3 Şubat 2018 Cumartesi

Kendinden kendine yolculuk.Hiç bir öğretiye ve canlıya kıymayan sadece varolanla yetinen bir garip kalenderi derviş.Melami yaşamı seçen bir can..

"El Maari "

4 yaşında yakalandığı çiçek hastalığı yüzünden görme yetisini kaybeden, içine dönük sessiz ve sorgulayan kişiliğiyle tanınmış arap filozof,şair . Esasen dünyaya önem vermediği için değersiz elbiseler giyer, daha çok mercimek,incir ve arpa yerdi. Dinî hayattan ziyade ahlâkî hayata büyük önem veren Ebü’l-Alâ yapmacık ve şeklî dindarlığa şiddetle karşıydı.
Düşünen her insan gibi zamanında dinsizlikle suçlandı, birçok iftiraya maruz kaldı . Buna rağmen ölümünde ziyaretine gelen pekçok öğrencisi vardı.
Tarihte bilinen ilk vegan olduğunu düşündüren ve birçok insanı bu konuda düşünmeye sevkeden şiiri ;  

“Artık Tabiattan Çalmıyorum ''

Kavrayışta ve dinde muallelsin.
Bana gel, ki hakikatin sesinden havadisleri duyabilesin.
Sudan ayrılan balıkları haksızca yeme,
ve yemek diye arzulama katledilen hayvanların etlerini,
veya annelerin, saf içimini asilzade hanımlara değil
yavrularına adadığı ak sütünü.
Ve yumurtalarını alıp masum kuşları kedere boğma;
adaletsizlik kabahatlerin en fenasıdır.
Ve arıların mis kokulu bitkilerin çiçekleri üzerindeki
gayretleriyle elde ettikleri bala kıyma;
başkalarının olsun diye istiflemedikleri gibi;
bağış ya da hediye olsun diye toplamadıkları için.
Elimi tüm bunlardan çektim; keşke yolumu
şakaklarım ağarmadan önce fark etseydim!”

El-Maari

Ebu Ala el Maari (m.ö 973 - 1057)

--2---

15-O zaman, Üç (üçgen) Dörd'ün (dörtgenin) içine düşer. Işıyan Öz, içte Yedi dışta Yedi haline gelir. Kendi başına "Üç" olan parlak yumurta süt gibi kesilir ve Ana'nın Derinlikleri'nin (Hayat Okyanusunun derinliklerinde büyüyen Kök'ün) her yanına süt beyazı 'curds' halinde yayılır. 

16-Hayat'ın Kökü Ölümsüzlük Okyanusu'nun her damlasındaydı ve Okyanus, Ateş ve Isı ve Hareket olan Işıyan Işık'tı. Karanlık ortadan kayboldu ve artık yoktu, kendi Esas'ının yani Ateş ve Su'yun ya da Baba ve Ana'nın Bedeni'nin içerisinde kayboldu. 

17-İki'nin Işıyan Çocuğu eşsiz ve görkemli Parlaklık: Karanlık Mekan'ın oğlu olan, büyük Karanlık Sular'ın derinliklerinde zuhur eden Aydınlık Mekan. O, Güneş olarak ışıklar saçar. O ışık ışıl parıldayan İlahi Bilgelik Ejderi'idir. Bir, Bilgelik Ejderi Dör'ttür ve Dört Üç'ü kendine eş alır ve bu birleşme Yedi'yi oluşturur ki Tri-dasa (Üç kere 10) ya da ordular ve kitleler haline gelen Yedi'ler içerisindedir. 

18-Işık, Soğuk Alev'dir ve Alev, Ateş'tir ve Ateş ısıyı meydana getirir ki o da Su'yu: Yüce Ana'daki (Kaos'taki) Hayat Suyu'nu verir.🔥💦

19-Siz, yeryüzünün oğulları öğretmenlerinizi -Ateş'in Oğullarını- dinleyin. Öğrenin ne Birinci ne Sonuncu vardır. Çünkü her şey sayısız olandan neşrolmuş Tek Sayı'dır.

20-İlksel Yediler'in neslinden gelen ilksel Alev'den doğan Bizler'in Atalarımızdan öğrendiklerimizi öğrenin.

21-Işığın Parlaklı'ğından (-Daimi- Karanlığın Işın'ından), Mekan'da gene uyandırılan enerjiler neşroldu. Yumurta'dan (çıkan) Bir, Altı ve Beş.
Sonra Üç, Bir, Dört, Bir, Beş - Toplamı, İki kere Yedi'dir. 
Ve bunlar Esas'lardır, Alev'lerdir, Unsur'lardır, İnşaat'çılardır, Sayı'lardır, Bedensizler'dir, Bedenliler'dir ve İlahi İnsan'ın Gücü'dür. 
Ve Bunların Toplamı'dır. 
Ve İlahi İnsan'dan, Kutsal 4'ün içindeki formlar, kıvılcımlar, "Kutsal Hayvanlar" Kutsal Atalar'ın habercileri yayıldı.

22-Bu "Ses'in ordusu"ydu. İlahi Yedili Sistem'di. Yediler'in kıvılcımları, Yedi'lerin Birincisi, İkincisi, Üçüncüsü, Dördüncüsü, Beşincisi, Altıncısı, Yedincisine tabidirler ve Onlar'ın hizmetkarlarıdır.

23-İlksel Yediler, Bilgelik Ejderi'nin İlk Yedi Nefesi, kendi sıraları geldiğinde, dönmekte olan Kutsal Nefesleri'nden, Kızgın Kasırga'yı meydana getirirler. 

24-İlksel Yediler, Fohat'ı Kendi İradeleri'nin Habercisi yaparlar. Dzyu, Fohat haline gelir. İlahi Oğullar'ın oğulları Lipika olan Çevik Oğlu (Fohat) dairevi haber taşıyıcılığı yapar. Fohat küheylandır ve Düşünce binicidir. Fohat, Kızgın Bulutlar'ın (Kozmik Sisler'in) içinden Şimşek gibi geçer. Yukarı'daki Yedi Bölge ve Aşağı'daki Yedi Bölge (oluşacak olan Alem) boyunca Üç, Beş ve Yedi adım atar. Fohat sesini yükseltir ve sayısız kıvılcımları (atomları) çağırır ve onları bir araya getirir. 
...

25- Bir Işıktan Yedi ışık, Yediler'in her birinden Yedi kere Yedi Işık. "Çarklar" Çemberi izlerler...
....

26-Daha önceki çarklar aşağıya ve yukarıya doğru döndüler. Ana'nın yavruları tüm Kozmos'u doldurdu. Yaratıcılar ve Yokediciler arasında savaşlar yapıldı ve uzay mekan uğruna savaşlar yapıldı. Tohum sürekli olarak beliriyor ve beliriyordu. 

27- Ey Lanoo, eğer ait olduğun küçücük çarkın küreler zincirinin doğru yaşını öğrenmek istiyorsan, hesabını yap. O'nun dördüncü çocuğu bizim Ana'mızdır. Yeryüzüdür. Nirvana'ya giden dördüncü bilgi yolunun dördüncü meyvasına ulaş ki anlayasın, çünkü göreceksin...

28-Bir İki haline geldiğinde Üç katlı olan ortaya çıkar ve Üçler Bir'de birleşmişlerdir. Ve O bizim ipliğimizdir. Ey Lanoo, adına Saptaparna denilen Beşer Bitkisinin Kalbidir. 

29- O hiç ölmeyen Kök'tür. Dört Fitil'in Üç Dilli Alevi'dir. Fitiller Yedilerden fışkıran Üç-Dilli Alev'den Onların Alevinden çıkan kıvılcımlardır. Bir tek Ay'ın ışınları ve kıvılcımlarının Yeryüzünün tüm ırmaklarının akan sularında yansıması gibi...

30-Alev, Kıvılcım'a "Bu senin şimdiki çarkındır. Sen, Ben'im kendimsin, suretimsim ve gölgemsin. Ben kendimi giysiyle sende kapladım ve sen tekrar benim kendim ve başkaları, senin kendin ve ben olacağın "Bizimle Birlikte Ol" Gününe kadar bedenimsin. O zaman inşaatçılar, İlk Giysilerini giyinmiş olarak Işıyan Yeryüzüne iner ve beşerlere - ki onlar Kendileridir - hükmederler dedi. 

💫Evrenin, Beşerin ve İlksel Yediler'in doğumuna kısa bir göz attıktan sonra yine Alevi'lerde en çok karşımıza çıkan nokta ve çember sembolüyle ilgili kitaptan aydınlatıcı bir bölüm:

"Noktayı Ama'ya girdik yerleştik"

DZYAN Kitabı'nın birinci sayfasında mat siyah bir fon üzerinde lekesiz bembeyaz bir Disk var. Bunu izleyen diğer sayfada aynı Disk var, ancak merkezi bir nokta ile birlikte. 
Birinci sembolün hala daha uyumakta olan Enerji'nin yani "Kelam'ın İlerki Sistemler'deki neşriyatının" gene uyanmasından önce, Ebediyet içerisindeki Kozmos'u temsil ettiği müritlerin bildiği bir husustur. Daha önce lekesiz olan Disk'in yani "Pralaya'daki Mekan ve Ebediyet'in" içindeki "nokta" ise farklılaşmanın oluşumunu belirler. Bu, Dünyasal Yumurta'nın içindeki Nokta'dır; Dünyasal Yumurta'nın içindeki "tohumdur" ki bu tohum, Kainat, Her-Şey sınırsız ve devresel Kozmos haline gelecektir. Bu tohum devresel olarak ve sırayla gizil ve aktiftir. Tek Daire, her şeyin onun içinden çıktığı her şeyin ona döndüğü İlahi Birlik'tir. Daire'nin Çevresi hiçbir zaman idrak edilemez olan İdeal Varlığı; Daire'nin düzlemi ise, Kainat Ruhu'nu belirler. Ancak her ikisi Bir'dir. Sadece Disk'in yüzünün beyaz ve tüm fonun siyah olması açıkça göstermektedir ki Disk'in düzlemi, hala daha loş ve puslu olmasına rağmen, beşeriyetin edinebileceği Yegane Bilgi'dir. Manvantara'ya ait tezahürler de işte bu düzlem üzerinde başlar; çünkü Pralaya sırasında, gelecekteki her Kozmogoni ve Teogoni'nin (Tanrıların Seceresi) planını içeren İlahi Düşünce işte bu Kainat Ruhu'nun içinde uyur.


Yedi uyuyanlar bir bakıma kendi içimizdeki frekans boyutsal çakralarda demektir.Bunları uyandıramazsak uyanmış sayılmayız.

~Evrenin ve Beşerin Yaratılışı~

İlksel Yedi'ler Kimdi? 

"7 Ulu Ozanlar"ı pir edinmiş ve bir gerçeğe bel bağlamış Erenlerin, neden kendilerine "Alev-i" dediğini Tibet'te bulunan ve yeryüzündeki en eski kitaplardan biri olarak geçen DZYAN Kitabı'nı okuduğumda biraz daha iyi anladığımı söyleyebilirim. 
Bu kitap aslında birçok kültürde karşımıza çıkan öğretilerin batıni/içrek/gizli yönlerini de aktarıyor. 
Burada yazanların birçoğunu sözlü tarihimizde de bulabilirsiniz. Deyişler, nefesler, masallar, efsaneler, mitoloji, oyunlar gibi...

Kitaptan ilgi çekici bazı bölümleri maddeledim. Daha fazlası için kitaba bakabilirsiniz. Özetin özeti bir çeviri olduğu için toplamda 50 sayfa, ancak derin mevzular olduğu için tekrar tekrar okumakta fayda var. 

İlk bölümde Kainat ve daha alt birim sistemlerin yaratılışı anlatılıyor. Mutlak Allah, Yarattığı yaradılışı şekillendirmeyi ve sistemleştirmeyi gene yarattığı varlıklarına vermiştir. Böylece Kozmik Kainatlar meydana gelmiş ve de gelmektedir.

1-Ebedi Ebeveyn (Mekan) hiçbir zaman görünmeyen Giysi'lerine bürünmüş olarak, bir kez daha Yedi Ebediyet boyunca uyumuştu. 

2-Zaman yoktu, çünkü zaman süre'nin sonsuz bağrında yatmış uyuyordu.

3-Kainat Zihni yoktu, çünkü O'nu içerecek ve tezahür ettirecek hiçbir Ah-hi (Göksel varlık) yoktu."

4-Sürûra yani (Nirvana'ya) giden yedi yol yoktu. Büyük Istırap Nedenleri (Nidana ve Maya) yoktu, çünkü onları üretecek ve onlar tarafından tuzağa düşürülecek hiç kimse yoktu"

5-O sınırsız Her-Şey'i sadece karanlık dolduruyordu, çünkü, Baba, Ana ve Oğul bir kez daha Bir'diler ve Oğul, henüz yeni Çark için ve hemen akabinde yapacağı uzun ve çetin yolculuk için uyanmamıştı. 

6-Yedi Yüce Rab ile Yedi Hakikat'in varlığı sona ermişti ve Kainat: Gerekliğin oğlu olan ve henüz olmayan o'nun tarafından nefes olarak verilmek üzere Para-Nirvana'ya gark olmuştu. Hiçbir şey yoktu.

7-Varoluş'un sebepleri ortadan kaldırılmıştı; geçmişte görünmüş olanlar ve şimdi görünmez olmakta olanlar, Tek Varlık olan, Ebedi Gayri Varlık'ta uyuyordu. 

8-Sadece Varoluş'un Tek Formu engin, sonsuz, sebepsiz, bir halde uzanıyordu rüyasız uykuda; ve Yaşam, Kainat Mekanı'nda, Dongma'nın Açılmış Gözü'nce hissedilen o tüm Mevcudiyet'in her yanında bilinçsiz olarak nabız gibi atıyordu. 

9-Sessizlik neredeydi? Onu duyacak kulaklar nerede? Hayır, ne sessizlik vardı ne de ses, durmak bilmeyen Ebedi Nefes'ten (Hareketten) başka hiçbir şey yoktu, ki O da kendini bilmez.

10-Vakit henüz gelip çatmamıştı, Işın henüz tohumun içerisine çakmamıştı Lotus Ana henüz şişmemişti.

11-O'nun -İlksel Cevher'in- kalbi Tek Işın'ın girmesi, oradan da, Üç'ün Dörd'e düşmesi şeklinde, Maya'nın kucağına düşmesi için henüz açılmamıştı. 

12-Yedi (oğul) Işığın Ağı'ndan henüz doğmamışlardı. Karanlık, bir başına Ana-Baba'ydı

13-Bu ikisi Tohum'durlar ve Tohum Tek'dir. Kainat hala daha İlahi Düşünce'de ve İlahi Bağır'da saklıydı...

14-Karanlık Işık neşreder ve Işık (suların içine) Umman Ana'nın içine doğru münferit bir ışın salıverir. Bu ışın, Bakire Yumurta'nın içerisinden hızla geçer, Işın Ebedi Yumurta'nın titreşmesine ve Dünya Yumurtası halinde yoğunlaşan Ebedi Olmayan (devresel) Tohum'u düşürmesine yol açar.


2 Şubat 2018 Cuma

Kendini bilmek varoluşun anahtarıdır.Yaşamın özü ve buraya nedengeldiğinin sorusuna cevaptır..


Frekans ve titreşimlerin başka boyutlara açılan kapısı Kundalini.Mütevazi olursanız sizle arkadaş olan enerji.---2---

Bu hakîkat : bedenen ve rûhen, derece derece yükselerek nefsine hakim olmaktır.! Vicdân yâni içteki öz, zihin ve bedeni (nefis ve canı) öğretisi verilen disiplinle terbiye ederse kişinin derininde baygın (uyuyan) olan yüksek titreşimler uyanır, ererdi.! (Yâni uyuyan kundalinisini/ ateş yılanını ayağa kaldırırdı.!)Bu öğreti ile üstün bir ahlâka sahip insân, kâinatın soyut ve gizli idâreci gücüyle kendi içinden irtibat kurabilir ve diğer insânları da uyandırabilirdi.!
....

Peygamberlerin gösterdikleri mucizeleri, 7 frekansta (titreşim) ayağa kaldırıp tam yetkinliğe kavuşturdukları “Asâ”ları yâni ‘Kundalini’lerinden çıkan hikmetler ; bilinçle yönlendirdikleri hedeflerde ortaya çıkartıp insânlık için sergiledikleri eserlerdi.! İşin içyüzünde, özünde saklanan en üst derecede ermelerini anlatan sırlarıydı.! Nitekim, Kur’an’da ; en son Resûl Hz.Muhammed Mustafâ s.a.v.’e “Biz sana iki yedi ve azim olan Kur’an’ı verdik” der.!
....
“İki yedi”, kişinin içinde belkemiği denen mağarasındaki “Rûh ve Sekine” denen “Pozitif ve Negatif” ilâhi güc olan iki kutbdur..! “Çift kanal omurilik”te oturmaktadır..! “33 omurdan” oluşan çift kanal toplamında “66” eder ki bu sayısal ebced iliminde tam olarak “ALLAH” lâfzına denk gelir..! ALLAH’ın gücüne simgedir..! 
....
7 frekans, “33” şerefeli, “öz”le, “RÛH”la cem olunan insân denen mabeddir, bu mânâda camidir..! 
“33” şerefeden ayni anda “salât’ı doğrultarak”, Yâni “OL” deyip olduran “ses”i çıkartmaya çalışmak ve sonunda en üst frekansa çıkarak çıkartmaktır,
....

Ezoterik “Hanif Din İslâm” ekôlünde “Mîrâç” olayı, ‘belkemiğinde saklı özü’, ki Doğu ekôlü buna ‘kundalini’ deyip ; tam olarak ayağa kaldıran kişinin aydınlandığını kabul ederken, İslâm da buna “Mîrâç” kişinin içinde saklı “özüyle birleşme” diyerek tüm ekôlleri özünde örtüştürmektedir.! ‘Barış’ ve ‘teslim olmak’ da denen İslâm, kişinin özü ile birleşmesiyle, ona teslim olmasından başka birşey değildir.! 
....

Kişi kendini dışa yâni yanılgılara kapatıp içe, öze açmalı ; tüm nefsani davranışlarını içindeki özü ile kontrol altına alarak içindeki hayvânları susturup hakîkat yoluna bu şekilde bilinçle adım atmalıdır.! İlerleyen safhalarda içinde saklı özü ona zamanı geldiğinde birşeyler vermeye, sessiz sesiyle seslenmeye başlayacaktır.! Kişi ilk “hakîki farkındalığını” bilinçli olarak yaşadığında artık uyanışını yapmış sayılabilir.! 
....

“O”, içte saklı gücün uyarılması, ilk defa kıpırdanması ve 1. derecede veya frekansta/titreşimde ayağa kalkması birbirinden çok farklı safhalardır.! Uyarılması, kişiye o zaman kadar gördüklerinde göremediklerini gösterir, kıpırdanması yolun asıl başlangıç kapısıdır ki özü tarafından erme yoluna aday kabûl edilebileceğinin ilk işareti olarak kabûl edilebilir.
....

Sezgileri artar, hisleri kuvvetlenir, küçük vizyonlarla tanışır, geçmiş yaşantılarından ‘kesitler’ görebilir, bunları anlamaya çalışır çünkü rüyaya benzemediklerini yaşarayak müşahede eder (kişiye göre değişir), olaylardan çok önce olacakları bilmeye ve görmeye başlar.!
....

O iç boyutu görmek “Kıyâmet” denilen anı yaşamaktır.! Fizik perdenin kaldırılmasıdır.! ‘Üçüncü gözün açılmasıdır.!’ “Ölmeden evvel ölmek”tir.! 
....

Kendimizi içimizde saklı kendi ilâhi özümüzle diriltmeye ve onunla soyut gerçek diri âlemde yâni iç boyutta sohbet etmeye başladığımızda ve en önemlisi de ilk görüntülerle tanıştığımızda ‘asıl uyanış’ımızı yapmış olacağız.!


Kundalini ateşi.O harekete geçtiği zaman bütün her yeri yakar geçer.Öyle kuvvetlidir ki gücünü ayarlayamazsan insanı deli eder..Kundalini uyandığında her şey başkalaşır.Yaratıcının yer yüzündeki halifesi olursun.Gittiğin her yere ışık götürürsün..O kundalini candır.Kıorkmamak gerekiyor.Bütün çakralar açılıyor ve tek oluyor.Artık sen avatarsın..

Hz. Musa’nın Asa’sı ve Kundalini 

Yaratılan insânın iki farklı serüveni olmuştur.! Birincisi, göksel ırklar.! İkincisi, fizik plân ırkları'dır.! İnsân ırkı, Âdemi olup göksel bir ırktır.!
....
Cennetten çıkarıldığı söylenen âdem, “Asâ”, denen çift kutublu “Öz” gücüne sahip ırktı.! “Âdem’e secde” edildiğinde Havvâ neredeydi ? dişi kutbu olan Havvâ onun içinde onunla birlikteydi.!
....
Secde bu “Öz”e sahip olamayanlar tarafından iki “yaratıcı ve yok edici” bu ilâhi güce mi yapılmıştı.? Bu iki güç “Rûh” ve “Sekine”ydi.! “Rûh” ve “Sekine”nin büründüğü suret âdemdi.! Cennet denen şefaf yaşam âleminde mevcutken kendilerini fizik plâna yansıtarak göndertmiş oldular.! Böyleyse değişmeyen asılları yâni orjinal suretleri hâlen o boyutta bulunmaktadır.! Buraya yansıyan insân suretindeki gölgeleri olmalıdır.!

Onlara ; “yaklaşılması yasak olan ağaç” fizik insân oluşumundaki plânda yer alacakları belkemiğinden başka birşey değildi.!
....

Tanrı onlara şeffaf suretlerinden vazgeçerek, yoğunlaşıp o ağaca hapsolmamalarını söylemiş olmasına rağmen neden dinlemediler.? Bu ilâhi bir senaryo muydu ? Onları kandıran İblis de onlarla ayni yerde bulunduğuna göre ve ona da Tanrı tarafından “sürün” diye hitap edilmesi, onunda Âdem ve Havvâ gibi ayni yerden olduğuna işâret etmiyor mu ? Bunun aksi olsaydı, Tanrı ; ilâhi yasasına göre “sürünen”e tekrar “sürün” der miydi.? Şu hâlde ilâhi kelâmda "sürün" kelâmı “yoğunlaşarak maddeye in” demektir.! Ayni yerde oluşlarını ayni mekânı paylaşmalarından anlayabilir miyiz ? “yasak ağaç” onların ortak paydaları mıydı ?
....
Cennetten kovulan “üç”, bu plânda nerede ve kim olarak mevcûtlar ? yine, ayni bedende bir arada değiller mi ?
....
Bizler şu an insân olarak fizik bedenimizle madde boyutunda, özümüz ile de soyut boyutta bulunmadığımızı söyleyebilir miyiz ?
....
İnsân denen varlık soyut boyutta yaratılmış ve madde, yoğunluk denen “aşağıların aşağısına” atılmıştır.! 
....
Soyut insân, madde denen fizik bedenle kaplanarak hapsedilmiş olmalıdır.! “Âdem’e secde” soyut boyutta yapıldığına göre, “İblis” âdemi nasıl toprak olarak görmüştü de “beni ateşten yarattın toprağa secde etmem” demişti ? Yoksa İblis de ilâhi bir illizyonla imtihana mı tâbî tutulup kaybetmişti ? 
....
Âdem denen soyut ırkın yeryüzündeki insân sureti, onların fizik plândaki ikâmet yeri olmuştur.! Tanrı da izleyici/gözetleyici yâni soyut “Rûh”, ‘göz’ olarak yerini içte, kâlbde almıştır.! İnsân bedenindeki Tanrısal “taht” bu sebeple merkez olan kâlbdir.! Zîrâ yargılayıcı “terâzi” olarak orada işlev ve hüküm sahibidir.! Kozmik “Asâ”, “yılan”, âdemi soyut ırkın, insân denen fizik prototipinin içindeki ‘mağara’ da denen belkemiğinin kuyruk sokumunda ‘yılan gibi çöreklenerek’, uykuya çekilmiştir.!
....

Hazret-i Mûsâ a.s. dosdoğruyu göstermek üzere gönderilmiş seçilmiş “seçkin” bir görevliydi.! Ama fizik surette, bedende bulunuyordu ve bedenindeki belkemiğinde saklı bu gücü ayağa kaldırarak o zamanki kavminden bu günkü insânlığa kadar fizik suretteki her insânın yapabileceğine işaret etti.!
....

“AS”, kadim zamandan bugüne ; ‘Sopa’, ‘Sûr’,‘Yusuf'un atıldığı kuyu’, ‘Yasak Ağaç’, ‘Amûd-i Fekarî’ (Bel kemiği), ‘Amûd-i nûrânî’ (nûrdan sütûn), ‘Belkemiği’, ‘Kundalini’, ‘Yakub’un merdiveni’ vb.denen isimlerle anılsa da aslında tarif edilen hep insânın kendi içinde saklanan öz, soyut gizi ve gücü olmuştur.! İlâhi yasaya bağlı olarak geçmişteki büyüklerin tarifleri insâna işaret ettiğine göre, günümüz insânlığı efsânenin aslı olan içindeki bu gücü geçmişte değil bulunduğu anda/hayâtta kendinde aramalıdır.!
....


1 Şubat 2018 Perşembe

Kainatın harika yaratıkları:çocuklar..

“Yetişkinler sadece çevrede ağır ağır yürürler; 
çocuklarsa koşar, atlar, zıplar ve tırmanırlar. 

Üzerinden atlayabilecekleri, çevresinde dolanabilecekleri engeller ararlar. 
Üzerine tırmanabilecekleri her şeye tırmanırlar. 

Bu coşkuyu göremeyeceğim yerlerde olmayı asla istemem. 

Bütün o enerji ve “budalalık”, bütün o merak, ilgi, 
sorular, konuşmalar ve tüm o hararetli tutku, 
teselli edilemez acılar, ölçüsüz zevkler, 
pek çokları için iyileştirilmesi gereken bir hastalık olarak 
ya da iyimser bir bakışla, 
katlanılması gereken masumiyetin yansımaları olarak görülür. 

Bana göre bütün bunlar paha biçilemeyecek hazinelerdir.

Herşey birden başlar bire gider ve bir olur..Hepimiz biriz..yaşasın türlerin kardeşliği..

Tüm canlılara bilinç yoluyla verilen bu sevgi ve ışık kavramları nasıl iyi Dünya idarecileri ve kendi türünüzün rehberleri olabileceğinizi anlamanızın temelini oluşturur. Bazı Dünya insanları için bu süreç ve onun karşılığı kolayca gerçekleşmeyebilir, ama bu hepinizin yapmayı öğrenebileceğiniz bir şeydir. Çok uzun bir zamandan beri Dünya insanları bu basit idarecilik işinin koruyuculuğun temel mekanizması olduğunu anlayamamıştır. 
...
Balina avlamak ve onunla ilişkili diğer işlemler cinayetten daha farklı bir şey değildir. Bu dünyaya yapmak ve başarmak için geldiğiniz her şeyi ihmal etmenin ve onlara saygısızlık göstermenin son perdesidir. Spirituel Hiyerarşiniz ve biz Sirius Konseyi, Dünya insanlarının balina avcılığının tüm veçhelerine derhal son vermelerini istiyoruz. Balina avcılığı, bilinçli bir canlı türü ve bir koruyucu ırk için esas oluşturan her şeye mutlak bir saygısızlık ve kayıtsızlık sergilemektir. Bu iğrenç durumun sürmesine izin veremeyiz. Koruyuculuğun aynı zamanda tam bilinçliliğe ulaşmak ve tüm insanlara ve diğer türlere saygı göstermeyi öğrenmek anlamına geldiğini lütfen idrak edin. Koruyuculuk bilinci, (bitkiler, kayalar ve su gibi) her şeyin değere sahip olduğunun farkındadır. Kendi ihtiyaçlarınız için su kaynaklarını ya da ormanları korumak yetmez. Koruyuculuk bundan daha fazla bir şeydir ve eğlence için doğal kaynakları kullanmak hepsinin içinde en az önemli faaliyettir. 
Biz Siriuslular ve Galaktik Federasyonlu kardeşleriniz, gezegeninizdeki yaşamın gelişip zenginleşme sürecine yardımcı olmak için buradayız. Bizler hiçbir biçimde Dünya'daki yaşamı yok etmek için burada bulunmuyoruz. 

Böyle bir faaliyet bir koruyucuya ait olamaz. Siz bu gezegene Spirituel Hiyerarşi'nin talimatlarını yerine getirmeye, kendi rolünüzü ve dünyanızda bulunan diğer koruyucuların rolünü ciddiye almaya, bunlara karşı saygılı davranmaya geldiniz. Unutmayın ki Dünya'da büyük ve müthiş bir bolluk vardır ve bu bolluk, eğer uygun şekilde ve hakkıyla bakılırsa, daha da büyük bir bolluk yaratacaktır. Gezegeninizdeki tüm insanların bu mantığı anlamalarını istiyoruz. 
Biz galaktik insanlar koruyucu bir türüz; bundan dolayı, geçici olarak unutmuş olsanız da, Dünya insanlan da öyledir. Şimdi sizi kuşatan melek varlıklardan oluşan Spirituel Hiyerarşi sizin yüksek bilince erişmenize yardımcı oluyor ve hep yardımcı olacaktır. Bunun için, tepetaklak olmuş uygarlığınıza bakıp neyin onarılması gerektiğini inceleyin. Bu onarma süreci oldukça basit bir süreçtir ve insanlar iyi "tamircilerdir". 

Koruyucu bir tür olarak, galaktik insan bir ışık varlıktır; fiziksel olduğu gibi ruhsal bir varlıktır da. ⭐️Madde içinde ruh olarak bulunma yeteneğiniz sizi benzersiz bir varlık kılar. Buna ek olarak, hayatın seks, açlık, susuzluk ve ölüm gibi salt reflekslerinin ötesine uzanan özel bir bilince de sahipsiniz. Siz tüm bunların salt fizikselliğini aşıyorsunuz. Siz bir gezegene diğer canlıların sorumlu bir idarecisi olarak yerleştirilen bir varlıksınız. Bu siz tam bilinçlilik kapasitesine sahip olduğunuz için yapılır. 
Çevrenizdeki memeli deniz yaratıkları bu tam bilinçliliğin günlük yaşamda ne anlama geldiğinin bir örneğidir. Onların koruyuculuğuna baktığınızda, yaşamlarını gezegensel sisteminizin varlığını sürdürmesini ve gelişmesini sağlayan enerjileri oluşturma sürecine cömertçe ve bütünüyle adadıklarını görürsünüz. Oysa insanlar zamanlarını sık sık çevreyi yok etmek ya da ters biçimde değişime uğratmak, birçok canlı türünü katletmek ve gezegenin temel yaşam yapılarını mahvetmekle geçirmişlerdir. 
Dünya'nın fiziksel yapısının ilahi bir amaç için yaratılmış olduğunu söylemiştik. Bu ilahi amaç, Tanrılık alemindeki melek varlıklar tarafından oluşturulmuş ve Tanrı'nın kalbinden realiteye aktarılmıştır. O bir amaç için yapılmıştı - fiziksel bir ışık yaradılışı meydana getirmek için. İşte tüm Dünya insanları bu süreci anlamalı ve uyanış rollerini üstlenmelidirler. 

Dünya insanları bu süreci anlamalı ve burada bulunma nedenlerini kabul etmeye ve uygulamaya tam anlamıyla hazırlanmalıdır. Sizler, gezegeninizin enerjilerini herkesin görmesi için mükemmel bir vitrin olarak odaklayacak zarif ve ışıklı bir yaşam küresi yaratmak için hep birlikte çalışan - ve memeli deniz yaratıklarından, Dünya insanlarından ve Leydi Gaia'dan oluşan- büyük bilinç üçgeninin bir parçası olarak burada bulunuyorsunuz. 

Sizler gezegenleri, sadece, belli bir yıldızın çevresinde o yıldız ölene dek dönen ve sonunda o da yok olan üçüncü boyut nesneleri olarak görmemelisiniz. İncelenmesi gereken faaliyet bu değildir. Evrendeki her şey belli bir amaçla var olur. Eğer bilinç olarak ve gelecekteki galaktik rollerinizde - hatta evrensel rollerinizde- ilerlemek istiyorsanız, sizin de bu belli amacı anlayıp yerine getirmeniz gerekir. 

Bu yüzden, bir ışık, sevgi ve bilinç koruyucusu olduğunuzu ve insanlardan, memeli deniz yaratıklarından ve Spirituel Hiyerarşi'den oluşan bu büyük koruyuculuk üçgeninin bir parçası olduğunuzu unutmayın. Gezegeniniz şu anda yeni bir Altın Çağın eşiğinde bulunuyor ki bu çağ Dünya insanlarını ihya edecek ve gerçek yuvalarına buyur edecektir. O sizlerin Tanrı'nın niyet ettiği galaktik varlıklar olabilmeniz için geliyor! Bu keşifte siz, olağanüstü gezegeniniz ile ve memeli deniz yaratıkları gibi diğer koruyucu türlerle büyüleyici bir ilişki içine gireceksiniz. Bu ilişkiler içinde siz ayrıca, Tanrı'nın Spirituel Hiyerarşisi denen o parlak melekler grubu ve yükselmiş üstatlarla da el ele çalışacaksınız. Bu ortaklık, her nereye doğru ilerlerseniz ilerleyin, kalbinizi sevgiyle tutuşturacak ve sonsuzluğunuzu sevgiyle dolduracaktır. 

Ve sonra, tam bilinçli bir ışık insanlığı olarak, hepiniz ruhunuzun derinliklerinde gizlice fısıldanan o sonsuz ihtişam âlemlerine doğru ilerleyeceksiniz. 

Kaynak: Galaktik İnsan kitabı


Yaşayan dünyayı anlamalıyız..--1---

İnsan Türünün Görevi: Koruyuculuk
Tüm hayvanlar, bitkiler, kayalar, su, gökyüzü yaşam enerjilerine ve bilince sahiptir. Yaşam çok sınırlı bir biçimde tanımlanan bir şey olarak görülmemelidir. Yaşam her şeyde mevcuttur. Sözde modern bilimsel çağda yaşayan sizlerin henüz bütünüyle anlayamadığınız pek çok tipte yaşam formu vardır.
Daha yüksek bir bilimin var olduğunu anlamalısınız.
Bu tüm doğa yasalarını anlayan ve kapsayan ve onlar arasında mevcut hassas ilişkileri açıklayan spirituel bir bilimdir. Bu spirituel bilim koruyuculuk yasalarını içerir. O, bir
koruyucunun her şeyden önce yaradılış enerjilerini (spiritüel
ışık ve sevgiyi) getiren ve onları gezegensel yaşam küresi
ya da modern bilimin bildiği ismiyle biyosfer için düzenleyen bir varlık olduğunu bildirir. Şimdiki durumda, Dünya gezegeninde koruyucu grup olarak seçilmiş iki büyük tür vardır.
Birinci tür, şu anda gezegenin temel koruyuculuğunu oluşturan memeli deniz yaratıklarıdır. 
Seçilmiş ikinci koruyucu tür ise çok uzun bir zaman önce diğer yıldız sistemlerinden buraya getirilmiş Dünya insanlarıdır. 

Sizler koruyuculuğun temel unsurlarının neler olduğunu, bu görevin neleri gerektirdiğini merak ediyor olabilirsiniz.
Koruyuculuk, en iyi memeli deniz yaratıklarının enerjilerini gözlemleyerek anlaşılabilir. Ritüelleriyle, sonar şarkılarıyla ve yolculuklarıyla onlar biyosferi canlandırırlar. Balina şarkısı dünyanın tüm okyanuslarında bulunur. ayrıca göklerinizde de yankılanır. O Afrika, Amerika, Asya ve Avrupa'nın en derin bölgelerinde bile mevcuttur. Memeli deniz yaratıklarının enerjileri hem gökyüzünde hem de sularda bulunduğundan, şarkılarıyla oluşturdukları büyük enerjiler yaşamı sürdüren rezonansı yaratır.
Gerçekten de, onların ritüelleri yaşamın sürekli ve muhteşem biçimde yeniden yaratılmasını sağlar. 
Her yıl Şubat ayından Ağustos ayına kadar, her iki yarıküreden de memeli deniz yaratıkları, bu biyosferdeki tüm türlerin üremeleri için gerekli enerjileri sağlayan pencerelerin açılışını sağlamak amacıyla şarkı ritüelleri sergilerler. Bu doğurgan faaliyet tüm türlerin yeni yavrulara sahip olmalarını ve Dünya'da yaşamın sürmesini mümkün kılar. Bu ritüeller pek çok yaşam formunun varlığını sürdürmesini sağlar.
...
Koruyuculuk, bundan dolayı, Leydi Gaia'nın rolüne katkıda bulunur ve bu rolü korur. O gezegenin ve yaşam formlarının varlıklarını bolluk içinde sürdürmelerini sağlar. Gezegeninizde tüm türler inanılmaz bir çeşitliliğe erişmiş ve var olan tüm çevrelerde gelişip zenginleşmiştir. Ancak, bu üçgenin (insanlar, memeli deniz yaratıkları ve Spirituel Hiyerarşi) bir parçası olan insanlar idareciliğin önemli veçhelerini tamamen unutmuş ve ihmal etmişlerdir -şimdi bu görevi adamakıllı anlayıp uygulamaya başlamaları gerekmektedir. 
Dünya'nın çevresinin fıziksel varoluşunuzun dayanağı olduğunu, ona zarar vermemeniz gerektiğini öğrenmelisiniz. Gerçekten de, gezegensel çevrenizi anlamalısınız, çünkü siz insanları önemli yaşam verici enerjilerle destekleyen bu çevre, karşılık olarak, sizin dönüşüme uğrattığınız enerjilerle desteklenmelidir. Karşılıklı rollerinizi bilmek, koruyuculuğun ilk önemli kısmıdır. İyi bir idareci bunu uygular ve siz Dünya'nın idarecileri bunu öğrenmek zorundasınız. Varoluşunuzun son birkaç yüzyılı boyunca çevrenize saygı göstermeyi bıraktınız. Artık çevrenin kaderinizi şekillendirecek kapasiteye sahip olmadığına inandınız. Bu tamamen yanlış bir kavramdır! 
Memeli deniz yaratıkları, Leydi Gaia'nın izniyle, onların iyi ve sadık koruyucular olacaklarını bilerek galaktik insanları kıyılarınıza davet ettiler. Şimdi onlar size de bunu yapmanızı sağlayacak bir yol ve vasıta vermek istiyorlar. Spirituel Hiyerarşi'nin önemini görüp kabullenmenin yanı sıra, işe Dünya'nın çevresinin önemini görüp kabullenerek başlayın. Spirituel Hiyerarşi'yi nasıl anlayabileceğinizi sorabilirsiniz; bunu en iyi vizyon, ritüel yoluyla ve tüm insanlarda mevcut sezgi kalıplarını izleyerek yapabilirsiniz. 

31 Ocak 2018 Çarşamba

Şifa

Şifa çalışmasıyla ile ilgili kimse ismini yazmadığı için yapamadım.Başka bir zaman olur.Ay tutulmasnda verilen şifa önemliydi ama olsun başka bir zaman diliminde olur..
Bazılarınıza ülke olarak verdim.Akşam yine vermeye çalışacağım..

Galaktik insan--3---

Virginia: Siriuslular hakkında daha ayrıntılı bilgi verebilir misiniz? Örneğin, Siriuslular'ın dış görünümleri nasıldır... ömürleri ne kadardır... ne tür yiyeceklerle beslenirler... uyku düzenleri nasıldır... ne tür işler yaparlar ve nelerden zevk alırlar? Yani, bize ilginç gelebilecek şeyleri öğrenmek is tiyoruz. 

Washta: Önce, tipik Siriuslular'ın bir tasvirini sunacağız.
(Bkz. Şekil 24: Tipik Sirius Erkeği ve Şekil 25: Tipik Sirius Kadını.) 
Sonra diğer sorularınızı yanıtlayabiliriz. 
Biz tam-bilinçli varlıklardan oluşan bir uygarlığa sahibiz. Prana enerjisinin çok yüksek olduğu bir gezegende yaşayan tam bilinçli varlıklar olarak, özellikle enerjimizi desteklemek üzere oluşturulmuş canlı sebze ve meyvelerin bir karışımı olan yemekler yeriz. Kolayca ve tamamen hazmedilmek üzere yapılmış bu enerji verici yiyecekler günde iki kez yenir. 
Biz günde yaklaşık bir buçuk-iki saat uyuruz, çünkü saf 
yiyecekler ve sürekli solunan büyük prana enerjisiyle uyku artık çok gerekli değildir. Buna rağmen, üç-dört bin yıl yaşarız. Bizim fiziksel bedenimiz ve ışık bedenimiz bir olduğundan, genelde ömrümüzün uzunluğunu kendimiz belirleriz. ⭐️Şimdiki yaşamımızın tamamlandığını hissettiğimizde, daha yüksek enerji kalıplarına yükselebilir ve yeniden atanmayı talep edebiliriz. Söylediğimiz gibi, bu genelde sizin Dünya yıllarınızla üç-dört bin yıl alır. Bu yüzden, biz yaş, beslenme ve uyku açısından tamamen farklı bir toplumuz. En önemlisi, gerçek ölüm yoktur. 

Bizim yaşam sistemimizi ya da aşamalarımızı deneyimleme biçimimiz de sizinkinden çok farklıdır. Örneğin, çok uzun yaşadığımızdan, çocukluk ve gençlik arasındaki devrenin tamamlanması yetmiş yıl sürer. Bu yetmiş yıllık sürede tüm Bir'in Yasası süreci anlaşılabileceği noktaya kadar geliştirilebilir. Bu ilk yetmiş yıllık -rehberlerin yardımıyla gerçekleştirilen- ruhsal tekâmül devresinde genelde cinsel ilişkiler kurulmaz. 
Sizlerle birçok açıdan farklı olmamıza karşın, eğitime inancımız açısından sizlerle benzeşiriz. Ayrıca bizler tatile çıkmaktan da hoşlanırız. Böyle zamanlarda başka yıldız sistemlerine ya da gezegenimizin başka bölgelerine gidebiliriz ve oralarda meditasyon yapar veya oyunlar oynarız. Bizler de partilere gider dans ederiz, orada diğer klanların üyeleriyle görüşür, konuşur, birlikte eğleniriz; birbirimizin şakalarına güler ve birbirimize özellikle yaşlı üyelerden dinlediğimiz ilginç öyküleri anlatırız. Yıllar boyunca kazandıkları tüm bilgelik sayesinde bu yaşlı üyelerin öyküleri çok büyüleyici olabilir. Siriusta biz bilgeliğin kazanılmasının iki bin yıl aldığına inanırız. Bundan dolayı, ömürlerini tamamlama aşamasına yaklaşan yaşlı Siriuslular'a büyük bir saygı gösterir ve onları bu partilere katılıp öykülerini bizlerle paylaşmaya yürekten teşvik ederiz. 

...

Virginia: Boy, kilo, cilt rengi, saç ve göz rengi vs. gibi özellikleri de dahil olmak üzere, Siriuslular'ın ortalama fiziksel ölçüleri ve görünümlerini tarif edebilir misiniz, ki böylece insanlarımız onlarla ilgili bir fikir edinebilsinler. 

Washta: Siriuslular cilt renkleri açısından iki tipe ayrılır. Bunlardan biri, Dünya insanının aşırı soluk benizli bulacağı bir ırktır. Diğer ırk, açık mavi tonda bir cilde sahiptir. Her iki ırkın da erkekleri yaklaşık yedi kadem (1 kadem: 28 cm.) uzunluktadır. Kadınları ise beş ila altı kadem uzunluktadır. Her iki ırk da sizin dünyanızda mevcut aynı göz ve saç rengi çeşitliliğine ve aynı sayıda el ve ayak parmağına sahiptir. Onlar görünüş olarak sizin alışık olduğunuz insan tipinden daha ince ama daha uzun boyludurlar. 

...

Virginia: Öğrendiklerinizi birbirinizle nasıl paylaşırsınız? Gittiğiniz yerlerin fotoğraflarını, filmlerini mi çekip gösterirsiniz, yoksa o yerleri telepati yoluyla zihinden zihine tarif mi edersiniz? 

Washta: Biz sizin şaşırtıcı bulacağınız imgeleme ve telepatik güçlerin kullanımı yoluyla iletişim kurabiliriz. Biz keşfedilen şeyin bilgisini zihin gözümüzden geçirebiliriz ve diğer, tamamen telepatik varlık, bu imgeleri ve bilgiyi olayın kapsüllenmiş bir versiyonu olarak alır. O derhal o konuda yorumda bulunabilir. Bu, hiç kuşkusuz, Dünyalı varlıklar için hayret verici bir şeydir. Eğer bizim sosyal toplantılarımızdan birine gidecek olsaydınız, bir keşif seferinden dönen bir grup bilim adamının başka bir grup bilim adamıyla hiçbir sözcük kullanmadan telepatik olarak konuştuklarını görebilirdiniz. Bununla birlikte, onlar çok heyecanlı görüneceklerdi ve siz neler olup bittiğini merak edecektiniz. 

Virginia: Sizin de müzik, sanat, el sanatları ve hobileriniz var mı?
�Washta: Evet. Sanatsal hobilerimiz vardır ve kendilerine bahşedilmiş büyük ses nedeniyle sürekli şarkı söyleyen insanlar vardır. Biz ayrıca enstrümanlar çalabilir ve çeşitli müzikal eserler besteleyebiliriz. Bunların bazıları bizim geleneksel müziğimize dayanır, ama aynı zamanda diğer insan ve insan-olmayan türlerin eserlerini de öğrenmekten hoşlanırız ki böylece sanat ve müziklerini anlayarak onların tüm kültür kavramlarını kavrayabiliriz. 

Virginia: Çok güzel. Son olarak sözünü etmek istediğiniz başka benzerlikler ya da farklılıklar var mı? 

Washta: Sadece, insan ruhu hakkında basit ama çok önemli bir gerçeği yinelemek isteriz. Mevcut dünyalarımız arasındaki farklılıklara rağmen, ruhlarımızın enerji modeli temelde aynıdır. Fark sadece, bizim ışık bedenlerimizle tam bilinçli olmamız, sizin ise -insanlarınızı mutasyona uğratmış çeşitli genetik deneyler yüzünden- büyük ışık ve sevgi güçlerinizle bağlantınızın kesilmiş olmasıdır. 
Sizi şükranla tanıyor ve bu sevgi ve ışık enerjilerini bir araya getirmeye çalışma konusundaki cesaret ve kararlılığınıza çok saygı duyuyoruz. Sizin çabalarınız -bizler çok uzun zaman önce büyük evrensel kaynak (Tanrı) tarafından saptanmış büyük ilahi plânın tamamlanışı çerçevesinde bir araya gelirken- karşılıklı olarak iki dünyamızın kaderlerine çok yardımcı olacaktır. 

...

Virginia: Sirius'un nasıl bir şey olduğunu anlamak istiyoruz; bu konuda uygun gördüğünüz bilgileri verebilir mi siniz? 

Washta: Lütfen, önce bazı tanımlar yapmama izin verin. Çok-yıldızlı bir sistem, bir yıldız sistemleri kümesidir. "Yıldız sistemi" bir güneş ve onun çevresinde dönen gezegenler sistemine bizim verdiğimiz isimdir. Sözlerime, Sirius çok yıldızlı sistemindeki bazı yıldız sistemlerini tarif ederek başlayacağım ve sonra Sirius B yıldız sistemindeki kendi gezegenimi anlatacağım. 
Sirius çok-yıldızlı sistemi dokuz yıldızdan oluşur, ama bunlardan dördü burada açıklanması gereken bir öneme sahiptir. Sirius A, orijinal insan-olmayan varlıkları içerir ve o Sirius çok-yıldızlı sistemini oluşturan yıldızların en büyüğü ve en parlağıdır. Sirius B, galaktik insanların gezegenlerini içerir. Sirius C ve Sirius D depolama ve yönetim görevleri için kullanılır, çünkü bizler galaksinin bu bölgesindeki diğer gezegen sistemleriyle geniş çapta bir alışverişi sürdürmekteyiz. 

Sirius A'nın, insan-olmayan yaratıkların yaşadığı üç gezegeni vardır. Bu yaratıklar tamamen bilinçli varlıklardır ve yedi-sekiz kadem uzunluğundaki bir aslanın yapısına sahiptirler. 🦁Bunlar, bir kedininkine benzer bir kürkle kaplı olmaları ve arslan benzeri bir yüze sahip olmalarının dışında, çok insanımsı görünürler. Bu varlıklar, biz Sirius B sistemini ilk kolonileştirdiğimizden beri, tarihimizde önemli bir rol oynayan müthiş akıllı ve harika yaratıklardır. 
Biz Sirius B güneş sistemimizde iki ana gezegende yaşarız. Dünyanıza benzeyen birincisi, güneşimize dördüncü uzaklıktaki gezegendir. İkincisi ise güneşimizden üçüncü uzaklıktaki gezegendir ve dördüncü gezegene oranla sudan daha yoksundur. Bu dördüncü gezegen, Sirius B yıldız sisteminde kolonileştirilen iki gezegenden ilkiydi. Bu olay (Dünya zamanı ile) 4.3 milyon yıl önce Galaktik Federasyon'un ilk örgütlendiği dönemde gerçekleşti. Bize bu kolonileştirme dönemimizde az önce tarif ettiğim Sirius A'lı yaratıklar yardım ettiler. Bu yaratıklar bize yardım ettiler, çünkü onlar sadece Sirius A'nın kendi gereksinimleri için gerekli olduğuna inanıyorlardı ve diğer Sirius yıldız sistemlerini kolonileştirmekle hiç ilgilenmiyorlardı. 
Bizim gezegenimiz Dünyanız'dan yaklaşık bir çeyrek kat daha büyüktür. Onun coğrafyası da Dünya'dan çok farklıdır. Dünya bir su gezegeni oluşuyla benzersizdir. Bizimki, Dünya'dan farklı olarak temelde bir su gezegeni değildir; ancak bizim nispeten sizin Pasifik Okyanusunuz'un büyüklüğünde olan büyük bir okyanusumuz var. Bu büyük okyanus bir dizi kıta ile çevrilidir. 
Neredeyse ada gibi kıtalara sahip olan sizin gezegeninizden farklı olarak bizim gezegenimizde kıtalar çoğunlukla birbirine bağlıdır. Tek büyük okyanusumuza yakın uzanan yüksek sıradağlar kıyıda çok küçük kumsallar bırakırlar. Bizim beyaz kumumuz çok azdır, kumsallarımıza daha çok kırmızı bir kum hâkimdir. Bizim toprağımız ise sizin koyu, neredeyse siyah renkli toprağınızdan çok farklıdır; bizim topraklarımız daha çok turuncu ve kahverengi- mor renklerdedir ve genelde turuncumsu-kahverengi bir görünüm sergilerler. 
Kıyı boyunca uzanan az sayıdaki sıradağın dışında, genelde geniş tepeli düzlükler bir uçtan bir uca uzanır. Ve bu düzlüklerde hem geniş nehirlerimiz hem de büyük göllerimiz yer alır. Bize göre, bu çok güzel ve muhteşem bir gezegendir ve hâlâ ilk bozulmamış haliyle korunmaktadır. Gezegenimizin koruyucuları ve idarecileri olarak, Lyra/Sirius uygarlığı bu gezegen sistemini ilk kolonileştirdiğinde burada bulunan orijinal flora ve faunayı koruduk. Sirius B ayrıca, sizin sarı- beyaz güneşinizden farklı olarak mavi-beyaz bir güneşe sahiptir. Sonuç olarak, Güneş bizim gökyüzümüzde mavimsi bir tonda parlar. Bizim gün batımımızı gören birçokları, bu renklerin hayal edilebilecek en harika turuncular, morlar ve turuncu-kahverengi tonları olduklarını ve yeterince tarif edilemeyecek kadar güzel olduklarını söylerler. 
Gezegenimizin üzerinde, bir zamanlar Dünya'da bulunana eşdeğer bir Gökkubbe vardır. Bu Gökkubbe, gezegenin korunmasını ve Siriuslular'ın uzun ve sağlıklı yaşamlar sürmelerini ve tamamen tahmin edilebilir bir hava durumu sağlar. Gezegenimize genelde, sizin gezegeninizde yarı-tropik denilen bir iklim tipi hâkimdir. Bizim Sirius gezegenlerimiz, özellikle üçüncü gezegenimiz Dünya'dan biraz daha sıcaktır. 
Bizim takvim yılımız sizinkinden biraz farklıdır. Biz 440 gün (her biri 40 gün olan 11 ay) uzunluğunda bir güneş yılına sahibiz.

...
Sirius B gezegen sisteminin bizim için en benzersiz özelliği de, onun doğal bir güzelliğe ve bol yaşam enerjisine (pranaya) sahip olmasıdır. Bu yaşam enerjisi onu son derece olağanüstü kılar. Yaratıklar ve bitki yaşamı da çok farklıdır. Örneğin, bizim ağaçlarımız Dünya'daki ağaçlardan farklı olarak şaşırtıcı bir renktedir, çünkü onların çoğu kahverengi yerine mor kabuğa sahiptir. Belki size en ilginç gelecek olan şey, bizim (ızgara biçimindeki) gezegensel enerji hatları sistemimizin farklı güç noktalarının (enerji merkezlerinin) yakınına inşa edilmiş devasa yeraltı kentlerinde yaşamamız olabilir. Ancak, bu kentler sizin düşünebileceğiniz gibi ilkel, karanlık yerler değildir. Bunlar ışık kentleridir. Bir Gökkubbe'nin altında, doğanın insan yapısı mekânlarla bozulmadığı bir gezegende, ışık dolu yeraltı kentlerinde yaşamak insanların uzun ve harika bir yaşam sürmelerine olanak verir. Buna ek olarak, yer üstünde, hemen yandaki tapınak yerleriyle yüzyüze kalmamızı sağlayan küçük yerleşim kolonilerimiz de vardır. Bu durum bizim yeryüzündeki bazı enerji kalıplarını deneyimlememize ve hayvanlar ve bitkilerle ilişki ve etkileşimi sürdürmemize -böylece gezegenimizin tüm düzeylerinde gerçek koruyucular olarak davranmamıza- olanak verir. 

Kaynak: Galaktik İnsan kitabı


Galaktik insan--2---

Virginia: Boy, kilo, cilt rengi, saç ve göz rengi vs. gibi özellikleri de dahil olmak üzere, Siriuslular'ın ortalama fiziksel ölçüleri ve görünümlerini tarif edebilir misiniz, ki böylece insanlarımız onlarla ilgili bir fikir edinebilsinler. 

Washta: Siriuslular cilt renkleri açısından iki tipe ayrılır. Bunlardan biri, Dünya insanının aşırı soluk benizli bulacağı bir ırktır. Diğer ırk, açık mavi tonda bir cilde sahiptir. Her iki ırkın da erkekleri yaklaşık yedi kadem (1 kadem: 28 cm.) uzunluktadır. Kadınları ise beş ila altı kadem uzunluktadır. Her iki ırk da sizin dünyanızda mevcut aynı göz ve saç rengi çeşitliliğine ve aynı sayıda el ve ayak parmağına sahiptir. Onlar görünüş olarak sizin alışık olduğunuz insan tipinden daha ince ama daha uzun boyludurlar. 

...

Virginia: Öğrendiklerinizi birbirinizle nasıl paylaşırsınız? Gittiğiniz yerlerin fotoğraflarını, filmlerini mi çekip gösterirsiniz, yoksa o yerleri telepati yoluyla zihinden zihine tarif mi edersiniz? 

Washta: Biz sizin şaşırtıcı bulacağınız imgeleme ve telepatik güçlerin kullanımı yoluyla iletişim kurabiliriz. Biz keşfedilen şeyin bilgisini zihin gözümüzden geçirebiliriz ve diğer, tamamen telepatik varlık, bu imgeleri ve bilgiyi olayın kapsüllenmiş bir versiyonu olarak alır. O derhal o konuda yorumda bulunabilir. Bu, hiç kuşkusuz, Dünyalı varlıklar için hayret verici bir şeydir. Eğer bizim sosyal toplantılarımızdan birine gidecek olsaydınız, bir keşif seferinden dönen bir grup bilim adamının başka bir grup bilim adamıyla hiçbir sözcük kullanmadan telepatik olarak konuştuklarını görebilirdiniz. Bununla birlikte, onlar çok heyecanlı görüneceklerdi ve siz neler olup bittiğini merak edecektiniz. 

Virginia: Sizin de müzik, sanat, el sanatları ve hobileriniz var mı?
�Washta: Evet. Sanatsal hobilerimiz vardır ve kendilerine bahşedilmiş büyük ses nedeniyle sürekli şarkı söyleyen insanlar vardır. Biz ayrıca enstrümanlar çalabilir ve çeşitli müzikal eserler besteleyebiliriz. Bunların bazıları bizim geleneksel müziğimize dayanır, ama aynı zamanda diğer insan ve insan-olmayan türlerin eserlerini de öğrenmekten hoşlanırız ki böylece sanat ve müziklerini anlayarak onların tüm kültür kavramlarını kavrayabiliriz. 

Virginia: Çok güzel. Son olarak sözünü etmek istediğiniz başka benzerlikler ya da farklılıklar var mı? 

Washta: Sadece, insan ruhu hakkında basit ama çok önemli bir gerçeği yinelemek isteriz. Mevcut dünyalarımız arasındaki farklılıklara rağmen, ruhlarımızın enerji modeli temelde aynıdır. Fark sadece, bizim ışık bedenlerimizle tam bilinçli olmamız, sizin ise -insanlarınızı mutasyona uğratmış çeşitli genetik deneyler yüzünden- büyük ışık ve sevgi güçlerinizle bağlantınızın kesilmiş olmasıdır. 
Sizi şükranla tanıyor ve bu sevgi ve ışık enerjilerini bir araya getirmeye çalışma konusundaki cesaret ve kararlılığınıza çok saygı duyuyoruz. Sizin çabalarınız -bizler çok uzun zaman önce büyük evrensel kaynak (Tanrı) tarafından saptanmış büyük ilahi plânın tamamlanışı çerçevesinde bir araya gelirken- karşılıklı olarak iki dünyamızın kaderlerine çok yardımcı olacaktır. 

...

Virginia: Sirius'un nasıl bir şey olduğunu anlamak istiyoruz; bu konuda uygun gördüğünüz bilgileri verebilir mi siniz? 

Washta: Lütfen, önce bazı tanımlar yapmama izin verin. Çok-yıldızlı bir sistem, bir yıldız sistemleri kümesidir. "Yıldız sistemi" bir güneş ve onun çevresinde dönen gezegenler sistemine bizim verdiğimiz isimdir. Sözlerime, Sirius çok yıldızlı sistemindeki bazı yıldız sistemlerini tarif ederek başlayacağım ve sonra Sirius B yıldız sistemindeki kendi gezegenimi anlatacağım. 
Sirius çok-yıldızlı sistemi dokuz yıldızdan oluşur, ama bunlardan dördü burada açıklanması gereken bir öneme sahiptir. Sirius A, orijinal insan-olmayan varlıkları içerir ve o Sirius çok-yıldızlı sistemini oluşturan yıldızların en büyüğü ve en parlağıdır. Sirius B, galaktik insanların gezegenlerini içerir. Sirius C ve Sirius D depolama ve yönetim görevleri için kullanılır, çünkü bizler galaksinin bu bölgesindeki diğer gezegen sistemleriyle geniş çapta bir alışverişi sürdürmekteyiz. 

Sirius A'nın, insan-olmayan yaratıkların yaşadığı üç gezegeni vardır. Bu yaratıklar tamamen bilinçli varlıklardır ve yedi-sekiz kadem uzunluğundaki bir aslanın yapısına sahiptirler. 🦁Bunlar, bir kedininkine benzer bir kürkle kaplı olmaları ve arslan benzeri bir yüze sahip olmalarının dışında, çok insanımsı görünürler. Bu varlıklar, biz Sirius B sistemini ilk kolonileştirdiğimizden beri, tarihimizde önemli bir rol oynayan müthiş akıllı ve harika yaratıklardır. 
Biz Sirius B güneş sistemimizde iki ana gezegende yaşarız. Dünyanıza benzeyen birincisi, güneşimize dördüncü uzaklıktaki gezegendir. İkincisi ise güneşimizden üçüncü uzaklıktaki gezegendir ve dördüncü gezegene oranla sudan daha yoksundur. Bu dördüncü gezegen, Sirius B yıldız sisteminde kolonileştirilen iki gezegenden ilkiydi. Bu olay (Dünya zamanı ile) 4.3 milyon yıl önce Galaktik Federasyon'un ilk örgütlendiği dönemde gerçekleşti. Bize bu kolonileştirme dönemimizde az önce tarif ettiğim Sirius A'lı yaratıklar yardım ettiler. Bu yaratıklar bize yardım ettiler, çünkü onlar sadece Sirius A'nın kendi gereksinimleri için gerekli olduğuna inanıyorlardı ve diğer Sirius yıldız sistemlerini kolonileştirmekle hiç ilgilenmiyorlardı. 
Bizim gezegenimiz Dünyanız'dan yaklaşık bir çeyrek kat daha büyüktür. Onun coğrafyası da Dünya'dan çok farklıdır. Dünya bir su gezegeni oluşuyla benzersizdir. Bizimki, Dünya'dan farklı olarak temelde bir su gezegeni değildir; ancak bizim nispeten sizin Pasifik Okyanusunuz'un büyüklüğünde olan büyük bir okyanusumuz var. Bu büyük okyanus bir dizi kıta ile çevrilidir. 


Sirus'lu varlıklar..--1--

Birçok kere astral seyehat ile oraya davet edildim, gittim..Tam bu yazılanlara benzemiyor ama algıladıklarıyla tarif edebilmiş yazar.Sirus çok önemli bir yıldızdır.


Virginia: Siriuslular hakkında daha ayrıntılı bilgi verebilir misiniz? Örneğin, Siriuslular'ın dış görünümleri nasıldır... ömürleri ne kadardır... ne tür yiyeceklerle beslenirler... uyku düzenleri nasıldır... ne tür işler yaparlar ve nelerden zevk alırlar? Yani, bize ilginç gelebilecek şeyleri öğrenmek is tiyoruz. 

Washta: Önce, tipik Siriuslular'ın bir tasvirini sunacağız.
(Bkz. Şekil 24: Tipik Sirius Erkeği ve Şekil 25: Tipik Sirius Kadını.) 
Sonra diğer sorularınızı yanıtlayabiliriz. 
Biz tam-bilinçli varlıklardan oluşan bir uygarlığa sahibiz. Prana enerjisinin çok yüksek olduğu bir gezegende yaşayan tam bilinçli varlıklar olarak, özellikle enerjimizi desteklemek üzere oluşturulmuş canlı sebze ve meyvelerin bir karışımı olan yemekler yeriz. Kolayca ve tamamen hazmedilmek üzere yapılmış bu enerji verici yiyecekler günde iki kez yenir. 
Biz günde yaklaşık bir buçuk-iki saat uyuruz, çünkü saf 
yiyecekler ve sürekli solunan büyük prana enerjisiyle uyku artık çok gerekli değildir. Buna rağmen, üç-dört bin yıl yaşarız. Bizim fiziksel bedenimiz ve ışık bedenimiz bir olduğundan, genelde ömrümüzün uzunluğunu kendimiz belirleriz. ⭐️Şimdiki yaşamımızın tamamlandığını hissettiğimizde, daha yüksek enerji kalıplarına yükselebilir ve yeniden atanmayı talep edebiliriz. Söylediğimiz gibi, bu genelde sizin Dünya yıllarınızla üç-dört bin yıl alır. Bu yüzden, biz yaş, beslenme ve uyku açısından tamamen farklı bir toplumuz. En önemlisi, gerçek ölüm yoktur. 

Bizim yaşam sistemimizi ya da aşamalarımızı deneyimleme biçimimiz de sizinkinden çok farklıdır. Örneğin, çok uzun yaşadığımızdan, çocukluk ve gençlik arasındaki devrenin tamamlanması yetmiş yıl sürer. Bu yetmiş yıllık sürede tüm Bir'in Yasası süreci anlaşılabileceği noktaya kadar geliştirilebilir. Bu ilk yetmiş yıllık -rehberlerin yardımıyla gerçekleştirilen- ruhsal tekâmül devresinde genelde cinsel ilişkiler kurulmaz. 
Sizlerle birçok açıdan farklı olmamıza karşın, eğitime inancımız açısından sizlerle benzeşiriz. Ayrıca bizler tatile çıkmaktan da hoşlanırız. Böyle zamanlarda başka yıldız sistemlerine ya da gezegenimizin başka bölgelerine gidebiliriz ve oralarda meditasyon yapar veya oyunlar oynarız. Bizler de partilere gider dans ederiz, orada diğer klanların üyeleriyle görüşür, konuşur, birlikte eğleniriz; birbirimizin şakalarına güler ve birbirimize özellikle yaşlı üyelerden dinlediğimiz ilginç öyküleri anlatırız. Yıllar boyunca kazandıkları tüm bilgelik sayesinde bu yaşlı üyelerin öyküleri çok büyüleyici olabilir. Siriusta biz bilgeliğin kazanılmasının iki bin yıl aldığına inanırız. Bundan dolayı, ömürlerini tamamlama aşamasına yaklaşan yaşlı Siriuslular'a büyük bir saygı gösterir ve onları bu partilere katılıp öykülerini bizlerle paylaşmaya yürekten teşvik ederiz.


30 Ocak 2018 Salı

Şifa

Şifa çalışması yapacağım.İsteyen olursa ismini ve soyadını yazması yeterli.Nerde yaşadığını da yazsın.
Şifa Türkiye saati ile 24:00'de olacak..
Mesaj kısmına yazabilirsiniz..

Düşüncelerin gücü adına..---2--

kazanmasının bir göstergesiydi. Bu noktada David-Neel çok ileri gittiğini fark etti ve varlığı tekrar kendi zihninin içerisine almak için farklı lama teknikleri uyguladı. Tulpa bu şekilde yıkıma uğramaya istekli değildi ve bu işlem birkaç hafta sürdü; sonunda yaratıcısı da yorgun düştü. Düşüncelerin şeyler olduklarını zaten biliyordum fakat bu, doğrumalara yeni bir anlam ve hatta korkutucu bir boyut kattı.Araştırmalarımı yaparken birkaç yıl önce İngiltere’de bir tulpa yaratmış 6 kişiden oluşan bir grup ile karşılaştım. Her gece Marian Hallsey ölüler ile bağlantıya geçmek için arkadaşlarıyla toplanıyordu. Bu kişiler eğitimsiz ya da havai insanlar değillerdi; aralarında bir gazeteci, bir bilim adamı, bir dişçi, bir doktor ve bir işadamı vardı. Ölüler ile temas kurmak için bulundukları birçok girişim başarısız oldu. Hatta medyumlar bile çağrıldı fakat hiç kimse Öteki Taraftakilerle bağlantı kurmayı başaramadı. Bir gece Marian’ın aklına bir fikir geldi: grup kendi ruhunu kendisi yaratacaktı! Geceler boyunca bu toplantılarda bir imgeyi bir varlık haline getirmek için dikkatli detaylar kaydedildi. Ona bir doğum tarihi, bir doğum yeri (Liverpool) ve bir isim (Edward Howard) verdiler. Boyu, tam ağırlığı, saç rengi ve bıyıkları not edildi. Ona bir eş ve iki çocuk verdiler ve mesleğini bankacı olarak tayin ettiler; hatta siyah, dar kenarlı, bazı İngiliz işadamları tarafından giyilen bir şapkası ve tüvit takımı olmasına, pipo içmesine ve baston taşımasına da karar verdiler. Grup Edward’ın çocukluk çağını yarattı ve düşüncelerini hayal etmeye başladı. Gruptaki altı katılımcıdan biri şöyle dedi: “Edward hakkında birbirimiz hakkında bildiğimizden daha çok şey biliyoruz.” Edward’ın hayatının kurgulanmasından yaklaşık bir buçuk yıl sonra bir gece etrafında toplandıkları masa o kadar şiddetli bir şekilde sallanmaya başladı ki, herkes yerinde zıpladı. Olan olmuştu, Edward Howard huzurlarına gelmişti! Grup inanılmaz konsantrasyonları sayesinde bir tulpa yaratmıştı. Bu hikaye belgelenmiştir; hatta Sir Arthur Conan Doyle’nin ziyaret ettiği Spiritüalist Okulda öğrenci olan Minnie Bridges ile de görüştüm ve o da Edward’ı gördüğünü doğruladı. Gerçekte, Edward’ın ruhunun geri gönderilmesi için bölgedeki tüm medyumlara başvurulmuştu. Şimdi, bir tulpa yaratmak konusunda içinize korku salmak istemem; bu yöntemin sadece çok fazla zamanı olan kişilerde işe yaradığını belirtmem gerekir. Ayrıca atmosfer ve koşulların da doğru olması gerekir. Bunun için Tibet mistikliği ve meditasyon uygulamaları ile ideal bir yer olur.

Düş ve varlık ---1--


Tulpa nedir....
Tibet mistizminde geçen uzun süreli disiplin isteyen meditatif bir çalışmadır. Düşünce enerjisinin yoğun olarak meditatif çalışmalarla odaklanması sonucu bir tür "düşünce varlığı" yaratılmasıdır.Tibet mistizmine göre düşünce, ruhun yansımasını taşıyan bir enerji formudur. Doğru konsantrasyon ve tekniklerle, bu yoğunlaştırılarak bir tür canlılık belirtisi gösterilen form yaratılabilir.
Yazar ve kaşif Alexandra David-Neel Tibet'de yolculuk yaparken incelediği pek çok bilinen ancak mistik tekniklerden biri tulpa yaratımıydı. Beden, Zihin ve Ruh : Yeni Çağ Fikirleri, İnsanları Yerler ve Terimler sözlüğü adlı eserlerinde Eileen Campell ve J.H. Brennan şöyle diyordu: "Geleneksel Tibet doktrinlerine göre tulpa bir romancının yarattığı hayali karakterler gibi, düşlem sonucunda yaratılan bir varlıktır. Tek fark tulpaların kaleme alınmamasıdır." David-Neel bu konsepte o kadar ilgi duydu ki, kendisi bir tulpa yaratmaya karar verdi. Buradaki yöntem esasen yoğun konsantrasyon ve görselleştirmeydi. David-Neel’in tulpası Friar Tuck’a (Keşiş Tuck) benzeyen şişman, ufak tefek, iyi huylu bir papazdı. Başlangıçta bu imge tamamen özneldi ancak pratik yaparak David-Neel giderek tulpayı görselleştirmeyi başardı; tıpkı gerçek dünyaya gelen düş ürünü bir hayalet gibi. Zaman içinde imge giderek netleşmeye ve maddesel olmaya başladı ve fiziksel gerçeklikten ayırt edilemeyecek hale geldi. Ancak halüsinasyonun Alexandra’nın bilinçli kontrolünün dışına çıktığı an geldi. Alexandra papazın kendisi istemediği zamanlarda ortaya çıktığını fark etti. Ayrıca dostu olan bu küçük varlık giderek zayıflamaya ve sinik bir görünüm almaya başladı. Sonunda, uygulamakta olduğu zihinsel disiplinlerden haberi olmayan arkadaşları Alexandra’ya kamplarında dolaşan “yabancının” kim olduğunu sorar oldular; bu, cisimleşmiş imgeden daha fazla olmayan bir varlığın kesin objektif bir gerçeklik 

Şirinler ve kominizm..

Şirinler yıllardır Komünizm propagandası yapmakla "suçlanmış" ve Amerika'da bir dönem gösterimi yasaklanmıştır.
Bunun nedeni; para olmadan komünal bir yaşam sürmeleri, Şirin babanın Karl Marx'a benzemesi ve kızıl şapka giymesidir.
Şirinler köyünde herkes kendi işini yapar ve herkes aynı kıyafeti giyer.
Çizgi filmdeki Şirinlerin düşmanı Gargamel papaz cübbesi giyer ve dini sembolize eder. Altın ve para düşkünüdür (kapitalizm) ve onları yeme (misyonerlik) gibi pek çok gizli unsur bulundurduğu iddia edilmiştir.
Şirinler çizgi filminin yaratıcısı Peyo bir sosyalisttir. Peyo, yaptığı çizgifilmle bir mesaj vermek ve emperyalist Amerika'ya karşı bu yolla propaganda yapmak istemiştir.
Şirinler köyünde hiç ibadethane bulunmaz. Kural ve kutsal yoktur. Para kullanılmaz ama herkes kendine gerekli olan şeyleri bedava edinir. Tembel şirin bile hiç bir iş yapmadığı halde bütün şirinlerle aynı standartlarda yaşamaktadır. (tembellik hakkı)
Şirin çileği tarlaları sadece bir şirine ait değildir. Bütün şirinler bu tarlada hak sahibidir. Gargamel'in kedisi azman ise (orjinalindeki adı azrail'dir) ABD'nin peşinden ayrılmayan küçük ülkeleri sembolize eder.
Ayrıca şirinlerin ingilizce yazılımı "SMURF''tur, bu da "Socialist Men Under Red Flag" yani Kızıl bayrak altında yaşayan adamlar anlamına gelir.

29 Ocak 2018 Pazartesi

3.göz.

Sad Harfi - Epifiz Bezi - Talamus bölgesi 
Muhyiddin arabi Hazretleri Sad harfi için Hikmette son nokta isimli eserinde şunları yazmıştır.
----------------------------------
İnsan, insanların kana kana içtikleri “Sad” denizinin eşsiz bir avıdır. Şu mürekkep heykel (beden) ise, insan için bir gemi konumundadır. İnsan denizi onunla cismâniyatı geçmektedir. Hayret ki hayret!.. Maddî âlemde gemi denizin üzerinde yüzerken, burada deniz gemiye binmiş bulunuyor. Kalbinin basiretini tasdik et, gözünün bebeğini iyi aç ve şu sembolü, şu gizli sırrı anla. 
Şöyle ki İbn Abbas: “Sâd. Öğüt veren Kur’ ân’a yemin ederim.” âyetini tefsir ederken, “Sad, Mekke’de bulunan bir denizdi ve Rahman’ın arşı onun üzerindeydi. Çünkü o zaman ne arz vardı, ne semâ vardı, ne hava vardı ne de su” demektedir.
Öyleyse Hz. Mûsâ’nın bulunduğu “Tur/Kutsal vadi” ve “mübârek bölge” olarak isimlendirilen deniz, Muhammedî ruhtur.
O, TAŞKIN BİR DENİZ, ÖVGÜYE DEĞER BİR BİLGİ KAYNAĞIDIR.
-----------------------------
Şimdi iyi düşün ve anlamaya çalış
Duru görünü açmaya ve O denizden, Arş'ına istiva etmiş olan Sad denizinde bir isim almaya çalış
El Esmaları terk etme
Kulumla işitir kulumla görürüm diyeni hatırla nasıl oluyor nerede işitip görüyor bunu iyi kayvaramaya bak
İnsanlar dalgalar okyanusundadır ki insanın kendiside dalgadır. 
Büyük insan, İnsanı kamil, hakikati Muhammediye, kainat artık nasıl adlandırırsan insanların (küçük insan yani sen ben bizlerin) kana kana içtikleri Sad denizinin eşsiz bir avıdır.
Ondan birşeyler kapmaya ve üzerinde bilgi kayıtlı dalgaları yiyiyp yutmaya çalış hatta şöyle diyebilirim ki o dalgalar üzerinde bilgi kayıtlı değil bilginin kendisidir ve beyin o dalgaları senin anlayacağın manalara suretlere çevirmektedir. İşte bak
İbn Arabi'nin sözüne
"İnsan, insanların kana kana içtikleri “Sad” denizinin eşsiz bir avıdır. "
O, TAŞKIN BİR DENİZ, ÖVGÜYE DEĞER BİR BİLGİ KAYNAĞIDIR

Eylemleriyle dik durdular.

~Eylem Kardeşliği~

Mexico City’de 200 metre finali koşulmuş. Amerikalı (siyah) atletler Tommie Smith ile John Carlos birinci ve üçüncü gelirken, ikinciliği Avustralyalı (beyaz) Peter Norman kazanmış.
Madalya töreni için bekledikleri sırada, Carlos, Peter Norman’ın yanına gelerek sormuş;
─ İnsan haklarına inanıyor musun?
─ Evet, inanıyorum.
─ Peki ya Tanrı’ya?
─ Bütün kalbimle…
Bunun üzerine, iki siyah atlet kafalarındaki eylem planını açıklamışlar, Norman tereddütsüz katılmış;
─ Ben eyleminizi destekleyeceğim, bana ne yapmam gerektiğini söyleyin!

İlk defa, o günler için müthiş bir provokasyon hatta devrim sayılacak bir eylem planlıyor iki genç adam:
Amerika’daki ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto edecekler… Ama nasıl?

Fikir Norman’dan geliyor: bir çift siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için çıplak ayakla kürsüye çıkıyorlar, başları kederle öne eğik, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıyorlar.

Önlerinde duran beyaz atlet Peter Norman da, dayanışmasını göstermek için kalbinin üstüne ‘İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi Hareketi’nin kokardını iğneliyor.

Amerikan milli marşı çalarken plan icra ediliyor ve eylem koyuluyor.
Ve tabii dünya birbirine giriyor. Amerika ayağa kalkıyor. Olimpiyatlar bile gölgede kalıyor, dünya gazeteleri yumrukları havada siyah atletlerin fotoğrafını birinci sayfadan veriyor…

Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahın spor kariyerini o saniye bitiriyor. Eylem amacına ulaşmış, Amerika’daki zenci azınlığın durumu dünya gündemine girmiştir. Smith ve Carlos spor hayatlarını (ve buna bağlı olarak geleceklerini) feda etmişler ama dünya tarihine geçmişlerdir. Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmiş siyahın ilahı haline gelmişlerdir.

Peki ya Avustralyalı beyaz Peter Norman?

Tommie Smith diyor ki;
─ Peter, bir beyazdı. O günlerde siyahların haklarını savunma cesareti gösteren, onurlu ve omurga sahibi beyaz çok azdı. Peter, Avustralya’ya döndüğünde kimse yüzüne bakmadığı gibi, herkes tarafından yargılandı. Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden dışlandı. Tehditler, işsizlik ve tecrit nedeniyle öyle sıkıntılı günler yaşadık ki, üçümüzün de ilk evlilikleri bu süreçte sona erdi.
Avustralya Devleti Norman’ı ölene kadar affetmemiş ama…

Norman intikamını mezara götürmüş: 1968 Olimpiyatları finalinde ikinci olurken kırdığı 200 metre Avustralya rekoru hâlâ, 38 yıl sonra kırılamamış.

İki Amerikalı ve bir Avustralyalı ‘lanetli’ atletin o gün başlayan ‘eylem kardeşliği’ ve dostlukları ömür boyu sürmüş. Aradan geçen 38 yıl boyunca, yazışmışlar, buluşmuşlar, görüşmüşler.

Ta ki Peter Norman evinin bahçesinde kalp krizi geçirip 64 yaşında ölene kadar.
Ve şimdi, aşağıdaki fotoğrafa iyi bakın;
Melbourne’de yapılan cenaze töreni. ‘Onurlu beyaz atlet’ Peter Norman’ın tabutu, Tommie Smith (solda) ve John Carlos’un omuzlarında!

Üç ‘eylem kardeşi’ son kez omuz omuza…

Damarlarmızdaki sıvı

Bir yerimizi kestiğimizde, kesikten bir yıldız enkazı dökülür.

Kanımızdaki demirin her bir atomu, milyar yıl önce ölen bir yıldızın kalıntısıdır.

Carl Sagan


28 Ocak 2018 Pazar

Her şey yalan


İhanet..

“İlkelerine bir kez olsun ihanet eden insan, hayat ile olan saf ilişkisini yitirir. Bir insanın kendine karşı hile yapması, onun, filminden, hayatından, her şeyinden vazgeçmesi demektir.

Mühürlenmiş Zaman Andrey Tarkovski


Sarhoş