GERÇEK ATLANTIS: BATIK KITA HINDISTAN
Başka bir Atlantis mi. 20 yıl sonra Hindistan ile Avrasya’nın kayıp yarısını bulduk: Hindistan alt kıtası 10 milyon yıl önce Asya ile çarpışarak Dünya’nın en yüksek dağı olan Everest’i de kapsayan Himalayaları doğurdu. Artık çarpışma sırasında kaybolan anakara parçasının nereye gittiğini biliyoruz: Denizin dibine battı.
BIR KITA NASIL DENIZE BATAR?
Nuh ve Platon’dan bu yana kayıp kıta öyküleri dünya efsanelerini süslüyor. Platon, Atlantis kıtasının doğal afet sonucunda sulara gömüldüğünü söylüyordu.
Belki de 3600-3500 yıl önce Ege’deki Santorini adasında gerçekleşen ve 60 kilometreküplük toprağı havaya püskürten dev yanardağ patlaması Platon’a esin kaynağı olmuştu; çünkü patlama sırasında adanın ortasının denize batıp dev bir su altı krateri oluşturduğunu biliyoruz.
Bunun ardından batık kıta efsaneleri 19. yy’ın coğrafi keşiflerinin de etkisiyle aldı yürüdü. Tarzan’dan tutun da Türkiye’de Atlantis adıyla yayınlanan Martin Mystère çizgi romanındaki Atlantis, Mu ve Lemurya uygarlıklarına kadar birçok batık kıta söylencesi halk arasında yayıldı.
KITALARIN ÇARPIŞMASI
Dünya gezegeninin içyapısı nedeniyle kıtalar kayıyor ve milyonlarca yıllık sürelerde yer değiştiriyor. Depremleri, iklim değişikliğini ve Evrim’in kör tetikleyicisi olan genetik mutasyonların yeni canlı türleri doğurmasını hep buna borçluyuz; fakat son kıtalar çarpışması 10 milyon yıl önce gerçekleşti.
Gondwana süper kıtası dağılınca Hindistan Antarktika’dan koptu. Antarktika güney kutbuna yerleşirken Hindistan kuzeye, Avrasya’ya doğru kayıyordu ve 71 milyon yıl önce Hint Okyanusu’nun tam ortasındaydı; ama 10 milyon yıl önce Asya ile çarpışmaya başladı.
Bu çarpışma 6 milyon yıl önce tamamlandı ve Himalayalar doğdu. Dünyanın en yüksek dağı olan Everest’i de kapsayan Himalayaların oluşmasıyla birlikte modern insanın geçmişi de başladı; çünkü Himalayalar Asya’dan Afrika’ya gelen ve yağmur bırakan nemli rüzgarları kesti.
YAĞMUR HIRSIZI VE MUSON YAĞMURLARI
6 milyon yıldır Hindistan alt kıtası Afrika’nın yağmurunu çalıyor. Muson yağmurları Hindistan’ın Ganj Vadisi’ndeki tarlaları beslerken, Doğu Afrika kurak rüzgarlarla gittikçe çölleşiyor. Ancak, Hindistan ve Asya’nın bu çarpışmanın bedelini ağır ödediğini söyleyebiliriz.
Her iki kıtanın da yarısı denizin dibine battı ve 20 yıl sonra bu gizemi nihayet çözerek kayıp yarının nereye gittiğini bulduk: Manto tabakasının içine girdi.
YERBILIM DETEKTIFLERI
Doğrusu bilim insanları Hindistan ile Asya’nın yarısının kayıp olduğunu yeni öğrendiler. Bunu ancak Himalaya Dağlarını araştırdıktan sonra fark ettiler. Ölçümlere göre bölgedeki toprağın yarısı kaybolmuştu.
Neden yeni fark ettiklerine gelince: Hindistan alt kıtası Asya ile çarpıştığı zaman iki kıtanın çarpışan kenarlarının yorgan gibi buruşup yukarı kalktığını ve Himalayaları oluşturduğunu düşündüler.
4 milyon yıl süren çarpışma sırasında toprağın bir kısmı da dev depremlerle ufalanıp okyanus tabanında tortul katmanlar halinde birikmiş olmalıydı. Ancak Himalayaların kütlesini ölçen yerbilimciler şaşırtıcı bir şey keşfettiler: Hindistan’ın yarısı ortada yoktu!
JEOLOJININ HATASI
Bilimin en büyük özelliği sık sık yanılmasıdır. Bu aynı zamanda en güçlü yanıdır; çünkü bilimden başka sadece bir disiplin hatalarını kabul edip düzeltebilir, o da kısmen olmak üzere felsefe. Bilim insanları Hindistan’ın yarısını kaybettiklerini fark edince jeoloji teorilerini güncellediler ve basit bir hata yaptıklarını anladılar:
Kıtaların çarpışması sırasında sadece Hindistan ve Asya’nın su üstünde kalan kısımlarını; yani son 4 milyon yılda gözle görülür ölçüde buruşarak Himalayaları oluşturan parçayı dikkate almışlardı. Oysaki iki kıta 60 milyon yıldır denizin altında çarpışıyordu.
İşte bu süreçte Asya ve Hindistan’ın bölgede birbirine bakan yüzünü kaplayan kara kütlesinin yarısı suya gömülmüştü.
SONARLAR VE DENIZALTILAR NEDEN GÖRMEDI?
Kıtaların kaymasındaki detaylar için Dünya’da neden deprem oluyor yazısını okuyabilirsiniz. Ancak kısaca açıklamak gerekirse Dünya’nın kabuğu enerji gibidir. Ne yok edebilirsiniz ne de yoktan yaratabilirsiniz. Yalnızca dönüştürebilirsiniz.
Dolayısıyla kıtaların çarpışması sırasında yerkabuğu sadece buruşmakla kalmıyor. Aynı zamanda önce denizin dibine batıyor, ardından da sıvı magmadan geçerek diş macunu kıvamında ağdalı; ama katı olan manto tabakasının derinliklerine dalıyor (yüzlerce km derine).
Chicago Üniversitesi’nden yüksek lisans öğrencisi Miquela Ingalls konuyla ilgili olarak Nature Geoscience’ta yayınlanan araştırmasında1 bilgisayar simülasyonları yaptı ve Hindistan alt kıtasının kütlesinin bir kısmının 60 milyon yıl boyunca yavaş yavaş mantoya battığını ortaya çıkardı.
BUNUN NESI GARIP?
10 soruda yerbilim dersleri aldıysanız kıtaların kayması neticesinde yerkabuğunun bir kısmının mantoya batması gerektiğini biliyorsunuz. Sonuçta Dünya’nın büyüklüğü ve yüzey alanı sınırlı. Kıtalar sağdan sola kayıyorsa önündeki kıtaları ve okyanus tabanını itmek zorundalar.
Özellikle de kıtaları oluşturan granitten ağır olan bazalt katmanlarından oluşan okyanus tabanı bir saatten sonra magmaya ve mantoya batmak zorunda. Ancak sorun da burada! Kıtalar deniz seviyesinden yüksekte bulunuyor; çünkü mikro gözeneklerinde su içeren granit tabakası bazalttan daha hafif ve bu nedenle magmanın üzerinde yüzüyor.
Kısacası coğrafya derslerine bakacak olursak kıtalar çarpışınca karaların değil, sadece üstünde durdukları okyanus tabanının batması gerekiyor. Oysa görüyoruz ki öyle değil: Avrasya ve Hindistan’ın kayıp yarısını bulmak için karaların da battığını kabul etmeliyiz. Miquela Ingalls’ın bilgisayar simülasyonları bunu gösteriyor.
ACI GERÇEK
Ingalls’ın danışmanlarından Profesör David Rowley konuyla ilgili açıklamasında şunu söylüyor: “Kıta rezervlerine ait büyük miktarda yerkabuğunun kaybolduğunu görüyoruz ve bu kayalar buhar olup havaya uçmayacağına göre, gidebilecekleri tek yer manto tabakası.”
“Eskiden manto ve yerkabuğunun sadece dolaylı olarak etkileşime girdiğini sanıyorduk. Ancak, bazı durumlarda böyle olmadığını ve kıtaların su altındaki kesimlerinin mantoya batabileceğini gördük.
KAYIP KITAYA NE OLDU?
Öncelikle bir yanlış anlamayı önleyelim: Hindistan ve Asya’nın ormanlarla kaplı yarısı sulara gömüldü demiyoruz. Bunun yerine, her iki kıtanın birbirine bakan yüzünde su altında kalan kısımların yarısı yavaş yavaş mantoya battı diyoruz. Bu sebeple Atlantis adası gibi bir kara parçası suya battı sanmayın.
Batan kısımların akıbetine gelince: Bu kayalar Dünya’nın derinliklerindeki yüksek ısı ve basınç nedeniyle başkalaşım geçiriyor. Yüzeyde kendilerini diğer kaya parçalarından ayıran kimliğini kaybediyor ve boş yazı tahtası gibi sıfırlanıyorlar.
BIR SIR DAHA ÇÖZÜLDÜ
Ancak, kimyasal elementlerin sırf yerin 700 km derinine battıkları için yok olduklarını söylemeyiz. Bunun yerine, ufalanan kıtaların oluşturduğu kaya tozu Dünya’nın derinliklerine ekmeğe katılan tuz gibi karışıyor.
Ardından, milyonlarca yıl sonra gerçekleşen yanardağ püskürmeleriyle yeryüzüne çıkıyor. İşte jeolojinin yeni çözülen sırrı da burada yatıyor: Bilim insanları sıcak nokta hareketlerine bağlı yanardağ patlamalarıyla yeryüzüne çıkan manto kayalarına baktıklarında, bunların uranyum gibi radyoaktif elementler bakımından zengin olduğunu gördüler.
Her ne kadar uranyum kayadan ağır olsa da diğer elementlere göre eser miktarda bulunduğu için Dünya’nın çekirdeğine batmıyor. Bunun yerine daha çok yerkabuğunda barınıyor. Öyleyse mantodan gelen kayalarda uranyum gibi radyoaktif elementler nasıl bol miktarda bulunuyor?
Ingalls’a göre bunun tek açıklaması bazen kıtaların denizin dibine batması ve radyoaktif uranyumu da beraberinde mantonun derinliklerine taşıması. Öyle ki 410 km yer alan global yeraltı okyanusunu da bu geri dönüşüm sürecine borçluyuz. Anlaşılan yaşlı dünyamız bizi daha çok şaşırtacak, hazırlıklı olalım.
Alıntıdır..