23 Haziran 2019 Pazar

Cinsellik..

İnsanın başlıca üç içgüdüsünden biri üremedir. Diğer iki önemli içgüdü, korunma ve beslenmedir. İnsanın, ailenin klan, soy, boy hatta milletlerin önemli kavgaları, korunma ve beslenme çerçevesinde olmuştur. Üreme içgüdüsü, diğer bir deyimle cinsellik ise, memeliler türünden geldiği söylenen insanın en zorluk çektiği alanlardan biri olmuştur. Tarih boyunca insan cinsel yaşamını toplumsal, kültürel ve dinsel çerçeveler içinde şekillendirmeye, kurallara bağlamaya çalışmıştır.
Genelde insanın "cinsel içgüdüsü"nün, insanın evriminde, başlangıçta en "hayvansı" özelliği olarak karşımıza çıktığı ileri sürülür. Bu varsayımda diğer memeliler göz önünde tutulur. Ancak kanımca diğer memelilerin "östrus" devri denen, takvim yılının belli günlerini kapsayan, kızışma dönemleriyle bağlantılı olan cinsel davranışları, tabiatın mükemmel dengesi içinde oldukça düzenli bir şekilde cereyan eder. İnsan ise her zaman cinselliğe açıktır. İnsanın cinsel yaşamı tabiat tarafından sınırlandırılmamıştır. Kanımca bu yüzden insan, hangi kurallar çerçevesinde cinsel dürtülerini doyuracağı yönünde sıkıntı çekmektedir. Bu yüzden cinsellikte rekabet, kıskançlık, zor kullanma, insanlığın başlangıcından günümüze süregelen sorunlardandır.
Bizim toplumumuzda cinsellik sadece çifti değil, çiftin ailelerini, yakın çevresini, hatta hiç tanımadığı insanları ilgilendiren bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Değişik nedenlerle birçok kişinin karışmasıyla, çiftin cinsel yaşamı daha da karmaşık sorunlar yumağına dönüşmektedir. İçinden çıkılmaz hale gelen cinsel sorunlar sonucunda, bazen gazetelerde okuduğumuz gibi cinsel yaşam, şiddet, cinayet, intiharla, mahkeme, hastane, mezarlık ve hapishanede noktalanmaktadır. Bu yazı dizimizde Antik Çağ uygarlıkları grubu olarak Avrupa Asya arasında sıkışıp kalmış bizlerin yaşadığı cinsel travmaların tarihsel sürecini inceleyeceğiz.
Orta doğu toplumlarında cinsel ahlak anlayışına göre genel olarak erkek tümüyle özgür (Türkiye’de erkeğin özgürlük alanı kısmen sınırlıdır), kadın ise baskı ve şiddet altındadır denebilir. (Türkiye ne tam olarak Ortadoğulu ne Avrupalıdır orta Asya toplumu olan bizlerin kendimize ait cinsellik geçmişi de vardır bu yüzden bu gruba kısmen dahildir). Örneğin iffet, kadın için gerekli bir fazilet olduğu halde, erkek için üstünde durulmaması gereken bir olgu olarak görülmektedir. İffetsiz bir kadın toplum tarafından namussuz olarak yargılanmaktadır. Erkek için ise iffetsizlik bir sorun oluşturmamaktadır. Bu değer yargısının sonucunda kadınlar üzerinde korkunç bir baskı oluşmaktadır. Bu durum iki cins arasın da sonuçta bir yerde bir anlaşmazlığın ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Cinsel ahlakla ilgili her toplumun yazılı olmayan kanunları vardır. Ve her toplumdaki cinsel ahlakla ilgili yazılı olmayan kurallar, o toplum için yazılı kanunlardan daha geçerlidir ve bunların değişimi zaman içinde çok yavaş olarak gelişir. Bizdeki kadının iffetli olması değeri de uzun zaman aralığında gelişmiştir.
Cinsel ahlaka, binlerce yıllık insanlık tarihinde daha çok dini açıdan bakılmıştır. Toplumların cinsel ahlakla ilgili kuralları daha çok dini kurallar çerçevesinde oluşmuştur. İnsanlar cinsel dürtülerini yönlendirirken "doğruyu" "yanlışı" bulmak için tanrısal güce başvurmuşlardır. Antik çağda tanrılar, daha sonra tek tanrılı dinlerde Tanrı yol gösterici olmuştur. Cinsel ahlak da bu şekilde belirlenmiştir, denebilir. Bu belirlenen kurallara uymayan insanlar, yakalandıklarında cinsel ahlaksızlık nedeniyle cezalandırılmışlardır.
Avrupa kültürünün cinsel ahlak temelini irdelemek İstersek, onu oluşturan Hıristiyanlık ve Roma İmparatorluğu’ndan önceki Antik Yunan'ı incelememiz gerekir. Antik Yunan'ı ele aldığımız da hemen karşımıza cinsel sapmalarla dolu Yunan mitolojisi çıkar. Önce bu kültürün temel taşlarını incelemeye başlayalım.
Antik Yunan mitolojisinde tanrıların aşkları ve cinsel sapıklıkları eşcinsellik, sodomi, sadizm, mazohizm, igfal gibi konular çok işleniyordu. (kendime şaşırdım bunları yazarken neler biliyormuşum ben 😊)Yunan tanrılarının cinsel sapıklıkları insanlara örnek oluyordu. Bütün bu sapmalarla dolu cinsel yaşam sanat eserlerine de yansıyordu. Eski Yunan vazo resimlerinde sübyancılık, eşcinsellik, cinsel birleşme pozisyonları, topluca yapılan cinsel birleşme orjileri, yani grup seks sahneleri bütün ayrıntılarıyla cinsel organlar görülecek şekilde çizilmiştir.
O zamanki toplumda önemli yer tutan fahişelerle genelevlerde birleşme şekilleri tüm ayrıntılan ve çeşitliliği ile resmedilmiştir. Hem de saray duvarlarına.
Asillerin evlerinde duvarlar cinsel birleşme resimleriyle süsleniyordu. Cinsellik toplum yaşamındaki yerine geniş bir şekilde görsel sanatların her kolunda yerleşiyordu. Diğer bir deyimle cinsellik, bugün bizde algılandığı gibi ayıp, utanılacak, saklanacak bir şey olarak algılanmıyor, doğallığı içinde toplum yaşamında ön plana çıkarılarak yaşanıyordu. Cinsel sapma ve sapıklıklara, bugün bizim toplumumuzda bakıldığı gibi bakılmıyordu.
O devirde cinsellik ve üreme yaşamın kaynağı olarak görülüyordu. Bu nedenle cinsellik ve cinsel birleşme tanrısal bir eylem olarak kabul ediliyordu. 21. yüzyıl başında Batı'da, o zamanki cinselliğe bakış açısını paylaşan, yani cinselliğin tanrısal bir olgu olduğunu düşünen çok kimse vardır denebilir. O zamanki cinsel yaşamla ilgili bilgileri sanat eserlerinden ve günümüze kalmış yazılı belgelerden öğrenebiliyoruz. Öğrendiklerimiz de ağzımızı genel anlamda açık bırakmaktadır.
İki bin yıl öncesine kadar yaşamış ve cinselliği özgürce yansıtan sanatçılar herhalde terbiyesiz ve ahlaksız olarak nitelenemezler. O zamanlarda yaşamış insanların o günkü şartlar altında fikir ve görüşlerini yansıtmışlardır. Her devri kendi koşulları içinde değerlendirmek doğru olur.
Toplumların kültürel değişimleri sonucu cinsellikle ilgili değer yargılarının farklılıklar göstermesi, değişmesi olağandır. Doğru ve yanlış zaman içinde değişir. Bugün içinde bulunduğumuz toplumun değer yargıları ile o günkü insanları şu veya bu şekilde değerlendirmek gerçekçi ve doğru olmaz. Dolayısıyla o zamanlardan kalan eserleri kendi koşullan içinde değerlendirmek akılcı olur. Kısacası söylemek istediğim bu antik yunanlar az değillermiş 😊

Kaynak : Antik Çağ'dan Günümüze Avrupa'da Cinsellik Tarihi 1 Dr. Akif Poroy, Dharma Yayınları, 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder