31 Mart 2018 Cumartesi

Çocuk Aşısı ve sağlık ,acaba..?!

AŞI İLLÜZYONU…

Çocuk İmmünoloji-Allerji Uzmanı Prof. Dr. Alişan Yıldıran' ın yazısı:

İMMÜNOGENETİK VE TARİHî AÇIDAN AŞI İLLÜZYONU...

Muhterem okuyucular, bu uzun, çarpıcı grafik ve kupürler ile desteklenmiş renkli! yazıda okuduklarımı ve öğrendiklerimi herkesin anlayabileceği şekilde lisanımıza aktarmak istiyorum. Çünki, diğer ülkelerde, bilhassa ABD’nde bunlar yıllardır gündemde...

Buna ilave olarak, ülkemizin durumunu ve gelecekde neler olabileceğini de takdirinize sunmaya çalışacağım. Sevgili bakanlığımıza da fikir verir inşallah.

‘İllüzyon’ Türk Dil Kurumu’na göre ‘gözbağı’ anlamında kullanılır. En azından yüzlerce doktor ve bilim adamı gibi (1) fakir de çocukluk çağı aşı uygulamasında (aşıda değil!) Rockefeller Tıbbı’nın (RT) küresel bir illüzyon husule getirdiğini ve yüz yıldan fazladır bunu sürdürdüğünü düşünmekdedir. Peki bunu nasıl başarmış ve neden yapmakdadır? İnsanlar bu zor konu hakkında neleri bilmelidir?

Konuyu elimden geldiğince basitleşdirerek ifade edip, efkâr-ı umûmîyi netleştirmeye gayret edeceğim.

Tıbbın Tarihe Tesîri

Evvelâ, tıbbın tarihin akışına tesirini ve bu bakımdan ne kadar önemli bir araç olduğunu hatırlamak îcabeder; Hazreti Peygamberin müjdelediği İstanbul’u fetheden ve tarihi değişdiren Fatih Sultan Mehmed Han’ın, Gedik Ahmed Paşa Otranto’yu fethetdikden sonra muhtemelen Roma üzerine sefere çıkacağı esnada, hekimbaşısı Yakub paşa (Maestro Iacobbo) tarafından zehirlenerek öldürüldüğü zannedilmekdedir (2). Çünki peygamberimiz daha az bilinen bir hadisinde Roma’nın da fethedileceğini bildirmişdir (3).
Böylece, insanların tıbba ve tabibe olan itimadı suiistimal edilerek, Avrupa’nın Müslüman olması en az altı yüz yıl gecikdirilmişdir. Muhterem Ahmed Şimşirgil hoca aksini düşünse de bana bu ihtimal gayet makul gelmekdedir. Ancak, kendisine padişahın hekimbaşılığı ve paşa ünvanı verilmiş bir mühtedî (Müslüman olmuş kimse) olduğu için başka bir kelime söylemek uygun düşmez çünki, dinimizde hüküm, zanlara-duygulara göre değil eldeki verilere göre verilir.

Rockefeller Tıbbının dünya ekonomisindeki yeri

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 2016 yılında sağlık harcamaları 6.5 trilyon dolardır (4). Aynı yıl silahlanma için harcanan para ise sadece 1.69 trilyon dolar olmuşdur (5). RT’nin neden bu kadar filantropik (hayırsever-insancıl) (!) olduğunu anlatabiliyor muyum? Aşağıdaki resim ve ifade aslında bu yazının özeti gibidir.

Beş yaş altı çocuk ölümleri haritasına bakdığımızda, gelişmiş ülkelerde çocuk ölümlerinin çok az, Afrika, Hindistan, Latin Amerika ülkelerinde ise çok yüksek olduğu görülmekdedir (6). Bu ülkelerin ve diğer cephedeki gelişmiş ülkelerin kendi aralarındaki ortak noktanın gelir ve bu gelirin uygun şekilde harcanması, altyapı ve suya erişim olduğu yani çocuk ölümlerine yol açan en önemli etkenin ENFEKSİYONLAR DEĞİL içme suyu ve beslenme sorunu olduğu açıkdır.

Aşağıdaki grafikde ise beş yaş altı ölüm sebepleri arasında aşı ile önlendiği iddia edilen hastalıklarda sadece boğmaca, tetanoz ve kızamık yer almakdadır (toplam %6) ve hemen idrak edileceği gibi asıl sebeplerin fersah fersah gerisindedir (7). İshalden ölüm ise, yine temiz içme suyunun olmamasına bağlı olduğuna ve ağızdan veya damardan sıvı ile tedavi edilebildiğine göre bu gruba dahil edilemez.
Şekil 2. Aşıyla önlendiği iddia edilen hastalıklardan menenjit, kızamık, boğmaca ve tetanozun tamamının beş yaş altı ölüm oranlarında sadece %6’yı teşkil etdiği görülmekdedir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre aşı pazarının büyüklüğü 2000 yılındaki 6 milyar dolardan, 2014 yılında 33 milyar dolara yükselmesi (8), yaklaşık altı kat artması ikstisadî olarak açıklanabilir mi?

Yılan yağı satıcısı sahneye çıkıyor!

Kariyerine ‘yılan yağı satıcılığı’ (yılan yağı=her derde deva iksir) ile başlayan büyük büyük baba Rockefeller’in (William Avery Rockefeller, 1880’ler) daha o zaman tıbbın gücünü ve zenginleşmenin yolu olduğunu keşfetdiğini, soyunun ise bu işi ne kadar gelişdirdiğini görebilirsiniz (9, 10, 11).

William’ın faaliyetleri esnasında, bir tarafdan ilmî tecesssüs (merak) yerine zengin ve meşhur olmayı daha ön planda tutan ve bu uğurda gerekirse öz oğlunu bile denek olarak kullanarak ölümüne yol açan Dr. Jenner gibi gibi bilim adamları (burada kısa bir not; ‘adam’ kelimesi feministlerin zannetdiği gibi cinsiyet belirtmez, bilim insanları diyenleri güzel Türkçemize saldırdıkları için kınıyor ve tarihe havale ediyorum) aynı yıllarda hızla aşıların hayvanlar üzerinde denenmesi ile immünolojinin temel mefhumlarını belirlemeye başlamışlardı: 1905’de Von Pirquet daha önce hiç bilinmeyen durumlar olan ‘ALLERJİ’yi ve serum hastalığını, 1913’de ise Charles Richet yine hiç bilinmeyen bir durum olan ‘ANAFİLAKSİ’yi tarif ederek Nobel alıyorlardı.

Yeri gelmiş iken allerji ve anafilaksi gelişen her hastanın aslında aşı kurbanı olduğunu hatırlatalım, daha önce bu durumların görülmüyor olması sorumlu dış etkenin aşılar olduğunun delilidir.

Ülkemizde Rockefeller Tıbbı

Daha önce de bahsetmiş olduğum gibi, RT’nın ülkemiz tıbbına müdahalesinin ise Hacettepe Tıp Fakültesi’nin kurulması için yapdığı yüklü bağış ile başladığını zannediyorum (12).

Bu bağış ile önce Hacettepe Tıp Fakültesi’ni, sonra Hacettepe Üniversitesi’ni, daha sonra da Bilkent Üniversitesi’ni kuran Prof. Dr. İhsan Doğramacı ise, ne hikmet ise İsrail devletinin ilan edildiği yıl kurulan Dünya Sağlık Örgütü’nün ana dili gibi İbranice konuşan genç kurucu üyesi idi (13) ve 2014’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından intihal yapdığı sabit görülecekdi (14).

Böylece ülkemizdeki tıbbı da yönlendirme imkanını temin eden RT’nin isim babalığını ise bu konudaki hacimli kitabın müellifi olan Richard Brown 1979’da yapmışdır (10). RT’nın bugün, 25 nobel ödülü kazanmış Rockefeller Üniversitesi ile bilhassa moleküler ve genetikde öncü konumda olması şaşırtıcı değildir (15).

Alıntıdır..

Emeklimizin durumu.Tabii tuzu kuru olan azınlıklar hariç.


Üzüldüğünde bütün iç organların bozulmaya başlıyor.


30 Mart 2018 Cuma

Deliler.Onlarda kendinden olmayanlara deli diyor.Bir sorum olacak peki kim akıllı.

1990 yılında Çin'de "Sche Zuan" akıl hastanesinde kağıt oynayan hastalar.
Yastıklılar, yastıksızlara karşı. Oyunu kaybeden taraf, pencerenin önünde duran kelebeklere şiir okuyup aşkını ilan ediyormuş.
Bu fotoğrafa ve açıklamaya bakıp uzun uzun düşündüm...
"yastıklılar-yastıksızlar" ve "şiir okunan kelebekler" ...
Foucault'un "Delilik yalnızca hayal gücünün ayarının bozulmasına ilişkindir" deyişini bilirmisiniz...
ve.... "Deliliğin Tarihi" Michel Foucault
Deliliğin Tarihi, aynı zamanda aklın tarihinin ana hatlarını da ortaya koyuyor: Akıl, kendini ancak deliliğin zıddında, deliliğin zıddı olarak tanımlayabiliyor.
"Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir."

İLK VAMPİRLER. BABİL VAMPİRLERİ

İLK VAMPİRLER. BABİL VAMPİRLERİ/GÜNÜMÜZ VAMPİR MİTLERİNE İLHAM VEREN BABİL VAMPİRLERİDİR.

Tüm topraklarda ve çağlarda, vampirin tüyler ürpertici hikayesi, halkın hayal gücü üzerinde güçlü bir yer edinmiştir. Bu durum Babil’de farklı değildi. bu. Vampirizmin yalnız Slav ırkıyla sınırlandırıldığına inananları ve Rusya, Bohemya ve Balkan Yarımadası halklarının vampir efsanesinin yegane mülk sahipleri oldukları doğru değildir. Bununla birlikte, son araştırmalar bu teorinin yanlışlığını ortaya koydu  vampir mitinin sadece Slavların veya Aryan halkların mülkiyetinde olmadığı sonucunu çıkarıldı.   Yapılan çalışmalar, Vampirizm inancına, vahşi ya da uygar olan her ırkın sahip olduğunu gösterdi. Antropoloji ile bilinen. Assur’un yedi kötü ruhu, başka şeylerin yanı sıra, sıradan ve bilinmeyen bir vampir değildir.

VAMPİR EFSANESİNİN DOĞDUĞU YER: BABİL

 Bazı uzmanlara göre: Mezopotamya vampir mitolojisinin doğduğu yerdir. Vampir yaratıklar,  Mezopotamya’yı dehşet içinde bırakan ve anlamı ‘’koparılmış,’’ manasına gelen Ekimmu olarak bilinir. Babil vampirleri, yarı şeytan yarı hayalet şeklinde görülür ve kurbanlarının acılarından, yaşam enerjilerinden beslenir.
Ekimmu, bilinen ilk vampir klişelerini kırar. Çünkü o kan içmek yerine yaşayan tüm canlıların enerjisini, aurasını emer ve hastalıklarda bu yüzden başlar. İnsanlar vampire dönüşebilir. Ani,genç yaşta ölümler, savaşta ölmek kişileri vampir yapar. Hele savaşta ölenler doğru düzgün gömülmediyse bu son kaçınılmazdır.
    Uruku, Ekimmu ile benzerlik gösteren, adının anlamı, insana saldıran, anlamanına gelen benzer bir vampirdir. İnsanlar sadece onun gözlerinin içine bakarken bile zarar görebilir. Uruku saldırmak için, çöller, mezarlıklar, terk edilmiş yerler, dağlar ve denizlerde mesken tutar.
Köklerini  Mezopotamya kültüründen alan iki çeşit vampir, günümüz sanat faaliyetlerinde ve mitlerinde gözlemlenebilir. Bunlardan biri ve dişi olanı: Succubi ve erkek olanı Incubi’dir. Kendilerini rüyalarda gösterir, kurbanlarını baştan çıkarmaya çalışırlar. Ve uykuda olan zavallı kurbanı rüyasında avlarlar.

GÜNÜMÜZ VAMPİR ANLAYIŞI

Babil’in 7 şeytanı, günümüz vampir miti anlayışına oldukça uygundur. Tapınaklara gitmekten çekinir ve insan kanıyla beslenirler. Lamastu, en korkunç dişi vampirlerdendir. Hamile kadınlara musallat olur, çocukları öldürür ve kanlarını içer. Yeni doğmuşlara ve annelerinin peşine düşer, kanlarını içer ve etlerini yer. Aslan başı, ve eşek bedeniyle tasvir edilir. Her tür hayvan formunu alabilir.

LİLİTH VE URUKU

Grek mitinde Vryokaslar, iblisler tarafından ele geçirilmiş ölülerdir. Geceleri mezarlarından kalkar ve insanların  adlarını söyleyerek, evlerinin kapılarını çalar. Eğer biri kapıdakine cevap verirse, ertesi gün bir hastalıkla lanetlenerek ölür.
Tıpkı Grek mitindeki Vryolakaslar gibi, Gallu da  Sümer’in yer altı şeytanlarındandır.  Lilith ve Uruku’yla benzerlikleri ve işbirlikleri bulunur. Büyü törenlerinde kullanılan sihirli sözlerde, onlardan evleri tehdit eden, insanlardan nefret eden, onların etini yiyip, kanını içen ve kan içmekten vazgeçmeyen iblisler olarak bahsedilir.

Onlara atfedilen eski bir Babil şiiri şöyle başlar:
‘’Yedi onlar! Yedi onlar!
Derin okyanusta yedi tane!
Gökyüzünden, onlar yedi!
Okyanusun derinliklerinde yetiştirilir;
Erkek değil kadın değiller,
Ancak yeryüzünde rüzgâr patlaması gibi.
Eşi yoktur, oğlu yoktur;
Ne merhameti ne de acıyı bilir,
Dua etmemeyi engellerler.
Tepeler arasında yetiştirilen atlar gibi,
Ea’nın Kötülükleri;
Tanrıların tahtına sahip onlar,
Yol aydınlatmak için  yolda duruyorlar;
Kötü onlar, kötü onlar!
Yedi onlar, yedi onlar,
İki yedi onlar!
Tahrip edici fırtınalar (ve) kötü rüzgârlardır,
Zararlı fırtınanın habercisi olan kötü bir patlama,
Kötü bir patlama, fırtınanın öncüsü.
Onlar güçlü çocuklar, güçlü oğullar,
Rahim Heraldları.
Ereskigal’ın taht sahipleri,
Onlar tufan getirenler.
Yerkürenin yedi tanrısı,
Yedi soyguncu (?) – tanrılar onlar,
Yedi tanrı gücü,
Yedi kötü şeytan,
Yedi kötü kötülük iblisleri,
Yedi cennet ve yedi dünya.

Cenneti ve dünyayı küçümseyen ruhlar,
Bu toprak küçülüyor,
Toprağı incelten ruhlar,
Dev gücün,
Dev güç ve dev sırttan,
İblisler, öfkeli boğalar, büyük hayaletler,
Bütün evleri aşan hayaletler,
Utanması olmayan şeytanlar,
Yedi onlar!
Hiçbir özen bilmeden toprağı mısır gibi öğütüyorlar;
Merhamet bilmeden, insanlığa karşı öfke besliyorlar,
Kanlarını yağmur gibi dökerler.
Onların etlerini yiyor ve damarlarını emiyor.
. . . . . . .
Onlar şeytanlar şiddet dolu, durmadan kan içiyorlar. ‘’
Bu son satırlar, vampir karakterlerini açıkça gösterir. Hindistan Rakshasas’ına veya Zerdüştiğin kemer-dcmons’una benzer. Bu iblisler, Polinezya tii’de, bir köpek başlı su iblisi olan Malayan hantu penyadin’de ve bir sihirbazın başı ve karnının formu altında insan ruhları yiyen Karens’in kefesinde görülecektir.



ABD'deki okullarda ayrımcılığın seyrini değiştiren Linda Brown öldü

OABD'de tamamı beyazlardan oluşan bir okula kaydolmaya çalışarak, tarihi önemde bir sivil haklar kararına önayak olan Linda Brown, 76 yaşında hayatını kaybetti.

Afrikalı Amerikalı bir çocuk olan Brown'un, 1951 yılında Kansas eyaletinin Topeka kentindeki bir ilkokula kaydı engellenmişti.

Linda Brown'un babasının öncülüğünde açılan dava ile o dönemde egemen olan "ayrı ama eşit" anlayışının, Afrikalı Amerikalıların haklarını ihlal ettiği savunulmuştu.

1954 tarihli "Brown - Eğitim Kurulu'na karşı" isimli o dava sonucu Yüksek Mahkeme, ABD'deki okullarda ırk ayrımcılığını sonlandırdı.

1985 yılında yaptığı bir röportajda Brown, babasının bu mücadeleye atılma sebebini, "siyahların ikinci sınıf vatandaş olmayı kabullenmesini yanlış buluyordu" sözleri ile anlattı.

Sumner isimli ilkokula yalnızca birkaç sokak mesafede yaşamasına karşın Linda Brown'un bu okula kaydı engellenmiş ve küçük kız yaklaşık 4 kilometre uzaklıktaki bir okula gitmek zorunda bırakılmıştı.

9 yaşındaki Brown'un bu mesafeyi gidebilmek için tek başına otobüslere binip, tren yollarından geçmesi gerekiyordu.

ABD'deki çeşitli kadın örgütleri, Brown'un ölümü üzerine anma mesajları paylaştı.

Okullarda ayrımı bitiren karar tartışılmaya devam etti

1950'li yıllara damga vuran ve yıllar süren davanın ilk aşamasındada bir sonuç elde edilememiş ancak siyah hakları konusunda ulusal çapta bir hukuki örgütün devreye girmesi ile ayrımcılığı ortadan kaldıran hukuki süreç yaşanmıştı.

Toplam 13 aileyi bu hukuki süreçte temsil eden Thurgood Marshall isimli siyah avukat da sonrasında ABD Yüksek Mahkemesi'ne seçilen ilk siyah hakim olmuştu.

1954 tarihli Yüksek Mahkeme kararı oybirliği ile alınmamıştı ve sonrasında uygulamaya konulmasında da sıkıntılar çıktı.

Bazı eyaletlerde yerel yetkililer kararı uygulamayı reddetmeye kadar gitti.


29 Mart 2018 Perşembe

Devam----2

Bu Zihin kontrolü amaçlayan korkunç deneyler, öylesine etkili sonuçlardan bahsetmekteydi ki;  Bu konuyla ilgili olan bazı Nazi subayları, CIA gibi gizli istihbarat birimlerine yardım etmeleri karşılığında, soykırım suçlarından azat edildiler! Zihin kontrolü Projesi, konuya vakıf olan Nazi subayları tarafından geliştirilecek, karşılığında tüm suçları silinecekti. Nazi subayları Zihin kontrolü projelerinde çığır açtılar!

Warner Von Braun buna en çarpıcı örneklerden sadece biridir.  İngiltere’yi bombalayan bu Nazi subayı, suçunun sadece füze tasarlamak olduğunu beyan edecek ardından esir alındığı  ülkeye hizmet edecekti. Bu ülke: Amerika’ydı. Sadece özgür kalmamıştı Warner Von Braun, aynı zamanda Amerikalı yetkililer tarafından NASA’nın başına da getirilerek adeta ödüllendirilmişti.

Warner Von Braun örneği sadece bu sürecin görülen kısmıydı. Görülmeyen, gizli alanlarda Nazi subayları Zihin kontrolü projesiyle korkunç deneyler yapmaya başlamıştı bile. Kurbanları arasında masum çocuklar da vardı!

Mind control the Ultimate Teror adlı kitap, bu korkunç deneylerde kullanılan çocuklardan biri olan Ken Adachi tarafından kaleme alınmış, yapılan korkunç deneyler ayrıntılarıyla anlatılmıştır!

ZİHİN KONTROLÜ, KORKUNÇ DENEYLER VE UYGULAMALARI.

1960 senesine kadar masum insanlar üzerinde uygulanmasında bir sakınca görülmeyen korkunç deneylerin uygulamaları kısaca şu şekildeydi: Manipülasyon: Kurban denek zihin kontrolü deneylerinde, çevresinden manipüle ediliyordu. Böylelikle zihinsel anlamda zayıflatılıyor, sözlü ve fiziksel tacizlerde bulunuluyordu kendisine. Bunun için canavar ruhlu sözüm ona bilim adamları, kurbanın üzerinde uyuşturucu kullanmaktan bile çekinmiyordu.

İzolasyon:  Bazı tekniklerle kurbanın akli ve ruhi dengesini bozmak. Ona söylenen her şeyi yapabilecek kadar muhakeme yeteneğini yok etmek. Travmalara sebep olmak, Lsd kullanımı. Eb-vet. Yanlış okumadınız, LSD gibi korkunç , sentetik bir uyuşturucu kurbanların zihinleri üzerinde hakimiyet kurmak için bol miktarda kullanılmıştır.

ZİHİN KONTROLÜ, KORKUNÇ DENEYLER: AMAÇ:

Her ne kadar, bu tür korkunç deneyler, sorumluları tarafından, ülkenin bekası için yapıldığı ileri sürülerek kendini temizlemeye çalışsa da, asıl amaç çok farklıydı: İstenmeyen kişileri ortadan kaldırmak! Bu kişi, gerçekleri anlatan bir gazetecide olabilir, Amerika Birleşik devletleri başkanı da!

Üstelik bu sadece komplo teorisyenlerinin iddia ettiği bir şey de değil, bilhassa projelerden sorumlu, eski bir CIA yetkilisi tarafından da telaffuz edilmiş bir gerçek!

Mançuryalı aday diye tabir edilen bir şeyler duymul olmalısınız. En azından bu isimle tanınan bir film mutlaka karşınıza çıkmış olmalı. Bu tabir şunu ifade eder. Askerin beyni yıkanır. Kendisine verilen emri asla sorgulamaz. Kendi başkanı bile olsa, eğer emir onu vurmaksa, bunu tereddüt etmeden yapar. İşin aslı kişinin, muhakeme yeteneği zihin kontrol deneyleriyle tamamen yıkılmıştır. Bu kişi sadece bir silahtır artık. Tetiği çekilmesi an meselesidir.

 CIA Yöneticisi Köşeye Sıkışır.

Gazeteci-Araştırmacı Yazar. Anthon Caitken, artık emekli olmuş CIA yöneticisi William Colbie’yi bir şekilde köşeye sıkıştırmayı başarır. Zihin kontrolü ile igili korkunç deneyler hakkında Colbie şöyle der: Bu işleri 1971 yılında bitirdik! Bu itiraf niteliği taşıyan konuşmanın tam metni gazetecenin sayfasından bulunabilir. İlaveten Anthon Chatken tarafından zihin kontrolü hakkında yazılan kitaplarda bulunmaktadır.

Zihin kontrolü, korkunç deneyler ile alakalı yaşanmış olayları aşağıdaki linkten bulabilirsiniz.

Ayrıca Monarch projesi de zihin kontrolü uygulamasıdır. Bir ilginç not: MK Ultra: Zihin kontrolü projesi açılımı: Mind Kontrol, bilindiği üzere zihin kontrolü demektir. İngilizceden biraz olsun anlayanlar soracaktır, İngilizcede Kontrol C ile yazılmaz mı, yani Mind Control olması gerekmez mi? Evet. Doğru. Yalnız şu hatırlanmalıdır. Zihin kontrol- korkunç deneyler, Nazi subaylar tarafından Amerika’da geliştirilmiştir. Dolayısıyla İngilizce : Control yerine, Almanca: Kontrol yazımı anlaşılabilir bir şeydir. Şeytan ayrıntıda gizlidir.




Ölüm melekleri;Bu konu üstünde çalışan bilim insanları..

ZİHİN KONTROLÜ, KORKUNÇ DENEYLER KURBANLARI KİMLERDİR?

  Zihin kontrolü, korkunç deneyler için en çok tercih edilen kurbanların başında, kadınlar gelmektedir. Kadınları, evsizler, madde bağımlıları takip etmekte olup esasen zayıf fiziksel kuvvetleri yahut uyuşturucu ve alkol kullanımı sebebiyle zayıf muhakeme yetenekleri olan herkes kurbanlar zincirine katılmaktadır.

ZİHİN KONTROLÜ, KORKUNÇ DENEYLER İLK NEREDE VE KİMLER TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLDİ?

İddialara ve ileriye sürülen görüşlere göre: Zihin kontrolü, korkunç deneyler, ilk önce, diktatörlükle  yönetilen ülkelerde bilhassa savaş dönemlerinde esir alınan askerler üzerinde tatbik edilmiştir. Bu şekilde zihinleri kontrol altına alınan düşman askerleri bir şekilde birere propaganda aracı olarak kullanılmıştır. İlerleyen zamanla, fanatik dini hareketlerde de uygulama alanı bulduğu tespit edilmiştir.

Başta Amerika hemen ardından Rusya, 1951 yılından itibaren Zihin kontrolü, korkunç deneyler uygulayan ülkeler olmuşlardır. Bu hala bir iddia olsa da,  o yıllardan bu zamana kadar elde edilen veriler son derece ciddi sonuçlarıyla Zihin kontrolü, korkunç deneyler yapan ülkelerin başında, Amerika ve Rusya olduğunu göstermektedir. Zihin kontrolü, korkunç deneyler kullanılarak, insanlar, bu ülkelerin isteklerine hizmet eden adeta birer robot hatta birer zombiye dönüştürülmüştür. Genellikle gizli istihbarat örgütleri tarafından gerçekleştirilen zihin kontrolüişlemleri, beyni yıkanan insanlar, başka insanlara hatta ülkeler döndürülmüş çok tehlikeli birer silahtır artık.

ZİHİN KONTROLÜ, KORKUNÇ DENEYLER VE FAİL MEÇHUL CİNAYETLER.

Muazzam gizli ödenekler, hesabı sorulmayan bütçeler Zihin kontrolü deneylerinin sınır tanımaz bir şekilde yapılmasına zemin hazırlayan en önemli faktörlerin başında gelmektedir. İstihbarat birimleri bu sayede faili meçhul birçok olaya imza atmışlardır. Bunlardan en çok ses getireni şüphesiz Kennedy suikastıdır.

    Amerika Birleşik devletleri başkanı John Kennedy derin devlet olarak adlandırılan yer altı örgütü için bir tehditti. John Kennedy, savaş karşıtıydı ve birçok soruna barışçıl yöntemlerle çözüm getirmek istiyordu.

John Kennedy bu yönü ve barışçı bir siyaset adamı olmanın bedelini, 1963’te, kendisine karşı düzenlenen bir suikastla ödediğinde yanında eşi de bulunmaktaydı. Şans eseri suikastken kurtulan eşi bu travmayı hayatı boyunca atlatamadı. Suikast, L. H. Oswald adlı bir kişinin üstüne kaldı. Oswald’ın, daha sonra yapılan araştırmalarda, zihin kontrolü olarak adlandırılan korkunç deneylere maruz kaldığı ortaya çıkarıldı. Elbette CIA bu iddiaları yalanlayarak üstüne örtmeye kalkıştı ve süreç halen bir yalanlamadan öteye gitmemekle devam ettirilmektedir. Elbette yapılan araştırmalar sebebiyle ortadan kaldırılan araştırmacılarda olayın başkaca araştırma konusudur. Suikast halen çözülememiştir. Deliller tek tek ortadan kaldırılmış ya da kaldırılmaya devam etmektedir.

ZİHİN KONTROLÜ, KORKUNÇ DENEYLER VE KÖKENLERİ:

Mısır ölüler kitabına bakıldığında, Zihin kontrolü, korkunç deneyler olarak adlandırılan sistemin çok eski tarihlere kadar uzandığı görülmektedir. Mısır Ölüler kitabında geçen bir bölüm, insanın bazı ayinlerle nasıl, her emre itaat eden bir köleye dönüştürüldüğünü anlatmaktadır. Burada zihin işkenceleri, şifreli bir dille anlatılır. Yaşadığımız günümüz dünyası, bu kitaptan yaptığı alıntıları günümüz teknolojisiyle daha etkili bir biçimde geliştirmiş bulunmaktadır.
Joseph Mengele adını duymayanımız yoktur. Biyolog ve fizikçi olan J. Mengele, Nazilerce yönetilen Yahudi çalışma kamplarında hastalıklı korkunç deneyler yapmış ve masum insanları bu amaç doğrultusunda denek olarak kullanmıştır. Yaptığı deneyler tüyler ürpertici, kan dondurucudur. Zihin kontrolü, korkunç deneyler birer belge haline getirilmiş olsa da başta Ruslar olmak üzere Amerikalı yetkililerce ele geçirilmiş ve ortadan kaldırılmıştır!



Ölülerle konuşmak.Sakın denemeye kalkmayın çok tehlikeli.Bilin diye yazdım..

NEKROMANSİ /ÖLÜ ÇAĞIRMA ÖLÜLERLE İLETİŞİME GEÇME

Nekromansi /Ölü çağırma ölülerle iletişime geçme olayına verilen addır. Ölülerle iletişime geçmenin amacı: onlardan çoğunlukla geleckte olacaklara dair bilgi alamk amacını taşımaktadır.

  NEKROMANSİ İLK NEREDE ORTAYA ÇIKTI?

