24 Mart 2018 Cumartesi

Birlemek.


Irkcılık.

1800'lü yıllarda J. Marion Sims isimli jinekolog siyahi köle kadınları satın alıp denenmemiş cerrahi deneylerinde kobay faresi gibi kullanmıstır. 
Siyahi kadınlar üzerinde tekrar tekrar ANESTEZİ YAPMADAN genital ameliyatlar yapmıstir. Bu durumu "siyahi kadınların acı çekmediği" gibi bir savla gecistirmistir.
Ve kadınlar üzerinde uyguladığı bütün bu insanlık dışı testlerine rağmen, Sims' “modern jinekolojinin babası” olarak kabul edilmiştir. 
Heykeli hala New York Tıp Akademisi'nin önünde durmaktadır..
Alıntı.

Her an kıymetlidir..


23 Mart 2018 Cuma

Mısırda bilim.

Mısırlılarda Tıp

Eski Mısırlıların inancına göre, tanrılar hem hastalık hem de şifa verirlerdi. Tıp tanrılarının başında Sekhmet isimli tanrıça bulunurdu. Bu tanrıça hem veba salgını yayarken hem de şifa tanrıçasıydı. Mısır’da şifa verme vasfı bakımından tıp tanrıçalarının en önemlisi Thot idi. Yunanlılar daha sonra bu tanrıya Hermes Trismegistos ismini vermiştir.

Araştırmacılara göre, tıp tanrısı kavramı Mısır’da ilk olarak Helenistik Dönemde İmhotep ile ortaya çıkmıştır.misir-tibbi-2 M.Ö. 2600’lü yıllarda yaşayan İmhotep iyi bir hekimdi ve bilimsel tıbbın ilk uygulayıcısı olarak söylenen Hipokrat’dan asırlar önce modern tıbbı kullandığı söylenmektedir. İmhotep’in ünü ve öğretileri o kadar yayılmıştır ki zamanla sağlık tanrıları arasına girmiştir. Şifa tanrısı İmhotep Yunanlıların sağlık tanrısı olan Asklepios ile birleştirilmiştir.

 

Mısır tıbbı Mezopotamya’ya göre daha gelişmiş ve bazı konularda insan anatomisini daha iyi çözümlemişti. Mezopotamyalı hekimler henüz solunum sisteminden haberdar değilken, Mısır, bu konuda oldukça bilgiliydi. Ayrıca kan dolaşımı merkezi olarak karaciğeri gösteren Mezopotamyalı hekimlere karşılık eski Mısır kalbin dolaşım sistemi merkezi olduğunu biliyorlardı. Bu ileri tıbba bakılarak Mısırlı hekimlerin ününün tüm dünyada yayılmamış olmaması imkânsızdır. Mısırlı hekimler bunun sonucunda dünyanın her tarafına çağrılmış ve şifa dağıtmaları için krallara ve saraylarına hizmet etmişlerdir. Yazılı kaynaklardan biliyoruz ki; II. Amenofis devrinde Suriyeli bir prens eşi ve hizmetçileriyle Mısır’da Teb’e kadar gelmiş ve firavun’un hekimi Nebamon’un tedavisi altına girmiştir. Aynı şekilde İran hükümdarı Keyhüsrev ve Darius’nda yine Mısır’lı hekimlerce tedavi edildikleri bilinir.

misir-tibbi-3

Herodot’un naklettiğine göre, iç hastalıklarına, göz hastalıklarına, diş hastalıklarına bakan uzman özel doktorlar olduğu kadar cerrahlar ve sadece ameliyatları yapan kişilerde vardı. Genel olarak metinlerde çok çeşitli hekimleri üçe ayırdıklarını görüyoruz.

  • Hekimler
  • Vücuttan cin çıkarak kişiler
  • Nabız dinleyen, damar hastalıklarını tedavi eden cerrahlar.

Bütün bu hekimler sarayda, mabetlerde çalışır ve maaşlarını devletten alırlardı. Hastalara parasız bakarlardı. Sarayın başhekimi ise bugünkü Sağlık Bakanı yetkisini taşır ve tüm hekimlerin kontrolünü sağlardı.

            Metinlerle Mısır Tıbbı

Mısır yazılı metinleri hiyeroglif şeklinde papirüslere yazılarak arşive kaldırılıyordu. Günümüze gelen sayılı papirüsden bir kaçı tıbbı bilgileri içermektedir. Cerrahi bilgiler, cerrah için el kitabı ve reçeteler gibi kendinden sonraki hekimlere kaynak olsun diye yazılmış metinlerdir.

Günümüze gelen metinlerden biri;

                        “Boyun vertebası (omur) çıkığı ile ilgili bilgiler: Eğer boyun vertebası çıkığı olan bir hastayı meayene edersen, kolların ve bacaklarında duyarsızlık vardır, gözleri kanlıdır. Böyle bir hastalığı şöyle tanımlaman gerekir. Kollarında ve bacaklarında duyarsızlık varsa omuz vertebası çıkığı vardır. Bu hastalık tedavi edilemeyen bir hastalıktır.”

Sünnet mısırlılarda mecburiydi ve 14 yaşında yapılırdı. Karnak mabedinde M.Ö. 1392 senesine ait bir resimde sünnet ameliyatının nasıl yapıldığına dair bilgiler bulunmaktadır.

bakla sebzesinin Mısırlılarca ekilmediğini ve bakla yemediklerini biliyoruz. Bu duruma sebep olarak da bu sebzenin Mısırlılarca temiz sayılmadığını” ifade etmektedir. Herodotos; “çobanların hiçbir tapınağa alınmadığını ve bu çobanlara kız verilmediğini nakleder. Bu işle uğraşan kişiler kendi aralarında kız alıp verme işlerini yaparlardı. Çünkü temiz olmadıkları düşünülürdü”. Yine Herodotos’un dediğine göre; “doğum esnasında sorun yaşanmaması için, pişmiş topraktan bir “Bes Figürünü (Aile Tanrısı)” hamile kadının başucuna konur, bu sırada tanrıya dua edilirdi.



Mısır..

Antik Mısır’da Din ve Büyü: Akhenaten’de Kafa Karışıklığı – Bölüm 2

Mısırlılar için evren üçe ayrılıyordu: Yaşayanların dünyası, ölüler diyarı ve kutsal dünya. Bunun tehditkâr yanı ise bu dünyaların herhangi birinden bir düşman çıkabilirdi, daha da kötüsü, geldiği dünyadan değilse, herhangi bir şekle girebilirdi.
Orta Mısır’da Akhenaten’in yepyeni şehrinde yaşayan Akhetaten halkı, idaredekilerin halkın üstüne saldığı dini belirsizlik yüzünden oldukça huzursuzdu. Hem kendi günlük yaşamlarını nasıl sürdürecekleri konusunda, hem de yaşamlarındaki zorluklarla başa çıkabilmek için başvurdukları asırlık büyü teknikleriyle ne yapacakları konusunda kafalarında büyük bir soru işareti vardı. Ancak yanlış anlaşılmaların son bulması için yapılan son araştırmaların yardımıyla, eski Mısır bilimcileri Mısır’ın en eski yerleşim birimlerinden olan Amarna’daki Güneş ailelerinin bile tapınmaya karşı olmadıklarını gösteren şaşırtıcı bir hikâyeyi parça parça topluyorlar.

‘Timsahlar Üzerindeki Horus’ olarak bilinen dikili taşlar M.Ö. 13. yüzyıldan M.S. 2. yüzyıla kadar sürekli üretildi. Bazı resimleri tapınakların içindeki sığınaklara yerleştirilmiş biçimdeydi. Heykellerin geri kalanı evlerde ve mezarlarda bulundu. Bu heykelin üstüne dualar okunurken su dökmek bile kutsal sayılıyordu ve bunun şifa getirdiğine inanılıyordu.  Geraldine Pinch bu konuda, “Büyü sadece kaos ve kötülüğe karşı bir savunma mekanizması değildi. Aynı zamanda tanrıların insanlar üzerinde yol açtığı acılardan ‘kader’ kavramına tutunarak sıyırmayı başarabilmesinde de rol oynadı,” diyor.

Günümüze bol miktarda kalabilmiş bir obje de muskalar. Muskalar hem satanı hem de müşteriyi koruması için çok sık kullanılırdı. Belki de en önemli Bes resimleri bu her yerde bulunan asalar ve muskalardaydı. Bunlar Mısırlı papazlar ve büyücüler tarafından kötülükle savaşmak için yapılan ritüellerin bir parçası olarak kullanılırdı. Yazıtlardan biri büyücüyü tanrıları ismiyle çağırması gerektiğine işaret eder, “Bana gel, bana doğru yüksel, yol açtığınız hastalık/kötü olay/kötülük için birleşin… Kendi çıkardığınız hastalığa bir son verin, ey tanrılar, bakın bir ot buldum… Bana zarar veren bu hastalığa bir son verin!”

Amarna’da Büyünün Yeri ve Kapsamı

Firavun Akhenaten Orta Mısır’da Akhetaten’i inşa ettiğinde ve Aten’i asıl tanrı olarak ilan ettiğinde, sadece yerel tanrı Amun ve sonraları Osiris yasaklanmıştı. Tapınaklarda diğer tanrı ve tanrıçalara tapmak yasak olmasa bile teşvik de edilmiyordu – belki bu biraz da yer sıkışıklığı yüzündendi. Mesela Mısır’daki tapınakların eski başrahibi olan Akhenaten Ma’at konseptini koruyabildi. Ma’at uyum, denge ve genel olarak evrende eşitlik anlamına geliyordu ve geleneksel olarak tanrıça Ma’at ile sembolleştiriliyordu.

Dr. William Murnane’in gözlemlerine göre Firavun Ma’at kuralları içerisinde yaşadığını sık sık vurguluyordu. Belki de bu esneklik, modern arkeolojik keşiflerin neden Amarna’da gizli tapınakların bulunduğunu açıklayabilir.

Tanrı tanımazlar baştayken bile, her ne kadar azalmış ve daha da gizlenmiş şekilde olsa da, büyü pratikleri kesilmedi. “Her ne kadar Akhenaten’in ölümünden sonra çoğu kanıt yok edilmiş de olsa, Mısır’ın geleneksel inanç sisteminin birkaç parçasının – mesela asaların, Bes’in kafasının figürleri – onun döneminde de devam ettiği bariz. Bu yüzden yataklarının başında şeytan figürleri görünce şaşırmamak gerek.

Aten ile Bir Arada Var Olmak

Hathor ve Isis tanrıçaları gibi tapınak ve kişisel ibadetlerini birbirine karıştıran ilahi güçlere tapınmak, anlaşılması güç bir şekilde kişisel verimlilik ve büyüyle ilişkiliydi. Dr. Anna Stevens, Prof. Geoffrey Martin’in çalışmalarına dayanarak bu şaşırtıcı açıklamayı yapıyor: “… Geleneksel tanrıların ismi bazen kişisel isimlerden ya da objelerden çıksa da yerel tanrı Bes’in imgeleri Kraliyet Mezarlığı’nda bulunan mücevherlerde görülüyor. Bu da soylu insanların da kişisel tanrılarla ilgilendiğini gösteriyor.”

1880’lerin başında Kuzey İrlandalı vaiz, gezgin ve yazar olan W. J. Loftie Amarna’da yasal olmayan yollarla kazı yapan yerlilerden Nefertiti’ye ait olan altın bir mühür yüzüğü (şu yüzüğe atıfta bulunuyor. Sonrasında Loftie “Ankh-Bes-Bes-Ankh” yüzüğünü Rider Haggard’a, aynı zuladan “Dans Eden Bes” yüzüğünü de Andrew Lang’e veriyor. Yüzüklerin ikisi de şu anda Liverpool Müzesi’nde. Bes ve Tawaret’in imgelerinin yanı sıra; antik Akhetaten yerleşkesindeki daha derin incelemelerde keşfedilen bulguların hepsi; Wepwawet, Seth ve Hathor dahil daha birçok tanrının da tapıldığını gösteriyor.

Aynı zamanda büyük duvar resimlerinin üretimi Amarna’daki işçilerin kasabalarına bile uzanıyor. 1920’lerdeki kazı çalışmaları bir duvarda evde tapılan tanrıların güzelce işlenmiş hali, diğer duvarda ise Bes başta olmak üzere kadınların ve kızların ritüel dansı gösteriliyor. Dr. Stevens aynı zamanda “İnanç imgelerini görünür kılmak antik Mısır’da ritüellerin önemli bir parçasıydı. Ve görünürlük Amarna’da ayrıştırıcı bir özellikti. Çünkü geleneksel tanrılara tapmak genelde gizli tutuluyor veya resmi tarikata açık açık katılmak riyakarlık olarak görülüyordu. Antik Mısır’da yerel dinlere dair doğru dürüst bir çalışma, dinin en özel halinden kalıntılar bulundurduğu düşünülen evlerin üst katlarının ve çatılarının yıkılması nedeniyle gecikti. Amarna da bunlardan biri. Amarna’nın bir özelliği de ırmağın kenarındaki şehirde incelenecek bolca ev bulunması. Bu da yerel dine topluluğa açık ve görünür şekildeki bakış açısından farklı bir açı sunması demek,” diyor.

Amarna’da sürdürülen din geleneğine daha kapsamlı bir şekilde bakmanın zorluklarına bir de evlerde bulunan kraliyet ailesi eklenmeksizin Aten güneş diski imgelerini gösteren küçük tapınma yerleri ekleniyor. Amarna’da bulunan heykel ve dikili taş bolluğunda genellikle Aten’e tapan kraliyet ailesinin tasvir edildiği görülür. Peki bu herhangi bir şekilde yerlilerin Firavun tarafından tapmaları emredilen güneş tanrısına tapmayı kabul ettikleri anlamına mı geliyor; yoksa bunlar sadece Akhenaten’in dini deneyi bittikten sonra amacını yitiren, anlamsız objelerin kalıntıları mı?

Bu aynı zamanda Amarna’daki geleneksel tanrılara dair olan, kayıp ya da hiç var olmamış olan eserleri açıklıyor olabilir mi? Çünkü insanlar hemen kendi ana tapınaklara benzer yerlere, özellikle Teb’e, akın etmişti. Akılda tutulması gereken bir nokta da şu ki, insanlar Akhenaten’in vefatının ertesi gün Akhetaten’i terk etmediler. Akhetaten dört-beş yıl süreyle idari başkent olarak kaldı. Bu da geleneksel tanrı ve tanrıçaların tasvirlerinin günümüze kadar ulaşmasını açıklıyor olabilir.



Mısır'da büyü ve gizem.

Antik Mısır’da Din ve Büyü: Başka Dünyaların Güçleriyle Savaşmak – Bölüm 1

Antik Mısırlılar büyü çalışmalarını el üstünde tuttular ve neredeyse yaşamlarının her tarafında çeşitli amaçlar için kullandılar. Dünya görüşleri sadece bu dünyada olanlarla kısıtlı değildi...
Antik Mısırlılar büyü çalışmalarını el üstünde tuttular ve neredeyse yaşamlarının her tarafında çeşitli amaçlar için kullandılar. Dünya görüşleri sadece bu dünyada olanlarla kısıtlı değildi; aynı zamanda uzak, bilinmeyen alemlerdeki şeytanlar ve tanrılarla da ilgileniyorlardı. Ama Kral Akhenaten’in din reformu, artık hatırlanmayan zamanlardan kalma birçok tanrıya tapmaya alışkın insanların aklını çok karıştırdı. Bu varlıkların doğumdan ölüme kadar olan tüm olayları – hatta ölümden sonraki olayları bile – yönettiğine inanıyorlardı. Firavunun verdiği emirle birlikte sadece Aten’e tapılacaktı, bu da sadece kendisi ya da Nefertiti aracılığıyla olmak zorundaydı. Acaba bu emirle birlikte büyüye olan bağımlılık sonsuza dek yok oldu mu?

Büyünün Gelişi ve Önemi

Büyü, onların adlandırdığı biçimiyle Heka, antik Mısırlıların buradaki ve ahiretteki yaşamları üzerinde çok önemli bir rol oynadı. Her ne kadar Roma dönemine kadar hala büyüye Heka dense bile, tam olarak kesin bir tanımı yok. Bu yüzden bilginler terimi insan formunda ilahi bir varlığın belirtilerinin gözlemlenebilmesini sağlayan doğal bir güç olarak tanımlıyorlar. Heka’nın teolojik gösterimi Eski Krallık zamanlarına kadar bile dayanan mezar ve tapınak resimlerinde de kendini gösteriyor. Tanrı Heka nemes takmış sakallı bir figür olarak güneş gemisinin tayfası arasında görülür, aynı zamanda M.Ö. 1000 yılından beri de bir hiyeroglif şeklinde görülebilir. Eski bir kraliyet ahiti olan Merikare’ye Öğütler (M.Ö. 2025-1700), Heka’nın cömert Yaratıcı (güneş tanrısı) tarafından tehlikeli durumların etkilerini savmak için gönderilmiş bir armağan olduğunu söyler.

Beşinci hanedandan Firavun Sahure’nin cenaze tapınağında Heka krala adaklarını sunmak isteyen bölgesel tanrıların tören alayının başında durur. Heka hakkında eski bir açıklamaya göre Heka işaretleri kutsar. Orta Krallık’tan kalma lahitte bulunan “Tanrı Heka olmak” başlıklı cenaze büyüsü 261’de der ki: “Ben ki her şeyin efendisinin ikilikten önce yarattığı varlık, ben ki Dokuz Tanrıya can veren, çünkü siz tanrılar henüz ortada yokken evren bana aitti. Siz sonradan geldiniz, çünkü ben tanrı Heka’yım.” Sonraki dönemlerden bulunan belgelerde ve Batlamyos’a ait Dendera, Edfu, Kom Ombos ve Philae tapınaklarında; Heka güneş tanrısı Ra’nın 14 kişiliğinden biri olarak gösteriliyor. Bu fikir Orta Krallık Kefen Yazıtlarında da söyleniyordu.

Eski Mısır bilimcileri ve antropologlar uzun süre neden büyünün antik Mısır toplumunu bu kadar çok etkilediğini araştırdı. Bazı uzmanlar büyünün dinin bozulmuş veya ilkel bir hali olduğunu, bu nedenle de dindar ritüeller içermeyen gayri meşru ve kötücül bir aktivite olduğunu iddia ederken bazıları buna şiddetle karşı çıkıyor. Dr Emily Teeter, “Mısırlıların büyüyle alakalı şöhretine rağmen, bilginler antik Mısırlılarda büyünün neyden oluştuğu hakkında ve özellikle büyü ve dinin arasındaki çizgiyi nerede çekeceklerine dair bir anlaşmazlığa düşerler”, diyor.

Prof Joann Fletcher bu konuda, “Bence bu tamamen modern terminolojiyle alakalı – modern Batı’da kesinlikle hala ‘din’ kelimesi bazı aktiviteleri geçerli kılıp belli bir otoriteye sahip olmalarını sağlıyor. Bir taraftan da ‘büyü’ kelimesi toplumun bastırmak istediği aktiviteler için kullanılıyor. Ancak antik Mısırlılar için çoğu zaman iki kelime de aynı şeyi ifade ediyor,” diyor. Böylelikle, bir rahip ya da büyücü tanrıları kendi isteğini gerçekleştirmesi için ikna edebilirdi. Dr Bob Brier ise bu konuda “Bence büyünün dinden önce geldiği konusunda bir şüphe yok, bu yüzden büyü kesinlikle dinin bozulmuş bir versiyonu olamaz,” diyor.

Antropolog Winifrid Blackman tarafından yapılan günümüzde Mısır’ın kırsallarındaki kasaba hayatını konu edinen inceleme fellahinlerin (köylülerin) de komplike inançlara sahip olduğunu gösterdi. Köylüler küçük gelirlerinin şaşırtıcı şekilde büyük bir kısmını büyüler, muskalar ve ritüeller için büyü alanında uzmanlaşmış özel kadın ve erkeklere harcadılar. Antik Mısır’da da, her topluluk büyü alanında özel yetenekleri olan birini bulundururdu. Büyünün albenisi iki sebepten ötürüydü: kişinin sorunlarını dile getiriyordu ve en çaresiz durumlarda bile bir umut veriyordu. Bu nedenle Sir Alan Gardiner bu Mısır büyü geleneğini “kişisel din” olarak tanımladı. Polonyalı Bronislaw Malinowski ise terimi “ritüelleştirilmiş iyimserlik” olarak sınıflandırdı. Aralarından en iyi tanım ise büyük ihtimalle Sir Wallis Budge’ın yaptığı “dinin cariyesi” tanımıdır.

Prof Fletcher çoğu şehrin tahribi nedeniyle büyünün toplumsal ve kişisel etkisini belirlemenin zor olduğunu söyledi. “Resmi bir şekilde tapınaklarda yapılan ve evde yapılan kişisel ritüelleri direkt olarak karşılaştırmak zor, çünkü elimizdeki bulgular oldukça tek taraflı. Fiziksel açıdan, çoğu kerpiç ev yok oldu; buna rağmen taş işlemelerine büyüler yazılmış sayısız tapınak günümüze kadar gelebildi. Ki bu tapınaklar nüfusun sadece okuma yazma bilen soylulardan, katiplerden ve rahiplerden oluşan %1’lik kısmına açıktı. Nüfusun geri kalanı büyüleri kelimesi kelimesine ezberlemek zorundaydı. Yapabildiğimiz tek şey elimizdeki bulgularla – maskeler, figürler, muskalar – büyünün günlük hayattaki formuna dair fikirler yürütmek.”


22 Mart 2018 Perşembe

Başlangıç ve son.

" Hayat, bir noktadan ( cem ) başlayıp, kâinata yayılır ( hazretül cem ) 

ve tekrar bir " nokta "da toplanır ( cem-ül cem )" derler....

Embriyo’ da bir nokta…

Kainat ; noktaların tedrici genişlemesi 
Evren den geriye gittiğimizde ise 
yine O başlangıçtaki 'tek bir nokta' karşımıza çıkıyor.

Kozmik beden..

Görüntünün olası içeriği: yazı
"Kozmik beden olarak, insan vücudu gibidir.
Kozmik zihin olarak, insan zihni gibidir.
Makrokosmoz olarak,mikrokosmoz gibidir.
Evren olarak atom gibidir."
veya

"İnsan bedeni neyse Kozmik Beden odur.

Biri Mikrokozmoz ise diğeri Makrokozmozdur.

Biri atom ise diğeri evrendir"

olarak da çevirilebilir

-----------------------

Hint felsefesinin temeli olan Veda’larda ve Upanişad'larda da yerini alan

YOGA da insanı mikrokozmos yani minyatür evren olarak tanımlar.

YOGA bir din, politik bir hareket veya dogma değildir.

O , tüm kültürlere, inançlara, ırklara saygı içerisinde olarak bireysel iç yapının (mikrokozmos) , evren (makrokozmos) ile tüm seviyelerde ve tam olarak birleşmesidir.

YOGA yolu ile varlık mikrokozmik yapısını, makrokozmosa , evrenin en üstün olanaklarını kullanmak sureti ile birleşir ve evrensel sübtil enerjileri en mükemmel şekilde kullanır.

Bu birleşme ile kişi mikrokozmosunda , makrokozmosu tam olarak bulabilme kabiliyetine sahip olur . 

Böylece tüm evren küçültülmüş ölçekte varlık içinde hissedilir. Bu da makrokozmosta bulunan her şey mikrokozmostada bulunur demektir.

Bu yönden bakıldığında, her insan küçük bir evren ,evren ise sınırsız bir olgudur. İnsan ve evren arasındaki arasındaki ilişki tüm spiritüalist geleneklerde bulunmaktadır. 

Bazen, bu gerçek şöyle formüle edilir ;

" Yukarıda var olan herşey, aşağıda da vardır"..... 

Bu da bize bütünlük mucizesini göstermektedir ki bu yaradılışın tüm safhalarındaki genel bir kuraldır.

Kişi, ancak kendini öğrenerek evrendeki diğer varlıkları anlayabilir. 

Evrendeki her enerji seviyesinin insan yapısında bir karşılığı mevcuttur. Bu seviyeler insan vücudunun bir üzerindeki varlıksal katman olan Pranamaya Koşa (esiri beden ) da bulunan ve CHAKRA adı verilen enerji merkezlerine odaklanırlar.

Bütün YOGA teknikleri enerji merkezleri ve onların kozmik karşılıkları ile ilişkilidir. Böylece sonsuz ve yüce kaynaklardan gelen enerjiler, insan yapısına nüfuz ederek, belirli CHAKRA'ları uyarırlar, bu da psişik, fiziksel ve zihinsel mükemmelliğin şuursal güçleri uyandırarak ruhsal tekamülü sağlar. 

Mükemmel bir iç uyuma sahip olan kişi evrene açılır, bir su damlasının okyanusa düşmesi gibi kişi de saf evrensel enerji okyanusu ile bütünleşir..

Yeniden doğuş..

Ay ile Güneşin bir araya geldikleri dönem olarak düşünülen Ekinoks dönemleri, Gün-Ay eşitliği, hem Bahar Bayramı/ Yeni Kün /Yeni Gün / Çıl pazı / Çanı Kün / Şagaa / Isıah / Gündönümü /Ergenekon 
hem de ' Kün- Ay Sembolü' ile ilişkilidir. 
Nitekim bu sembol bayrağımızda da hilal şeklindeki Ay ve yıldız şeklindeki Güneş ile temsil edilmiştir ve binlerce yıl öncesinden kalan kurganlarda görüldüğü gibi on binlerce yıllık Göbeklitepe kalıntılarında da bulunarak Anadolu'nun anayurt olduğunun yanı sıra, 
Sümer medeniyetinden kalan izlerde de açıkça görülerek 
Sümerler ve Göbeklitepe yapısı ile Proto-Türk kültürel ilişkisini sergilemektedir. 

'Yeniden doğuş'u ifade eden bu sembol 

yine “yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma, uyanma, dirilme” 
gibi nitelikleriyle 
günümüze bütün bir Türk dünyasının 
ortak kültür mirası olarak intikal etmeyi başarmış 
ve benim en çok benimsediğim adı ile 
'Ergenekon Bayramı' ile de ritüele yansımıştır.

Gerçek kültürümüzün 
doğa ile muhteşem harmonisini ortaya koyan 

ve dolayısıyla insanı, 
içinde yaşadığı tabiatın bir parçası olarak 
kabul ettiklerini gösteren 

biz Türklerde,

insan ruhu da dönen varlıklar arasındadır 
(Türkçe ifadesiyle özût erkliği yorugh idi 
-ruhlar kuvveti ile hareket halinde) 

ve Yer-sub kültümüze göre de,

her canlı;
insanlar, hayvanlar, bitkiler, 

birbirine ruhsal alemde bağlı olduğundan 

birbirleriyle başka bir boyutta 
iletişim halindedir. 

"‘Ergene’nin manası ‘bir dağın kemeri’, 
‘kon’un manası ‘dik’tir; 
orası dağın kırı (dağın en yüksek yeri) idi."

Nitekim Ergenekon Destanı da 
bir bakıma,

Göktürklerin doğuş destanı idi.

Ve aslen de 
gerek Türk dünyasında, 
gerekse Anadolu’daki örnekler incelendiğinde 

özündeki sevgi, kardeşlik ve yardımlaşma ilkelerinin

temel prensibini oluşturduğu 
bu bayram geleneğini 

herhangi bir meşrep veya mezheple ilişkilendirmek de
doğru değildir. 

Tarihi İslâmiyet’ten çok öncelere giden bu gelenek, 

bir dinin bayramı değildir zira...

Türk dünyasında 
birçok sebebe bağlanarak 
birçok isimle kutlanan 

ve çok farklı inançlara sahip Türklerde  
çoğu dini öğretiyle ilişkilendirilen bu bayram, 

ortak bir kültürel tavra dönüşmüş, 
fakat hep Şamanlık kalıntısı ile sürdürülmüştür.

Behçet Kemal Çağlar tarafından kaleme alınan 
Ergenekon isimli piyeste de 
Millî Mücadele ile 
arasındaki benzer bir ilişki ifade edilen 

Ergenekonda ,
Ergenekon Destanında kendini bulan 

__“Varoluş ve Diriliş günü”

Toprağın kış mevsiminde yattığı

ölüm uykusundan kalkması (....) ,

gibi anlamları ile o kadar manidardır ki...

'Türk'ün bayramı' için

Kazaklardaki şu temenni ile

benden herkese ;

"Jasın kuttı bolsın,. Ömir janın uzak bolsın,. Ulus baktı bolsun,,

Yaşın kutlu olsun,

Ömrün bereketli olsun,

Ulus mutlu olsun

-----------

ve bence de

"Yeniden doğuş" olsun 

21 Mart 2018 Çarşamba

Gizemli Siyah Taş..

İlluminati Kudüs Ve Mekke

İlluminati’nin üst düzey isimlerinden Leo Zagami, son olarak örgütün inanışları ile ilgili bilgileri bizimle paylaştı. Şabat yılı, Mesih’in geri dönüşü, Kudüs ve Mekke’nin önemi gibi İlluminati’nin şifrelerini oluşturan konular hakkında konuşan Leo Zagami, örgütün 2019 yılına çok büyük önem verdiğinin altını özellikle çizdi. İşte Leo Zagami’nin örgütün inanışları hakkında söyledikleri…

Cennet ile Dünya arasındaki ilk iletişim: Hâcerü’l-Esved
cennet taşı

“Hz. İbrahim ve Siyah Taş’ın hikayesine baktığımızda, taşın cennetten geldiğini söyleyebiliriz. Taşın dünyaya indikten sonra siyaha büründüğü ve cennetin ışıklarından oluştuğuna inanılıyor. Düştüğü yerin Hz. İbrahim’e Kâbe’yi inşâ etmesi gereken yer anlamında bir işaret olduğunu söylenir. Cennet’le yeryüzünün bağlandığı bir diğer obje de Atlantis’tir. Bilgeliğin tanrısı olan Atlantisli Thoth, yıldızlardan dünyamıza inmiştir. Thoth’un geldiği yerin koordinatları, Büyük Piramit’in planlarıyla bire bir uyuşmaktadır. Ayrıca Masonlar için çok önemli bazı kodlar da Thoth’un ismi ile bağdaştırılıyor.”

Kutsal Dönüş – Geçiş Kapısının Koordinatları

“Thoth, Sirius yıldız takımının Galaksi ile önemini ortaya koyan kodlar veriyor. Kudüs ve Mekke bu kodların çok önemli bir yerinde. Bu kodlardaki Siyah Küp Mekke’yi, Yıldız Küp de Kâbe’yi hizalıyor. İkisi arasındaki merkez noktasında ise Suudi Arabistan’ın Cidde kenti yakınında Aslan Kalp bulunuyor. Mekke’de bulunan Siyah Küp 666, Kudüs ise 999 sayısını bünyesinde barındırır. Aslan Kalp, Siyah Küp ve Sirius yıldızı 2019 yılında birleşerek bir kapı açılacak. Bu kapının madde ve ruhu ayıracağına inanılıyor.”

Mesih’in Dönüş Tarihini Hesaplamalarla Buldular

Bütün hesaplamalar Mesih’in 2019 yılına kadar yeryüzüne ineceğini gösteriyor. İnanışlarda 2019, 2026 ve 2027 yılları Şabat yılları olarak adlandırır. Mesih’in şahitler huzurunda okuyacağı kanunun bu yıllarda insanlara ulaştırılacağı düşünülüyor. Mesih yedi döngüyü 2019 yılında tamamlayacak. Yedi döngüyü tamamlamak için 1263.5 gün önce dünyaya inmesi beklenen Mesih’in bu nedenle 2019 yılına kadar dünyaya ineceğine inanılıyor. İlluminati işte bu inanışta ve her attığı adımı bu görüşlere göre hesaplayarak atıyor. Bu nedenle Ortadoğu İlluminati için çok önemli. ”

Amerikan Dolarındaki İşaretler

İlluminati’nin işareti olarak kabul edilen ABD Dolarının üzerindeki sembol, Leo Zagami’nin anlatıları ile bire bir örtüşüyor. Semboldeki alt kısım Mekke’yi, üst kısım Kudüs’ü temsil ediyor. 2019 yılında açılacağı düşünülen kapı ile Mekke ve Kudüs’ün, Cidde kentlerindeki nokta üzerinde Sirius gezegeniyle aynı hizaya gelmesi bekleniyor. İlluminati’ye göre bu hizalanma ruhu bedenden ayıracak kadar güçlü gelişmelere (kaos) yol açacak.

Kâbe Neden Bu Kadar Önemli?

Kâbe’nin onlar için önemi nedir? Dünya üzerinde çeşitli yerlerde anahtar enerji noktalarının varlığı yadsınamaz gerçektir. Şunu her birimiz gözlemlemişizdir; ne zaman 2 çizgi çapraz olarak kesişse veya ne zaman dünya üzerinde enerji şekli yer değiştirse sarmal şekilde saat yönüne doğru döner. Enerjilerin bu serbest halleri ve dolaşımları ile hareket enerjileri ortaya çıkmaktadır. Ancak Kâbe için durum farklıdır. Enerji hatları en fazla Kâbe’nin üzerinden geçiş yapmaktadırlar ve dünya üzerindeki en kuvvetli enerji noktasıdır. Özelliği sadece bu değildir; Kâbe topladığı bu enerjiyi bırakma kabiliyetine de sahiptir.

Ziyaretin fazlalığı defalarca gidilmek istenmesi ya da orada kalınmak istenmesi ilahi kudret yanında enerjinin beraberliğin var olduğu bir mekandır. Bu enerji akımı Kâbe’de farklı yöne olmaktadır ki bu da saatin ters yönüne doğru olur. Allahın birliğini tekliğini işaret eden bu enerji akışı ki grupları rahatsız eden bir durumdur. Kâbe’nin her seferinde saatin ters yönüne doğru 7 kez tavaf edilmesi; eğer ki biz bu halimizden dolayı memnun değilsek tövbeye varacaksak ters yönde giderek Rabbime yaklaşırız manevi boyut değiştirme denilen bu durumda hacca gidip dönenlerde bilinir ki yeniden doğmuş başka bir boyuta gittim geldim söylemlerini biliriz. Tersinden giderek Rabbime yaklaşmak budur. Zaman ve mekandan soyutlanarak ruh yükselmesi yaşanan Kâbe, şu sıralar İlluminati senaryolarının içindedir.

Kadın değil canavar..

İnsan değil sanki kasap; masum yüzlü canavar kadın..

Tarihin en acımasız kadını Delphine LaLaurie

LaLaurie, 1775-1842 yılları arasında New Orleans‘ta yaşamış, dönemin en zengin ve bir o kadar da sadist kadınlarından biriydi.

Madam LaLaurie döneminin en ünlü köle sahiplerinden biri, fakat ona asıl ününü kazandıran bu değil kölelerine karşı takındığı zalim tavırlar ve onlara ettiği işkencelerdir. Öyle ki onların kanı ile gençleşeceğine inanacak kadar zalim bir kadın.

Ölümlerle sonlanmış evlilik

Madam LaLaurie soylu bir ailenin mensubu olarak Fransa’da doğdu. Güzel bir eğitim alan ve sıcak bir aile ortamında yetişen LaLaurie, daha sonra zengin bir iş adamı olan İspanyol Don Ramon ile evleniyor. Güzel başlayan evlilikleri daha sonra eşinin tutuklanmasıyla bozuluyor ve Don Ramon bir süre hayatını kaybediyor. Ölen eşinden olan kızı ile birlikte tekrar Fransa’ya dönen Madam, orada bir hukukçu ile tekrar evleniyor ve bu evlilikten 4 çocukları oluyor. Fakat bu eşi de esrarengiz bir şekilde ölüyor.

İlk cinayetini işkenceyle işliyor

Madam LaLaurie, üçüncü ve son evliliğini kendisinden yaşça küçük olan ünlü cerrah Leonard Louis ile yapmış ve aynı sokaktaki 1140 numaralı dairesine taşınmıştır. Mutsuz ve kötü sonla biten evlilikleri zaman zaman LaLaurie’de bunalımlar yaratmıştır. Paralı ve iyi ilişkileri olan sosyetik güzel LaLaurie, evinde verdiği partiler, yemekler ve kokteyllerle de çevre sakinleri tarafından tanınıyordu.

Bir gün evinde vereceği bir yemek öncesinde kölesi olan 12 yaşındaki Lia adlı genç kız onun saçlarını tararken canını acıtmış, o zamana kadar şiddet eğilimine rastlanmadığı ifade edilen Madam LaLaurie eline aldığı kırbacıyla kölesini bayıltana kadar dövmüş ve sonunda öldürmüştür. İlk cinayetini bu işkenceyle işlediği düşünülen LaLaurie, kendisine açılan davadan sahip olduğu yüksek çevresini de kullanarak sadece 300 dolar cezayla kurtulmuştur.

Kölelerini zincirlere vuruyor, bilerek kemiklerini kırıyordu.

Madam LaLaurie, bu olaydan sonra iyice zalimleşir. Ünlü bir cerrah olan Leonard’ın yaptığı ameliyatları bizzat izlemiş, kocasıyla beraber insan anatomisine dair bilimsel deneylere katılmış ve bundan sadistik bir zevk aldığını paylaşmıştı. Kocasını bu ameliyatlar ve deneyler hakkında defalarca soru yağmuruna tutmuş, ameliyatta kullandığı aletleri eve getirmesi için onu zorlamıştır. Ayrıca o dönemde insan bedenine olan ilgiden dolayı çok sayıda mezar hırsızlığı hadiseleri görülmekteydi. LaLaurie’de bu teoriye göre kendini savunmasız insanlara karşı tatmin ediyordu. Kölelerini zincirlere vuruyor, onları aç bırakıyor ve bilerek kemiklerini kırıyordu. Amacı ise kölelerin üzerinde deneyler yaparak, onları çeşitli hayvanlara benzetmek istemesi..

1140 no’lu evdeki yangın

Derken bir gün 1140 numaralı dev köşkün mutfağında bir yangın çıkmış ve bu yangın Madam’ın dehşet verici yüzünü ortaya çıkarmıştır. New Orleans itfaiyesi yangına müdahale etmek için LaLaurie’nin evine girmiş, itfaiye erlerini gören bir kölenin evin üçüncü katını kontrol etmelerini söylemesiyle üst kata çıkmışlardır. Evin üçüncü katında itfaiye erleri kapalı, sürgülü ve kilitli bir kapıyla karşılaşmıştır. Kapının arkasından çığlıklar ve ağlama sesleri duyulmuş, bunun üzerine kapıyı zor kullanarak açan itfaiye erlerinin karşılaştığı manzara birçok insanın hafızasında kalıcı izler bırakmıştır. İtfaiye erleri odaya girer girmez dehşet bir ceset ve leş kokusuyla karşılaşmışlardır. İnsan cesetleri, duvara zincirlenmiş kimisi yaşayan kimisi de ölü olan kanlar içinde bedenler, korkunç işkenceler edilerek parçalanmış 7 köleye ait ceset bulunmaktaydı. Boyunlarından asılı ve ayakları zincirli kölelerin çoğunun cesedi zeminin altında bulunmuştur. Ölü veya canlı kurbanlarının çoğunun kemikleri kırılmış ve ters yönlere kıvrılmış, derileri farklı biçimlerde oyulmuş ve yüzülmüş, elleri ve ayakları kesilmiş bir vaziyetteydi.
Ve elbette hayvanlara benzetme deneylerinin sonucu olarak da kolları zorla yengece benzetilmiş bir kadın, boynu eğriltilmiş bir adam, ve bacakları düzeltilemeyecek kadar çarpılmış, kediye benzeyen bir adam buluyorlar.

Not:





Yarı ölümdür uyku..

Uyurken Neler Oluyor ? 

Geceleri hepimiz dinlendirici ve huzurlu bir uyku evresi geçiririz. Ama bu demek değildir ki uyuduğumuz sırada rahatsız edici ve garip durumlar yaşamayalım. Sizler için uyku anlarımızda gerçekleşen enteresan durumları derledik.

Uyku Felci
Nasıl Hissettiriyor: Kişi uyanır fakat hareket edemez. Buna ek olarak kişi, korkutucu halisünasyonlar görebilir ve odada başka enerjiler olduğunu hissedebilir. Bazı mitlere göre bu durum kötü ruhlar tarafından verilen rahatsızlıklardır. Neden olur: Normalde uyuduğumuzda, ayakta gezinmemizi ve birtakım şeyleri yapmamızı engelleyen ufak çaplı felç geçiririz. Uyku felcinde kaslarımız durma seviyesinde yavaşlar fakat beynimiz hala sahip olduğu aktiviteyi sürdürür. İnsanların %7’si hayatlarında en az 1 defa bu sorunla karşılaşır.

Hipnogojik Sanrılar
Nasıl Hissettiriyor: Daha tam uykuya dalınmamışken insanın, garip sesler duyması, korkunç suratlar ve fantastik canavarlar görmesi şeklinde olur. Neden olur: Bu tarz halisünasyonlar, zihnen tamamen sağlıklı olan kişiliklerde dahi görülebilir. Çocuklar bu deneyimi yetişkinlere nazaran daha çok yaşarlar. Bunun nedeni hayal güçlerinin daha gelişmiş ve uyumak istememelerinden kaynaklanıyor olabilir. Stres ve yatağa sarhoş girmek başlıca sebeplerindendir.

Sayıklamak
Nasıl Hissettiriyor: İnsan psikolojisine hiçbir zararı olmayan bu durumdan muzdarip kişiler, genelde ne hakkında konuştuklarını bilmezler. Bilinç altında oluşan sorunların uyku halinde refleksif olarak dışa vurulma sorunudur. Neden olur: Erkekler ve çocukların bu sorunu yaşaması daha muhtemel olup, başlıca sebebi stres bozukluğudur.

Rüya içinde Rüya
Nasıl Hissettiriyor: Kişi gördüğü rüyadan uyanır, fakat ilginç olaylar devam etmektedir ve kişi aslında uyanmadığını farklı bir rüyanın içinde olduğunu fark eder. Bu konu üzerine sinema dünyasında büyük başarı yakalayan Inception filminden sonra birçok kişi bu durumu yaşadığını raporlamıştır. Neden olur: Henüz ne sebeple oluştuğuna dair resmi bir çalışma bulunmamaktadır.

Uyurgezerlik
Nasıl Hissettiriyor: Bu durum uyku felcinin tam tersidir. Beyin çalışmayı durdurur fakat vücut alışık olduğu fiziksel hareketleri devam ettirir. Uyurgezerlik sorunu yaşayan insanlar, kalkıp yürüyebilir, temizlik yapabilir, evden dahi çıkabilirler ki bu en tehlikeli durumlardan biridir çünkü bilinç kapalıdır ve uyandıkları zaman hiçbir şey hatırlamazlar. Neden Olur: Nasıl oluştuğu ve nasıl tedavi edileceğine dair kesin bir araştırma bulunmamaktadır.

Patlayan Kafa Sendromu
Nasıl Hissettiriyor: Kişi büyük bir patlama, alkış daha da kötüsü geçici sağırlığa sebep olabilecek yükseklikte bir ses duyduğu iddası ile uyanır. Semptomlar zararsızdır fakat kişi gerçekten korkutabilir. Neden Olur: Bu olay uyku anında beynin herhangi bir bölgesinin çok hızlı çalışmaya başlamasından dolayı gerçekleşir. Uykusuzluk Hastalığı (insomnia) veya jet lag olayına sebebiyet verebilir.


20 Mart 2018 Salı

Bazı organlarımızla hissedip görebiliriz.

Gözlerle Kulak Zarlarının Bağlantısı Nereden Kaynaklanıyor? 

Kulak kanalının içine küçük bir mikrofon takarsanız, kulak zarlarının aslında göz hareketiyle birlikte hareket ettiğini keşfedebilirsiniz.

Bu tuhaf bulgunun hem insanlarda hem de maymunlarda olduğu doğrulanmış ancak araştırmacılar bunun neden olduğunu bilmiyorlar.
Duke Üniversitesi’nde, sinirbilimcilerden oluşan bir ekip tarafından yürütülen bu çalışma, beynimizin iki duyudan – görme ve işitme – gelen girişi nasıl koordine ettiğini araştırmak üzere kuruldu.

Duyularımızı bombalayan bilgileri işleyen sinir yollarında işler oldukça karmaşıktır. Ayrıca, beyin aynı zamanda gelen girdileri sıraya koymalıdır.

Duke Üniversitesi’nden nörobiyolog Jennifer Groh; “Beyinlerimiz, gördüklerimizi nereden geldiklerine göre işlemeye çalışır ancak görsel sistem ve işitme sistemi, bu ‘uyarıcılara’ tamamen iki farklı şekilde bakar” diyor.

Gözlerinizle bir şey görmek, gözbebeklerinden, kafatasının arka tarafındaki lobun arkasına doğru ilerleyen bir anlık görüntü elde etmek demektir.

Ancak işitme daha karmaşıktır. Beyin, kulaklarınızdaki titreşimleri, seslerin zamanlaması ve nereden geldiklerine göre nasıl dönüştürüleceğini sürekli olarak hesaplamaktadır.

Araştırma ekibi, 16 adet katılımcıyı karanlık bir odada misafir etti katılımcıların kulaklarına, kulak zarlarının titreşimlerini ölçmek için minik mikrofonlar takıldı.

Araştırmanın hedefi, bir taraftan diğer tarafa kayan LED ışıklarını takip etmekti. Işıklar hareket ederken bazen sessizlik oldu, bazense bir ses, ışıklara eşlik etti.

Araştırma ekibi, bu deneyin ardından şu açıklamayı yaptı; “Ortam sessizken bile, gözler hareket ederken, kulak zarlarının da gözlere eşlik ettiğini gördük.”

Spesifik olarak, gözler bir yana kaydığında her iki kulak zarında da eş zamanlı hareket meydana geliyor ve kısa süre içinde sona eriyor.

Jennifer Groh; “Sanki beyin, gözleri hareket ettireceğim ve kulaklarına da bunu söyleyeceğim diyor.”

Ses dalgasının kulağa ulaşması ve kulak zarının titremesi aslında klasik bir bilgidir. 
Ancak, gözlerle kulak zarlarının bu bağlantısına şahit olmak şaşırtıcı.

Bu durum, sırayla, kulak zarının titreşimine neden olur, bu da ekibin bu çalışmada tespit ettiği şeydir. Bunun nedenini tam olarak bilmiyorlar ama en azından bazı fikirleri var.

Duke Üniversitesi’nde bir doktora öğrencisi olan David Murphy; “Kulak zarı hareketlerinin göz hareketleri ile ilgili mekânsal bilgileri kodladığı gerçeği, beynimizin görsel ve işitsel alanı birleştirebilmesi için yararlı olabileceği anlamına geliyor. Ayrıca, işitsel ve görsel sistemler arasındaki sağlıklı etkileşime de işarettir” dedi.

Ekip üyeleri, beynin, bulunulan ortamla ilgili bilgiye dayalı en iyi kararı vermek için, duyuların mantıksal sürecini erkenden çalıştırıyor fikrinde birleştiler.

Groh; “Kulak zarı hareketleri, kelimenin tam anlamıyla gözlerin ne yaptığına dair bilgi içeriyor” dedi.

Bu, ortak göz kulak hareketleri hakkında daha fazla şey keşfetmek için çalışmalar hızlandırılmış durumda. Gelecek adımlardan biri, gözleri yukarı ve aşağı hareket ettirince, kulak zarlarının titreyip titremeyeceğini bulmak olacak.


--2

8. Güzellik, çirkinlik, ırk gibi kavramların kalmayacak olması.
Güzellik, çirkinlik, ırk gibi kavramların kalmayacak olması.
Belli standartlarda bedenler yapılacağı için sokaklarda sadece manken ölçülerinde insanlar(artık ne kadar insan denirse) dolaşacaktır.

Yaşlılar da genç bedenleri tercih edeceği için kimin gerçekten genç ya da yaşlı olacağı kestirilemeyecektir.

Aynı şekilde, evlenmek istediğiniz kadın, gerçek hayatında erkek olsa haberiniz olmayabilir.

9. Anneniz, anneanneniz de sizin kadar genç görünecektir.
Anneniz, anneanneniz de sizin kadar genç görünecektir.
Bin yıllar sonra da bütün ceddinizi görmeniz mümkün olacak. 

10. Herkes için özel tipler üretilmesi pek olası gözükmediği için çok sayıda benzeriniz olacaktır.
Herkes için özel tipler üretilmesi pek olası gözükmediği için çok sayıda benzeriniz olacaktır.
Milyarlarca insan için ayrı ayrı tasarımlar yapılması en azından ilk etapta mümkün değil gibi.

11. Sürekli şarj olmamız gerektiği için akla gelebilecek her yerde şarj istasyonları olacaktır.
Sürekli şarj olmamız gerektiği için akla gelebilecek her yerde şarj istasyonları olacaktır.
Akıllı telefonlar gibi hemen bitmese bari.

12. Uyku kavramı ortadan kalkabilir veya şarj olurken uyku moduna geçilebilir.
Uyku kavramı ortadan kalkabilir veya şarj olurken uyku moduna geçilebilir.
Devreleri soğutmak lazım.

13. Şarjı bittiğinde pat diye yolun ortasında kalanlar çok olacaktır. Biri tutup kendi şarjından biraz verir, biz de insanlık ölmemiş diye izleriz artık.
Şarjı bittiğinde pat diye yolun ortasında kalanlar çok olacaktır. Biri tutup kendi şarjından biraz verir, biz de insanlık ölmemiş diye izleriz artık.
14. Fiziksel olarak da üstün kabiliyetler her yeni versiyon çıktığında eklenecektir.
Fiziksel olarak da üstün kabiliyetler her yeni versiyon çıktığında eklenecektir.
Organik bedendeyken koşabildiğiniz hız iki katına çıkabilir, sadece gözünüzü kırparak fotoğraf çekebilirsiniz, daha yükseğe zıplayabilirsiniz vb. (kulağa hoş geliyor.)

15. Üreme nasıl olacak? Bebek ve çocuk sayısında ciddi azalmalar olabilir mi?
Üreme nasıl olacak? Bebek ve çocuk sayısında ciddi azalmalar olabilir mi?
Mekanik bir bedene geçilince doğal yollardan çocuk sahibi olmak mümkün olamayacağı için laboratuvar ortamında üretilen bebekleri sevmek zorunda kalabiliriz.

16. Hislerimiz nasıl olacak? Ne de olsa sinir sistemimiz, organlarımız olmayacak.
Hislerimiz nasıl olacak? Ne de olsa sinir sistemimiz, organlarımız olmayacak.
Bizi biz yapan duygularımız olmayınca hissiz varlıklara mı dönüşeceğiz, yoksa programlanmış sahte duygularımız mı olacak şimdilik kestiremiyoruz.

17. Yabancı dil öğrenmek istersek bir flash bellek ile anında öğrenebilmek mümkün olur mu?
Yabancı dil öğrenmek istersek bir flash bellek ile anında öğrenebilmek mümkün olur mu?
Tak flash belleği, bütün bilgiler yüklensin. Dünya üzerinde ne kadar dil varsa öğren. Projenin tasarımcısı da şimdiye kıyasla kat kat zeki olunacağını dile getiriyor. Hadi bakalım.

18. Flash bellek demişken... Bu tür bağlantılarla virüs bulaşırsa neler olur?
Flash bellek demişken... Bu tür bağlantılarla virüs bulaşırsa neler olur?
Görünen o ki teknolojik virüsler yıllar sonra gerçek virüslerin yerini alabilir. Bir de hackerlar beyninizi hacklerse durum vahim.

Gerçi şimdiki beyin yıkamanın da bundan farkı yok. Ne kadar uç bir düşünce gibi görünse de yaşanabilecek bir durum. Günlük hayatınıza devam ederken bir anda hacklenip canlı bomba olarak kullanılabilirsiniz.

19. İntihar oranlarında önlenemez bir artış olacaktır.
İntihar oranlarında önlenemez bir artış olacaktır.
Şimdi bile Japonya ve Kuzey Avrupa ülkelerindeki bu oran ciddi boyutlarda. Özellikle ilk yıllarda yapay bir bedende olmanın şokunu atlatamayanlar intiharı seçecektir.

Bununla baş edilebilse bile yüzyıllarca yaşayan birinin psikolojisi intihara daha meyilli olacaktır. Bir de acı duygusu yoksa kitleler halinde bile olabilir.

Bu tahminler olacakların belki de yüzde biri. Olur da bir gün robot bedenlere geçersek diye; hazır insanken tadını doya doya çıkaralım.
Bu tahminler olacakların belki de yüzde biri. Olur da bir gün robot bedenlere geçersek diye; hazır insanken tadını doya doya çıkaralım.
Bu tahminler olacakların belki de yüzde biri. Olur da bir gün robot bedenlere geçersek diye; hazır insanken tadını doya doya çıkaralım.
2045'te bu imkana erişilirse ölümsüz olmak için yapay bir bedene geçer miydiniz?


Bedenlenmeye hazır mısınız.Gelecekte gelecek bir gün ve yeni bedenlermiz olacak..

2045 yılında zihin aktarma yoluyla biyolojik vücuttan mekanik/sanal vücuda geçerek ölümsüz olabileceğimiz söyleniyor. 

Fütüristik filmlerde gördüklerimiz birer birer gerçekleşebilir. Düşündürücü!

Dmitry Itskov adındaki internet medya şirketi sahibi Rus milyarder, 2045'te insan beynindeki bilgilerin insansı robotlara yüklenmesiyle sonsuza kadar yaşanabileceğini söylüyor.
Dmitry Itskov adındaki internet medya şirketi sahibi Rus milyarder, 2045'te insan beynindeki bilgilerin insansı robotlara yüklenmesiyle sonsuza kadar yaşanabileceğini söylüyor.
Fütüristik filmlerden alışık olduğumuz böylesine önemli bir konu gerçek olursa insanlık tarihinin en büyük buluşu olacak. Ne de olsa ölümsüzlük vaadinden bahsediliyor.

'2045 Initiative' isimli projesinde nörologlar, robot mühendisleri ve insan bilinci araştırmacılarından oluşan 100 kişilik ekip yer alıyor. Yani ciddi ciddi çalışmalar yürütülüyor.

Aslında kendisi 'zihin aktarımı' yerine 'benlik aktarımı' demeyi tercih ediyor. Çünkü hafıza depolamaktan çok kişiliğin de aktarılması anlamına geliyor.

Itskov'un bildiği bir şeyler var ki bunun gerçekleşme ihtimalini yüzde yüz olarak gösteriyor.
Itskov'un bildiği bir şeyler var ki bunun gerçekleşme ihtimalini yüzde yüz olarak gösteriyor.
2012'den bu yana ara ara bu projenin ismini duyuyoruz. Daha fazla yatırım almak için dünyanın en zengin 1266 insanına bu teknolojiyi satın alma teklifinde bulunmuştu.

İlk kez bahsettiği zaman yine delinin biri çıkmış konuşuyor diyenler olsa da proje Google'dan destek buldu. Hatta Stephen Hawking de teoride beyni bilgisayara kopyalamanın mümkün olduğunu belirtti. Ayrıca Arizona Üniversitesi Nörobilim insanı Charles Higgins de böyle bir transferin mümkün olduğunu belirtmişti.

Bu da demek oluyor ki projede gerçekten ışık var ve ölümsüzlük hayal olmayabilir.

Görünen o ki 30 yıl sonra yaşlandığımızda ölümsüzlüğü tercih etme imkanımız olacak. Peki, gerçekten uygulamaya geçerse zihnimiz mekanik bedenlere aktarıldığında ne gibi durumlarla karşılaşırız?
Görünen o ki 30 yıl sonra yaşlandığımızda ölümsüzlüğü tercih etme imkanımız olacak. Peki, gerçekten uygulamaya geçerse zihnimiz mekanik bedenlere aktarıldığında ne gibi durumlarla karşılaşırız?
1. Öncelikle 2045'te dünya nüfusunun 11 milyarı bulması bekleniyor. Talep karşılanabilecek mi? Daha da önemlisi fiyatı ne kadar olacak?
Öncelikle 2045'te dünya nüfusunun 11 milyarı bulması bekleniyor. Talep karşılanabilecek mi? Daha da önemlisi fiyatı ne kadar olacak?
Tahmin etmesi zor değil. Muhtemelen herkesin satın alabileceği kadar ucuz olmayacaktır. Sonuçta bir robottan bahsediyoruz.

Sadece zenginlere yönelik olursa ölümsüzlük gibi bir imkanı herkes elde etmek isteyecektir. Ölmemek için bu hakka sahip olmak isteyenler daha fazla para kazanmak uğruna akıl almaz şeyler yapmayı göze alabilirler.

2. Yoğun talebin yaşanacağı ilk yıllarda fiziksel engelliler için denemeler yapılması muhtemel.
Yoğun talebin yaşanacağı ilk yıllarda fiziksel engelliler için denemeler yapılması muhtemel.
Avatar filminde olduğu gibi tekerlekli sandalyedeki biri başka bir bedene geçebilir.

3. Yine ilk yatırımlarla hastanelere kurulan sistem sayesinde ölmek üzere olan kişiler zihin transferiyle kurtarılabilir.
Yine ilk yatırımlarla hastanelere kurulan sistem sayesinde ölmek üzere olan kişiler zihin transferiyle kurtarılabilir.
Vücut ölür, zihni başka bedende hayat bulur. Böylece hastalık, kaza gibi durumlar nedeniyle ölenlerin sayısında büyük azalmalar olur.

4. Bir diğer öncelik ise yaşlılara verilecektir.
Bir diğer öncelik ise yaşlılara verilecektir.
Ölümsüzlüğü kıl payı yakalayan nesil olarak anılabilirler. Şu anda 40'lı yaşlarında olanlar diyebiliriz.

5. Ölümsüzlüğün mümkün olduğu ortaya çıkınca dinlere olan inançta sarsılmalar olur mu?
Ölümsüzlüğün mümkün olduğu ortaya çıkınca dinlere olan inançta sarsılmalar olur mu?
Dünya'ya bir göktaşı çarpmadığı ya da benzer bir felaket yaşanmadığı sürece en azından yaşlılık nedeniyle ölmek tarihe karışacak.

Doğal olarak insanlar ikilemde kalacaktır; ölümsüzlüğü tercih edersem dine karşı gelmiş olur muyum?

Bu konunun büyük tartışmalar yaratacağı kesin.

6. Robotlaşmayı tercih edenlerin sayısı ciddi boyutlara ulaştığında toplumsal sistemin değişecek olması.
Robotlaşmayı tercih edenlerin sayısı ciddi boyutlara ulaştığında toplumsal sistemin değişecek olması.
Düşünsenize, 800 yaşına kadar yaşamanız mümkünken emeklilik sisteminin 60'ta kalması beklenemez. Bunun gibi çok önemli yapılanmalar meydana gelecektir.

7. Hastalıkların sona erip, yerine teknik arızaların gelecek olması.
Hastalıkların sona erip, yerine teknik arızaların gelecek olması.
Artık "şu kadar ömrün kaldı, kansersin, AIDS'sin, gripsin." gibi sözler de tarihe karışacak. Bunların yerine "kablo temassızlığı, aşırı ısınma" gibi problemlerle baş etmek zorunda kalmamız muhtemel görünüyor.

19 Mart 2018 Pazartesi

Bütün din ve öğretilerde namaz..

BUDİZM -HİNDUİZM - ZERDÜŞT LERDE NAMAZ..
5 vakit , ve abdest var..en eskisi 3500 yıllık.. hatta putperestlerdede namaz var..sadece namaz değil , oruç , tesbih hepsi var. kuran yeni bir ibadet getirmemiş..
zerdüştlerde, Namaz-geh çağrısı zil çalarak yapılır. Örtünerek namaz kılarlar. Müslümanların Kur’an’dan sure okumaları gibi onlar da kitapları olan Avesta’dan sureler okurlar. 
vakitleri ,
Sabah/ Havaan
Öğlen/ Rapithwan
İkindi/ Uziren
Akşam/ Aiwisuthrem
Yatsı/ Ushaen.
bazı putpereslerin namaz vakti 3 idi..
musevi ve hıristiyanlarda da var.. başından beri , ibadetler gelen yeni dine aktarılmış.. belkide yeni dini kabullendirme yolu olarak kullanıldı..
şimdi biliyorum , tabiki hepsi allahın dini ise ibadetlerin benzemesi normal.. o halde , putperestleri kafir ilan etme , müslüman noel kutlamaz diye yırtınma derim..
Günümüzdeki namazın Emeviler döneminde Halife Mervan zamanında son biçimlemesinin yapıldığı bilinmektedir. hadislerle namazı tarifinin yapılması bundandır.. kuran namazı tarif etmez.. çünki zaten vardı..

Kuantum ve zihin..

Çekirgenin sıçraması gibi bir şansımız yok. Aslında evrende tesadüf yoktur. Konu sadece yalan üzerinde doğru neticeye ulaşıyor. Çok yalan söyleyen bir yerde dolanıyor. Kendi bilincinden uzaklaştığı için, farkında olmadan kendini ele veriyor. Teori olarak bilime dayalı felsefi sözlere baktığımızda, olasılıklar, dolanıklıklar ve dualitelerin karışması sonucu, ironi dediğimiz çok yönlü belirsizlikler ortaya çıkıyor. Yani ne tarafa çekersen o tarafa gidiyor. Çekebileceğin yöntem de, sahip olduğun tecrübelere dayalı bir yöntem. Farklılaşan kavramları toparlamak, kar yağarken bahçe süpürmek gibidir. Kendinde kalmak bu yüzden çok önemli bir konudur. Kendi bilincinde kaldığın zaman, anlatmaktan çok, sesli anlama yaparsın. Yani anlarken seslendirirsin. Anlatmak için seslendirme yapmak, derlemek ve yorumlamak arasında bir gel git oluşturur. Bir o yana, bir bu yana derken, kendine dönersin. Kendinden çok başkasında kaldığın zaman, ani bir unutkanlığa yakalanırsın. Bu unutkanlık hayırlı bir şeydir. Kafanı toparlamak için bir fırsattır. Eğer önemli bir konuşma yapmıyorsan. Kendimizi her konuda önceden hazırlayabileceğimiz bir hayal gücümüz var. Her şeyi otomatik olarak derleyen bir bilinç altımız var. Bedeni otomatik olarak yöneten bir zihin var; ve bizim akıl gücümüz ile yapmamız gereken sadece yöneticiliktir. Operatör sensin. Yönetici sensin. Yönetirsen yorulmazsın. Yönetilirsen, kölelik sendromu başlar. Köle olmamak için, önce kendi doğruların ile hayal gücünde yüzleşmelisin. Sonra uygulamaya geçirmek için, ister anlık doğaçlama ile zamansızlığı kullanarak risk alırsın; İster zaman planlaması yaparak gruplandırma yaparsın. Her şeyin bir zamanı ve yöntemi var. Kuantum sıçraması, her tepkide daha geniş bir açının enerjisini yükler. Öğrendikçe daha çok güçlü hissederiz. Yorgunluklar anlık, geçici yorgunluklardır. Unutmaktan korkmayın. Zihin önemli olan bilgileri ihtiyacınız olduğu zaman, hayallerinizdeki planlara göre hatırlatır. Hayal gücünüzü boş fantaziler ile doldurmayın. Sanal bilgiler çöp kutusu gibi dolar. İsterseniz çöp kutusunu boşaltmanın hzılı ve kolay yöntemleri de vardır. İşin eğlence kısmı, zihindeki çöpleri boşaltır. Kalıcı bir rahatlama için, doğru denklemleri doğru yerde ve doğru zamanda bilinçaltına yerleştirmeliyiz.

Ejderha aynı zamanda kutsal kundalini yaşam enerjisidir.

Ejderha Bilgeliği
Çin, Japonya, Türk gibi birçok kültürde karşımıza çıkan ejderha sembolüyle ilgili çok güzel bir hikaye...
"Hermes’in (Hermes’in Toth ile aynı kişi olduğu söylenir) Zümrüt tabletlerinin bilgilerine göre; meditasyon ve duaya yönelen Hermes’e bir ejderha görünmüştür. 🐉🐲
Anlatılanlar şöyledir:
Bu suret kanatları gökyüzünü kaplayan, bedeninden her yöne ışıklar saçan Yüce Ejderha’ydı. Yüce Ejderha, Hermes'e adıyla seslendi ve ona Dünyanın Gizemi hakkında neden düşündüğünü sordu. Gördüğü şeyle dehşete kapılan Hermes ejderhanın önünde kendini yere attı ve kim olduğunu açıklaması için ona yalvardı. Yüce Varlık, kendisinin Poimandres, Evrenin Aklı, Yaratıcı Zekâ, her şeyin Mutlak Hâkimi olduğunu bildirdi.
Bunun ardından Poimandres hemen şekil değiştirir. Durduğu yerde göz kamaştıran, nabız gibi atan bir Nur vardır. Bu Işık, bizatihi Yüce Ejderha’nın ruhani doğasıdır. Hermes görkemin ortasında ‘yükseltilir‘ ve maddi evren onun bilincinden silinir. Hızla koyu bir karanlık çöker ve karanlık genişleyerek Işık’ı yutar. Her şey sarsılır. Etrafında suya benzer bir töz girdap halinde döner ve ondan dumana benzeyen bir buhar çıkar. Etraf dile gelmez iç çekişlerle ve acı haykırışlarla dolar, bu sesler sanki karanlık tarafından yutulan Işık’tan gelmektedir. Aklı Hermes’e ışık’ın spiritüel evrenin şekli olduğunu ve dönen karanlığın onu yutan maddi töz olduğunu söyler."

18 Mart 2018 Pazar

Dünyaya nasıl vatan savunulur (bu topraklar için can verilir) ve savaşılır öğrettiğimiz gündür..Mekanınız cennet olsun hepinizin..


ÇANAKKALE DESTANI

Hilâl şunu nakleder her göğe çıkışında:
Bundan yıllarca evvel İstanbul’un dışında

Üç denizi seyreden bir eski kale vardı;
İçinde pek mübarek bir evliya yatardı.

Yalçın duvarlarını aydınlatırken gurup
Uzaktan bakılınca bu kale bağdaş kurup

Tepelere oturan bir devi andırırdı,
En cesur yüreklerde korku uyandırırdı.

Nur inerken semadan karanlık mazgallara
Yeşil sarıklı bir pir bürünerek allara

Göğsünde bir ay yıldız her gece zikrederdi
Burası mukaddestir, kimse giremez! derdi.

Velinin kudretine inanmayan dört çapkın
Bu kaleye ettiler köleleriyle akın

Sanki bir an içinde çalkalandı bir deniz
İçten gelen bir dua dolaştı dehliz dehliz

Göster bu kâfirlere kudretini Yarabbi!
Birdenbire yıkıldı kale dağ göçer gibi

Dört çapkın kölelerle taşlar altında kaldı.
Karanlıklar boşlukta sallanarak alçaldı!

O gece evliyanın ruhu uçtu Allah’a!
Hiç kimse yaklaşmadı bu kaleye bir daha...

Nâzım Hikmet Ran.


Doğadan gelen şifa;Karahindiba..

Karahindiba çayı kanser hücrelerini yok ediyor
Karahindiba çayı kanser hücrelerini yok ediyor: Kemoterapiden 100 kat daha etkili inanılmaz bitki. Karahindiba çayı, kanser hücrelerini etkileyerek 48 saat içerisinde çözülmelerini sağlar ve yeni sağlıklı hücrelerin hastalık kapmalarını engeller.Çoğunlukla ihmal edilen bu bitki, birçok tıbbi özelliklere sahip ve yapmanız gereken tek şey, bu bitkiyi trafikten uzak, temiz yamaçlardan toplamak. Büyükannelerimiz, tıbbi özelliklerinin farkında olarak, karahindiba çiçeklerinden şuruplar yaptılar; ancak bilmedikleri nokta, karahindiba kökünün kanser hastalarına yardımcı olabileceğiydi.
Bilim adamları, bu bitkinin kökünün kemoterapiden daha iyi olduğunu keşfettiler; çünkü kemoterapinin aksine, karahindiba yalnızca kanserli hücreleri öldürüyor.
Bunun yanı sıra, diüretik özellikleri de var; öd salgılan-
masını uyarıyor, karaciğeri temizliyor, alerji konusunda yardımcı oluyor ve kolesterolü düşürüyor. Ve yapısında B6 vitamini, tiamin, riboflavin, C vitamini, demir, kalsiyum, potasyum, folik asit ve magnezyum gibi çok önemli vitaminler ve mineraller bulunduruyor. 
Kanada Windsor Üniversitesi Kimya ve Biyokimya Bölümü bir araştırma yürüttü; sonuçlar, kanser hastaları için yeni bir umut teşkil ediyor. Karahindiba kökünün, vücuttaki sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanserli hücreleri etkili bir şekilde öldürdüğü keşfedildi.
Araştırmaya göre, karahindiba çayı kanserli hücreleri etkiliyor ve vücuttaki herhangi bir sağlıklı hücreyi etkilemeden kanserli hücrelerin 48 saat içerisinde çözülmelerini sağlıyor. Elde edilen sonuçlar, karahindiba kökü ile yapılacak devamlı tedavinin hastalardaki kanserli hücrelerin çoğunu yok edebileceğini gösterdi. Ekip, bu beklenmedik sonuçlar sayesinde, bu mucizevî bitki üzerindeki araştırmalarını devam ettirmek için ek destek aldı.
72 yaşındaki John di Carlo, sağlık mücadelesi kapsamında yoğun ve agresif kemoterapi tedavisi gördü ve üç yılın sonunda, son günlerini sevdikleri ile geçirmesi için evine gönderildi.Doktorların hastalığı için fonksiyonel çözümler bulmada fazla alternatifleri olmadığını bilen di Carlo, son çare olarak karahindiba çayı içmeyi denedi. Ve yalnızca 4 ay sonra, hastalığında gerileme yaşandığı görüldü.
İŞTE SIR : Karaciğer ve böreğin en iyi dostu ve yol kenarından bile rahatlıkla toplayabileceğiniz “karahindiba” doğal bir şifa deposu…
Karahindiba Nisan ve Mayıs aylarında yetişen, çok yıllık sarı çiçekli otsu bir bitkidir. Çiçekleri sarı, yaprakları yeşil olsa da bitkiye “karahindiba” denilmiştir.
Mısır ve Kıpçak Türkleri’nin “katagan”, Çağatay Türkleri’nin “saçratku” olarak bildikleri bu bitki günümüze “karahindiba” olarak gelmiştir. Hindiba, Arapça kökenli bir kelimedir. Tedâvisi için kullanıldığı göz hastalığı trahomdan kaynaklandığı ileri sürülür.Anadolu’da acıgıcı, acıgünek, güneyik, çıtlık, cırtlık ve arslandişi olarak bilinse de en yaygın olarak kullanılan adı “radika”dır.
KARAHİNDİBA’NIN KULLANIM ALANLARI
Bitki uzmanları kara hindibâyı çoğu kez aşağıdaki durumların tedâvisinde kullanılır:
* 2. tip şeker hastalığı
* Egzama
* Mide-bağırsak hastalıkları
* Romatoid artrit
* Karaciğer hastalığı
* Mide ekşimesi
KARAHİNDİBA’NIN FAYDALARI
Bitkinin tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöylece sıralanabilir…
Karahindiba sindirim sistemini düzenler: Karahindibanın en mühim etkisi sindirim sistemini düzenlemektir. Çay şeklinde hazırlanan bitki sindirim sistemini düzenleyerek iştahın açılmasında yarar sağlar.
Çayın tüketimi ile vücuda alınan besinlerin sindirilmesinde rol oynayan bakteriler ikaz edilerek harekete geçer. Bu sayede sindirim daha kolay gerçekleşir. Bitki çayı ayrıca gaz, kabızlık gibi sorunlara karşı da yarar sağlar.
Karahindiba’nın temizlik üzerindeki etkisi: Karahindiba çayı idrar söktürücü ve müshil etkisi yaratan bitkisel bir çaydır. Bu özelliği ile vücudun temizlenmesini sağlar. Gıda yolu ile vücuda alınan suyun vücut tarafından kolaylıkla emilimine katkıda bulunarak toksinlerin, tuz fazlalığının ve zararlı maddelerin, karaciğer, mide ve idrar yollarında birikmesini önler. Bu sayede karaciğer ile alâkalı gelişecek hastalıkların oluşma olasılığını azaltır.
Ayrıca idrar yollarında oluşabilecek enfeksiyonlara karşı da yararlı bir bitkidir.
Karahindiba kalbi güçlendiriyor: Karahindiba kökü kalp kaslarının kuvvetlenmesine yardımcı olur. Vücutta birikebilecek fazla tuzu dışarı atan bir özelliği olduğu için kalp sağlığını korumak için etkili bir bitkidir. Kan şekeri düzeyini dengede tutar ve şeker hastalığı ataklarının hafiflemesine yardımcı olarak, kolesterol seviyesini dengeler.
Karahindiba doğal cilt bakımı ürünüdür: Karahindiba doğal bir cilt bakım ürünüdür. Ciltte oluşabilecek egzama, sedef, sivilce gibi problemlerde karahindiba bitkisinden yararlanılabilir. Karahindiba bu tür cilt sorunlarına yol açabilecek toksinlerin vücuttan atılmasını sağlar. Ciltte oluşabilecek enfeksiyonlara karşı karahindiba, soğutularak içilmelidir.
Karahindiba’nın antioksidan özelliği: 2003 yılında yapılan bir araştırmayla, bilim adamları, karahindiba çiçeği özünün serbest radikallerle(DNA’ya hasar verdiği bilinen kimyasal yan ürünler) savaşabildiğini buldular.
Karahindiba kanserden koruyor: Tamamlanan bir ön araştırmaya göre karahindiba, kansere karşı umut vaat edici bir etken olarak kullanılabilir. 2008 yılında göğüs ve prostat kanseri hücreleri üzerinde yapılan bir araştırmada araştırmacılar, karahindiba yaprağı özünün göğüs kanseri hücrelerinin gelişimini yavaşlattığını ve prostat kanseri hücrelerinin yayılımını durdurduğunu buldu.
Ancak ne karahindiba çiçeği ne de karahindiba kökü özlerinin bahsedilen kanser hücreleri üzerinde bir etkisi görüldü.
KARAHİNDİBA’NIN DİĞER FAYDALARI
* Depresyon, stres ve yorgunluğa karşı iyi gelir. Sinirleri yatıştırarak vücudun rahatlamasını ağlar.
* Romatoid artrit hastalığının tedâvisinde kullanılabilir.
* Vücuda enerji ve güç katar.
* Sarılık ve dalak ile alâkalı hastalıklara karşı iyi gelir.
* Gut hastalığına karşı yarar sağlar.
* Diyabet hastaları için yararlıdır.
* Vücutta su tutulumunu azaltarak zayıflamaya yardımcı olur.
* Siğil ve enfeksiyon tedâvilerinde kullanılabilir.
* Kan dolaşımının daha aktif bir şekilde gerçekleşmesine yardımcı olur.
KARAHİNDİBA ÇAYI NASIL HAZIRLANIR?
Karahindiba çayı için karahindiba bitkisinin kurutulmuş yaprakları kullanılır. Şayet çay taze hindiba yaprakları ile hazırlanacaksa aşağıda verilen ölçünün iki katı kullanılmalıdır.
* 6 çorba kaşığı kara hindibâ kökü (kurutulmuş)
* 6 çorba kaşığı kara hindibâ yaprağı (kurutulmuş)
* 4 su bardağı su
Hazırlanışı: 4 su bardağı su ve kara hindibâ kökü uygun bir kabın içine alınarak 20 dakika kadar kaynatılır. Kaynayan su kara hindibâ yaprakları üzerine dökülerek ağzı kapatılır ve 15 dakika kadar demlenir. Hazırlanan çay tazeliğini yitirmeden hemen içilmelidir.
Tarif-2
* 1 su bardağı kavrulmuş karahindiba
* Karanfil, tarçın
* Rezene tohumu
* Zencefil kökü
* 1 tutam karabiber
Hazırlanışı: Kavrulmuş karahindiba hariç eşit ölçülerde bütün baharatlar uygun bir tavaya alınarak 20 dakika kadar kavrulur. Kavrulan baharatlara karahindiba eklenerek 1 dakika kadar daha kavrularak ocaktan alınır. Hazırlanan kürden 1 su bardağı kaynar suya 1 yemek kaşığı alınarak karıştırılır ve 10 dakika demlenerek içilir. Tadı acı olabileceğinde bal ile tatlandırılarak tüketilebilir.
KARAHİNDİBA CİLT BAKIMI İÇİN NASIL KULLANILIR?
Karahindiba yaprakları kaynatılmış suya ilave edilerek 10 dakika kadar demlenir. Demlenme süresi tamamlandıktan sonra ciltte oluşan problemlere karşı bir pamuk yardımı ile sürülür.
KARAHİNDİBA İLE İLGİLİ İKAZLAR VE TEDBİRLER
Karahindiba genellikle güvenilir bir bitki olarak düşünülür. Ancak bazı insanlarda midede ekşime ve diğer mide sorunları ile ishal gibi yan etkiler görülebilir.
Karahindiba, kanarya otu, krizantem, kadife çiçeği, papatya, sarı papatya, civan perçemi veya iyot allerjisi olanlar bu bitkiyi kullanmaktan kaçınmalıdır. Safra kesesi iltihaplı ya da enfekte olmuş olanlar veya safra kanalları tıkalı olanlar da karahindibanın tıbbi gayeyle kullanımından kaçınmalıdır.
KARAHİNDİBA NASIL KULLANILMALIDIR?
Karahindiba % 5e varan yüksek oranıyla en iyi doğal potasyum kaynaklarından biridir. A ve C vitamini ve nikotinik asit ile türlü mineraller yönünden de zengindir. Bu sebeple yaprakları salatalara katılıp yenir. Kökü de, yaşken doğranıp salatalara katılır. Kurutulan kökü birçok ülkede öğütülüp acı hindiba kahvesi ve çay olarak içilir. Şifa olsun....