11 Eylül 2018 Salı

Eski medeniyet Hititler de evlilik..

Evlilik bir çok medeneyete ve yaşama göre değişiyor..Yasa metinlerinde evlilik ve cinsellikle ilgili konular da geniş yer tutar. Ancak burada olağan durumlardan çok, sıra dışı vakalar yer alır. Örneğin Hititlerde tabu olan kardeşler arası evlilik konusuna hiç değinilmez. Buna karşılık, yine korkunç olarak nitelenen başka durumlara yer verilmiştir: Baldız, kayınvalide, yenge ve üvey anneyle ilişkide bulunmak -ilgili kişiler evli olduğu sürece- korkunç bir olaydı. Çok olağan karşılanmasa da , ilgili kişilerin eşlerinin ölmesi durumunda bu tür evlilikler de yasaldı (Bir parağrafta levirat evliliği,  dul kadının çocuksuz olması durumunda gerçekleşiyordu).

İki kardeşin ya da baba oğulun aynı özgür ya da köle kadınla ilişkiye girmesi “suç değildi”. Evlilik dışı ya da evlilik öncesi cinsel ilişki de yüz kızartıcı bir durum sayılmıyordu ve fahişeler, özellikle de tapınak fahişeleri belli bir saygınlığa sahipti. (sadece Hititlerde değil)

İlke olarak anneyle öz ya da üvey kızla ve öz oğulla ilişkiye girmek yasaktı. Eşcinsel ilişkiden ise söz edilmemiştir.

Tecavüz olaylarında olayın yaşandığı mekan belirleyiciydi: Nişan bozmak (buna erkek kadar kadının da hakkı vardı), başlık parası ya da çeyiz iadesi ve özgürlerle köleler arası karma evlilikler gibi. Hiç de ender görülmeyen bu sonuncu durumda, bir köle ile evlenen özgür kadın özgürlüğünü yitirmiyordu. Yalnız çok tuhaf bir istisnası vardı.: Eğer erkek bir çoban ya da yöneticiyse, kadın üç yıllığına özgürlüğünü yitiriyordu.

Boşanmalar da hiç sorun yaratmıyordu. İki taraf da aynı haklara sahipti. Ne yazık ki bu konuyla ilgili maddeler kısmen bozulmuştur; ancak bir yerde ” kadın kocayı reddederse”, başka bir yerde “erkek kadını kovarsa” ifadeleri geçer. Demek ki her iki taraf da boşanmayı isteyebilirdi, kimin suçlu olduğu önemli değildi. Gerek kavgalı gerekse barışçıl boşanmalar, eşdeğer ayrılma biçimleriydi. Çocuklar paylaşılır, özel mülkiyet ise sahibine kalırdı. Madde 31 “karma” evlilikle ilgiliydi.; ancak tüm evlilikler için benzer hükümler geçerliydi herhalde.

Sığır, at, koyun ya da küçük hayvanlala cinsel ilişki (sodomi) konulu birkaç madde de vardır. Bu suç, eğer kral merhamet göstermezse, ölümle cezalandırılırdı. Öldürülmeyenler de artık kralın önüne çıkamazdı.

Daha geç dönemlere ait  bir maddeye göre, sodomi artık ölümle cezalandırılmıyor ama hala tiksinti uyandırıyordu: Yakalan kişi krala yaklaşamaz ve rahip olamazdı.

Not: Bir adam bir domuz ya da köpekle cinsel ilişkiye girerse, cezası ölümdür. Sarayın kapısına götürülür; kral onu ya ölüme mahkum eder ya da başka bir ceza verir. O adam artık kralın huzuruna çıkamaz. Bir sığır bir adamı taciz ederse, sığır öldürülür, adam öldürülmez. Adamın yerine bir koyun alınır ve o öldürülür. Eğer domuz bir adamı taciz ederse, bu suç değildir.

Kadın ya da erkek kölelerin ve tek yaşayan kadınların da hak arayabileceği özellikle vurgulanmıştı. Belki de, Hitit çekirdek bölgesi için çok olağan olmasına karşın yeni katılan ülkeler için eşitlik kavramının yeni olması nedeniyle gerekmişti bu ek bilgi. Kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla, bunun yanında yerel ceza uygulamaları da dikkate alınmalıydı (örneğin ölüm cezası yerine sürgün cezası).

Kısacası Hitit mahkemeleri halka açıktı, herkes eşitti ve yargıç tarafsız ve dürüst olmak zorundaydı; ekmek ve bira gibi en masum armağanları bile kabul etmek yasaktı. Yargı sürecinin kendisi de çok modern bir görnümdeydi -mahkeme süresi de günümüzden pek farklı değildi: Suçlama ve savunma amacıyla çok sayıda tanık çağırmak ve yemin altında sorgulamak çok olağandı. Tüm tanık ifadeleri kayda geçirilirdi.

III. Hattuişili döneminde, zimmete geçirme suçlamasıyla üst düzeyde bir tapınak görevlisine karşı açılan davanın zabıtları bulunmuştur: Bu davada en az 30 tanık dinlenmişti. Ancak bu çok basit bir dava değildi.: Ne de olsa davacı Kraliçe Puduhepa’nın ta kendisiydi çünkü zimmete geçirilen mallar kişisel mülk değil, tapınak malıydı.

Doğal olarak, bu durumda kral yargıçlık yapamazdı. Oysa ölüm cezası gerektiren suçlarda, bu görevi kralın kendisi üstlenirdi. Bu vakada, davalının suçlu bulunması durumunda, en ağır cezayı verip vermemek kralın elindeydi. Hattuşili ölüm cezası yerine sürgün cezası vermeyi yeğleyen bir kraldı.

Başka dava konularında da kral doğrudan mahkemeyi yönetebiliyordu. Sınır komutanına hitaben yazılan bir talimatnamede de, II. Tuthaliya talimatlarındaki hükümlerin aynısı vardı: “Eğer dava çok büyürse, onu güneşimin (kralın) önüne getirin”.

Demek ki Hitit hukukunda, davayı üst mahkemeye sevketme anlayışı vardı. İki dünyevi mahkemenin yanında bir de göksel mahkeme söz konusuydu: Yasalar tanrılar tarafından getirilmişi ve insan olsun hayvan olsun, herkes buna uymak zorundaydı. Dünyevi adaletin pençesinden kurtulanlar, tanrıların gazabından kurtulamıyordu çünkü onları yanılmak mümkün değildi; her şeyi bilirlerdi ve onlardan kimse kaçamazdı, tüm soyu sorumlu tutabilirlerdi. Yemini ya da yaptığı antlaşmayı bozanlar, çocuklarının çocuklarını bile etkileyen bir ceza bekleyebilirdi.

Kaynak: Hititler- Birgit Brandau, Hartmut Schickert

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder