Söz’ün Gücü
Yuhanna incili şöyle başlar: “Başlangıçta ‘Söz’ vardı. Söz, Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı.” Kur’an ise bunu destekler nitelikte Al-i İmran suresi 59. ayette şu ifade yer alır: “Kün fe yekün(ol dedi oldu).”
Genel bilim çevresinde kainatın varoluşuna dair en çokkabul gören teori, big bang yani büyük patlama teorisidir. Öncesi bilinmemekle beraber genel karakteristiği, kesin bilinmeyen bir noktanın patlaması ile bugünkü kainatın meydana gelmiş olmasıdır. Bu patlamanın sebebine dair bilinmezlik olmakla beraber semavi(!) dinler bunu ilk başta bahsettiğimiz ayetlere dayandırmaktadır. Kutsal irade “ol” der ve her şey olmaya başlar. Her şey elbette bir anda olmuş değildir, bu daha ziyade zaman sorunsalının yanlış anlaşılmasıyla ilgili bir durum olup, din ve bilim bir türlü anlaşamaz bu meselede. Zaman sorunsalını başka bir yazımızda ele almaya gayret edeceğiz. Bizim asıl konumuz girizgahtan da anlaşılacağı üzere söz ve sözün gücü ile ilgilidir.
İnsan, bugünkü beyin yapısına gelme sürecinde, konuşma yetisi ile büyük başarılar elde etmiştir. Belli bir noktadan sonra sözün gücünü fark etmiş olsa gerek ki, bir grup, diğer grubun üzerinde baskın gelebilmiştir.
Söz deyip duruyoruz elbette lakin hangi söz? Azra Erhat, “Mitoloji Sözlüğü” kitabının önsözünde bununla ilgili açıklamalarda bulunur.
“Yunan dilinde söz kavramını vermek için bir değil, üç sözcük vardır: Biri ‘mythos’, öbürü ‘epos’, üçüncüsü ‘logos’.
- Mythos, söylenen veya duyulan sözdür, masal, öykü, efsane anlamına gelir.
- Epos, belli bir düzen ve ölçüye göre söylenen, okunan sözdür. Epos, insana tanrının armağanıdır.
- Logos, gerçeğin insan sözüyle dile gelmesidir.”
Her üç tanım da kendi içerisinde özel değerlere sahip olup insanoğlunu her zaman etkilemeyi başarmış ve bilinçaltında büyük dünyalar oluşmasına sebep olmuştur. Mythos, dini tarihin asırlar boyu devamını ve gelişimini kontrol etmiştir. İlk insandan beri yaşanmış inançların genel çerçevede bir efsane örtüsüyle bütünlenmesi ile insanların dikkatini çekmiş ve dilden dile dolanmıştır. Daha önceki yazılarımızda da ele aldığımız üzere, bu anlatımlar simgesel bir dil içermekle beraber vermek istediği mesajlar ile de dikkat çekicidir. Bu anlatımları direkt yaşanmış bir mesele gibi ele almak, aklını kullanan biri için mümkün değildir. Mythos ve epos bir arada kullanıldığında ise daha dikkate değer ve sanatsal yönü ön plana çıkan bir tür ortaya çıkar ki insanın ritmik yönü dolayısıyla daha unutulmaz bir hale bürünür. Epos, genel halkın kullanımına çok açık olmasa da günümüzde şiir dediğimiz eserlerin daha çok ozanvari bir şekilde ve irticalen söylenmesine dayalıdır denebilir. Logos ise çok daha derin bir anlam barındırmaktadır. Bazı çevirilerde “Önce söz vardı.” demek yerine “Önce logos vardı.” cümlelerini okuduğunuzda, logosun derinliğini daha iyi anlamış oluruz. Logos, ilahi sözdür ve içerisinde hakikati barındırır.
Söz, ses ve tını, insanın bilinçaltı ile doğrudan ilişkilidir. İnsan bu üç unsurun tesiri ile yönlendirilmeye de gayet müsaittir. İçten içe kemiren bir şüphe için bazen bir söz yeterlidir. Vesvese ile ilgili meseleleri ele alan “Nas Suresi”ni okurken bir fısıltıya şahit olursunuz. Vesveseden bahseden bu surenin, fısıldamak gibi bir okunuşa sahip olması enteresan olmakla beraber sözün gücüne de önemli bir göndermedir.
Sözün en etkili olduğu yöntemlerden biri de hipnozdur. Psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan hipnoz, sözle telkin yoluyla kişinin bilinçaltına inilmesini sağlayarak rahatsızlıklara yol açan hadiselerin etkisini ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Hipnoz deneyimim esnasında öğrendiğim şeylerden biri de bilincin kapalı olmamasıyla birlikte bilinçaltının da kendisini göstermesinin mümkün olmasıydı. “Bilinç tekrarı sever.” sözü kulaklarımdan hiç gitmez. Evet, gerçekten bilinç tekrarı sevmektedir ve sık tekrar insanların bilinçaltında yer edinerek vücudu buna göre yönlendirmektedir. Halk arasında sıkça söylenen “Kırk kere söyleme, gerçek olur.” cümlesi bu konuya bir nebze ışık tutar. Bilinçaltının tekrarı sevmesi, sözün gücünü ortaya koymaktadır.
Sözün etkisi ve gücü, insanın fizyolojisini etkilemekle beraber ruhsal yönden de insanı cezbetmektedir. Dua, sözün en etkili olabildiği başka bir kullanım alanıdır. Duaların vicdani yönden insanı etkilemesi, insanın ruhsal yönüne de etki etmektedir. Tanrı ile insan arasındaki iletişimin metni olsa da rahat bir vicdan için gereklidir. Aşıkların şu dizeleri dua (gülbenk)’nın gücünü dile getirir:
“Taş gönülü mum eder,
Bir gerçeğin gülbengi”
“Gerçeğin nefesi eritir dağı,
Yalancının ateşi eritmez yağı.”
Mürşidin nefesi talibin gönlüne işlediğinde, talip zebun olur, o sözün etkisi ile yola gelir, kemalet yoluna girer. Sözün etkisi, söyleyen kişiye göre değişir. Hz. Ali ile ilgili anlatılan bir menkıbe bu bahsi açıklamaktadır.
“Bir bedevî, Hz. Ali’den sadaka ister. Hz. Ali yerden bir avuç kum alarak, bir dua eder, kumu altına çevirir ve altını bedevîye verir. Bu hale şaşıran bedevî, Hz. Ali’ye kumu altın yapmak için ne okuduğunu sorar. Hz. Ali, ‘Fatiha Suresi’ni okuduğunu söyler. Bedevî de hemen yerden bir avuç kum alır ve fatiha suresini okur fakat kum yine aynı kumdur. Hz. Ali’ye şaşkınlıkla bakar ve neden kendisinde aynı şeyin olmadığını sorar. Hz. Ali ise ‘Söz aynı söz ama nefes aynı nefes değildir.’ der.”
Söz, söyleyen kadar, söylendiği ana göre de anlam kazanır, etki bırakır.
“Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı,
Söz ola ağulu aşı,
Yağ ile bal ede bir söz”
Yunus Emre’nin bu dizeleri sözün ve yerinde konuşmanın kıymetine önemli vurgular yapmaktadır. İnsanoğlu, genelde düşünmeden konuşmayı tercih eder. İmam Ali efendimizin “Söz ağzından çıkmadan senin esirindir, ağızdan çıktıktan sonra sen sözün esirisin.” buyurur.
Sözün özü:
“Tatlı söz, yılanı deliğinden çıkarır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder