Cinsellik varlığın doğasındaki tek yetenek.Üremek bütün canlıların bir sonraki nesile kendini taşımak.Beyninkendini iafade etme şklidir belki?...
Cinsel organ ile beyin arasında bir yol bulunur. Bu yolun başı "cinsel organ", sonu ise, "başın üstü" olarak bilinir.
İrfan gelenekleri ve psikoloji biliminin ortak olarak onayladığı üzere; insan bu yolun neresindeyse, gözlerinden orası bakar. Bundan dolayı, Yunus Emre'nin gördüğü dünya ile Hitler'in gördüğü dünya asla aynı dünya değildir. Aslında her ikisi de, birbirinden çok uzaklarda bulunan bambaşka iki dünyada yaşamışlardır.
Aynı şekilde, insanlar da kendi iç düzenlemeleri üzerinden yansıttıkları anlamlarla kurulan ve birbirinden oldukça farklı dünyalarda yaşarlar. Kiminin duyduğu bir kelimeyle bunalıma girip, diğerinin aynı şeye gülüp geçmesi, bundandır. Kimi elindeki malzemelerle cennet yaratırken, kiminin daha fazlasıyla dahi cehennem azabı üretmesi, bundandır. Çoğu zaman sonucu belirleyen, "insanın yaşama verdiği anlam"dır. Bu nedenle de insan, anlam dünyasına baktığı oranda bağ, bakmadığı oranda dağda yaşar. Dağda yaşamayı marifet görenin, vahşi yaşamın sonuçlarından da şikayet etmemesi gerekir. Bu nedenle "Sorgulanmamış bir yaşam, yaşamaya değer değildir" demiştir, Socrates. Çayıra salınan bir varoluşu, Mevla kayırmaz...
Yine bu nedenledir; içindeki dağı bağ etmeden bırakmış olanların gözlerinden 60 sene sonra dahi cinsel organlarının bakması ve her baktıkları yerde "insan"dan evvel, "kadın-erkek" görmelerinin nedeni. Bu nedenledir; hırsı baş tacı yapanların sonlarının ya anti-depresanlar ya da içsel sefaletle dolu yaşamlar olma nedeni. Ve bu nedenledir; bir başkasının "başarı" etiketi koyup sattığı zehri sorgulamadan almanın sonucunun, mide bulantısı ve yaşamı heba etmekten başkası olmaması.
Boşa yanmaların kendi eseri olduğunu itiraf edecek samimiyete gelip, o anlam yolculuğuna çıkana ise, Yunus'un şu sözleri manasını açar: "Aşık bunlardan münezzeh, naz-ü niyaz içinde..."
Onu artık eskiden yanıp kavrulduğu ve o düzlemdeki herkesi de yanıp kavuran ateşler yakmaz olur. Anlar ki, meğer onlara varlık veren bizzat kendisiymiş. Ve meğer Nemrut'un ateşinden yürüyüp çıkmak, öyle anlatıldığı gibi bir şey değil, her gün onu yakanlardan azade olmak... ve zamanı geldiğinde, içlerinden yürüyerek çıkıp, gerçek yurduna varmakmış.
İrfan gelenekleri ve psikoloji biliminin ortak olarak onayladığı üzere; insan bu yolun neresindeyse, gözlerinden orası bakar. Bundan dolayı, Yunus Emre'nin gördüğü dünya ile Hitler'in gördüğü dünya asla aynı dünya değildir. Aslında her ikisi de, birbirinden çok uzaklarda bulunan bambaşka iki dünyada yaşamışlardır.
Aynı şekilde, insanlar da kendi iç düzenlemeleri üzerinden yansıttıkları anlamlarla kurulan ve birbirinden oldukça farklı dünyalarda yaşarlar. Kiminin duyduğu bir kelimeyle bunalıma girip, diğerinin aynı şeye gülüp geçmesi, bundandır. Kimi elindeki malzemelerle cennet yaratırken, kiminin daha fazlasıyla dahi cehennem azabı üretmesi, bundandır. Çoğu zaman sonucu belirleyen, "insanın yaşama verdiği anlam"dır. Bu nedenle de insan, anlam dünyasına baktığı oranda bağ, bakmadığı oranda dağda yaşar. Dağda yaşamayı marifet görenin, vahşi yaşamın sonuçlarından da şikayet etmemesi gerekir. Bu nedenle "Sorgulanmamış bir yaşam, yaşamaya değer değildir" demiştir, Socrates. Çayıra salınan bir varoluşu, Mevla kayırmaz...
Yine bu nedenledir; içindeki dağı bağ etmeden bırakmış olanların gözlerinden 60 sene sonra dahi cinsel organlarının bakması ve her baktıkları yerde "insan"dan evvel, "kadın-erkek" görmelerinin nedeni. Bu nedenledir; hırsı baş tacı yapanların sonlarının ya anti-depresanlar ya da içsel sefaletle dolu yaşamlar olma nedeni. Ve bu nedenledir; bir başkasının "başarı" etiketi koyup sattığı zehri sorgulamadan almanın sonucunun, mide bulantısı ve yaşamı heba etmekten başkası olmaması.
Boşa yanmaların kendi eseri olduğunu itiraf edecek samimiyete gelip, o anlam yolculuğuna çıkana ise, Yunus'un şu sözleri manasını açar: "Aşık bunlardan münezzeh, naz-ü niyaz içinde..."
Onu artık eskiden yanıp kavrulduğu ve o düzlemdeki herkesi de yanıp kavuran ateşler yakmaz olur. Anlar ki, meğer onlara varlık veren bizzat kendisiymiş. Ve meğer Nemrut'un ateşinden yürüyüp çıkmak, öyle anlatıldığı gibi bir şey değil, her gün onu yakanlardan azade olmak... ve zamanı geldiğinde, içlerinden yürüyerek çıkıp, gerçek yurduna varmakmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder