27 Eylül 2017 Çarşamba

Dogonlar..

Dogonlar
Dogon kabilesi Afrika'da bulunan Mali adlı ülkenin platolarla kaplı merkezi bir bölgesinde yaşamaktadır.Onları farklı kılan özellikleri ise,yazılı tarihten çok daha eski bir aydınlanma döneminden kalma gizemli bir kültürel mirasa sahip olmalarıdır. İddiaya göre Dogonların Mısır’dan göç eden ataları,büyük olasılıkla Mısırlı rahiplerden birçok ezoterik bilgi öğrenmişti.Mısır’dan Batı Afrika’ya doğru yaptıkları göçten sonra bile bu bilgilerini nesilden nesile aktararak koruyabilmişlerdi.
Dogonların yaratılış ile ilgili efsaneleri,dünyanın birçok başka yerlerindeki diğer kültürlerin yaratılışa yönelik öyküleri ve efsaneleri ile benzeşmektedir.Bunların içinde İsis,Horus ve Osiris’ten bahseden Mısır efsaneleri ile İsa,Meryem ve Yusuf’tan bahseden Hıristiyan öyküleri de bulunmaktadır.Ayrıca birçok Güney Amerika kabilesinin ve hatta bazı Kuzey Amerika yerlilerinin kültürlerinde yer alan yaratılış öyküleri de Dogon efsaneleri ile benzeşir.Gerçekliğimiz geçmişin,şimdinin ve geleceğin evrensel bilinç içinde bağlantılı hale gelmesiyle oluşmuştur.Bu gerçekliğin doğasını ve bunun insan deneyimini binlerce yıl boyunca nasıl sınırladığını anlamak için de bütün bu öyküler ve efsaneler arasındaki mecazi anlatım benzerliklerini karşılaştırmamız gerekmektedir.
Dogon mitolojisine göre,gökyüzünün tanrısı ve evrenin yaratıcısı olan Amma tarafından yaratılan Nommo yaşamı deneyimleyen ilk varlıktır.Nommo daha sonra altışar ikiz kardeş haline dönüşmüştür.İkizlerden birisi,Amma tarafından ortaya konan kurallara itiraz edince evrenin dengesi bozulmuştur.Amma,dengesi bozulan evreni tekrar saf hale getirmek ve evrensel düzeni korumak amacıyla Nommo ikizlerinden birisini kurban etmiştir.Kurban edilen kardeşin bedeni kesilmiş ve ardından bütün evrene saçılmıştır.
Burada bazı konulara açıklık getirmek gerekiyor.Öncelikle dikkat çeken nokta ikiz kardeş benzetmesidir.Bu benzetme yaşamın aynı kaynaktan geliyor oluşunu işaret etmektedir.Yani ruhun,bizim yaşadığımız üçüncü boyut gerçekliğine ait elektromanyetik enerjilerinin içine girdiğinde iki parçaya bölünmesi anlatılır.Bir başka paralel terimle açıklamak gerekirse ruhun yin ve yang haline gelmesinden bahsedilebilir.Altı tane ikiz kardeş benzetmesi DNA’mızın on iki iplikten oluşan yapısına da işaret etmektedir.İnsan DNA’sının başlangıçta on iki iplikten oluştuğuna yönelik bilgi Dogonların kültüründe bu şekilde bir benzetme ile korunmuştur.Evrensel kurala itiraz eden kardeş ise Tevrat’ta geçen ve Habil ve Kabil’den bahseden bölüm ile benzerlik göstermektedir.İnsanlık her zaman kendi ikili yapısına,”karanlık ve aydınlık”arasında bir denge kurmak ve bu dengeyi korumak üzerine odaklanmıştır.Böylece Ahiret Günü’nde yargılamaya hazır hale geleceğini düşünmüştür.
Nommo’nun bedeninin evrene saçılması Binu tapınaklarının Dogon bölgesine yayılmasını anlatan bir benzetme olarak da görülebilir.Binu tapınaklarının,Dogonların mitolojik atalarının ruhları tarafından ev olarak kullanıldığına inanılmaktadır.Burada bahsedilen mitolojik atalardan kasıt,insanoğlunun ölümü deneyimlemeye başlamasından önceki zamanlarda yaşamış olduğuna inanılan atalardır.
Bu inanış,tuhaf bir biçimde Mısırlıların İsis,Osiris ve Horus ile ilgili öyküsünü de andırmaktadır.Osiris,ışığın bir simgesi olarak,ölüyken dirilmiş ve insanların kurtarıcısı olmuştur.Nommo öyküsü aynı zamanda İncil’de yer alan ve İsa’nın son yemeğini anlatan öykü ile de benzeşmektedir.İsa,Romalılar tarafından yakalanmadan önce havarileri ile paylaştığı son yemek esnasında onlara “Bu ekmeği alıp yiyin,.ünkü o benim bedenimdir.Bu şarabı da alın ve için,çünkü o da benim kanımdır”demştir.Öykünün devamında ise insanlığın günahların affedilmesi için ölen ve hemen ardından dünyada bir ışık simgesi olarak dirilen İsa,Dogon öyküsünde geçen ve evrenin dengesinin sağlanması için kurban edilip evrene saçılan figürü çağrıştırmaktadır.
Eski Dogonlar, o dönemlerde dünyada yaşayan diğer halklara göre bilim ve matematik konusunda son derece ileriydiler.Örneğin,kendi kökenlerini anlatabilmek için ikili sayı sistemini kullanmayı tercih edebilecek kadar matematiği içselleştirmişlerdi.
Dogonların modern bilim tarafından doğrulanmış bilgilerinin kaynağı her zaman sın derece tartışmalı bir konu oldu.Marcel Griaule ve Germaine Dieterlen adlı Fransız arkeologlar,1931 yılından 1956 yılına kadar tam 25 sene Dogonlarla birlikte yaşadılar.Bu zaman dilimi içerisinde kabilenin üyeleri oldular ve Dogonlar tarafından kabul gördüler.Griaule ve Dieterlen’in Dogon kültüründen edindikleri bilgilere göre gökyüzündeki en parlak yıldız olan Sirius’un ikizi olan başka bir yıldız vardı.O dönemde bu bilgi bilimadamlarınca henüz keşfedilememişti ancak ilerleyen yıllarda sözü edilen yıldızın varlığı doğrulandı.Sirius B adı verilmiş olan bu yıldız sadece yüksek güce sahip teleskoplar tarafından görülebilmektedir.
Dogonlar ayrıca Satürn’ün halkaları ve Jüpiter’in 17.yüzyıla kadar keşfedilememiş bazı uyduları hakkında da bilgi sahibiydiler.Ve bu bilgileri elbette teleskoplar kullanarak elde etmemişlerdi.
Dogon bilgilerinin kaynaklarına dair tartışmalar,ilerleyen yıllarda yazar Robert Temple’ın Dogonları bu dünya dışı bir kaynaktan bahsetmesiyle iyice alevlendi.Ancak Griaule ve Dieterlen,Dogonların bu dünya dışı bilgi kaynakları ile ilgili bir şey öğrendiyseler bile,bu bilgiyi asla paylaşmamışlardır.
Genişlemiş bilinci dünya tarihinde defalarca ortaya çıktığını kanıtlayan tarihsel bulgular çoğaltılabilir. Ancak asıl üzerinde düşünmemiz gereken şey kökenlerimize ve yeteneklerimize yönelik açık bilgilerin kimi zaman bilim adı altında reddediliyor ya da gözden kaçırılıyor olmasıdır.Ne yazık ki günümüz bilimi,bu tip bilgileri net olarak tanımlanabilir ve ölçülebilir olmadıkları gerekçesiyle,sonsuzluğa açılan bir bilinci kaybetmek pahasına reddedebilmekte ya da görmezlikten gelebilmektedir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder