14 Ekim 2017 Cumartesi

Kaza..

3-4 gün önce yazmıştım..Uçaklar düşecek doğal felakatler olacak diye.

Son dakika... Uçak kalkıştan hemen sonra düştü!

AA |  14 Ekim 2017 Cumartesi - 13:01 | Son Güncelleme : 14 10 2017 - 17:07

Fildişi Sahili'nde düşen kargo uçağı - Başkent Abidjan yakınlarında düşen uçakta 4 Moldova vatandaşı öldü, 6 Fransız yaralandı.

Angola’da uçak düştü: 7 ölü

AA |  14 Ekim 2017 Cumartesi - 16:40 | Son Güncelleme : 14 10 2017 - 16:40

Güney Afrika ülkelerinden Angola’da özel bir uçağın düştüğü ve uçakta bulunan mürettebat dahil 7 kişinin hayatını kaybettiği bildirildi.

Gitsin..

Mümkünse, her sabah veya akşam, günde bir kez olabilir, sert bir zemin üzerinde çıplak sağ ve sol ayak üzerinde, GÖZLERİNİZ KESİN TAM KAPALI her iki kolunuz yanlara T şeklinde açık, yaklaşık 30 sn.’de 100’e kadar, tek ayak üzerinden “sesli” sayarak DENGE’de durma eğitimine vücudunuzu ve beyninizi mutlaka ACİL alıştırınız.

İlk bir hafta sayamamanız çok normal. İlk bir haftadan sonra, 100’e kadar sayarak bu eğitime vücudunuzu alıştırırsanız, ileride kesinlikle ALZHAIMER konusunda sorun yaşamazsınız.

Huzurlu ve Kaliteli yaşamanız, “en az 100 yaşınıza kadar, her konuda birlikte sağlıklı yaşlanabilmemiz dileğiyle…”

ÖZEL NOT: Lütfen, olabildiğince fazla, özel dostlarınızla bu çok basit bilgiyi paylaşıp, kendilerini bilgilendiriniz…
Şu an olmasa bile, yıllar sonra özel dostlarınızın dualarını sürekli alırsınız… TEŞEKÜRLER.

Tek..


Yansıt..


13 Ekim 2017 Cuma

Bileşik enerji..

" Tüm biyolojik sistem, beyin ve dünyanın kendisi de aynı frekans değerlerinde çalışır. Eğer salınım sistemini elektronik olarak kontrol edebilseydik, direk olarak insanoğlunun tüm zihinsel sistemini kontrol edebilirdik. "
" Our entire biological system – the brain and the earth itself – work on the same frequencies. If we can control that resonate system electronically, we can directly control the entire mental system of humankind " Nikola Tesla


Enerji..

İbni Arabi'nin Alemler hakkındaki düşünceleri ;

Aşağı alemlerden yüce alemlere doğru sıralanırsa;

1.Nokta: Hislere hitap eden alem olarak tecelli eden hak. 
(Bilinç,bilinçaltı)

2.Nokta:Yarı manevi yarı maddi eşya olarak tecelli eden hak. 
Kolektif bilinç)

3.Nokta:Rab olarak tecelli eden hak. 
(Süper bilinç)

4.Nokta:Allah olarak tecelli eden hak. 
(Süper Kolektif Bilinç)

5.Nokta:'O' olarak tecelli eden (gayb-ı mutlak,ağma,kör nokta,gaybu'l gayb) hak. (Kozmik süper bilinç)

Alem..

Âlem bir vehim'den ibârettir; onun gerçek bir varlığı yoktur. 
Bu ise "hayâl" ile kastedilen şeydir. 
Yâni sen hayâlinde zannetin ki bu âlem kendi başına buyruk, 
kendi kendine oluşmuş bir gerçektir; mutlak Gerçek'den (Hakk'dan) hâriç bir varlıktır. Hâlbuki hiç de böyle değildir... 
Bil ki senin kendin de bir hayâlsin; 
idrâk ettiğin her bir şey ve "bu ben değilim" dediğin her bir nesne de bir hayâldir.  

Şu hâlde bütün varlık âlemi de hayâl içinde hayâldir."

İbn Arabi, Füsusu'l-Hikem'den
 ...

Saf ilişki..

Emzirme anne ve bebeğin sağlıklı bağlanması için önemlidir. Anne bebeği isteyerek emziriyorsa , emzirirken bebeği ile göz teması kuruyorsa bebek ve anne de dopamin salgısı artar. Dopamin aşk hormonudur. Güvenli bağlanmayı sağlar. Anne bebeğiyle göz teması kurar sonra gözünü kısa bir süre çeker tekrar göz teması kurar. Bebeğin beynine uyarı gider sonra kısa bir süre kesilir. Bu uyarılma ve uyarının kesilmesi bebeğin beyninde duygularını düzenlemeyi öğrenmesini sağlar.
Anne duygularını sağlıklı düzenleyebiliyorsa çocuğuna da bunu verebilir. Anne duygularını kendi sağlıklı düzenleyemiyorsa bebeğin ihtiyacına göre bu duygularını uyumlu aktaramaz. Örnegin çocuk acıktığında hemen beslemiyor yada tok ise onu zorluyorsa yada kendini iyi hissettiğinde çocuğu seviyor hissetmediğinde sevmiyorsa çocuk sağlıklı bağlamaz. Anne ile kurulan bu ilk ilişki ömür boyu diğer insanlarla kurulan ilişkilerde tekrarlanır. 
Emzirirken annelerimiz sadece süt verdiğinizi düşünmeyin. Sizin onunla kurduğunuz bağlanma biçimi çok önemli.

12 Ekim 2017 Perşembe

Kuşların gizemi..

Mimaride Gizli Baykuşlar 

Güneş (kartal), gündüz ,Ay (baykuş) gece 

Her ikisi de gök cisimlerinin (sembolik olarak kuşlar) engin bilgeliğini ve amacını içerir.

Eski Çin de de , aydınlık-karanlık simgeleri birbirini tamamlayıcı simgelerdir 

Baykuş karanlığın simgesidir ve ışığın simgesi sülünün yanında yer alır.

Özellikle Yale Üniversitesi kampüsü mimarisinde taş Baykuş görüntüleri çok sıklıkla kullanılmıştır.

Sol Üst: NYC 4th Street Broadway'de Tüccarlar Binası Baykuş. 

Sağ Orta: Catford Broadway'de,Londra Tiyatro Detayı 

Sol Orta:Manhattan, New York'ta Woolworth Binası cephesindeki Baykuş tasviri. 

Sağ Orta: Connecticut Merritt Parkway bir köprü üzerindeki Baykuş 

Alt:Bronx Hayvanat Bahçesi

Sembol..

FİL SEMBOLÜ

Fil bilinen en pozitif hayvan sembollerinden biridir.
Fil sembolü, batıdan doğuya birçok farklı anlam taşır.
Batıda fil,güzel anıları temsil eder.Doğuda ise sağlamlığın,cennetle arabuluculuğun ve nimetin sembolüdür.
Zorlukları aşmayı, özünüzü hatırlamayı, bilgeliği, hafızayı, güvenirliliği, gücü, aileyi ve arkadaşlığı temsil eder.
Feng Shui de uzun ömür sembolüdür.

Yön:Kuzey
Element:Toprak
Tanrılar:Ganesh, Indra, Siva

Eğer bir hayat ile ilgili kafanıza takılan bir sorun ve ya hastalık mevcut ise fil doğru bir majik adrestir

Öteden beri Asya'da ve Afrika'da egemen güçle ilişkilendirilen fil kuvvet,istikrar ve bilgeliği simgeler. 

Hint ve Afrika mitolojilerinde, bu ağır ve barışçıl hayvan değişik biçimlerde izlenir. Hint mitolojisinde Buddha, dünyaya beş yüz elli gelişinden birinde de fil kılığına bürünür. Himalaya Dağları’nda fillerin kralı olur ve iki fil karısı vardır 

Fil, Budizm’i benimsemiş topluluklarda hatta Türkler gibi daha sonra İslamiyet’i kabul etmiş topluluklarda dahi hükümdarlığın debdebe ve ihtişamının, gücünün ve kuvvetinin sembolü olmuştur. Buna bağlı olarak enerjinin, zekânın ve basiretin sembolü olarak görülmüştür.

Budizm’de aslan, fil, at ve boğa simgeleri Buda’nın üstün öğreticilik vasıflarıyla alakalıydı.

Beyaz fil saflığın, iyi niyetin ve sadakatin timsali olarak Uygur duvar resimlerinde tasvir edilmiştir.

İslamiyet'te fil vakası olarak bilinen olay Kuran-ı Kerimde El-Fil suresinde anlatılmaktadır. 

Yemen hükümdarı olan Ebrehe, Kabe’yi yıkmak amacıyla Mekke’ye yola çıkmış ancak Kabe’ye doğru yönlendiği vakit o ana kadar sahiplerinin emrine sadıkça uyan filler yola devam etmemek için direnmişler. Allah gökten kuşlar göndermiş, bu kuşlar pişmiş topraktan tuğlalar atarak filleri ve Ebrehe’yi bozguna uğratmışlar. Bu olayın yaşandığı yıl aynı zamanda Hazreti Muhammed’in doğduğu yıl olarak bilinir ve fil yılı olarak adlandırılmıştır. 

Özellikle Hint ve Çin kültürlerinde fil uzun süre yaşayan, ve yaşıyla birlikte de büyük bir erdeme sahip olan bir hayvan olarak görülür. Her zaman bir güç, erdemlilik, olumluluk ve şans simgesi olarak kabul edilen file "7 tane fil biblon olursa evin olur" şeklindeki batıl inanç, çok eskilere dayanır. 

Çin ve Hindistan'da da insanlar şans getirsin ve kötülüklerden korusun diye, evlerinin kapısına veya raflara fil "totemleri" koyarlar.(Bu, 7 sayısının uğurlu sayılması inancının birleşmesi gibi birşey olmalı)

Budist inanışa göre, Buda’nın doğumundan önceki gece, annesi rüyasında lotus taşıyan bir beyaz fil görmüş. aslında saf beyaz değil, soluk tenli bu fillerden birine dokunmanın, Budistlerin aydınlanmaya ulaşmasına yardımcı olabileceğine inanılıyor.

Bir beyaz fil bulunduğunda, kral bir fermanla ona kraliyet fili ünvanı verir; çünkü krallığa şans ve refah getireceğine inanılır.
Hindu tanrısı Ganesha; göbekli, sarı veya kırmızı, dört kollu ve fil başlı tasvir edilir.
Ganeşa'nın büyük fil kafası bilgiyi, aklı, irfanı temsil eder. 
Bir ağacı dibinden sökebilecek kadar güçlü, bir iğneyi yerden kaldırabilecek kadar duyarlı ve esnek olan fil hortumu, dış dünyanın getireceği zorlukları göğüsleyebilecek gücü, iç dünyanın süptil katmanlarında keşfe çıkabilecek kıvraklık ve hassasiyeti sembolize eder. Bedeninin duruşu, hortumunun kıvrık oluşu, yaradılışın sesi OM'un tasviridir.
Afrika'da ise bazı kabileler, fil avı sırasında filin üzerine mızrak atarken, bir yandan da file; kendilerini öldürmemesini ve kendisinin çok güçlü olduğunu söylerler. Fil öldürülünce, ölümünün ona bir kaza olduğu söylenir ve ondan özürler dilenir. Filin hortumu da ölümünden sonra büyük bir törenle gömülür 
Taylandda beyaz fil kutsal sayıldığından, öldürülemez, satılamaz ve hatta başkalarına da devredilemez.Tayland'ın milli sembolüdür ve dikkat edilirse tayland haritasının da fil başı şeklinde olduğu görülür. 
Dövme olarak ise fil: Ilımlılık,sefkat ve sonsuzlugun sembolüdür.
Bu zeki, munis, itaatkar hayvanlar bugün sirklerde eğitilerek çeşitli şaşırtıcı oyunlar yaptırılmaktadır.Sirklerde kullanılan filler, küçük tip Asya türleridir. 
Afrika filini insana alıştırmak oldukça zor olmasına rağmen Hindistan filleri rahatlıkla evcil hale getirilebilmektedir. 
Hatta Hindistan'da küçük çocuklara dadılık ve bekçilik yapan filler bile vardır. Dışarı çıkacak olan yerli Hintli kadın, çocuğunu bahçedeki filin yanına getirip bırakır. Filin gözetiminde çocuk bahçede rahatça oynar. Fil orada olduğu müddetçe başka bir hayvan da gelip çocuğa zarar veremez. Filin onu ezmesi, çiğnemesi korkusu da yoktur. Hayvan evin bir ferdi gibidir.

(Derlenmiştir)

Yaşam..

YEŞİL

Tabiata hâkim olan renktir. 

İnsana huzur verir ve rahatlatır. İç açıcı ve güven veren bir renktir. Aynı zamanda umudu, yeniliği, gençleşmeyi ve yeniden canlanmayı çağrıştırır. Paylaşım, cömertlik ve uyumun rengidir.

Yeşil rengi seven insanlar genellikle üretken, çevresiyle uyumlu, içten ve doğayı seven insanlardır. Aynı zamanda hareketlerinde dengeli ve düzenlidirler.

Yeşil renk, üretkenliği arttıran etkisiyle özellikle mutfak için uygundur. Hastanelerde de hastaları rahatlatmak için kullanılması faydalı olur. Girişlerde yeşil renk kullanılması girilen ortama güven duymaya ve rahatlamaya vesile olur.

Yeşil renk insanı rahatlatır ve huzur verir. Gözleri dinlendirir. Verem ve kalp hastalıklarına karşı faydalıdır. Mide rahatsızlıklarına karşı direnci arttırır. Zehirli maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasına yardımcı olur. Sinirleri destekler. Hücrelerin yenilenmesini ve onarılmasını sağlar.

Olumsuz etkileri olarak, aşırı rahatlama sonucu umursamazlık, yorgunluk hissi ve tembelliğe, ayrıca kıskançlığa neden olabilmesi sayılabilir. Çalışmaya yatkın olmayan, yani tembel, kişilerde tembelliği daha da arttırabileceği için bu kişilerin çalışma ortamlarında yeşil rengin hakimiyetinden kaçınmak faydalı olacaktır.


11 Ekim 2017 Çarşamba

İnsan..

Her nefes birer düşüncedir.O yüzden nefese dikkat etmek gerekiyor..

-(6)

Simyada bilinçdışı, maddenin gölgesine yansımalıdır. 


Jung’da karşıtlıkların mutlak bileşimi kuramı, Merkür çeşmesi arketipiyle simgelenir.”Jung doğuştan evrimle getirilen ortaklaşabilinçdışından söz etmiştir.


C. Jung’a göre insan zihni, onun evrimi tarafından biçimlendirilmiştir. Dolayısıyla, bireyin varoluşu onun geçmişiyle de bağlantılıdır. Bu bağlantı, yalnızca kişisel geçmişini değil, kendi türünün geçmişini, hatta insanlığın evrimini içerir. 


Kişisel bilinçdışının içeriği, daha önce bilinçte varolmuş yaşantılardan oluşur. Kolektif bilinçdışının içeriği ise insanın yaşam süresinde, bilincinde yaşanmamıştır. Kolektif bilinçdışı Jung’un “arketip” dediği imajlardan oluşur. Bu imajlar insana atalarından aktarılırlar. Yalnız insanlık tarihinin değil, insan öncesi evrimin de ürünüdürler. 


Arketipler, insanın vaktiyle atalarının geliştirmiş olduğu tepkilere benzer eğilimler göstermesinin kaynağını oluşturur. İçine doğduğu dünyanın genel imajı, doğduğu anda insanın içinde de vardır. 


Jung birbirini etkilemesi imkânsız olan kültürlerde dahi ortak semboller keşfetmiştir.Her insan aynı temel arketip imgelerine sahiptir.


Jung tam bir birlik ve bütünlüğün çeşitli kültürlerde defalarca rastlanılan bir sembol olan bütünleşme çemberi (mandala) ile temsil edilebileceğini söylemiştir. 


Mandala, bireyin bilinçli veya bilinçdışı bütünselliğinin simgesidir. Çember, haç ve Jung’un da pek çok kez resimlediği mandala figürleriyle sembolleşmiştir. Mandala, meditasyonda, dikkati merkezde yoğunlaştırmak için kullanılan bir çizimdir.


Simya ve diğer okült bilimlerin yorumlarıyla ilgili eserler yazmıştır. Geliştirdiği psikolojik kavramlar ile okült ilimler ve çağdaş ilimler arasında köprü kurmuştur.” “Jung psikolojisinde dört bilinç işlevi vardır: duygu, düşünce(akıl), sezgi, duyum(duyu). Eğer bir karakterde düşünce gelişmişse, bastırılan duygular histeri olarak geri döner. Duygusal olarak gelişmişse, bastırılan düşünce, fobi olarak geri döner.” 


Yaşam mottosu zıt kutupların birliğidir.


Jung’a göre, kötülüğü de bilmek (yapmak değil) zorundayız.(gerektiğinde ona hâkim olabilmek için) Kendini her yönü ile tanıma ancak bu şekilde gerçekleşebilecektir. Bütünleşmiş ancak birey olmanın farkındalığını da aynı zamanda hissedebilmiş şekilde kalabilmiş bilinci yaşamaktır amaç. 


“Ölülere yedi vaaz”da şöyle geçer: “Kendimizi karşıt çiftlerden nasıl birer ayrı varlık haline getireceğimizi bilirsek kurtuluşa ulaştık demektir. İnsan Tanrıların özünü paylaşandır, tanrılardan gelir, tanrılara gider.”


(Derlenmiştir)


-(5)

Fakat tüm beceri ve yeteneklerine rağmen; Biyolojik Bilinç tek başına fazlaca bir işe yaramaz; üç aylık bir bebekten çok fazla bir şey beklenemeyeceği gibi... 


Bebeğin Biyolojik Bilinç’ini iş gören ve üretim yapan bir sisteme entegre edecek olan bir başka dış etkene gereksinim vardır. O da Sosyal Bilinç’tir. 


Sosyal Bilinç olmadan bebeğin Biyolojik Bilinç’i onu toplumsallaştıramaz ve olgunlaştıramaz. Yani kişilik oluşumundaki en etkin faktör toplumdur, uzak ve yakın dış çevredir.


Ulaşılan olgunluğun, kişiyi evrensel, yaratıcı ve eşsiz kılması için de Kolektif Bilinç’i tamamlayan üçüncü bir kaynağa gerek vardır. O da Kozmik Bilinç’tir. 


Bu kaynağı kullanamayan bir bilinç, tek gözlü, yetersiz bir bilince sahip demektir.  




Yani Kolektif Bilinç denilen olgu: 


Biyolojik Bilinç, Sosyal Bilinç ve Kozmik Bilinç toplamının artısıdır. 


O nedenle, insan; sosyobiyolojik ve kozmik bir canlıdır. 


-(4)



Bilinci üç ayrı kategoride değerlendirebiliriz; 



Biyolojik Bilinç, Sosyal Bilinç ve Kozmik Bilinç...



Bedenimizi bir arabaya, bilincimizi de arabanın şoförüne benzetirsek; 


İnsan olarak hem araba, hem de arabanın sahibi ve şoförü durumunda olduğumuzu görebiliriz. 


Görüldüğü gibi; araba (beden) şoförsüz (bilinçsiz) bir işe yaramadığı gibi, şoför de arabasız var olamıyor.


Şoför arabasını nasıl kullanacağını -birkaç temel manevra dışında doğarken bilemiyor ve iyi bir sürücü olması uzun ve zahmetli bir eğitim sürecinden sonra ancak kısmen gerçekleşiyor. Kaldı ki arabasının parçalarını (organları) ve çalışma sistemini öğrenebilmesi bile bir ömür boyu sürebiliyor. 


Bir okyanus kaplumbağasının kuma gömdüğü yumurtalarından çıkan yavrularının vakit geçirmeden denize yönelmesi ve yüzebilmesi kadar bilinçli olmasa bile, insan yavrularının da doğuştan gelen içgüdüsel bazı yetenekleri vardır: 


Ağlayabilmek, süt emmesini bilmek ve anne kokusunu tanımayı hemen öğrenmek gibi...


Yüz binlerce yıllık evrim sonucu genetik yapıya yerleşmiş bu yetenekler, beyindeki sinir hücrelerinin işlevleri sonucunda kendilerini gösterir ve bebeğin yaşaması için gerekli fizyolojik faaliyetleri kontrol ederler.


Buradan anlaşılıyor ki: Acemi şoför (üst bilinç) daha arabasını kullanmayı öğrenmeden önce, ona yardımcı olan bir usta şoför (alt bilinç) var. 


Fakat “Serebral Korteks” veya Beyin Kabuğu denen ve beynin üst tabakasını oluşturan o ince bölümün altında kalan kalınca tabakanın tam olarak ne işler becerdiği, henüz tıp ve diğer bilim dallarınca bile tam anlamıyla bilinemiyor. 


Beynin yüzde 72’si olan alt beyinde olup bitenleri ortaya çıkarmak, kendimizi daha yakından tanımak ve evrimsel tarihçemizi öğrenmek adına büyük birer adım olacaktır. Belki de, alt beyni iyi tanımadığımız için bilinci anlamakta güçlük çekiyoruz.


Beyne bu özellikleri kazandıran kaynak hücrelerimizdeki genetik şifrelerdir. Cansız atomlardan yapılmış DNA moleküllerini oluşturan genler, vücudumuzdaki tüm dokuları ve sistemleri üretme bilgisini taşırlar. 


Bu sistematik bilgilerin işe yaraması için genlerin canlı ve “bilinçli” olması gerekir. İşte ben bu Biyolojik Bilinçtir.


-(3)

Bu uzun bir aşama sonra yapılabilir. Kişi bilincin değişim aşamalarından birinden diğerine çıktıkça, kişiselden evrensele doğru bir geçiş içine girer. 


Örneğin, Alem-i misal’de kişi, rüya kişiliğinin alışık olduğu dünyevi kişiliğinden çok farklı olduğunu keşfeder. 


Alem-i melekût’ta ise kişiliğinin karşılığı bir melek olarak görünür ve saf ışık şeklindedir. 


Daha ileri aşamalarda “Rabbinizi kendinizin bilgisi ile bildiğiniz zamanlarda sahip olduğunuzdan farklı bir bilgi ile kendinizi bilirsiniz; artık kendinizi O, vasıtasıyla bilirsiniz. ... Tanrı sizin aynanızdır, yani, sizin kendi özünüzü seyrettiğiniz bir ayna ve siz, siz O’nun aynasısınız, yani O’nun kendi ilahi sıfatlarını seyrettiği bir ayna.”


Sufilere göre yüksek bilinç dereceleri  

Seviye Bilinç durumu  

-Alem-i lahut Bireyselliği yansıtan farklılıklar henüz ortaya çıkmamıştır. Ancak bütün potansiyeli mevcuttur.  

-Alem-i ceberut Öz bir şekle sahip değildir. Ruhun fiziksel olmayan gerçekliği algılanır.  

Alem-i meleküt Arşa ait varlığımız gizli bir bedenle birleşir. Aklın sınırlarından kurtulur. Vecd haline ulaşılır.  

-Alem-i misal Kendilik (self) dağılır, ışık demeti halini alır  



-(2)

Saf Bilinç -(2)



Saf bilinç, sistematik meditasyon uygulaması esnasında insan deneyiminin doğal yönünün doğrudan deneyimidir. Bu doğrudan deneyimin özelliklerinin ortaya konulması bilinci anlamamızı kolaylaştıracaktır.


“Saf bilinç”teki saf, bilgi işleme ve bilginin içeriği olaraktan serbest olmaktır. İçerik ise kendine farkındalıktır. Farklı olarak, normal uyanıklık deneyiminin içeriği, dış nesneler, içsel düşünceler ve hislerdir. 


Saf bilinç esnasında üç önemli his ortaya çıkar: 

1. Uzay-zamanın veya beden hissinin yokluğu, 

2. Huzur, 

3. Sonsuzluk, sınırsızlık.


Saf bilinç durumunda, benliğimiz olmasına karşın nesnel dünya yoktur.


Sufilere göre, sıradan günlük bilinç otomatiktir ve seçiciliği yoktur. Bu anlayış, modern bilimin de bakış açısı ile uyumludur. Sıradan bilinci “derin uyku” ya da “körlük durumu”, yani dünyanın gereksiz boyutları ile aşırı ilgilenme olarak tanımlarlar. 


Sufizmde temel konu daha yüksek bilinç düzeylerine götüren bir bilinç ve farkındalığın geliştirilmesidir. Bu kişiyi nefse (self/kendilik) götüren bir yoldur. Bunu yapmanın yollarından biri bilinçdışının sansürü uyku sırasında ortadan kalkmışken, bunları bilince itmenin bir yolunu bulmaktır. 


İbn Arabi ve diğer birçok sufi, dalgınlık denebilecek bir çeşit şeffaf rüya uygulaması yaparlardı. Böylece bilinçle iletişim kuran bilinçdışının mesajını semboller aracılığı ile vermesi yerine, düşünenin bilinci bilinçdışının içinde dolaşır duruma gelir. 


Saflık..

Bilinç: -(1)



Bir petek gibi binlerce minik gözün birleşmesiyle ortaya çıkan, görme duyusuna benzeyen bir “Kolektif Farkındalık” hâli.


Bir başka tanımla Bilinç; beş duyu organı ve diğer yetilerimiz sayesinde, iç ve dış dünyamızda görünen ve görünmeyen pek çok şeyin farkına varmamıza olanak veren; öğrenmemize, çevreyle iletişim kurmamıza ve iş görebilmemize imkân tanıyan ve canlı birer varlık olarak yaşamamızı sağlayan, akıllı bir kolektif enerji türü.


Bazılarının Ultrabilinç ya da Genişletilmiş bilinç, kozmik bilinç olarak adlandırdığı duruma ise Budistler nirvana, zen, satori, yogada samadhi derler. Sufiler ise bu yolu vecd, insani kâmil yolu olarak adlandırır. 


Bilincin ya da bilinçli olmanın farklı dereceleri vardır. Koma ve uyku bunlar arasında tartışılmaz ayrı noktalardır. Uykuyu hepimiz her gün deneyimleriz. Anesteziyi bazılarımız denemiştir. Ve çok azımızda geçici koma durumları yaşamıştır. Bunlar, çok kesin ve kati sınırlarla birbirlerinden ayrılmazlar. 


Mistik haller, uyku-anestezi-koma, hafıza kayıpları, psikotik hastalıklar, uyuşturucu ilaçlar (LSD gibi) farklı bilinç durumları doğurur. Bunların bir kısmı yapıcı, bir kısmı ise yıkıcı ya da bozucudur. Bazıları kısmen iç içedir ve sınırların nerede birbirinden ayrıldığını tespit zordur. Aralarında “bulanık” bir ilişki vardır.


Transandantal meditasyon (TM) ve diğer mistik deneyimlerin amacı, günlük yaşamımızda devamlı bilinçli olarak yaşadığımız yanılsamasından çıkmamızı ve gerçekten devamlı bilinçli duruma gelmemizi sağlamaktır.


Arayan bulur..

Gerçeğin sürekli gelişim içinde olduğunu bil.

Yarının sözleri bugünün sözlerinden farklı olacaktır. 
Okuduğun şeylerde yüreğinin titreşimine uygun olanları al, 
gerisini bırak.

Söylenenleri yargılamak, 
bu sözlerle ilgili inançlarını yeniden değerlendirmeye almak 
anlamına gelebilir.

Okuduğun sözleri yargılamak dürtüsünden 
kendini alamıyorsan 
bunu kendini geliştirmenin bir armağanı olarak gör.

Eğer herhangi bir söz,

içindeki duygusal düğmelere basarak 
sende tepki yaratıyorsa 

bu tepki,

kendini
sınırlı bakış açısıyla ifade ettiğinin işaretidir.

Kendini bunun için yargılamak yerine 

bakış açını

genişletmek üzere çalış.

Böylece sınırsızlığını kucaklamak 
ve direnç göstermeden yaşamak konusunda büyük yol alırsın.

Bu kitaptan kendi benliğine uygun olanını al 

ve kendi özgün bakış açını yaratmak için 
bir katalizör olarak kullan. 

Varlığının sınırsızlığına açılan kapıların anlayışını kazan 
ve bu anlayışı kendine mal et. 

Her cümleyi algılama biçiminin 
sadece sana özgü olduğunu bil, 

her cümleyi başka kimsenin anlamadığı gibi anlayacaksın. 

Eğer bu kitap sana bir dönüşüm deneyimi yaşatırsa 
bunun kendi seçimin olduğunu bil. 

Tanrı Tohumu güçlenmen, değişmen ve seçimlerini arttıman için 
sana sadece potansiyel bir alan yaratıyor.

Kâğıdın üzerindeki sözleri istersen yüreğine alabilirsin. 

Bu tohumların senin tarafından, senin için 
ve senden nasıl tomurcuklanacağı sadece sana bağlı. 

Bu sözler seni hiçbir şekilde yeniden yaratmayacak, 

zaten içinde var olan potansiyeli ortaya çıkaracaktır.

Tanrı tohumu Kitabından / Story Waters..



Tane olmak..

Tek gerçek yolculuk, 

aynı gözlerle yüz değişik ülkeyi dolaşmak değil, 

aynı ülkeyi yüz değişik gözle görebilmektir

Marcel Proust

Her an..

Martı / Richard Bach,
"Eğer dostluğumuz zaman ve mekan gibi şeylere bağlıysa, 
sonunda zamanı ve mekanı yendiğimizde, kendi dostluğumuzu da yıkmış oluruz! 
Ama mekanı yendiğimizde, geriye sadece BURASI kalır.
Zamanı yendiğimizde, bize kalan yalnızca ŞİMDİ'dir. 
Burayı ve Şimdiyi paylaşacağımıza göre, nasıl düşünemezsin sık sık birlikte olacağımızı ?...''

Yalın..

Senin kendi yolun var. Benim kendi yolum var. 
Doğru yol olarak uygun yol ve de tek yol, böyle bir şey yok...

Kanıt.

Bilim adamlarına göre yapılan son deney ve araştırmalar "altıncı his" denilen şeyin "bir söylenti ya da metafizik" olmadığı konusunda ciddi deliller ortaya koydu.07 Mayıs 2007

Bilim adamlarına göre yapılan son deney ve araştırmalar, "altıncı his" denilen şeyin "bir söylenti ya da metafizik" olmadığı konusunda ciddi deliller ortaya koydu.

Amsterdam Üniversitesi profesörlerinen psikolog Dick Bierman, tüm zamanların en "ciddi" paranormal deneylerinden birini geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdi. Bir grup "sıradan" vatandaş, Hollanda’da bir hastanede en son teknoloji ürünü cihazlarla incelendi. Prof. Bierman, beyin faaliyetleri ultrasonografik cihazlarla izlenen deneklerden bir kısmı hakkında edinilen verilerin, bu insanların "olayları önceden sezebilme" yeteneklerine sahip olduğunu kanıtladığını açıkladı. Elde edilen verilere göre beynin işleyişi, bazı kritik olaylar olmadan hemen önce belirgin bir biçimde değişerek yoğunluk kazanıyor.

uykuda_gelecegi_gormek_mumkun_mu_h1536_556ff.png

KİM GELECEĞİ GÖRÜYOR
Araştırma sonuçlarını İngiliz Daily Mail Gazetesi’ne açıklayan Prof. Bierman, "Şimdi araştırmayı daha da ileriye götürüp kimlerin geleceği görmekte daha başarılı olduğunu keşfetmek istiyoruz" dedi. Cambridge Üniversitesi’nin Nobel ödüllü profesörü Brian Josephson da "Şu ana kadar bulunan deliller, ’gelecekten bilgi alma’nın mümkün olduğu yönünde ikna edici. Fizik biliminde bunu yalanlamak mümkün değil" diye konuştu. Son araştırmanın doğrulanması halinde, "aniden ürperme" ve "dejavu" gibi herkesin yaşayabildiği paranormal olaylar da bilimsel düzeyde açıklanabilecek. Bu son deneylerden önce yapılan bazı istatistiki çalışmalar da altıncı his konusunda önemli ipuçları vermişti. 11 Eylül saldırılarından kılpayı kurtulanların da "aniden bastıran bir karamsarlık" ve "tıbbi bir nedeni olmayan mide ağrısı" gibi hisler yüzünden İkiz Kuleler’e gitmekten son anda vazgeçtiği belirtildi. 

Stargate Projesi
CIA, 1970’lerde başlayıp 1995 yılına kadar sürdürdüğü çok gizli "Stargate Projesi"yle SSCB’ye karşı "psişik casusluk savaşını" kazanmayı amaçlıyordu. Projede görev alan Dr. Dean Radin, askerlerin bazı durumlara önceden tepki verdiğini kanıtlamıştı. Nobel ödüllü kimyacı Dr. Kary Mullis, devraldığı araştırma hakkında, "Tüyler ürpertici bir olay. İnsanların üç saniye sonrası da olsa geleceği görebildiğine bizzat şahit oldum" demişti...

Alıntı..

10 Ekim 2017 Salı

Yaşamın tadı ..


"Bense ömrünü bir ağacın, cesaretini istiyorum bir çiçeğin"

Sylvia Plath'ın 'Boyunayım' şiiri 

Ama enine olmayı tercih ederdim. 

Ben kökünü toprağa batırmış bir ağaç değilim 
Taşları ve o ana sevgisini emen 

Bu yüzden büyüyemiyorum parlak yapraklara her nisan, 
Bir çiçek tarhının güzelliği de olamadım ne yazik ki 

Sanki özenle boyanmıs ve kendi payına düşen hayranlarını kabul eder gibi, 
Pek yakında bütün yapraklarından birer birer döküleceğini bilmeden. 

Benimle karşılaştırılırsa, ölümsüz sayılır bir ağaç 
Ve bir çiçek o kadar uzun boylu değildir belki, ama kalkişmanın anlamını bilir, 

Bense ömrünü bir ağacın, 
cesaretini istiyorum bir çiçeğin. 

Bu gece, yıldızların o sonsuz incelikte ışıkları altında, 
Ağaçlarla çiçekler serin kokularını serperlerken havaya. 
Aralarında yürüdüm, hiçbiri farkıma varmadan. 

Uykuya dalmadan düşünürüm de bazen 
Ben de onlar gibiyim aslında – 

Düşüncelerim bulanır sonra. 
Uzanıp yatmak, daha doğal geliyor bana. 

Sınırı olmayan sohbet yürürlüğe girdiği zaman, gökle aramızda. 

Ve son kez uzanıp yattığımda bir gün 

ben asıl o zaman yararlı olacağım: 

O gün ağaçlar bana bir kez olsun dokunabilecek 

ve benimle ilgilenecek vakti olacak çiçeklerin..

Bakış..

Suhreverdiye geleneğinde 
nefsin yedi derecesiyle renkler arasında 
şöyle bir münasebet kurulmuş ;

1.Nefs-i emmârenin rengi Mavidir. 

2.Nefs-i levvamenin rengi Sarıdır. 

3.Nefs-i mülhimenin rengi Kırmızıdır. 

4.Nefs-i mutmainnenin rengi Beyazdır. 

5.Nefs-i râdıyyenin rengi Yeşildir. 

6.Nefs-i merdıyyenin rengi Siyahtır. 

7.Nefs-i kâmilenin rengi yoktur, bütün renkleri yansıtır 

----------------------

1.Nefs-i emmâre: Kötüyü, günahı emreden nefis. 

2.Nefs-i levvame: Kendini kınayan, kötüleyen nefis. 

3.Nefs-i mülhime: İlham ve keşfe mazhar olan nefis. 

4.Nefs-i mutmainne: Huzura kavuşmuş tatmin olmuş nefis. 

5.Nefs-i razıye: Razı olan, şikâyetçi olmayan nefis. 

6.Nefs-i mardıyye: Allah'ın kendisinden razı olduğu nefis. 

7.Nefs-i kâmile: Tam, kâmil, temiz nefis.

İçimizde..

“Biz, tabiatın kendisi olduğumuzu çok sık unuturuz.
Tabiat, bizim dışımızda bir şey değildir,dolayısıyla tabiatla bağımızı kopardığımızda, kendimizle olan bağı koparmışız demektir “

Şiir..

"Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kaf Dağı,

Bir zerreciğim ki, arşa gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı! "

Necip Fazıl-Çile


9 Ekim 2017 Pazartesi

Gizli..


'Gizli Bilgeliğin Anahtarları Dengeli Güçlerin Bulunduğu Yerdedir' 

Kudret; akıl ve hikmetle, egemenlik ve asaletle, suyun ve toprağın niteliklerinin bilgisi ile, ateşin yönetimi ve havanın hareketinin bilgisi ile dengelenir.


8 Ekim 2017 Pazar

Deprem..

Yine yerler sarsılacak depremler olacak.Tren kazası olacak ve gemi batacak.
Doğal seller insanları yutacak.Bir ülkenin ileri geleni ölecek..

Orta asya..

EJDER simgesi TÜRK kültürüne aittir

Evren/dünya şeması oluşturan Türk abidelerinden biri: Bugut abidesi. M.S. 582. 

Diğer hanedan kitabeleri gibi kaplumbağa kaideye sahip bu eserde üst kısım başka örneklerde ejder veya kurt olarak ele alınmakla beraber burada üst kesimde Göktürklerin kurttan türeyiş efsanesinin ana motifi olan kurttan süt emen çocuk kabartması bulunmaktadır. 

Ejderha, hava ve suyun efendisidir. 

Ejderha ve Anka'nın uçuşunun, bereketli bahar yağmurları getirdiğine inanılır. 

Türklerin evren adını verdikleri bu yaratığı Araplar, tanin; Çinliler, lung; Moğollar, moghur; İranlılar, ejderha; Avrupalılar ise drache diye adlandırmıştır. 

Ejderha, milletlerin yaşadıkları mekan ve inanç yapılarına göre farklı şekillerde tasavvur edilmektedir. 

Çinliler ejderhayı, suda yaşayan pullu bir sürüngen olarak tasavvur ederlerken, Pers kültüründe kanatlı, dört ayaklı, yedi başlı, ağzından alevler püskürten bir varlık olarak tasvir edilir.

Türk kültüründe gök kuşağının ve yağmurun sembolü olarak görülen kurt başlı ejder motifi, devletin ve hakimiyetin de sembolü olarak ifadesini bulur. 

Kültigin ve Bilge Kağan mezar külliyelerinde bulunan kitabelerinde kaplumbağa şeklinde bir kaide üzerine kitabe taşının oturtulduğu, yukarısında ejder kabartmaları bulunan (Zunkara anıtı gibi bazı anıtlarda kemer oluşturan şekil ejderi andıran bir kurttur), dar yüzleriyle bir dikdörtgen taş blok olan yazının yer aldığı kitabe kısmı ile, söz konusu abide tipik bir evren şemasıdır ve devletin hakimiyet simgesidir.

Berber Kalesi isimli cenknâmede de yedi başlı olan ejderha, bir kuyruk darbesi ile kayaları yerinden sökmektedir.

SARI SALTUK ( 1198-1280) Dobruca ülkesini, özellikle Kralın kızını bir ejderden kurtarmıştır.

Hacı Bektaş Dergâhındaki şamdanlarda kullanılan bir figür olan ejder; çok eski inanç sistemlerinde var olan bir geleneğe göre, yeni bir yere yerleşileceği zaman, orasının yurt edinilebilmesi için fatihin orada bulunan ejderle savaşması ve yenmesi gerekmekteydi;ancak bu zaferden sonra o bölgeye yerleşilebilinirdi. 

Bu inanç Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesinde de görülmektedir.

Birgün Hacım Sultanın gönlüne, acaba erenler bize nereyi yurt verecek ki, orada dem-yom oynatalım (yer tutmak, yerleşmek) düşüncesi gelir. Bu fikir Hünkâra malûm olur. Kolu Açık Hacım der; Sana şu oğul canavarı tepeleyeceğin yeri yurt verdik, mezarında orada olsun. Hacım Sultan ve yanındakiler yola çıkarlar. Susuz yakınlarına geldiklerinde Banaz suyunun kenarında ejderi görürler. Sultan ejdere doğru bir nara atar ve ağzından çıkan ateşle ejder kül olur, ölür (Gölpınarlı, 1990).

Bir başka önemli hikaye Selim Şah oğlu Kılıç Arslan'a aittir. Kılıç Arslan Aksaray'da Hasan Dağı yakınında bir ejderha ile savaşıp Aksaray'ı mumur hâle getirir...

Vilayetnamede yer alan bir başka rivayete göre Hacı Bektaş Veli kâfirlerin elinden ejder yardımıyla kurtulmuştur. 

Olay şöyledir: Elli bin kâfir toplanır, kendisi de haç takınıp atına biner, harekete geçer. Önce üç bin piyade kâfiri öncü olarak yollar. Öncüler mağaraya gelince Hacı Bektaş, kâfirlerin sesini duyar; Yarabbi der, Sen bana yardım et, bir yedi başlı ejder yolla, mağarayı beklesin. Tanrı yedi başlı bir ejder emreder, ejder mağarayı kuşatarak yatar. Gelen kâfirler bunu görünce korkarak kaçarlar. (Gölpınarlı, 1990).

Ejder ile ilgili bir diğer olay Hacı Bektaş ve Ahi Evren ile ilgilidir: Ahi Evren ile Hacı Bektaş bir su kenarında oturup konuşurlarken Hacı Bektaşı tanıyıp inanmayan otuz kişi suya girip yıkanırlar. Hacı Bektaş Ahi Evrene, kalk yürü, adımızı anmamaya yemin ettiler; adımızı anmadıkça onları sudan çıkartma der. 

Ahi Evren bir ejder şekline girerek adamların kıyıda üst üste çıkardıkları elbiselerinin üzerine oturur. Sudan çıkarak elbiselerini almak için birkaç kez farklı adamlar gelseler de alamadan suya dönerler; ta ki hepsi ejder karşısında Ya Hünkâr deyip de, ejder kayboluncaya kadar (Gölpınarlı, 1990).

Hacı Bektaş Dergâhında, Balım Sultan Türbesinde bulunan şamdanda ilk sıradaki ejder kollarını birer el tutmaktadır. 

İnsanın en önemli organlarından biri olan el, korunma unsuru olup aynı zamanda hareketin de simgesidir. Anadoluda resim ya da cisim olarak birçok sanat ürününe yansıyan bu motifte sihirsel bir güç olduğuna inanılmaktadır.  

Nogayların bayraklarında da Kurt görünümlü bir ejder var.Bayrağa ilk bakıldığında herkes "yahu bu kurt" der ama o varlığa bütün olrak bakıldığında bir ejder görünür gözünüze.

Türk mitolojisinde ejderle ilgili olarak anlatılan öykülerden biri şudur:

"Bir zamanlar Kaf dağının ardında bolluk içinde yaşayan bir ülke varmış. Fakat bir gün, beklenmedik bir biçimde, bolluk ve bereket getiren ırmak kurumuş. Ülkenin tam ortasından geçen bu ırmağın kurumasıyla her şey kötüye gitmeye başlamış. Önce kuraklık, sonra kıtlık ülkeyi perişan etmiş. Aradan aylar geçmiş, soruna çare bulunamamış. Nice kahramanlar yollara dökülmüş, nafile. Tüm çarelerin tükendiği anda genç bir kahraman çıkıvermiş. 'Ben' demiş, 'bu çaresizliğe bir çare bulacağım. Kuruyan ırmağın yatağını izleyerek başlamış yürümeye. Yürüye yürüye varmış ırmağın kaynağına. Bir de ne görsün, büyük bir canavar ırmağın çıkış yatağına uzanmış yatıyor. Anlar ki, canavarı öldürürse ırmak yeniden akmaya başlayacak. Genç kahraman, ağzından alevler çıkan yedi başlı canavarla başlar savaşmaya. Bir de ne görsün, kılıcıyla kestiği her başın yerine yeni bir baş çıkmakta. Tam gencin gücü tükenmek üzereymiş ki, ak sakallı bir dede ortaya çıkıvermiş. Canavarın göğsünde bir noktayı göstermiş. Demiş ona 'kılıcını oraya saplarsan, kestiğin başların yerine yenileri çıkmaz'. Genç de öyle yapmış, canavarı yere sermiş. Cesedini yataktan kaldırıp atmış. Başlamış sular yeniden akmaya. Ülkede kıtlık bitmiş, bolluk geri gelmiş."

Kimi Türk ve Çin tradisyonlarında görülebileceği gibi, bazen de iki tür ejderden söz edilir; biri kötü, diğeri iyi veya bilgedir. 

Ejder sembolünün kötülükle ilgili olarak kullanıldığı tradisyonlarda ifade ettiği anlamlar şöyle açıklanabilir:

1- Ölüm öncesi karşılaşılan ejder: İnsanın nefsaniyeti. Ejderin öldürülmesi, kişinin nefsaniyetini alt edebilmesi, nefsani düşünme alışkanlığını terk edebilmesi ve 'nefis denetlemesi' yapmayı bir alışkanlık haline getirmesidir (Mücadele). Bu mücadele Sufi literatürde cihad-ı ekber (büyük savaş) olarak bilinir.

2- Ölüm olayı sonrasında karşılaşılan ejder: Neo-spiritüalist terimlerle, "kendiliğinden imajinasyon aşaması "ndaki varlığın imajinasyonunun varlığı olumsuz yönde etkileyen ürünler (imajlar) oluşturması. Varlığın kendisini olumsuz yönde etkileyen bu imajlardan kurtulabilmesi, "kendiliğinden imajinasyon aşaması"ndan "şuurlu ve idrakli imajinasyon aşaması"na geçişle mümkün olur. Bu aşamaya geçen varlık imajinasyonunun denetimini artık tümüyle eline almış, yani "ejderini öldürmüş" durumdadır

Çin tradisyonlarına göre Orta Asya'da bilge ejderlerin bulunduğu bir bahçe vardır ki, bulundukları yer Dünya'nın merkezidir.

Platon..

Platon'a göre Evren;

"Esir", "toprak", "hava", "ateş" ile "su"dan oluşan beş temel ögeden oluşur.

Bu 5 ögenin her biri birer eşkenar çokyüzlü olan atomlardan oluşmuştur. 

Bundan dolayi eşkenar çokyüzlülere platon cisimleri adi verilir.

Tetrahedron (4 EŞKENAR ÜÇGEN YÜZLÜ),ATEŞ

Hexahedron (Küp, veya 6 EŞKENAR ÜÇGEN yüzlü),DÜNYA

Octahedron (8 EŞKENAR ÜÇGEN yüzlü ),HAVA

Icosahedron (20 yüzlü) SU

Dodecahedron (12 EŞKENAR ÜÇGEN yüzlü), EVREN

Platon, bu cisimlerin doğayı anlattığını düşünüyordu. 

Ona göre; her yüzü bir eşkenar üçgen olan dört yüzlü ateşi, sekiz yüzlü havayı, yirmi yüzlü suyu, yüzleri kareler olan küp dünyayı ve yüzleri düzgün beşgenlerden oluşan oniki yüzlü ise evreni simgeliyordu. 
Platon, Timaus adlı eserinde bu düşüncesini açıklamıştı.

Bu cisimlerin neden tamı tamına beş tane olduğunun ispatında çok ilginç ve bir o kadar önemli bir formül kullanılır, “Euler formülü” 

Tetrahedron (4 yüzlü),
Hexahedron (Küp, veya 6 yüzlü),
Octahedron (8 yüzlü),
Icosahedron (20 yüzlü).
Dodecahedron (12 yüzlü),


Günümüzde artık atomun ne olduğu anlaşıldığından Platon’un bu görüşü olduğu gibi geçerli değildir. 

Ama ilginçtir ki atomlar kristal oluştururken aynen Plato'nun tanımladığı çokyüzlü üniteler seklinde dizilmektedir. Bu da Platon'un tamamen yanlış bir çıkarsamada bulunmadığını gösteriyor.

Bu saydığımız şekillerin, biri hariç, atomlar tarafından oluşturulduğu uzun suredir biliniyordu, ama 4. sıradaki dodecahedronun yani onikiyüzlünün doğadaki varlığı şimdiye kadar henüz gösterilememişti. 

Nature dergisinin Şubat 2006 sayısına göre bu onikiyüzlünün de atomlar tarafından kristal oluşumunda kullanıldığı ispatlandı. 

Natura dergisine göre, bu onikiyuzlu kristal dizilimini Meksika'daki San Louis Patosi Teknoloji Araştırma Enstitüsünden Josa Luis Rodriguez-Lopez ile Austin'deki Texas Üniversitesinden Miguel Jose Yacaman, altın-paladyum atomlarının her biri 2 nanometre uzunluğundaki kenarlardan oluşan kristal yapısında göstermişlerdir.

Böylece bu arastırıcılar Platon cisimlerinin hepsini doğanın temel yapısında kullanıldığı görüşünü tamamlamış oldular. 

Platon, ideal çokyüzlüler düşüncesini bir matematikçiden almış ve kendisinin geliştirdiği 5 doğal element felsefesine uyarlamıştır. 

Her ne kadar bu sentezden vardığı cıkarım doğru değilse de, Platon evrende var olan önemli bir gerçeği önceden akıl yoluyla tahmin ederek doğru akıl yürütmenin önemini göstermiştir.

Sembol..

Platon'a gore evren "esir", toprak, hava, ateş ile su'dan oluşan beş temel ögeden oluşur.

Platon'a göre bu 5 ögenin her biri birer eşkenar çokyüzlü olan atomlardan oluşmuştur. Bundan dolayi eşkenar çokyüzlülere Platon cisimleri adi verilir.

Dodecahedron (12 EŞKENAR ÜÇGEN yüzlü), EVREN

Octahedron (8 EŞKENAR ÜÇGEN yüzlü ),HAVA

Tetrahedron (4 EŞKENAR ÜÇGEN YÜZLÜ),ATEŞ

Icosahedron (20 yüzlü) SU

Hexahedron (Küp, veya 6 EŞKENAR ÜÇGEN yüzlü),DÜNYA

Mısır..

"Renk tayfın kızıl ucu bireysel gelişmeye, 

mor ışını ise Grup Bilinci gelişmeye yöneliktir. 

Yeşil ışın aradaki bağlayıcı köprüdür ve geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek ile ilintisi vardır. O Güzellik Işınıdır. 

Mavi Hermetik Işındır ve kökenleri Keldanilerde ve Mısırdadır; O Majisyenin Işınıdır. 

İndigo Işını soyut zihnin, felsefe ve ilimin Gnostik Işınıdır, 

Eflatun ise ibadet, şifa ve Hz. İsa'nın Işınıdır."

Dion Fortune, Aspects of Occultism

Tasvir..

BM logosu- Roma imparatorluk mührü ve Sümerlilerde karşımıza çıkan kanatlı disk ilişkilendirilmiş.

Kanatlı bir güneş diski destekleyen iki erkek-boğa arasında Gılgamış'ı betimlemeyen Rölyef(Tell-Halaf, Suriye)

Galaktik uygarlıklardan biri olan Sirius Kültürü’nü ifade eden kozmik bir sembol olarak geçer.

Aynısı Mısır ve Tibette de bulunmaktadır. 


Her üç toplumda da görülen bu sembol tufan öncesi uygarlıklardan olan Mu uygarlığından intikal ettiği, her üç toplumda aynı sembolün bulunması bu toplumların inisiyatik geleneklerinin Mu ve Atlantis Uygarlıklarıyla olan bağlarını gösterir şeklindeki görüşleri destekler.