3 Haziran 2019 Pazartesi
20 Mayıs 2019 Pazartesi
Çiçek aşısı ve Türkler
TIP TARİHİNDEN İKİ KARE-
12. yüzyıl Arap yazarı Usame bin Munkız’ın (1095-1188): Kitab el-İ‘tibar li Usame bin Munkız el Kinânî (İbn Munkız Haçlılar’a Karşı) adlı eserinde yer alan bir yorumda, o dönemin Doğu ve Batı tıbbı arasında ilginç bir zıtlık göze çarpmaktadır. Burada bir Doğulu Hekim, başından geçen bir olayı şöyle aktarır:
“Bana bacağında çıban bulunan bir savaşçı ve ateşi olan bir kadın getirdiler. Savaşçıya biraz yakı uyguladım; çıban açıldı ve iyileşmeye başladı. Kadına gelince, belli yiyecekleri yemesini yasakladım ve ateşini düşürdüm. Bir Frank (Batılı) Hekim geldiğinde oradaydım. Benim için onlara dedi ki: ‘Bu adam, onları nasıl tedavi edeceği konusunda hiçbir şey bilmiyor’. Sonra, savaşçıya dönerek sordu: ‘Hangisini istersin, tek bir bacakla yaşamayı mı, yoksa iki bacakla ölmeyi mi?’. ‘Tek bir bacakla yaşamayı isterim’ diye yanıtladı savaşçı. Hekim, “O zaman bana, keskin bir baltayla güçlü bir asker getirin” dedi. Hekim, hastanın bacağını bir kütüğün üzerine koydu ve askere, “Bacağı baltayla kes, tek bir vuruşta kopar!” dedi. Gözümün önünde asker sert bir darbe indirdi, ama bacak kopmadı. Talihsiz adama ikinci bir darbe indirdi ve bunun üzerine kemikten ilik aktı ve hasta hemen öldü. Kadına gelince, hekim onu muayene etti ve “Bu kadının kafasında şeytan var; saçını kazıyın!” dedi. Tıraş ettiler; (hasta) yine soydaşları gibi sarmısak ve hardaldan oluşan perhiz yemeğini yemeyi sürdürdü. Ateşi daha da yükseldi. Hekim o zaman, “Şeytan, kafasının iç taraflarına gitti” dedi. Usturayı kaparak kadının kafasını haç biçiminde yardı, yarığın ortasındaki deriyi çekerek kafatası kemiği görününceye dek soydu. Sonra kafasını tuzla ovdu. Kadıncağız oracıkta can verdi.” [a.g.e – sayfa:76]
Türkler, çiçek hastalarının deri döküntülerini ceviz kabukları içinde biriktirip, saklıyorlar ve çiçekten korumak istedikleri insanların kollarında çizik yapıp, saklanmış bu deri döküntülerinden bir parçayı oraya sürüyorlardı. Bunun sonucunda genellikle o kişide, çiçek hastalarında görülen belirtiler (ateş, deri döküntüsü vb.) görülüyor, ancak hastalığı hafif atlatıyor ve böylece yaşamsal risk de ortadan kalkıyordu. Bu şekilde aşılama, daha sonra "variyolasyon" (çiçekli bir insandan alınan cerahatle yapılan çiçek aşısı) olarak adlandırılmıştır. Türkler’in yüzyıllarca uyguladıkları çiçek aşısına Avrupa uzun süre direndi. Ünlü Fransız yazarı François-Marie Arouet Voltaire (1694-1778), 1759’da variyolasyonu savundu. Avrupa’da dinsiz olarak ün salan Voltaire’e uzun süre kulak asan olmadı. 1764’te Fransız Tıp Akademisi, bu yöntemin yararlı olabileceğini benimsedi. Ama 1774’te çiçeğe yakalanan Fransa Kralı XV. Louis (yön.1715-1774), aşı yapılmasını reddetti ve öldü. Çiçek aşısı keşfinin Türkler’den gelmesi, Avrupa’yı uzun süre çekimsemede bıraktı. Rahipler, "kâfirlerin" (Türkler’in) buluşu olan bu aşıyı yaptıranların dinden sapacağını ilân ettiler.
Paris Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İngiliz ve Amerikan kiliseleri de aşıya karşı çıkmaktaydı. Bir papaz, Peygamber Eyyûb’un hastalığının şeytan tarafından aşılanan çiçek hastalığı olması olasılığı bulunduğunu, hastalıkların Tanrı tarafından günahların bir cezası olarak gönderildiğini, onun için de bu cezanın önüne geçmek üzere yapılacak her girişimin, "şeytanca bir işlem’den öte bir şey olmayacağını" söylüyordu. 1721 yılında Amerika’nın Boston kentinde Dr. Zabdiel Boylston (1679-1766) adında bir hekim, variyolasyon işlemini kendi oğluna uygulamışsa da, kentin büyükleri bu işlemin yinelenmesini doktora yasakladıkları gibi, bunun insanı zehirlemekten farkı olmadığını, bu nedenle doktorun adam öldürmeye kalkışmaktan sanık olarak mahkemeye çıkarılması gerektiğini öne sürmeye kadar varmışlardır. Tüm karşı çıkmalara karşın Boylston, bu işlemi iki yıl içinde 300 kadar kişiye uygulamış ve bu 300 kişiden ancak ikisi kurtulamayarak çiçekten ölmüştü; oysa aynı dönemde bu işlemin uygulanmadığı 6 bin hastadan bini ölmüştü. [a.g.e – sayfa:301]
KİTAP:
Prof. Dr. Zeki Tez- Tıbbın Gizemli Tarihi
Prof. Dr. Zeki Tez- Tıbbın Gizemli Tarihi
16 Mayıs 2019 Perşembe
Çocuk ve hayat
Yasak Kuşlar
Uruguaylı siyasi mahkumlar izin almadan konuşamaz, ıslık çalamaz, sırıtamaz, şarkı söyleyemez, hızlı yürüyemez ve başka bir mahkumu selamlayamazlar. Aynı şekilde, hamile kadınların, çiftlerin, kelebeklerin, yıldızların ve kuşların resimlerini ne çizebilir ne de hapishaneye sokabilirler.
İdeolojik fikirleri olduğu için işkence gören ve tutuklanan öğretmen Didasko Perez, bir pazar günü beş yaşındaki kızı Milay tarafından ziyaret edilir. Kızı ona üzerinde kuşların olduğu bir resim getirir. Sansürcüler hapishane girişinde onu yırtarlar.
Ertesi pazar Milay ağaçların resmini getirir. Ağaçlar yasak değildir, resim geçer. Didasko resmi överken kızına ağaçların yaprakları ve dalları arasındaki rengarenk küçük yuvarlakların ne olduğunu sorar:
"Bunlar portakal mı? Meyveler mi?"
Küçük kız onu susturur.
"Şşşittt."
Ve kulağına sessizce fısıldar:
"Şaşkın. Onların göz olduklarını göremiyor musun? Sana gizlice getirdiğim kuşların gözleri."
İdeolojik fikirleri olduğu için işkence gören ve tutuklanan öğretmen Didasko Perez, bir pazar günü beş yaşındaki kızı Milay tarafından ziyaret edilir. Kızı ona üzerinde kuşların olduğu bir resim getirir. Sansürcüler hapishane girişinde onu yırtarlar.
Ertesi pazar Milay ağaçların resmini getirir. Ağaçlar yasak değildir, resim geçer. Didasko resmi överken kızına ağaçların yaprakları ve dalları arasındaki rengarenk küçük yuvarlakların ne olduğunu sorar:
"Bunlar portakal mı? Meyveler mi?"
Küçük kız onu susturur.
"Şşşittt."
Ve kulağına sessizce fısıldar:
"Şaşkın. Onların göz olduklarını göremiyor musun? Sana gizlice getirdiğim kuşların gözleri."
Kadinlar
Eduardo Galeano
Eduardo Galeano
12 Mayıs 2019 Pazar
Paranormal olaylar..
ENFIELD POLTERGEIST VAKASI -
Ağır mobilyalar dairenin etrafında uçtu.
31 Ağustos 1977 akşamı, Peggy Hodgson’un çocukları yatmadı. 11 yaşındaki Janet yine annesini, 10 yaşındaki kardeşi Johnny ile paylaştığı yatak odasından aradı.
Janet çığlık atınca, Peggy, şakalaşmayı bırakması ve şımarmaya son vermesi için odaya girdi. Ancak, kadın yatak odasına girince, garip sesler ve hareketli yataktan bahseden ölümüne korkmuş çocukları gördü.
İlk başta, Peggy inanmadı ve hatta gecenin ortasında yaramazlık yapan çocukları biraz azarladı. Ancak yanıldığının bir kanıtı olarak, çekmeceli sandık duvardan uzaklaştı ve kendiliğinden kapıya doğru hareket etmeye başladı. Kadın onu geri itmeye çalıştı ama onu hareket ettiremedi.
Paniğe kapılıp, çocuklarına odadan çıkmalarını söyledi ve komşularından evi aramasını istedi. Kimse bir şey bulamamıştı, ancak hepsi duvarlardan çıkan ve gerilimi arttıran açıklanamayan çarpma sesleri duyuyorlardı.
31 Ağustos 1977 akşamı, Peggy Hodgson’un çocukları yatmadı. 11 yaşındaki Janet yine annesini, 10 yaşındaki kardeşi Johnny ile paylaştığı yatak odasından aradı.
Janet çığlık atınca, Peggy, şakalaşmayı bırakması ve şımarmaya son vermesi için odaya girdi. Ancak, kadın yatak odasına girince, garip sesler ve hareketli yataktan bahseden ölümüne korkmuş çocukları gördü.
İlk başta, Peggy inanmadı ve hatta gecenin ortasında yaramazlık yapan çocukları biraz azarladı. Ancak yanıldığının bir kanıtı olarak, çekmeceli sandık duvardan uzaklaştı ve kendiliğinden kapıya doğru hareket etmeye başladı. Kadın onu geri itmeye çalıştı ama onu hareket ettiremedi.
Paniğe kapılıp, çocuklarına odadan çıkmalarını söyledi ve komşularından evi aramasını istedi. Kimse bir şey bulamamıştı, ancak hepsi duvarlardan çıkan ve gerilimi arttıran açıklanamayan çarpma sesleri duyuyorlardı.
Paranormal Soruşturma
Bu çok garip olay Enfield'in 18 aylık bir soruşturma altına alınmasına yol açtı. Olay yerine çağrılan bir polis memuru, sandalyenin zemin üzerinde kaymasını kendi gücünün etkisi altında gördüğünü söyledi, ancak bununla ne yapacağını bilmiyordu. Bu yüzden raporda bu bilgiyi göstermemeye karar verdi. Yüksek rütbeli iki psikiyatr olan Maurice Gross ve Guy Lyon Playfair, olayı araştırmak için altı ay harcadılar ve odanın etrafında uçan ev eşyaları ve mobilyaların yüzdüğünü, döndüğünü ve eğildiğini gördüklerini belirttiler. Gross aynı zamanda bir vuruş, yinelenen bir tuhaf ses ve havlayan köpekler de duymuştu.
Bu çok garip olay Enfield'in 18 aylık bir soruşturma altına alınmasına yol açtı. Olay yerine çağrılan bir polis memuru, sandalyenin zemin üzerinde kaymasını kendi gücünün etkisi altında gördüğünü söyledi, ancak bununla ne yapacağını bilmiyordu. Bu yüzden raporda bu bilgiyi göstermemeye karar verdi. Yüksek rütbeli iki psikiyatr olan Maurice Gross ve Guy Lyon Playfair, olayı araştırmak için altı ay harcadılar ve odanın etrafında uçan ev eşyaları ve mobilyaların yüzdüğünü, döndüğünü ve eğildiğini gördüklerini belirttiler. Gross aynı zamanda bir vuruş, yinelenen bir tuhaf ses ve havlayan köpekler de duymuştu.
Kuşkucuların Görüşü
Janet görünmez kuvvetlerin düzenli olarak onu yataktan attığını ve hatta birkaç kez havaya yükselttiğini iddia etmişti. Dolayısıyla bu aktivitenin çoğu, küçük Janet Hodgson etrafında yoğunlaştı. Şüphecilerden kaynaklanan temel kızgınlık dalgasının özellikle ona yöneltilmesi şaşırtıcı değildir. Bu, evdeki bütün olayların sadece Janet'in huzurunda gerçekleştiğinden kaynaklanıyordu. Dahası, bu hikayenin inanılırlığını büyük ölçüde baltalayan şey olarak soruşturmacıların Peggy ve Janet'i birkaç kez kaşıkları bükerken yakalaması oldu. Şüpheciler, “poltergeist” in “belaya neden olmak isteyen ve çok şımarık bir çocuğun” entrikasından başka bir şey olmadığı görüşüne oybirliğiyle vardı.
Janet görünmez kuvvetlerin düzenli olarak onu yataktan attığını ve hatta birkaç kez havaya yükselttiğini iddia etmişti. Dolayısıyla bu aktivitenin çoğu, küçük Janet Hodgson etrafında yoğunlaştı. Şüphecilerden kaynaklanan temel kızgınlık dalgasının özellikle ona yöneltilmesi şaşırtıcı değildir. Bu, evdeki bütün olayların sadece Janet'in huzurunda gerçekleştiğinden kaynaklanıyordu. Dahası, bu hikayenin inanılırlığını büyük ölçüde baltalayan şey olarak soruşturmacıların Peggy ve Janet'i birkaç kez kaşıkları bükerken yakalaması oldu. Şüpheciler, “poltergeist” in “belaya neden olmak isteyen ve çok şımarık bir çocuğun” entrikasından başka bir şey olmadığı görüşüne oybirliğiyle vardı.
Bugünün ilgisi
Evdeki tuhaf faaliyet 1979'da sona ermesine rağmen, Enfield polterjeistine olan ilgi hala yüksektir. Geçenlerde Janet Hodges ilk röportajını yaklaşık 30 yıl sonra verdi. Şimdi 45 yaşında olan Janet, bazı fenomenlerin sahte olduğunu itiraf ediyor, ancak yalanların gerçek olayların sadece % 2'sini teşkil ettiği konusunda ısrar ediyor. “İnsanların bana inanıp inanmadıkları umurumda değil, ben bu olayları yaşadım ve hepsi gerçekti” diyor.
Evdeki tuhaf faaliyet 1979'da sona ermesine rağmen, Enfield polterjeistine olan ilgi hala yüksektir. Geçenlerde Janet Hodges ilk röportajını yaklaşık 30 yıl sonra verdi. Şimdi 45 yaşında olan Janet, bazı fenomenlerin sahte olduğunu itiraf ediyor, ancak yalanların gerçek olayların sadece % 2'sini teşkil ettiği konusunda ısrar ediyor. “İnsanların bana inanıp inanmadıkları umurumda değil, ben bu olayları yaşadım ve hepsi gerçekti” diyor.
BALAN SENCHUK ALEXANDRA
5 Mayıs 2019 Pazar
Kendi askerlerini öldüren ülke ;Avusturya
AVUSTURYA NIN OSMANLI ASKERİ ZANNEDİP KENDİ ASKERİNİ VURDUĞU SEBEŞ SAVASI😃
Olaylar 1788 yılının 17 Eylül akşamında gerçekleşir. Yaklaşık olarak 100.000 kişilik Avusturya ordusu Osmanlı ile savaşmak için Karánsebes kasabası (Günümüz Romanyasında Caransebeş) yakınlarında kamp kurar. Askerlerin bir kısmı Osmanlı askeri aramak için nehrin karşısına geçer, ancak tüm çabalarına rağmen herhangi bir Osmanlı askerine rastlamazlar. Bu sırada denk geldikleri çingene konvoyu, askerlere içki fıçısı satışı önerirler. Eğlence bu ya işin ucunda parti var.Bu tekliften memnun kalan askerler Osmanlı askeri aramak için çıktıkları yolda adeta içki partisi vermeye başlarlar.Daha sonraları bu ekibin geri dönmemesinden dolayı şüphelenen Avusturya ordusu , askerlerinden bir kısmını da bu ekibi aramak için yollar. Bu piyade ekibi, içki partisindeki askerleri görünce, geri dönüp bilgi vermek yerine bizim.neyimiz eksik deyip 😁 aleme katılirlar. Ancak orada olan ilk ekip olan “Hussarlar” içkilerini sonradan gelen piyadeler ile paylaşmak istemezler ve içki fıçılarının etrafını sararak fıçıları korumaya çalışırlar.La olum herkese yetecek kadar var yapma etme dinlemeler. Çıkan tartışma esnasında askerlerden birisi tüfeğini ateşler ve ortalık karışır.
Çıkan çatışma sırasında bazı piyadeler, çakırkeyif olan Hussarlar’ı korkutmak için “Turciiii Turciiii” diye bağırırlar ki bu Romencede “Türkler Türkler” anlamına gelmektedir. Hussarlar gerçektende Türklerin geldiğini düşünüp kaçmaya başlarlar ancak bu olayın bir korkutma taktiği olduğunu anlamayan ve bilmeyen bir takım piyadelerde kaçmaya başlarlar. Avusturya ordusu adeta toplama kampı gibidir, İtalyanlar, Slavlar, Avusturyalılar ve çeşitli azınlık gruplardan oluşmaktadır ki bu sebeple aralarında iletişim sorunu olmakta ve birbirlerini anlayamamaktadırlar. Askerlerin kaçıştığını gören Avusturyalı subaylar Almanca durun anlamında “Halt Halt” diye bağırırlar ancak işler daha da kızışır çünkü almanca bilmeyen askerler bunu “Allah Allah” olarak anlamıştır.
Çıkan çatışma sırasında bazı piyadeler, çakırkeyif olan Hussarlar’ı korkutmak için “Turciiii Turciiii” diye bağırırlar ki bu Romencede “Türkler Türkler” anlamına gelmektedir. Hussarlar gerçektende Türklerin geldiğini düşünüp kaçmaya başlarlar ancak bu olayın bir korkutma taktiği olduğunu anlamayan ve bilmeyen bir takım piyadelerde kaçmaya başlarlar. Avusturya ordusu adeta toplama kampı gibidir, İtalyanlar, Slavlar, Avusturyalılar ve çeşitli azınlık gruplardan oluşmaktadır ki bu sebeple aralarında iletişim sorunu olmakta ve birbirlerini anlayamamaktadırlar. Askerlerin kaçıştığını gören Avusturyalı subaylar Almanca durun anlamında “Halt Halt” diye bağırırlar ancak işler daha da kızışır çünkü almanca bilmeyen askerler bunu “Allah Allah” olarak anlamıştır.
Süvarilerin kampa doğru dörtnala geldiğini gören bir birlik kumandanı, Osmanlı akıncılarının saldırısına uğradıklarını zannedip,topçulara ateş emri verir. Bu sırada, çatışma sesini duyan askerler ne olduğunu anlayamadan kaçmaya başlar. Birlikler her gördüğü gölgeyi Türk zannedip vurmaya başlar, aslında ateş ettikleri kendi askerleridir. Bu kargaşa sonucu tüm ordu geri çekilir, Avusturya İmparatoru ve başkomutan Arsidük II. Joseph atını küçük bir çaya sürerken attan düşüp sakatlanır. İki gün sonra olay yerine ulaşan Osmanlı ordusu 10.000 kadar ölü ve yaralıyla karşılaşır ve Karanşebeş şehrini rahatça ele geçirir. Bu savaşta tarihteki en ilginç savaşlardan birisi olarak tozlu raflarda yerini alır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)