İsrail, Çin ve Grek ve Romalılarda da kullanılan Nekromansinin kökeni Babil ve Mısır’a dayanmaktadır. Ortaçağ dönemine buralardan geldiği düşünülmektedir.

 HIRİSTİYAN KLİSESİ NEKROMANSİ İÇİN NE DÜŞÜNÜYOR?

 Tahmin edilebileceği gibi Katolik Hıristiyan  aleminde nekromansi kesinlikle yasaktı. Bunu yapanlar şeytanla iş birliği yapmış sayılacak kadar sert ithamlarla karşı karşıya kalabiliyorsa da klise içinde gizli bir grup nekromansiye inanılmaz derecede ilgi göstermiş onu son derece popüler hale getirmişlerdir.

Nekromansi o kadar popüler hale geldi ki; Kilisedeki bu gizli grup ölülerle hatta meleklerle iletişime geçebilmek için büyü kitaplarına dahi başvuruyor falla ve majiyle ilgili çalışmalar yapıyordu.

Simyacılar dahil rahipler bu işe dört elle sarıldılar. Bunun için büyü kitaplarının yanı sıra kadim kaynaklardan özel şifreli alfabelere dâhil başvurmayı ihmal etmediler.

 ANADOLU’DA NEKROMANSİ ,ÖLÜ ÇAĞIRMA VAR MIYDI? 

Ortaçağ öncesi Anadolu’sunda  ölüler kadar şeytani ruhlarla(ne gerek varsa?!) iletişime geçme metotları vardı.

Önce yere belli ölçülerde çukur kazılıyor sonra ölü çağırma işlemi başlatılıyordu. İnanışa göre kazılan çukurlar yer altı dünyasıyla iletişime geçmek için kullanılmaktaydı bu bir çeşit portal vazifesi görüyordu. Yaşayanlar ve ölüler dünyası arasında bir kapı.

Avrupalı özel eğitimli bir grup 12 yüzyıl sonu ve 13. Yüzyıl boyunca Anadolu ve Arap kaynaklı büyü el yazmalarını çevirdiler. Bunları nekromansinin temel metinleri olarak kullandılar.

Elbette metinlerde dini semboller diğer bilgilerle sentezlenerek katkıda bulunmaktaydı.

NECROMANSER ARAÇLARI NELERDİR.

Ortaçağ ölü çağırıcısının ölü çağırmak için özel araçları vardı. Bu araçlar, kurban verme, çember ve kılıçlardı.

Sihirli alfabeler büyük güçlere sahipti.  Yere çizilen dairelere Hıristiyan ve gizli ilimler sembolleri eşlik ediyordu

Bedensiz varlıların memnun edilmesi çok önemliydi. Bu sebeple:  sadece hayvanlar değil, insanlarda kurban ediliyordu!

Önemli eserler.

Konu üzerine önemli eserler Rahip Tritmeus ve onun talebesi Agrippa tarafından kaleme alınmıştır.

Heinrich Cornellius Agrippa ad hala gizemini korumakta gizemli konular üzerine araştırma yapan insanların hâlihazırda ilgisine mazhar olmaya devam etmektedir.

Kendisinin Okült felsefeye dair 3 ciltlik bir kitabı bulunmakta olup bu kitaplarda kendisinin yarattığı düşünülen bir alfabe, kadim büyü formülleriyle, nekromansi için özel tablolar bulunmaktadır.

 Heinrich Cornellius Agrippa hakkında daha fazla bilgi almak için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz.

 Nekromansi ayinindeki uygulamalar.

Nekromanser kılıcı alır. Bir çember çizili, özel sembol ve alfabeler bu çemberin çevresine özenle yazılır. Bu işlem titizlikle yapılmalıdır. Çünkü bu şekilde ölü çağırıcı kendine korunaklı bir alan yaratmaktadır.

Hemen sonrasında yere kazılan çukurdan iblis ruhlu bir yaratık çıkar. Çember nekromanseri koruyacağı için nekromanser kendinden emin bir takım büyülü sözleri sürekli söyler durur böylece iblis güçsüz hale gelir.

Çembere dahil olan 2 kişinin vazifesi ölüden gelen mesajları kaydetmek ve zamanı gelince iletmektir.

 



28 Mart 2018 Çarşamba

Her yer ve her nesne de ırkcılık.

“Neden annen seni fairy sabun ile yıkamıyor?” Amerika'da ırkçılığın ulaştığı çirkinliği gözler önüne seren bir Fairy reklamı. 1890'lar..



Belçika ve insanlık suçu.Kongo da katliam yapan modern sözde bir ülke.

Avrupa değerleri, azınlık hakları, özgürlük... 

Kongo barbar, belçika çok medeni, he!

Batı..Bize daima uygarlık ve insanlık dersi vermeye çalışan günahlarıını örtmeye çalışan batı.Beyinlerinin en karanlık köşelerinde hala buram buram ırkcılık kokan sözde medeni bir toplum..İşte batı gerçekleri.
Alice Seeley Harris'in, Kızının Kesik El ve Ayağına Bakan Adamın Fotoğrafıyla Dünyayı Değiştirmesi.
Zamanında kauçuk üretimi için Kongo'yu sömüren Belçika kralı II. Leopold'ün nasıl bir insanlık suçuna imza attığını ortaya çıkaran misyoner Alice Seeley Harris'in hikayesi, fotoğrafın nasıl bir güç olduğunun ilk defa anlaşıldığı hayret verici ve bir o kadar da üzücü bir öykü.
alice seeley harris, kurduğu sömürge imparatorluğuyla 10 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olan belçika kralı ikinci leopold'ün kongo'da yaptığı zulmü fotoğraflayarak bu insanlık suçunun tüm dünya tarafından öğrenilmesini sağlamış olan ingiliz misyonerdir.

alice harris'in dünyayı fotoğraflar aracılığıyla aydınlatması kitlesel iletişim ve medyanın gücünü ortaya koyan en çarpıcı örneklerdendir ve bir ilktir. ilk oluşuyla da dünyayı değiştirdiği söylenebilir.

alice harris 1870 somerset, ingiltere doğumlu. 1898'de john harris ile evlenir ve ardından birlikte misyoner olarak çalışacakları kongo'ya (congo free state) giderler

o dönem kauçuk görece yeni geliştirilmiş ve sanayinin gelişmesiyle müthiş talebi olan bir ürün. kongo ise milyarlarca kauçuk ağacını barındırmasıyla en büyük hammade sağlayıcı ülke konumunda. kauçuk ağaçlardan damla damla edinilen toplanması zahmetli bir madde. kongo'yu sömürgesi haline getirmiş olan leopold ii belçikası ise askerleriyle kongo yerlilerini köle gibi çalıştırmaktadır. çalıştırılan her yerli kendisine atanan günlük kotayı doldurmak zorundadır. kotayı doldurmayanın ölümle ya da işkenceyle karşı karşıya kalması işten bile değildir.

birgün alice harris'in bulunduğu yere elinde ağaç yapraklarına sarılı bir şeyle nsala isimli bir yerli gelir. nsala'nın elindeki yapraklar açıldığında içinden bir çocuğa ait kesik bir ayak ve bir el çıkar. o ayak ve el nsala'nın kızına aittir. anglo-belgian india rubber company (abir/abir congo company) bünyesinde yerlileri kontrol eden nöbetçiler nsala'nın köyüne saldırmış, eşini ve kızını az önce öldürmüştür. nsala bu zulmü anlatabilmek için alice'in yanına gelmiştir. bu korkunç tabloyu gören alice nsala'yı verandaya oturtur, önüne de kızının kesik ayağını ve elini koyar; ardından insanlık tarihinin en ünlü fotoğraflarından biri olacak olan o yürek parçalayan kareyi çeker.

dünyanın taşınabilir ilk fotoğraf makinelerinden biri olan kodak brownie'si ile alice harris, belçikalıların zulmünü belgeleyen onlarca fotoğraf çekmiştir. bu fotoğraflarda çocuk yetişkin demeden elleri ya da bacakları kesilmiş işkenceye uğramış onlarca kişi vardır. leopol ii'nin zulmü on beş yılda on milyondan fazla kongo yerlisinin canını almıştır. bacakları ya da kolları kesilenleri saymıyorum bile. ezcümle insanlık tarihinin en utanç verici, en acımasız dönemlerinden biridir alice harris'in tanık olduğu.

alice'in fotoğrafları dünyaya yayılır

the harris lantern slide show kampanyası ile avrupa ve abd'de duygu yüklü metinler eşliğinde insanlara ulaştırılan fotoğraflar dünya kamuoyunun ve politik çevrelerin dikkatini çekmeyi başarır. kongo'da olanlar bir şok etkisi yaratır. dünya çapında belki de ilk insan hakları kampanya ve girişimleri o dönem başlatılır.

ünlü yazar mark twain de kongo'da yaşananlara karşı harekete geçenlerdendir; twain bu konuda bildiriler kaleme alır o dönem. twain'in 1905'te basılan king leopold's soliloquy (soliloquy=monolog) isimli kitapçığı kongo'da ikinci leopold adına yapılanları konu edinir. kitapçık isminden de anlaşılabileceği üzere ikinci leopold'un ağzından yazılmış leopold'ün bir çeşit kendini "savunmasıdır". savunma derken aslında büyük yazar bu kitapçıkla leopold'ü sıkı bir şekilde eleştirmiştir. eleştirilenler arasında "congo free state"i ilk tanıyanlardan biri olan abd başkanı da vardır.

zira kitapçıkta şöyle cümleler vardır:

"they have told how i planned and prepared my establishment and selected my horde of officials -'pals' and 'pimps' of mine, 'unspeakable belgians' every one- and hoisted my flag, and 'took in' a president of the united states, and got him to be the first to recognize it and salute it." 

kitapçıkta leopold'ün fotoğraf makinesinden de "rüşvet yemeyen kodak" (incorruptible kodak) diye bahsettiği yani rüşvet verip susturamadığı tek şey olarak bahsettiği görülür. bu sözler o dönem yeni bir teknoloji olan fotoğraf makinesinin dünyayı geri dönülmez bir şekilde nasıl değiştireceğinin kanıtıdır adeta. fotoğraf makinesi kitlesel iletişim aracı olarak medyayı ve dünyayı değiştirecekti.

alice harris 1970'te yüz yaşındayken hayata gerçek bir kahraman olarak veda eder

kendisi insanlık tarihinin en utanç verici faaliyetlerinden birini dünyaya duyurarak insanlığa büyük bir iyilik yapmıştır. henüz 20. yüzyılın başında çektiği fotoğraflarla ve sömürünün işkencenin katliamın boyutlarını duyurmak için ortaya koyduğu çabayla insan hakları mücadelesinin güçlenmesine ve yayılmasına büyük bir destek olmuştur. yeterince tanınmaması ise biz insanların ayıbıdır.






Önce varlığını tanı..

Doğu’da mistik öğrencilere verilen 
“ALTIN ÖĞÜTLER KİTABI”ndan
Ey yorgun hacı, 
Üç Oda seni çabalarının sonucuna götürür. 
Üç Oda seni üç halden dördüncüsüne
Ve bu dördüncüsünden de yedi dünyaya,
"Ebedi İstirahat dünyalarına" geçirecektir.
Şayet adlarını öğrenmek istiyorsan, dinle ve hatırla.
Birinci Odanın adı CEHALET’tir. Yani Avidya’dır.
Bu doğduğun, içinde yaşadığın ve öleceğin Odadır.
İkinci Odanın adı ise ÖĞRENME’dir. Ruhun burada hayatın çiçeklerini bulacaktır, ama her bir çiçeğin altında bir yılan çöreklenmiştir.
Üçüncü Odanın adı BİLGELİK’tir. Onun ötesinde 
Her Şeyi Bilme Pınarı AKSHARA’nın bozulmaz kıyısız suları uzanır.
Şayet birinci odayı güvenli bir şekilde geçmek istersen, 
Hayatın Güneşi için bağrında yanıp tutuşan arzu ateşlerinin aklını yanıltmasına izin verme.
Şayet İkincisini güvenli bir şekilde geçmek istersen, sarhoş edici çiçeklerin güzel kokularım koklamaya son ver. Karmik zincirlerinden kurtulmak istiyorsan, Guru’nu bu Maya bölgelerinde arama.
BÎLGE OLANLAR duyuların zevk bahçelerinde oyalanmazlar.
BÎLGE OLANLAR yanılsamaların tatlı dilli seslerini önemsemezler.
Sana hayat verecek olan kişiyi daha ötelerde, bütün gölgelerin meçhul olduğu ve hakikatin ışığının solmaz bir ihtişamla yandığı Bilgelik Odası’nda ara.

27 Mart 2018 Salı

İyilik yap denize at,gerisine karışma.Yapılan her eylemin bir karşılığı vardır ve olacaktır.Kainat yaptığımız hiç bir şeyi karşılıksız bırakmaz.Bu ama bize ama topluma saf iyilik olarak geri döner yasa böyledir.Allah yapılan iyiliğin karşılığını ben vereceğim demiştir.

İskoçya’da yoksul mu yoksul Fleming adında bir çiftçi yaşardı. Bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu.
Sesin geldiği yere koştuğunda, bataklığa beline kadar batmış bir çocuğun, kurtulmak için çırpındığını gördü. Çocuk, bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
Çiftçi çocuğu bataklıktan çıkararak ölümden kurtardı.
Ertesi gün Fleming’in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat indi.
Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendisini.
-Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum, dedi.
Yoksul ve onurlu Fleming;
-Kabul edemem! diyerek ödülü geri çevirdi.
Tam bu sırada kapıda çiftçinin küçük oğlu göründü.
-Bu senin oğlun mu? Diye sordu aristokrat.
Çiftçi gururla;
-Evet! Dedi.
Aristokrat devam etti;
-Gel seninle bir anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasına benziyorsa ileride gurur duyacağın bir kişi olur.
Bu konuşmalar sonunda Fleming’in oğlu aristokratın desteğinde eğitim gördü.
Aradan yıllar geçti.
Çiftçi Fleming’in oğlu Londra’daki St. Mary’s Hospital Tıp Fakültesi’nden mezun oldu ve tüm dünyaya adını “Penisilin”i bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu.
Bir süre sonra aristokratın oğlu zatürreye yakalandı.
Onu Penisilin kurtardı!
Aristokratın adı: Lord Randolp Churchill’di…
Oğlunun adı ise: Sir Winston Churchill.
Çiftçinin oğlu: Sir Alexander Fleming’di.

Kabbala ve yaratlış kitabı.

✴️ Kabbala
Kabbala "alma, kabul etme" anlamına gelen "qibbel" kökünden gelir, değişmeyen, ebedi ve gizemli 'Ein Sof' (ebedi, her şeyden önce olan Tanrı) ile ölümlü ve sonlu evren ve onun yaratılışı arasındaki ilişkiyi açıklamayı amaçlayan ezoterik 'Yahudi' öğretileridir. 4 bin yıl önce Sefer Yetira'yı (Yaratılış Kitabı) yazan İbrahim Peyg. ile başlayarak, Kabala hakkında birçok kitap yazılmıştır. Sonraki önemli kitap, M.S 2. yüzyılda yazılmış olan Zohar kitabı'dır. Zohar’ı, 16. yüzyıl kabalisti Isaac Luria’nın çalışmaları takip eder.
20. yüzyılda Kabalist ’ın çalışmaları ortaya çıkmıştır.
Aşlag'ın yazıları diğer Kabalistik kaynaklar gibi, üst dünyaların yapısını ve nasıl alçaldıklarını, evrenimizin ve onun içindeki her şeyin nasıl var olduğunu betimlerler. Yehuda Aşlag’ın "Talmud Eser Sefirot" (On Sefirot Çalışması) adlı ders kitabı, sorular, cevaplar, tekrar materyalleri ve açıklamalar içeren bir çalışma yardımcısı olarak tasarlanmıştır. Bu kitabın manevi alemdeki evreni yöneten kanunları ve güçleri betimleyen, üst dünyaların fiziği olduğuna ve öğrencileri aşamalı olarak dönüştürdüğüne inanılır. Çünkü kişi manevi dünyayı nasıl deneyimleyeceğini ararken, kendisini ders kitabında yazan manevi kanunlara aşamalı olarak adapte eder. Kabala öğretisi, herhangi soyut bir şey ile uğraşmaz, sadece insanın nasıl yaratıldığı ve daha yüksek varoluş seviyelerinde nasıl faaliyette bulunduğu ile uğraşır. Kabala bilgeliğin manevi dünyaya çalışmak için bir araç olduğuna inanılır. Dünyayı keşfetmek için, fizik, kimya, biyoloji gibi bilimleri kullanılır. Bu bilimler 5 duyuyla algılandığı, fiziksel dünyaya çalışır.İçinde yaşadığımız dünyayı bütünüyle anlamak için, duyuların algılayamadığı gizli alemi keşfedebilecek bir araştırma aracına ihtiyaç vardır. Kabala bilgeliğine göre realite iki güç veya nitelikten oluşur: "alma arzusu ve verme arzusu".Verme arzusu vermek istediği için bir alma arzusu yaratır, bu nedenle daha yaygın biçimde kullanılan adı ‘Yaratan’dır. Bu yüzden inanca göre tüm yaratılış bu alma arzusunun görünümleridir. Kabala sadece yaratılışın tasarımını öğretmez, aynı zamanda realiteninher şeye gücü yeten ve her şeyi bilen başlangıçtaki tasarlayanı gibi, nasıl tasarlayanlar olunabileceğini öğretir.
○ Merkabah Mistisizmi : Ortaçağ kabalacılığından önce, Yahudi mistisizminin gelişiminin ilk dönemidir. Bu dönemden kalma literatür MÖ ilk yüzyıllar ile MS 10. yüzyıl arasındaki döneme aittir. Bu dönemde Kabalacılık belirli bir seçkin grup tarafından çalışılmaktaydı.
○ Ortaçağ Alman Hasidizm (Aşkenaz Hasidizmi): 1150-1250 Yahudi mistisizminin yaratıcı bir dönemidir. Bu dönemde Hasidizm ilk dönem kabalistlerinden farklı olarak küçük bir aristokratik sekt olarak kalmamış ve fikirleri geniş yahudi toplumuna yayılmıştır.
Otomatik alternatif metin yok.

İçimizde ki saklı saf güç bilgeliği.Uyandırıldığında bir daha kimse eskisi hiç gibi olmuyor.O saf ışığın temsilcisi kainatın yoldaşı oluyor..

Ejderha Bilgeliği🐉
Çin, Japonya, Türk gibi birçok kültürde karşımıza çıkan ejderha sembolüyle ilgili çok güzel bir hikaye...
"Hermes’in (Hermes’in Toth ile aynı kişi olduğu söylenir) Zümrüt tabletlerinin bilgilerine göre; meditasyon ve duaya yönelen Hermes’e bir ejderha görünmüştür. 🐉🐲
Anlatılanlar şöyledir:
Bu suret kanatları gökyüzünü kaplayan, bedeninden her yöne ışıklar saçan Yüce Ejderha’ydı. Yüce Ejderha, Hermes'e adıyla seslendi ve ona Dünyanın Gizemi hakkında neden düşündüğünü sordu. Gördüğü şeyle dehşete kapılan Hermes ejderhanın önünde kendini yere attı ve kim olduğunu açıklaması için ona yalvardı. Yüce Varlık, kendisinin Poimandres, Evrenin Aklı, Yaratıcı Zekâ, her şeyin Mutlak Hâkimi olduğunu bildirdi.
Bunun ardından Poimandres hemen şekil değiştirir. Durduğu yerde göz kamaştıran, nabız gibi atan bir Nur vardır. Bu Işık, bizatihi Yüce Ejderha’nın ruhani doğasıdır. Hermes görkemin ortasında ‘yükseltilir‘ ve maddi evren onun bilincinden silinir. Hızla koyu bir karanlık çöker ve karanlık genişleyerek Işık’ı yutar. Her şey sarsılır. Etrafında suya benzer bir töz girdap halinde döner ve ondan dumana benzeyen bir buhar çıkar. Etraf dile gelmez iç çekişlerle ve acı haykırışlarla dolar, bu sesler sanki karanlık tarafından yutulan Işık’tan gelmektedir. Aklı Hermes’e ışık’ın spiritüel evrenin şekli olduğunu ve dönen karanlığın onu yutan maddi töz olduğunu söyler."

26 Mart 2018 Pazartesi

Sevgi ve şifa .

Miden ağrıyorsa; Yaşamında olan herşeyin senin en yüksek hayrına olduğunu bil ve sevgiyle hazmet
Boynunu ağrıyorsa; olaylara farklı açılardan bakıp pozitif taraflarını görmeye çalış, Şimdiki bakış açın doğru olmayabilir inadı bırak
Belin ağrıyorsa; paraya olan kötü bakış açını farkedip değiştir
Ayak ve bacakların ağrıyorsa: 
Sol taraf için ; geçmişle bağlarını kopartıp geçmişte yaşamaktan vazgeç 
Sağ taraf için ; gelecekten korkma, kendi geleceğin için ÖZ’e ve akış’a güvenin!!!
Başın ağrıyorsa; değersizlik duygunun farkına var, kendini önemse!
Geceleri uykunuzda dişlerinizi gıcırdatıyorsanız; biriktirdiğin öfkeleri serbest bırak!
Gözlerinde bozukluk ve ağrı varsa; görmen gereken neyi inatla görmek istemiyorsun farkına var ve görmeyi seç
Kulaklarında ağrı varsa ve duyma bozukluğu yaşıyorsan, inatla kendini etrafın ve iç sesine kapatma, duymayı seç, o seslerden sana mesaj var unutma!
Regl ağrın varsa; dişiliğini ve bunun sana sunduğu avantajları sevgi ile kabul et
Sırtın ağrıyorsa; suçluluk duygusundan vazgeç!
Omuzların ağrıyorsa; başkalarının yüklerini, sorumluluklarını taşımaktan vazgeçmenin Zaman’ı gelmiş de geçiyor bile!
Boğazınız ağrıyorsa; kendini sevgiyle ifade etmeyi seç, çekingenlikten vazgeç
Alerjin varsa; kendi gücünü reddetmeyi bıra. Kime alerjin olduğunu düşün! ve serbest bırak
Diş ağrın varsa; kararsızlığı bırakma vaktin gelmiş demektir.
Bağırsaklarında problem varsa; ihtiyaç duymadığın şeyleri atmanın zamanı geldi de geçiyor…
Ve 
En önemlisi 
Kalbin ağrıyorsa; içerisi nefret, kin, hayalkırıklığı dolduğundandır. Onları ordan söküp at. Yalnızca SEV,
SEV çünkü 
SEVGİNİN girdiği yere ŞİFA kendiliğinden gelir.
KENDİNLE BARIŞ, DÜNYA SENİNLE BARIŞMAYA HAZIRDIR ..

Roma döneminde seks için özel olarak bastırılmış paralar.

Roma Dönemi Fahişeliği ve Hizmete Özel Yapılmış Paralar

Çoğu insanın bilgisinin aksine, fuhuş antik Roma’da çok daha kabul edilen bir “kariyer seçimiydi.” Şu anki fuhuşa olan önyargı, çoğu kişinin dünyanın en eski mesleği olarak kabul ettiği şeyin ününe leke sürüyor.
Günümüzde fuhuş mesleğine karşı güçlü ve olumsuz bir önyargı var. Genelde hem fahişeye hem de hizmetine başvurana günahkâr, tiksindirici ve ayıp gözüyle bakılır. Antik Roma’da, herkesin bu konudaki görüşleri kendineydi ve bu çok daha kabul gören bir aktiviteydi. Hatta Herkulaneum ve Pompeii gibi tatil şehirlerinde genelevler çok daha işlek yerlerdi. (Ki bu da arkeologların işine geldi, çünkü bu tip yerlerde resmen zaman durmuş gibiydi.) Bu tip yerler zamanla müşterilerini Orta Çağ’da adı spintriae olan kendi para birimlerini kullanmaya teşvik etti. Roman kültüründe fuhuşun yaygın olması bu paranın tedavüldeki yoğunluğundan ve güney İtalya’daki önceden bahsettiğimiz bu tatil şehirlerinde imgelem fazlalığından çıkarılabiliyor.
Bu Romadaki genelev bozuk paraları günlük olarak parayla içli dışlı olan kimselere oldukça olağan bir olguydu. Bozuk paranın önünde ve arkasında genelde sevişen kişiler gösteren çeşitli cinsel resimler vardı. Bazı resimler ise sadece bir penis gösteriyordu, kullanan adamların “erkekliğini” gösteren kanatlar bile takılıyordu. (Bu arada ise erkek fahişeler ya da kadın müşteriler yaygın olmaktan çok uzaktaydılar. Edebiyatın da gösterdiği gibi zengin erkeklerin meretrix (yasal fahişe) tutması çok daha yaygındı.) Ayrıca önemli bir yer de bu tasvir edilen cinsel hareketler genelde bir kadın ve bir erkek arasında geçiyor. Yani aynı cinsiyetten insanların gösterildiği çok görülmüyor. Bu da Antik Yunan’da oldukça yaygın olan homoseksüelliğin “kabul edilebilirliğinin” Roma zamanında oldukça azaldığını gösteriyor.
Bu paraların kullanılmaya başlanma amacıyla ilgili teorilerden biri cinsel aktivitelerin ücretini reklamlaştırmaydı. Dahası, iki insan arasında bu parayı elden ele vermek (alıcı ve “satıcı”) belli bir mahremiyet ortamı oluşturuyordu. Bu özellikle yüksek statüdeki insanların geceleri ne tür işlerle uğraştığını saklaması için işlerine geliyordu. Bazı uzmanlara göre paranın üstündeki resimlerde ne gösteriliyorsa, arkasında o işin ücreti yazıyordu. Bu da dil sınırlarını çözmede yardım eden bir sistemdi. Eğer bu teori doğruysa, bu demek oluyor ki bu paralar bir ücret ödeme şeklinden daha çok bir sipariş etme aracıydı. Nasıl şu an McDonalds’ta “4. numarayı istiyorum” dediğinizde ona karşılık gelen parayı veriyorsanız, bu da aynı şekilde yürüyordu.
Son zamanlarda Londra’da bulunan bir Roma genelev parası 2012’de incelemeye alındı. Bilindiği üzere Antik Britanya’da Romalılar çadır, kamp vs. kurarlardı. Bu da bahsedilen paraların dil sınırlarını aşma aracı olarak kullanıldığı teorisini güçlendiriyor. Britanya’nın Romalılaştırılması yavaştı, dilin yaygınlaşması daha da yavaştı, ama bu bozuk paralar dili evrenselleştirmeye yaramıştı.

Ödeme Yapmanın İlkel Bir Şekli?

Bu bozuk paraların kullanılma dönemlerinin en az bir kısmında sadece ücret ödeme amaçlı olmaları aslında imkansız değil. Bu paraların sirkülasyonunun sadece alıcı-satıcı arasında genelevlerde devam etmesine rağmen, müşteriler bu paraların gerçekten bir değerinin olup olmadığını merak etti. M.S. 3. yüzyılda Romalı tarihçi Cassius Dio, Caracalla döneminde birinin imparatorun yüzünün olduğu bozukluğu genelevde kullanmaya kalkışmasının hikayesini anlatır. Bu hareket imparatora bir hakaret olarak görülüp cüret eden kişi ölüme mahkum edilir. Cassius Dio: “Genç bir şövalye onun yüzünü taşıyan parayla geneleve girdi, yetkililer bunu şikayet etti, şövalye ölümünü beklemek üzere tutuklandı, ama sonra serbest bırakıldı çünkü tam o sırada imparatorun kendisi öldü.”

Kabul etmek gerekir ki, Caracalla Roma İmparatorluğu’nun gördüğü en fevri imparatorlardandı ve büyük ihtimalle başka bir imparatorun vereceği tepkiden çok daha kızgın bir tepki verdi; ancak bu hikaye bu tip cinsel aktivitelerle imparatorun parasını ayrı tutmak gerektiği konusunda iyi bir ders niteliğinde.

Farklı Bir Bakış Açısı

Çoğu insanın bilgisinin aksine, fuhuş antik Roma’da çok daha kabul edilen bir “kariyer seçimiydi.” Şu anki fuhuşa olan önyargı, çoğu kişinin dünyanın en eski mesleği olarak kabul ettiği şeyin ününe leke sürüyor. Romalı tarihçi Livy ve Tacitus, fahişelerin genelde iyi bir ünü olduğunu ve iyi ailelerden geldiklerinden bahsederler.

İmparator Augustus bu mesleği ne illegalleştirdi ya da mesleğe kötü gözle baktı, aksine mesleği teşvik etti. Hatta üst sınıftan özgür bir kadının fahişe olmaya karar vermesi absürd değildi. Çünkü Augustus üst sınıflarda üremeyi teşvik etmek için bekar yetişkin soylulara vergi kesmeye karar verdi ve birçok kadın evlenmemek için fahişe olarak kayda geçmeyi tercih etti. Bu yüzden, insanlar kendi kültürel görüşlerini antik aktiviteleri yorumlarken çok dikkatli bir şekilde kabul etmeli, çünkü görüldüğü gibi bulunan bu Roma paraları fuhuşun uzun süre saygı gördüğünü gösteriyor.