2 Eylül 2020 Çarşamba

 KOCA YUSUF 


1856 yılında Şumnu, Bulgaristan'da doğdu (O zaman orası Osmanlıydı) Dünyaca ünlü Deliormanlı Türk güreşçidir. Güreşin efsanevi isimlerinden olan Yusuf, 120 okkalık (144 kg) gövdesi, güreş becerisi, gücü ve sporcu ahlakı ile "Koca" lakabını almıştır. Ona "Koca" lakabı Filozof Rıza Tevfik tarafından sonradan verilmiştir.


Koca Yusuf dönemin ünlü pehlivanlarından Nasçıköylü Kel İsmail Pehlivan'ın çırağı olarak çok ufak yaşta güreşe başladı. Uzun süre Kırkpınar başpehlivanlığını elinde bulunduran Kel Aliço ile güreşti.


Herkes er meydanlarının pek yaman kurdu Kel Aliço'nun bu "tüysüz kızan"ı karşısına çıktığına pişman edeceğini umuyordu. Ancak Deliormanlı Yusuf, öylesine yaman bir güreş çıkarıyordu ki, buna Kel Aliço da şaşırmış ve güreş alemindeki meşhur gaddarlığını dahi ortaya koymaktan çekinmemişti.


Ancak saatler uzayıp gittiği halde Aliço neticeyi lehine çeviriyordu. Üstelik ilerlemiş bir yaşta bulunan ünlü pehlivanda yorgunluk alametleri başgöstermeye başlamış ve durumu tehlikeye düşmüştü. 26 yılın başpehlivanı Aliço'nun böyle bir pehlivana yenilerek güreş dünyasındaki tahtını kaybetmesine kimsenin içi razı gelmiyordu. Havanın kararmasını fırsat bilenler güreşi yarıda bıraktırmak istediğinde Aliço'nun gür sesi er meydanını kapladı:


- A be burası Kırkpınar'dır... Er meydanıdır buncağaz. Burada yenişene kadar güreş tutulur. Zift fıçıları, çıralar ne güne duruyor? Tutuşturun oncağazları... Pişmiş güreş bırakılır mı hiç? Bu kızancağıza yenilmek kaderimde varsa bırakın yensin beni... Hem ben artık bu er meydanlarından çekileceğim. Aliço'yu yenmek talihini bir daha bu Yusufcağız nerede bulacak?

Aliço'nun bu sözleri Yusuf'u öylesine duygulandırmıştı ki, gözyaşlarını tutamadı ve büyük ustanın eline sarılıp öptükten sonra titrek bir sesle ona adetâ yalvardı:


- Ustaların ustası, pehlivanların pehlivanı, koçyiğit ağam benim! Gel bırakalım şu güreşi. Sözlerinle yendin sen beni. Elimde ayağımda derman komadın. Bu söylediklerinden sonra ben seni tutamam gayri. İstersen sen tut beni, vur sırtımı yere...


Aliço da meydanı çevreleyen kalabalığı teşkil edenler gibi çok duygulanmıştı. Nerede ise ağlayacaktı. Deliormanlı Yusuf'un alnına sıcak bir bûse kondurdu:


- Bu meydan bundan sonra senindir artık. Senin gibi bir pehlivan ortaya çıktıktan sonra gözüm arkada kalmadan ayrılacağım buralardan. Ödül de, başpehlivanlık da senindir. İkisine de güle güle sahip ol. İkisi de sana helal olsun oğul, dedi.

Ve o günden sonra Türk güreşinde Koca Yusuf'un devri başladı.


Adalı Halil'i iki kez ardarda yendi. Sultan Abdülaziz, Sultan V. Murat ve Sultan II. Abdülhamit döneminde pek çok güreş yaptı. Er meydanlarında kasırgalar yaratıp rakip tanımayan bir kuvvet olarak ortaya çıkan ve yalnız cüssesinden ötürü değil, güreş değerinden ötürü de "Koca" sıfatını alan büyük Türk pehlivanı yenecek rakip bırakmadı. Bunu fırsat bilen açıkgöz organizatörler onu Avrupa'ya götürdüler.


Gelmiş geçmiş en meşhur pehlivanlarımızdan olan Koca Yusuf, ulemâların "darül harp"te güreş tutmanın ve müslümanların maddeten de güçlü olduklarını isbat etmenin de bir cihad olduğu yolunda beyanları üzerine, parayı pulu aklına getirmeden, sadece "keferelerin sırtını yere vurmak" ve Müslümanların maddî kuvvet bakımından da üstün olduklarını isbatlamak için Avrupa'ya gitmeğe razı olur.


1897'de Avrupa'ya gitti ve Paris'te minder güreşinin kurallarını öğrendi. Yusuf, antremanda bile olsa içerisinde yenişme olmayan güreşi kabul etmemekte, karşısındaki rakibini tutar tutmaz yere sermektedir. Yusuf peşpeşe yaptığı güreşlerde rakiplerini bir dakika bile beklemeden tuş yapmaktadır. Fransa'nın meşhur güreşçileri, Fenelon, Furnier, Dumont, Pol Pons, Sabes ve Feliks Bernard'ı Fransızları hayrette düşürecek kadar kısa zamanda yener. Mesela Dünya şampiyonu diye tanınan Sabes'i dört saniyede tuş eder.


Yusuf'un rakiplerini nasıl yendiğini anlamaya bile vakit bulamayan seyirciler güreşlerin uzatılmasını istemektedirler. Yusuf ise böyle bir teklifi şiddetle reddetmektedir. Menejerleri Yusuf'tan yavaş güreşmesini rica ederler. Yusuf bu teklifi kabul eder. Fakat Yusuf rakipleriyle bir-iki dakika oynadıktan sonra kâfi bulmakta ve sırtlarım yere vurmaktadır. Çaresiz kalan organizatörler Yusuf'un karşısına peş peşe iki güreşçi çıkarırlar ve iki güreşçinin yirmi dakika dayanması halinde büyük para vadederler. Ne var ki Yusuf kendisiyle peş peşe güreşen Gambier ve Raul gibi meşhur güreşçileri de yirmi dakika dolmadan tuş yapıverir.


Yusuf, karşısına çıkan mağrur Rum Pierri ve İngiliz Tom Cannon'u da kısa zamanda tuş eder.


Avrupalı organizatörler, bu müthiş pehlivanı ancak bir Müslüman pehlivanının yenebileceğine kanaat getirerek Türkiye'den Hergeleci İbrahim'i getirirler.

Fransa'da karşı karşıya gelen Koca Yusuf'la Hergeleci Avrupalıları hayrette bırakan müthiş bir güreş sergilerler. Anlaşmalarına göre güreş Türkiye'deki gibi serbest ve kıran kırana olacaktır.


Güreş süratle devam ederken Yusuf, Hergeleci'ye boyunduruk takar, Hergelecinin burnundan kan akmağa başlar. Telaşlanan hakemler güreşi durdurup Hergeleci'ye bir şikayeti olup olmadığını sorarlar. Şaşıran Hergeleci burnundan devamlı akan kana aldırış etmeksizin; "Neden ola ki? İşte pekâla güreşip duruyoruz." der.


Oynaş güreşe alışmış Avrupalıların şaşkın bakışları arasında bir nara savuran Koca Yusuf bu defa Hergeleciyi Kurt kapanına alır. Hergeleci'nin boğulduğunu zanneden seyirciler telaşlanırlar, kadınlar bağrışmayâ, ağlaşmaya başlar. Jüri heyeti ayrılmalarını ister. Yusuf aldırış etmez. Birkaç kişi Yusufu çeker yine de ayıramazlar. Bu defa sopalarla, bastonlarla Yusufun sırtına, kafasına vurmağa başlarlar. Netice'de ayrılan pehlivanlar berabere ilan edilir. Her iki pehlivanımız da neticeden memnun değildir. Yusuf;


"Ne güzel güreşiyorduk" derken Hergeleci;


"Bizde erkek güleşir, kadın ağlar; ama asla güreşi bırakın demez." ifadeleriyle kırgınlığını ortaya koymaktadır.


Fransa'da karşısına çıkacak rakip bulamayan Yusuf sıkılmağa başlar. Onu en fazla organizatörlerin davranışları üzmektedir. Yusufun paraya pula metelik vermediğini bilen organizatörler onun sırtından büyük servetler elde ederken Yusuf'a çok az pay vermektedirler. Yusuf buna da aldırış etmez. Fakat inancına göz dikilmesi Yusuf'u çileden çıkarır.


Güreşirken tesettüre riayet eden ve diz kapaklarını örten şortla güreş tutan Yusuf hususi hayatında da dinî inançlarına son derece bağlıdır. Namazlarını düzenli olarak kılmaktadır. Yemeklerinin piştiği kaplarda daha önce domuz yağı ve etiyle yemek pişmiş olması ihtimalini göz önünde bulunduran Yusuf önceden bu kaplan iyice yıkatmakta ve yemeklerin pişmesine bizzat nezaret etmektedir.Avrupa'da büyük ün kazanınca Amerika Birleşik Devletleri'nden davet aldı ve oraya gitti. Yusufun karşısına çıkacak güreşçi bulamayan organizatörler nihayet akıllarınca bir çare bulurlar. Yusufun karşısına peş peşe beş güreşçi çıkacaktır. Ne var ki, Yusuf birincisinin sırtını yere serince diğer dört güreşçi, mindere çıkmaktan vazgeçerek organizatörleri hayal kırıklığına uğratırlar.


Bir diğer çare olarak Yusuf'a beş dakika dayanana yüz dolar vaadedilir. Bu da netice vermez. Çünkü hiçbir güreşçi Yusu'fun karşısında beş dakika dayanamamaktadır.


Yusuf kendisine meydan okuyan, "Amerikan şampiyon" unvanlı Robert'le güreşir. Ancak iki dakika boyunca Yusu'fun eline geçmemek için devamlı kaçan Robert yakalanacağını anlayınca minderden aşağı atlar. Çok kızan Yusuf salonda bulunan on bin kişiyi kendisiyle güreşe davet eder. Müteakip güreşinde Yusuf Robert'i perişan ederek yener.


Yusufun Amerika'daki meşhur güreşlerinden birisi de John F. Mc. Cormick ile yaptığı güreştir. Anlaşmaya göre Yusuf Mc.Cormick'i bir saat içerisinde üç defa tuş yapacak, yapamadığı takdirde mağlup sayılacaktır. Güreş başladıktan yedi dakika sonra Yusuf üç tuşu da yapmıştır?


1898'de Amerika'da fırtına gibi esen Yusuf Amerika turuna çıkar ve her gittiği yerde rakiplerini perişan eder. Zaman olur 41 derece ateşle güreşir.


Yusuf kendisine meydan okuyan ve esip savuran Rum Heraklides'i perişan eder. Rumla yaptığı güreşlerin birincisinde 47 saniyede, ikincisinde ise 23 saniyede tuş yaparak Rum'un mağrur burnunu yere sürter.


Yusuf Amerika'da son maçını serbest güreş dünya şampiyonu Lewis ile yapmıştır. Chicago'da yapılan güreşte Lewis'i üst üste iki defa yenmiştir.


Yaptığı bütün karşılaşmalarda, dininin, vatanının, milletinin şânını düşünen Yusuf devamlı galip gelmiştir. Avrupalılar kendisine "yenilmez Türk" ünvanını takmışlardır.


Avrupa'dan sonra Amerika'da yaptığı güreşleri de kazanan ve dünyanın en ünlü pehlivanlarını sıraya dizen Koca Yusuf'a Amerika'da milyoner bir kadın aşık olmuştu. Bu kuvvet ilahından çocuk sahibi olmak istiyordu. Yusuf bunu işittiği zaman, "Ben buraya damızlık gelmedim" diye kükredi.


Yusuf'un gözünde kazandığı paraların ehemmiyeti yoktur. O artık vatanını, ailesini özlemiştir.


Yusuf, kalan ömrünün iki çocuğu ve ailesiyle birlikte, Eyüb Sultan civannda alacağı bahçeli bir evde ibadet yaparak geçirmek istemektedir.


...Ve artık aylarca ayrı kaldığı memleketine, eşine, çocuklarına kavuşmak istiyordu. Bu amaçla bilet aldı La Bourgogne isimli transatlantiğe.


   Koca Yusuf,  Fransız bandıralı La Bourgogne isimli transatlantikle Amerika'dan ayrıldığında tarihler 21 Mayıs 1898'i gösteriyordu. Yoğun bir sis vardı ve gemi kaptanı ezbere bir güzergâh takip ediyordu. Azor Adaları yakınlarında Koca Yusuf'un içinde bulunduğu gemi büyük bir hız ve gürültü ile Fransız bandıralı Cromartyshire adlı şileple çarpıştı. Atlas Okyanusu'nun üzerinde korkunç bir can pazarı yaşanmaya başladı.


  Gemi batmadan filikalar indirildi suya… Koca Yusuf güçlüydü, yüzmeyi de iyi biliyordu. Bunun için birçok kişiyi taşıdı filikalara…Kendisi yorgun düştü fakat bir başka kadını kurtarmak için filikadan ayrıldığında bir baktı ki, okyanusta yalnız. En yakın bir filikaya doğru gitti ve kenarından tutundu. Tayfalarla yolcular, KocaYusuf un binmesiyle kayığın batacağından çekinerek bu koca pehlivanın binmesine engel olmaya çalıştılar. İlk önce kürekle ellerine vurdular. Koca Yusuf un parmaklarını kayığın kenarından sökememişlerdi. Cihan pehlivanının parmakları mengene gibi kayığın kenarlarını sımsıkı kavramıştı.


Tayfalar, ellerindeki baltayı insafsızcasına Koca Yusuf'un bileklerine vurmağa başladılar ve bu şanlı pehlivanın bileklerini kopardılar. Koca Yusuf, son ânının geldiğini anlayınca kelime-i şehâdet getirdi. Kayıktakiler dünya şampiyonunun bu son sözlerini duymuşlardı. Uzaklaşan filikalar, deniz üzerinde sadece bir vücudun sırt üstü değil de yüzü koyun durduğunu gördüler. Bu, KocaYusuf un vücuduydu. Son ânında bile, "göbeği yıldız görmemişti"...


Koca Yusuf güreşi "cihad" olarak kabul etmekteydi. Avrupa ve Amerika'ya gitmesinin yegâne gayesi, gayr-ı müslimlerle güreş tutup, onlara galebe gelmekti. Böylece müslüman pehlivanların üstünlüğünü isbatlamış olacaktı. Bu şuurla güreşlere çıkmış, bütün rakiplerinin sırtını mindere yapıştırmıştı. Gözünde para pul yoktu. Bu bakımdan kendisine yapılan, inancına aykırı bütün teklifleri reddetmişti.


Koca Yusuf, son derece dindardı. İbâdetlerini aksatmazdı. Güreş karşılaşmalarını namaz vakitlerine denk getirmez. Namazını kılmadan mindere çıkmazdı.


Cenab-ı Hak, bu inançtaki, bu şuurdaki kulunu huzuruna alırken de bir İkram-ı İlâhî olarak onun nâmını muhafaza etmişti. Ömrü boyunca sırtı yere gelmemiş olan Koca Yusuf un son ânında da "göbeği yıldız" görmemiş ve deniz üzerinde yüzü koyun vaziyette kalakalmış, bir müddet sonra da yine o vaziyette, olduğu gibi okyanus'un derinliklerine, bu geniş makberine gömülmüştü.  Bu kazada tam 670 yolcu boğuldu, 41 yolcu kurtuldu. Boğulanlardan biri de Koca Yusuf'tu…

Ancak, gemi personelinden ölen hiç kimse olmadı.  Kaza sonrası Amerikan basınında yazılanlar bizim açımızdan tabii ki, çok önemliydi. Çünkü Koca Yusuf'un güreşlerine büyük yer veren Amerikan basını, gemi kazasında yine ona özel bir yer ayırmıştı. Bir Amerikalı güreş yorumcusu şöyle tamamlıyordu makalesini:

“Eğer Koca Yusuf, Okyanus'un derinliklerinde yatıyorsa, kesinlikle yüzükoyun yatıyordur. Çünkü sağlığında onun sırtını kimse yere getirememişti. Okyanuslar da getirememiştir...” Rus güreşçi Hakimşmit, 1949 yılında, Koca Yusuf için Paris’te şu açıklamayı yaparak aynı düşünceyi teyid etmiştir. “Dünyada onun sırtını yere getirebilecek birinin bulunabileceğini hiç sanmıyorum. Buna imkân yoktur. Hatta onun Atlas Okyanusu’nun derinliklerinde sırtüstü değil, yüzükoyun yattığına yemin edebilirim.”Gemiden kurtulan 41 kişinin içinde bulunan bir Fransız yaşlı kadın, “Beni ve birçok kişiyi güçlü, kuvvetli ve bıyıklı bir adam filikaya taşıdı. Ancak kendisini filika batacak diye almadılar ve orada bıraktılar” diye demeç verdi. Olaydan birkaç gün sonra Azor Adaları kıyısına birçok insan cesedi vurdu. Ada Papazının anlatımına göre, içlerinde oldukça yapılı ve bıyıklı bir cesedin bulunduğu ve kimsesizler mezarlığına gömüldüğü yazıldı.

Evet… İşte, “Türk gibi kuvvetli” sözünün Avrupalıların beynine adeta kazınmasında başrol oynayan Koca Yusuf'un hikâyesi böyle. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder