İyi ve kötünün savaşı ve bir kıtanın yok olması.Bu olay çok uzun ve derin ama kısa bir özetle anlatılabilir..Mu Kıtası’nın sulara gömülmesinden bu yana binlerce yıl geçmişti… Mu’nun batışından sonra Mu Kültürü uzun bir süre Atlantis’te yaşatılmaya devam etti. Bu süre içinde dünyanın kalbi Atlantis’ti…
Mu’nun sırları, Atlantis’ten çevre kıtalara yapılan göçlerle taşındı… Bizim kıtalarımızdaki çeşitli yörelerde merkezler oluşturuldu. Bu merkezlerden en önemlilerinden biri Mısır’dı. Mısır tam anlamıyla Atlantisliler’ce kuşatıldı. Bölgeye çok önce gelen Mulular zaten burada uygun bir zeminin oluşmasını sağlamışlardı. Bu da Atlantisiler’in işini hayli kolaylaştırdı.Yıllar süren göçler Mısır’ı adeta küçük bir Atlantis’e çevirdi. Orjinali Atlantis’te olan ve sırların merkezi konumundaki “Yüce Piramit”in bir benzeri Mısır’da da inşa edildi.
Ancak ortada çok önemli bir sorun vardı… Dünya’nın kapısını yeni bir doğal afetler zinciri daha çalmak üzereydi…
Elde edilen tüm bulgular bu seferki yıkımdan en çok zarar görecek bölgelerin başında Atlantis Kıtası’nın geleceğini gösteriyordu… Fakat ortada bir başka sorun daha vardı…
Mu Kıtası’nın batışından sonra geçen süre içinde Atlantis’te “Osiris Öğretisi” adı altında yaşatılmaya devam eden Mu’dan gelen kozmik kökenli bu öğreti, ikiye ayrılmış durumdaydı. “Bir’in Oğullan” ve “Belial’in Oğulları” adı altında ikiye ayrılan Atlantisliler, kendi aralarında önce zıtlaşmayla başlayan ve sonrasında çatışmaya hatta kıta içinde büyük bir savaşa dönüşen bir kutuplaşmanın içinde bulunuyorlardı.
TUFAN YAKLAŞIYOR
İnsan bedeninde nasıl ki enerji giriş ve çıkış noktalan varsa, Dünya’nın da buna benzer çakraları vardır. Atlantisliler Dünya’ya ait güç akımları başta olmak üzere, belirli kozmik güçlerin mahiyetini ve nasıl işlediğini biliyorve bunları dikkatli bir şekilde yaşamlarının çeşitli alanlarında kullanabiliyorlardı.Çeşitli doğa olaylarına da bu güçler sayesinde müdahale edebiliyorlardı. Jeofizik afetlere karşı da bu güçlerden yararlanıyorlardı. Belirli yerlere diktikleri piramitler bu alanda da önemli bir fonksiyon görmekteydi.
Ancak şimdi durum çok değişmişti. Her iki grubun da ellerinde bulunan kozmik kökenli bilgiler ve sırlar farklı amaçlarda kullanılmaya başlanmıştı. “Bir’in Oğulları” adı verilen grup Osiris Öğretisi’ne ilk günkü safiyetiyle bağlı kalmış, buna karşın “Belial’in Oğullan” ise bu bilgileri ve bu bilgilerden elde ettikleri psişik – majik güçlerini negatif alanlarda kullanmaya başlamışlardı. Böylelikle Dünya üzerinde ilk kez kara maji uygulamaları ortaya çıkmış oluyordu.Kozmik kökenli bilgilerden elde edilen psişik güçler ve buna bağlı olan majik uygulamaların negatif alanda kullanımı öncelikle dünyanın aurası üzerinde çok ağırlaştırıcı bir etkiye neden olmuştu. Kara maji uygulamalarından ortaya çıkan negatif yüklü enerjiler, Dünya’yı adeta ” bir bulut” gibi her geçen gün biraz daha kaplıyordu. Bu, daha sonraki yüzyıllarda etkilerini bizim devremiz insanlığına da taşıyacak olan, çok önemli bir yol ayrımının başlangıcıydı. Psişik güçlerin negatif alanda kullanımı o denli ileri bir boyuta ulaşmıştı ki, bu tekniklerden yararlanılarak, yerkürenin
tektonik güçleri bile faaliyete geçirilebilmekteydi. Ancak bütün bu yapılanların Yerküre’nin dengesini nedenli bozduğu hiç hesap edilmiyordu.
Belirli periyotlarla Dünya üzerinde yaşanan kozmik kökenli bazı doğal afetlere, bir de bu etkenler ilave olmuştu. Kaçınılmaz son tüm gücüyle geliyorum diyordu…
Dünya’nın dengeleri bozuluyor…
Atlantis’deki Osiris Rahipleri yaklaşmakta olan felâkete karşı halkı uyarmak için her yolu deniyorlardı.
Eski Mu Külütürü’ne sadık kalan Osiris Rahipleri kendi aralarında yaptıkları son toplantıda yaklaşmakta olan büyükyıkımı tüm ayrıntılarıyla ele almışlar ve yapılması gerekenleri birkaç ana başlıkta toplamışlardı:
1- Halihazırda “Osiris Öğretisi” adı altında varlığını sürdüren Mu Kültürü’nün gelecek kuşaklara her ne şekilde olursa olsun aktanlmasına olanak sağlanmalı ve dünya üzerinden tamamen kaybolmasına
izin verilmemeli.
2- Daha önce Mu’nun Naakal rahiplerince oluşturulan gizli yeraltı merkezleriyle irtibata girilmeli ve bu merkezlerin yeni kurulacak merkezlerle irtibatlandırılması sağlanmalı.
3- Yaşanacak afetlerden kısmen daha az etkilenmesi beklenen çevre kıtalardan Amerika ve Afrika’nın Kuzey bölgelerindeki tespit edilen yörelere sürdürülmekte olan göçler yoğunlaşırılmalı ve mümkün olduğunca halkın büyük bir bölümünün buralara göç etmesi için her türlü imkân seferber edilmeli.
Ve bütün bunlar olabildiğince çabuk gerçekleştirilmeliydi. Çünkü yaklaşmakta olan felâketler zincirine fazla bir zaman kalmamıştı. Ancak kıtalarının batmayacağına inanan “Belial’in Oğullan” buna gerek olmadığını ileri sürüyorlardı. Beklenen doğal afetlerin kıtalarını kesinlikle batırmayacağından emindiler.
Örnek olarak da daha önce Mu Kıtası’nın batışına neden olan doğal afetlerde Atlantis’in batmamasını gösteriyorlardı, Evet… Atlantis’in belli bir bölümü parçalanarak sulara gömüldüyse de tamamen ortadan kalkmamıştı. Ancak bu sefer tehlikenin merkezinde Atlantis vardı. Çünük tektonik aktivite hissedilir bir şekilde dengesizleşmiş durumdaydı.
Ama Belialin Oğulları için korkulacak bir şey yoktu!…
Başını rahiplerin çektiği bu iki grubun çevresinde halk tam anlamıyla ikiye bölünmüş durumdaydı. Fakat bu bölünmüş yarı yarıya değildi. İbre “Belial’in Oğulları”ndn yana daha ağır basıyordu. Halkın yarıdan çok daha fazlası “Belial’in Oğullan”nm yanında yer almıştı… Vatanlarından ayrılıp herşeye yeniden başlamanın zorluğu da buna eklenince, halkın büyük bir bölümü ilk başta göç etmek istemedi.
Ta ki, felâketler bir biri arkasına gelmeye başlayıncaya
kadar… Atlantis büyük sarsıntılarla parçalanmaya başlamıştı…
Sonunda “Beliarin Oğullan” da göç etmekten başka bir şanslarının kalmadığını farkettiier…
Benzer fakat farklı iki uygarlık ortaya çıkıyor:
Mayalar ve Aztekler Atlantisliler kıtalarının tamamen sulara gömülmesinden önce her iki grubun temsilcileri çevre kıtalara göç ettiler. Avrupa üzenden Orta Asya’ya kadar göçler düzenlendi.
Ancak en fazla göç alan topraklar Amerika Kıtası oldu. Amerika Kıtası’na her iki grubun temsilcileri de gelerek yerleşim birimleri oluşturdular.
“Belial’in Oğulları” ve yandaşları yoğun olarak Kuzey Amerika topraklarına yerleştiler. Daha sonraları karşımıza çıkacak olan Aztekler’in atalarını oluşturdular. ve burada da Kara Maji uygulamalarına devam ettiler. Buna karşılık “Bir’in Oğullan” Orta Amerika’yı tercih
ettiler. Çünkü bu bölgeye ve bu bölgenin daha Güney uçlarına daha önceleri Mulular tarafından göçler düzenlenmiş ve Mayalar adı altında bir yerleşim birimi oluşturulmuştu.
“Bir’in Oğullan” bu bölgede kendilerine kolaylıkla bir yer edinebildiler.
“Belial’in Oğulları”na bağlı grupların Mayalar’ın bulunduğu bölgenin Kuzey kısımlarına yerleşmeleri, Orta Amerika’da bulunan Mayalar’dan çok farklı bir toplumun. Kuzey Amerika’da ortaya çıkmasına neden olmuştu… Günümüzde Amerika Kıtası’mn yerlileri olarak nitelendirdiğimiz Aztekler ve Mayalar’ın temelde birbirlerine benzeseler de birçok noktada ayrı özellikler göstermelerinin nedeni işte buna dayanıyordu…
Örneğin, Mayalar’da insan kurbanlarının görülmemesine karşın Aztekler’de inanılmaz boyutlara ulaşan insan kurban edilişinin nedeni de, bu göçlerdeki farklılıklara bağlıdır.
“Belialin’in Oğulları” ŞAMBALA’yı kuruyor…
Belial’in Oğulları’nın başını çeken rahiplerin önde gelenleri, sahip oldukları gücü daha da artırmak ve etkilerini daha geniş alanlara yayabilmek için, Avrupa’dan Orta Asya’nın içlerine ve Tibet’in dağlık kesimlerine kadar gelip buralarda gizli yeraltı tüneller sistemleri ile bağlantılı gizli tarikatlar oluşturdular. Bu oluşturulan gizli yeraltı tarikatı, örneğini daha önce Mulular tarafından oluşturulan gizli yeraltı ezoterik merkezi Agarta’dan almıştı.
Böylelikle daha önce Mu’dan gelen Naakal rahiplerince kurulan merkeze alternatif olarak, bir başka merkez daha kurulmuş oldu. Bu merkez daha sonraları Ezoterizm’de Şambala olarak anılmaya başlandı.
Zaman zaman günümüzde yayınlan bazı kitaplarda Agarta ile Şambala’mn sanki iki ayrı merkez değil de, tek bir merkezin iki ayrı ismiymiş gibi kullanılması, bu her iki grubun da köken itibariyle aynı sırlara sahip olmasından kaynaklanmış-tır. Ancak arada önemli bir farkın olduğu, bazen bilerek bazen de bilmeden göz ardı edilmiştir. Bu iki grubun en büyük ortak noktası her ikisinin de Atlantis’ten gelmiş olmalarıydı. İşte bu nedenle bazı yazarlarca, bu grupların birbirlerinden bir farkının olmadığı düşünülmüş olabilir. Ancak bu merkezlerden biri pozitif alanda diğeri ise negatif alanda faaliyet göstermekteydi…
Ve bu, günümüze kadar böyle devam etmiştir!…
Bu merkezler bizim devremizde çok önemli fonksiyon
görmüşlerdir. Özellikle de Şambala… Demir Çağı için ŞAMBALA’ya ihtiyaç vardı!…Bu ara başlığımızın ifade ettiği anlam ilk başta biraz tuhaf gelebilir. Evet, Demir Çağı için Şambala’ya ihtiyaç vardı.
Şimdi hem anlatılması, hem de anlaşılması oldukça zor olan bu konuyu çeşitli açılardan ele alarak, elimizden geldiğince anlaşılır bir şekilde açmaya çalışalım:
“Şambala” ve “Agarta” ile ilgili yayınlanmış ve kaynak gösterilebilecek oldukça az sayıda kitap vardır. Bu konuyla ilgili elimizdeki bilgi ve belgelerin büyük bir bölümü Ezoterik Öğretiler’den elde ettiğimiz bilgilere dayanmaktadır. Ancak az sayıda da olsa bazı yazarlar Şambala konusuna değinmekten çekinmemişlerdir. Çekinmemişlerdir diyorum çünkü çekinmelerini gerektirecek bir meseleyle karşı karşıya olduklarını sonraki yazılarda siz de yakından farkedeceksiniz…
Bu konuda bazı açıklamalar yapabilen ender yazarlardan biri Jacques Bergier’dir. “Les Livres Maudits” isimli kitabında bu konuyla ilgili olarak Jacques Bergier, Şambala’nın uzantılarına “Kam Tarikat Üyeleri” tanımlamasını getirmişve bu tarikatın amacını şöyle açıklamıştır:
İnsanları bilgelikten uzak tutmak, cahil bırakmak ve bir takım sırlarla insanların karşılaşmalarını önlemek amacıyla büyük bir organizasyon kurulmuştur. Bu organizasyonun üyeleri tüm dünyaya yayılmış durumdadır. Bu tarikat ezoterik bilgileri ve belgeleri yöntemlice yok etme konusunda büyük bir başarıya ulaşmışlardır. Bu kara cüppelilerin uygarlık kadar eski olduklarıyla ilgili elimizde ciddi deliller bulunmaktadır. Evet, gerçekten de, “Kara Tarikat Üyeleri”nin uygarlık tarihi kadar eski olduklarıyla ilgili elde ciddi deliller bulunmaktadır. Elimizdeki bulgular, “Kara Tarikat Üyeleri “nin bizim devremize ait uygarlık tarihi içindeki her dönemde etkin bir rol oynadıklarını göstermektedir. Bunları maddeler halinde aktarmak bile birkaç kitap konusu olacak kadar çoktur. Şambala’nın tarih içinde; geçmişten günümüze kadar yaptığı inanılmaz komploları ve dünyadaki hangi grup, kurum ve kuruluşlarla hatta devlet yöneticileriyle irtibata girdiklerini belgeleriyle ortaya koymak mümkündür. Bunların birçoğu bilinmektedir. Ancak bunların çok küçük bir kısmı kamuoyuna duyurulmuş durumdadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder