bazılarına göre bilim insanın tekamülünün en önemli araçlarından biridir. Dolayısıyla "ya o, ya o" gibi bir düşünce ezoterizm ve bilim için söylenemez. Aslında mesele hayatın anlamlandırılması ve felsefede ortaya çıkıyor. Bilim evreni ve doğayı anlamamıza yardım etse de bize şu an için bir anlam ve amaç sunmuyor. 

Ezoterizm ve bilim ilişkisine dair verilebilecek en güzel örneklerinden biri Rönesans dönemidir. Bu dönemdeki pek çok bilim insanı ve düşünür aynı zamanda ezoterikti ve okültizm araştırmacısıydı. Örneğin kilise tarafından vahşice yakılan Bruno o dönemdeki ezoterik ve okültistlerden biriydi. Bilimle ve deneycilikle özdeşleşen Francis Bacon bir masondu. Bacon gibi bilimci denebilecek bir adamın mason olması yazımda anlatmaya çalıştığım çoğu konuyu güzel özetliyor. Rönesans aydınlanmasında Okültizm (Simya, Maji vb.), Kabala, Hermetizm gibi ezoterik öğretilerin rol oynadığı inkar edilemez bir gerçek. 

İnsanlık tarihinin en önemli dahilerinden biri olan Da Vinci'nin Floransa'dayken Hermescilik ve büyüyle ilgilendiği ve hatta pratiğini de öğrendiğine dair anlatılar mevcut.  Ayrıca bilim dünyasında devrim yaratmış olan Isaac Newton bile Simya'yla uğraşıyordu. Hatta Newton'un "Bildiklerimin çoğunu okültizmden ve Simya'dan öğrendim" tarzı bir söz söylediğine dair iddialar mevcut. Bilim demek merak demektir. Bilimin çıkış noktası budur. Dolayısıyla bilim insanlarında bu tarz çabaları gayet olağan karşılıyorum. Ayrıca bilimde çok yönlülüğün ne kadar önemli olduğunu ve hakikatin sanıldığı kadar kolay olmadığını gösteren detaylardan biri olarak değerli bir eğilim olduğunu düşünüyorum. 

"Her Şeyin Teorisi" olmaya aday olan Sicim Teorisi'ne göre evrendeki her şeyin sicim denilen parçacıkların farklı notalarda titreşmesiyle meydana geldiğini söylemesi Pisagor'un evreni notalarla açıklamaya çalışmasıyla özdeşleşiyor. 

Bilimin ezoterizmle ve dinle en büyük ayrışması her şeyi insan odaklı görmemesinde yatar. Ezoterizm ve dinler evreni bir nevi insan için oluşturulmuş fanus gibi görürler. Fakat bilim bizim evren için ne kadar basit canlılar olduğumuzu anlatır. 

Pek çok yazımda dile getirdiğim gibi geçmişte yaşayan atalarımızı bilimsel olarak yetiştiren bazı kadim bilgeler olabilir. Farklı kültürde gördüğümüz bilgelikle özdeşleştirilen üstün insanlar ya da tanrılar bir nevi geçmişin bilim insanlarıydı ve toplumu eğitiyorlardı. Bu bilgeler doğanın yanı sıra insanlara ezoterik bilgiler de vermiş olabilirler. En bilinen örneğiyle bizim İdris adını verdiğimiz peygamber veya nam-ı diğer Hermes/Hanok/Enki/Thoth bu tarz birisi olabilir. Ezoterik öğretilerde yüceltilen isimlere bakıldığında bu kişilerin genellikle bilgelik olarak üstün olduğu görülür. 

 

Bilim dünyasında Ezoterizm meyli


Günümüzde teorik fizikçiler arasında spiritüel eğilim olduğundan bahsediliyor. Bilim insanlarının bu eğilimi onların dinsel ritüellerine soğuk olmalarına ve ezoterizmin öne sürdüğü tekamül ve ruhsal yolculuk gibi kavramlara daha sıcak yaklaşmalarına bağlıyorum. İnsanın küçük bir evren olduğu fikri onları cezbediyor olmalı. Ezoterizmin insanı evrenden ayrı görmemesi ve bunu sık sık vurgulaması bilim insanlarının evreni incelerken aslında kendilerini inceledikleri gerçeğinin altını çiziyor.

Bu eğilimin bir diğer sebebi insanın karşılık bekleyen yapısı olabilir. Çünkü sonuçta bu insanlar ömürlerini bilime adıyorlar ve hepsi için söylenemese de bazı bilim insanları için et ve kemikten oluşan bir canlı olmak yeterli değil. Onlar daha farklı ve daha ileri seviyede bir bilinç arzuluyorlar.

Ezoterizmin, okültizmin ve ezoteriklerin tarihsel olarak bilime katkısı ortadayken günümüzde neden ezoterizme karşı bilimsel bir önyargı var? Bunun en büyük sebeplerinden biri büyük ihtimalle bilimdeki her gelişmeyi kendilerine yontan, son yıllarda sayısı görünür şekilde artan şarlatanlardır. Kuantum'u kullanarak insanların cebine göz diken bu tarz kişiler insanların bilime dair algısını kötü etkiliyor ve bilim dünyasında ezoterik fikirlere dair hassasiyet oluşuyor. Ama bu tarz insanlar var diye de Kuantum'un bize sunduğu yeni bakış açılarını göz ardı edemeyiz.


 

Bilinç ve Bir'lik.


İnsanlığın en temel sorularından olan Bilinç nedir? Nereden gelir? Kaynağı nedir? gibi sorulara Stanford Üniversitesi'nden John Hagelin "birleşik alan" cevabını veriyor. Bu birleşik alanın da bizi tekliğe/birliğe götüreceğini söylüyor. Yani aslında insanların hepsi "Bir." Bu felsefe aynı zamanda ezoterizmin en büyük tezlerinden biri. Zaten John Hagelin ezoterik öğretilere çok yakın bir isim. Hagelin ısrarla evrensel bilince dikkat çekiyor. Fiziksel olarak birbirinden ayrı olsak da temelde bir olduğumuza dikkat çekiyor. Hagelin'e göre bilinç beyindeki moleküllerin ve kimyasal işlemlerin sonucu değil, doğanın özüdür. Ona göre "doğanın tüm güçleri ve tüm parçacıkları(kuarklar, leptonlar, protonlar, nötronlar) sadece tek olan varlık okyanusundaki değişik dalgalardır. Bütün canlılar bu dalgaların titreşimidir."

John Hagelin'in üslubunu beğensem de anlattıklarını "bilim ispatlıyor" olarak sunmasını, dindar kesimdeki "bakın bilim Tanrı'yı doğruluyor" aceleceğiline benzetiyorum. Fakat önemli hususlardan biri şudur ki John Hagelin budist veya hindu insanlara hitap eden tarikat lideri gibi konuşmasına bakarak söylediğini tamamen reddetmenin veya iyice sorgulamadan önyargıyla yok saymanın doğru olmayacağıdır. Sonuçta hakikat, çileli bir yoldur. Şeylerin ve kendimizin dahi ne olduğunu tam olarak bilemezken hakikatin kodları elimizdeymiş gibi hayata dair bütün yorumları yok saymak bana makul gelmiyor.