Manyetizmanın bütün sırrı burada saklıdır: ‘ob’un kaderselliğini ‘od’un aklı ve gücüyle yönetebilmek için ‘aur’un kusursuz dengesi yaratılmalıdır.
Kendi tutkularının egemenliğine girerek kaderin kölesi olmuş dengesiz bir manyetizmacı kaderin ışığını yönlendirmeye çalışırsa, o gür bir ormanın içinde keskin dönüşler ve uçurumlar olan bir yolda kör atın üstünde ilerleyen kör sürücü gibidir.
Falcılar, Tarotçular, durugörürler kehanetlerini ‘ob’ ile gerçekleştiren bu insanlar halüsinasyonların tebaası olurlar.
Su falındaki bir tas su, Etteila tarotu, avuç içindeki çizgiler, kahinde bir tür hipnotizma üretir. Böylece o kendisine danışan insanı kendi aptal arzularının veya tamahkar hayallerinin ışığıyla görür; kendisi herhangi bir onura ve asalete sahip olmadığı için, müşterisinin aptallıklarını görür ve ona daha büyük aptallıklar yapması için nasihatte bulunur ve bütün bunlar ona göre başarısının bir parçasıdır.
Oysa dürüstlük ve doğru davranışla danışmanlık yapan bir kart okuyucusu, çok geçmeden histerik koca karıları ve ev hanımı tipleri etrafından kaçıracaktır.
Bu iki manyetik ışıktan birincisine canlı ışık diğerine ölü ışık denebilir. Biri astral akışkan iken diğeri hayaletlere özgü fosfordur, biri aklın meşalesi, öteki rüyalardan tüten buhardır.
Herhangi bir tehlike olmadan manyetize edebilmek için kişinin içinde hayat ışığının var olması gerekir, yani o kişi bilge ve doğru olmalıdır.
Kendi tutkularının kölesi olan insan manyetize etmez, şaşırtır; büyüler; büyüsünü etrafına yayarken etrafındaki titrek daireyi büyütür, yaptığı büyüler arttıkça iradesini kötürümleştirir. O kendi etrafına ağ ören ve sonunda bu ağa tutsak düşen bir örümcek gibidir.
İnsanlık henüz aklın mutlak rolünü tanımamıştır, bugün bile her kişinin kişisel ve neredeyse her zaman kaçınılmaz olarak hatalı olan aklını bu yüce akılla karıştırmaktadırlar. Fakat kendini aldatan insan bir akıl insanı değildir, çünkü akıl hatalarımızın tam karşısında duran güçtür.
Akılla yönetilmeyen bireyler ve kitleler kaderin kölesidirler, kader halka bir görüşü benimsetir ve görüş dünyanın hakimidir.
İnsan yönetilmek, uyuşturulmak ve boynundaki ipten çekilmek ister. Herkesin hevesleri onlara erdemlerden daha çekici gelir ve büyük adam diye gördükleri kişiler genellikle aptallardır. Diojen’in kinizmi Empodekles’in şarlatanlığı kadar eğlendirir onları. Tutkularıyla çılgına dönmüş Ajax ve Capaneus’a bayılırlar, keşke Polyeucte daha çılgın olsaydı derler, birlikte intihar etmiş olan Pyramus ile Thisbe onlar için aşkın timsalidir. Halkın sevgisini kazanmak istiyorsanız, hiçbir şey anlaşılmayan paradokslar yazın. Ve dünya kendi hıncı ve kıskançlığına hapsolmuş olarak ünlü olmak için Efes tapınağını yakan Erostratus’un ismini unutturmak istemiştir, ancak ismi ona duyulan kızgınlıkta yaşamış ve sonsuza kadar hafızalarına kazınmıştır.
Aptallar da manyetize eder, daha doğrusu büyülerler, bu yüzden aptallıkları bulaşıcıdır. İnsanlar gerçek bir yüceliğin ne olduğunu bilmediği için egzotik olana kapılmayı tercih ederler. Henüz yürümeyi bilmeyen çocuklar kucağa alınıp taşınmak ister.
Vahşi davranışları hiç kimse iktidarsız insanla kadar sevmez. Tiberius ve Messalina gibi karakterleri yaratan şey onların haz alma kapasitesizliğidir. Paris’in sokaklarında sürünen Arap’ın düşü, bir haydut olmaktır ve Telemachus’un aşağılandığını görünce kahkahalarla güler.
Herkes uyuşturucu ve alkoliklerin temayüllerine sahip değildir, fakat hemen herkes ‘kafasının iyi olmasını ister’ ve kalbi tribe çıkarsa mutlu olur.
Hıristiyanlık şehitlik büyüsüyle kendini dünyaya empoze ettiği vakit, o dönemin büyük bir yazarı “İnanıyorum, çünkü saçma” dediği zaman bütün insanların düşüncelerini kağıda dökmüştü.
Bizzat Aziz Pavlus’un sözleriyle Haç’ın aptallığı o zamanlar durdurulamaz yürüyüşüne çıkmıştı. Ustaların kitapları yakıldı, Efesli Aziz Pavlus geleceğe vahşet örnekleri bıraktı.
Dünya harikaları olan tapınaklar yerle bir edildi, her biri bir sanat harikası olan putlar paramparça oldu. Birçok insan ölümün tadına vardı ve hayattan tümüyle çekilebilmek için geçici var oluşlarından kalan bütün süsleri yağmalamak istedi.
Gerçeklerden hoşlanmamak her zaman hayal sevgisiyle el ele gider. Ünlü bir mistik, Quam sordet tellus dum coelum aspicio! demiştir. Kelimesi kelimesine çevirisi şöyledir: Gökyüzüne bakınca dünya ne kadar kasvetli görünüyor! Nasıl oluyor bu? Senin anan, yani Dünya, bakışların gökyüzünde kaybolunca kirleniyor mu? Dünya semavi bir cisim değilse nedir? Belki de o seni de taşımak zorunda olduğu için kirlenmiştir? Hiç kuşkusuz, seni güneşe gönderseler, güneş bile senin kılı kırk yaran gözlerine lekeli görünür. Gökyüzü boş olsaydı, daha mı güzel bir yer olurdu? Onun güzel olmasının nedeni gündüzün dünyayı aydınlatması ve geceleyin sayısız dünyalar ve güneşlerle parlaması değil mi? Şu harika dünya, dev okyanusların dünyası, ağaçlar, çiçekler ve envai güzelliklerle dolu bu dünya sana kirli görünüyorsa, uzaya mı fırlatılmak istiyorsun yani? İnan bana, bunun için çok uzağa yolculuk etmen gerekmiyor, boşluk senin ruhunda, senin kalbinde!
Aşk hayallerini acıyla karıştıran hayale duyulan aşktır. Bize doğanın vermiş olduğu haliyle aşk, sevinç dolu bir gerçekliktir, fakat o bizim sağlıksız gururumuza doğadan daha iyi bir şey gibi görünür, anlaşılmadıklarını düşünenlerin histerik manyaklığı buradan gelir. Genç Werther’in kafasında Charlotte’un hayali ölümcül – adeta kaçınılmaz bir şekilde – bir tabancanın mermisinin şeklini alır. Akılsız aşkın sonu intihardır.
Gerçek aşk, doğal aşk, manyetizmanın bir mucizesidir. O Hermes’in asasının birbirine geçmiş iki yılanıdır. O zorunlu olarak ürer, ama varlığa, her zaman doğa yasalarıyla hareket eden akılla getirilir. Tiresias’un çiftleşmekte olan iki yılanı ayırdığı için Venüs’ün gazabına uğradığı ve erdişi olduğu rivayet edilir – bu onun cinsel kudretini nötrleştirmiştir. Sonra kızgın tanrıça onu yine cezalandırmış ve kör etmiştir, çünkü bu sefer de erkeğin hakkı olan kadını istemiştir. Tiresias ölü ışık aracılığıyla kehanette bulunan bir kahindi. Onun kehanetleri de hep kötü olaylar üzerineydi. Tiresias’ın mitolojik hikayesi, manyetizmayla ilgili burada ifşa ettiğimiz felsefeyi bütünüyle özetler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder