2 Şubat 2018 Cuma

Kundalini ateşi.O harekete geçtiği zaman bütün her yeri yakar geçer.Öyle kuvvetlidir ki gücünü ayarlayamazsan insanı deli eder..Kundalini uyandığında her şey başkalaşır.Yaratıcının yer yüzündeki halifesi olursun.Gittiğin her yere ışık götürürsün..O kundalini candır.Kıorkmamak gerekiyor.Bütün çakralar açılıyor ve tek oluyor.Artık sen avatarsın..

Hz. Musa’nın Asa’sı ve Kundalini 

Yaratılan insânın iki farklı serüveni olmuştur.! Birincisi, göksel ırklar.! İkincisi, fizik plân ırkları'dır.! İnsân ırkı, Âdemi olup göksel bir ırktır.!
....
Cennetten çıkarıldığı söylenen âdem, “Asâ”, denen çift kutublu “Öz” gücüne sahip ırktı.! “Âdem’e secde” edildiğinde Havvâ neredeydi ? dişi kutbu olan Havvâ onun içinde onunla birlikteydi.!
....
Secde bu “Öz”e sahip olamayanlar tarafından iki “yaratıcı ve yok edici” bu ilâhi güce mi yapılmıştı.? Bu iki güç “Rûh” ve “Sekine”ydi.! “Rûh” ve “Sekine”nin büründüğü suret âdemdi.! Cennet denen şefaf yaşam âleminde mevcutken kendilerini fizik plâna yansıtarak göndertmiş oldular.! Böyleyse değişmeyen asılları yâni orjinal suretleri hâlen o boyutta bulunmaktadır.! Buraya yansıyan insân suretindeki gölgeleri olmalıdır.!

Onlara ; “yaklaşılması yasak olan ağaç” fizik insân oluşumundaki plânda yer alacakları belkemiğinden başka birşey değildi.!
....

Tanrı onlara şeffaf suretlerinden vazgeçerek, yoğunlaşıp o ağaca hapsolmamalarını söylemiş olmasına rağmen neden dinlemediler.? Bu ilâhi bir senaryo muydu ? Onları kandıran İblis de onlarla ayni yerde bulunduğuna göre ve ona da Tanrı tarafından “sürün” diye hitap edilmesi, onunda Âdem ve Havvâ gibi ayni yerden olduğuna işâret etmiyor mu ? Bunun aksi olsaydı, Tanrı ; ilâhi yasasına göre “sürünen”e tekrar “sürün” der miydi.? Şu hâlde ilâhi kelâmda "sürün" kelâmı “yoğunlaşarak maddeye in” demektir.! Ayni yerde oluşlarını ayni mekânı paylaşmalarından anlayabilir miyiz ? “yasak ağaç” onların ortak paydaları mıydı ?
....
Cennetten kovulan “üç”, bu plânda nerede ve kim olarak mevcûtlar ? yine, ayni bedende bir arada değiller mi ?
....
Bizler şu an insân olarak fizik bedenimizle madde boyutunda, özümüz ile de soyut boyutta bulunmadığımızı söyleyebilir miyiz ?
....
İnsân denen varlık soyut boyutta yaratılmış ve madde, yoğunluk denen “aşağıların aşağısına” atılmıştır.! 
....
Soyut insân, madde denen fizik bedenle kaplanarak hapsedilmiş olmalıdır.! “Âdem’e secde” soyut boyutta yapıldığına göre, “İblis” âdemi nasıl toprak olarak görmüştü de “beni ateşten yarattın toprağa secde etmem” demişti ? Yoksa İblis de ilâhi bir illizyonla imtihana mı tâbî tutulup kaybetmişti ? 
....
Âdem denen soyut ırkın yeryüzündeki insân sureti, onların fizik plândaki ikâmet yeri olmuştur.! Tanrı da izleyici/gözetleyici yâni soyut “Rûh”, ‘göz’ olarak yerini içte, kâlbde almıştır.! İnsân bedenindeki Tanrısal “taht” bu sebeple merkez olan kâlbdir.! Zîrâ yargılayıcı “terâzi” olarak orada işlev ve hüküm sahibidir.! Kozmik “Asâ”, “yılan”, âdemi soyut ırkın, insân denen fizik prototipinin içindeki ‘mağara’ da denen belkemiğinin kuyruk sokumunda ‘yılan gibi çöreklenerek’, uykuya çekilmiştir.!
....

Hazret-i Mûsâ a.s. dosdoğruyu göstermek üzere gönderilmiş seçilmiş “seçkin” bir görevliydi.! Ama fizik surette, bedende bulunuyordu ve bedenindeki belkemiğinde saklı bu gücü ayağa kaldırarak o zamanki kavminden bu günkü insânlığa kadar fizik suretteki her insânın yapabileceğine işaret etti.!
....

“AS”, kadim zamandan bugüne ; ‘Sopa’, ‘Sûr’,‘Yusuf'un atıldığı kuyu’, ‘Yasak Ağaç’, ‘Amûd-i Fekarî’ (Bel kemiği), ‘Amûd-i nûrânî’ (nûrdan sütûn), ‘Belkemiği’, ‘Kundalini’, ‘Yakub’un merdiveni’ vb.denen isimlerle anılsa da aslında tarif edilen hep insânın kendi içinde saklanan öz, soyut gizi ve gücü olmuştur.! İlâhi yasaya bağlı olarak geçmişteki büyüklerin tarifleri insâna işaret ettiğine göre, günümüz insânlığı efsânenin aslı olan içindeki bu gücü geçmişte değil bulunduğu anda/hayâtta kendinde aramalıdır.!
....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder