8 Ekim 2017 Pazar

Orta asya..

EJDER simgesi TÜRK kültürüne aittir

Evren/dünya şeması oluşturan Türk abidelerinden biri: Bugut abidesi. M.S. 582. 

Diğer hanedan kitabeleri gibi kaplumbağa kaideye sahip bu eserde üst kısım başka örneklerde ejder veya kurt olarak ele alınmakla beraber burada üst kesimde Göktürklerin kurttan türeyiş efsanesinin ana motifi olan kurttan süt emen çocuk kabartması bulunmaktadır. 

Ejderha, hava ve suyun efendisidir. 

Ejderha ve Anka'nın uçuşunun, bereketli bahar yağmurları getirdiğine inanılır. 

Türklerin evren adını verdikleri bu yaratığı Araplar, tanin; Çinliler, lung; Moğollar, moghur; İranlılar, ejderha; Avrupalılar ise drache diye adlandırmıştır. 

Ejderha, milletlerin yaşadıkları mekan ve inanç yapılarına göre farklı şekillerde tasavvur edilmektedir. 

Çinliler ejderhayı, suda yaşayan pullu bir sürüngen olarak tasavvur ederlerken, Pers kültüründe kanatlı, dört ayaklı, yedi başlı, ağzından alevler püskürten bir varlık olarak tasvir edilir.

Türk kültüründe gök kuşağının ve yağmurun sembolü olarak görülen kurt başlı ejder motifi, devletin ve hakimiyetin de sembolü olarak ifadesini bulur. 

Kültigin ve Bilge Kağan mezar külliyelerinde bulunan kitabelerinde kaplumbağa şeklinde bir kaide üzerine kitabe taşının oturtulduğu, yukarısında ejder kabartmaları bulunan (Zunkara anıtı gibi bazı anıtlarda kemer oluşturan şekil ejderi andıran bir kurttur), dar yüzleriyle bir dikdörtgen taş blok olan yazının yer aldığı kitabe kısmı ile, söz konusu abide tipik bir evren şemasıdır ve devletin hakimiyet simgesidir.

Berber Kalesi isimli cenknâmede de yedi başlı olan ejderha, bir kuyruk darbesi ile kayaları yerinden sökmektedir.

SARI SALTUK ( 1198-1280) Dobruca ülkesini, özellikle Kralın kızını bir ejderden kurtarmıştır.

Hacı Bektaş Dergâhındaki şamdanlarda kullanılan bir figür olan ejder; çok eski inanç sistemlerinde var olan bir geleneğe göre, yeni bir yere yerleşileceği zaman, orasının yurt edinilebilmesi için fatihin orada bulunan ejderle savaşması ve yenmesi gerekmekteydi;ancak bu zaferden sonra o bölgeye yerleşilebilinirdi. 

Bu inanç Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesinde de görülmektedir.

Birgün Hacım Sultanın gönlüne, acaba erenler bize nereyi yurt verecek ki, orada dem-yom oynatalım (yer tutmak, yerleşmek) düşüncesi gelir. Bu fikir Hünkâra malûm olur. Kolu Açık Hacım der; Sana şu oğul canavarı tepeleyeceğin yeri yurt verdik, mezarında orada olsun. Hacım Sultan ve yanındakiler yola çıkarlar. Susuz yakınlarına geldiklerinde Banaz suyunun kenarında ejderi görürler. Sultan ejdere doğru bir nara atar ve ağzından çıkan ateşle ejder kül olur, ölür (Gölpınarlı, 1990).

Bir başka önemli hikaye Selim Şah oğlu Kılıç Arslan'a aittir. Kılıç Arslan Aksaray'da Hasan Dağı yakınında bir ejderha ile savaşıp Aksaray'ı mumur hâle getirir...

Vilayetnamede yer alan bir başka rivayete göre Hacı Bektaş Veli kâfirlerin elinden ejder yardımıyla kurtulmuştur. 

Olay şöyledir: Elli bin kâfir toplanır, kendisi de haç takınıp atına biner, harekete geçer. Önce üç bin piyade kâfiri öncü olarak yollar. Öncüler mağaraya gelince Hacı Bektaş, kâfirlerin sesini duyar; Yarabbi der, Sen bana yardım et, bir yedi başlı ejder yolla, mağarayı beklesin. Tanrı yedi başlı bir ejder emreder, ejder mağarayı kuşatarak yatar. Gelen kâfirler bunu görünce korkarak kaçarlar. (Gölpınarlı, 1990).

Ejder ile ilgili bir diğer olay Hacı Bektaş ve Ahi Evren ile ilgilidir: Ahi Evren ile Hacı Bektaş bir su kenarında oturup konuşurlarken Hacı Bektaşı tanıyıp inanmayan otuz kişi suya girip yıkanırlar. Hacı Bektaş Ahi Evrene, kalk yürü, adımızı anmamaya yemin ettiler; adımızı anmadıkça onları sudan çıkartma der. 

Ahi Evren bir ejder şekline girerek adamların kıyıda üst üste çıkardıkları elbiselerinin üzerine oturur. Sudan çıkarak elbiselerini almak için birkaç kez farklı adamlar gelseler de alamadan suya dönerler; ta ki hepsi ejder karşısında Ya Hünkâr deyip de, ejder kayboluncaya kadar (Gölpınarlı, 1990).

Hacı Bektaş Dergâhında, Balım Sultan Türbesinde bulunan şamdanda ilk sıradaki ejder kollarını birer el tutmaktadır. 

İnsanın en önemli organlarından biri olan el, korunma unsuru olup aynı zamanda hareketin de simgesidir. Anadoluda resim ya da cisim olarak birçok sanat ürününe yansıyan bu motifte sihirsel bir güç olduğuna inanılmaktadır.  

Nogayların bayraklarında da Kurt görünümlü bir ejder var.Bayrağa ilk bakıldığında herkes "yahu bu kurt" der ama o varlığa bütün olrak bakıldığında bir ejder görünür gözünüze.

Türk mitolojisinde ejderle ilgili olarak anlatılan öykülerden biri şudur:

"Bir zamanlar Kaf dağının ardında bolluk içinde yaşayan bir ülke varmış. Fakat bir gün, beklenmedik bir biçimde, bolluk ve bereket getiren ırmak kurumuş. Ülkenin tam ortasından geçen bu ırmağın kurumasıyla her şey kötüye gitmeye başlamış. Önce kuraklık, sonra kıtlık ülkeyi perişan etmiş. Aradan aylar geçmiş, soruna çare bulunamamış. Nice kahramanlar yollara dökülmüş, nafile. Tüm çarelerin tükendiği anda genç bir kahraman çıkıvermiş. 'Ben' demiş, 'bu çaresizliğe bir çare bulacağım. Kuruyan ırmağın yatağını izleyerek başlamış yürümeye. Yürüye yürüye varmış ırmağın kaynağına. Bir de ne görsün, büyük bir canavar ırmağın çıkış yatağına uzanmış yatıyor. Anlar ki, canavarı öldürürse ırmak yeniden akmaya başlayacak. Genç kahraman, ağzından alevler çıkan yedi başlı canavarla başlar savaşmaya. Bir de ne görsün, kılıcıyla kestiği her başın yerine yeni bir baş çıkmakta. Tam gencin gücü tükenmek üzereymiş ki, ak sakallı bir dede ortaya çıkıvermiş. Canavarın göğsünde bir noktayı göstermiş. Demiş ona 'kılıcını oraya saplarsan, kestiğin başların yerine yenileri çıkmaz'. Genç de öyle yapmış, canavarı yere sermiş. Cesedini yataktan kaldırıp atmış. Başlamış sular yeniden akmaya. Ülkede kıtlık bitmiş, bolluk geri gelmiş."

Kimi Türk ve Çin tradisyonlarında görülebileceği gibi, bazen de iki tür ejderden söz edilir; biri kötü, diğeri iyi veya bilgedir. 

Ejder sembolünün kötülükle ilgili olarak kullanıldığı tradisyonlarda ifade ettiği anlamlar şöyle açıklanabilir:

1- Ölüm öncesi karşılaşılan ejder: İnsanın nefsaniyeti. Ejderin öldürülmesi, kişinin nefsaniyetini alt edebilmesi, nefsani düşünme alışkanlığını terk edebilmesi ve 'nefis denetlemesi' yapmayı bir alışkanlık haline getirmesidir (Mücadele). Bu mücadele Sufi literatürde cihad-ı ekber (büyük savaş) olarak bilinir.

2- Ölüm olayı sonrasında karşılaşılan ejder: Neo-spiritüalist terimlerle, "kendiliğinden imajinasyon aşaması "ndaki varlığın imajinasyonunun varlığı olumsuz yönde etkileyen ürünler (imajlar) oluşturması. Varlığın kendisini olumsuz yönde etkileyen bu imajlardan kurtulabilmesi, "kendiliğinden imajinasyon aşaması"ndan "şuurlu ve idrakli imajinasyon aşaması"na geçişle mümkün olur. Bu aşamaya geçen varlık imajinasyonunun denetimini artık tümüyle eline almış, yani "ejderini öldürmüş" durumdadır

Çin tradisyonlarına göre Orta Asya'da bilge ejderlerin bulunduğu bir bahçe vardır ki, bulundukları yer Dünya'nın merkezidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder