10 Mayıs 2018 Perşembe

----1

Kadınlarımız.Yaratıcının bize armağan ettiği en yüce değer.On'lar rahimdir..Yaratıcının yeryüzündeki temsilcileridir..Dünyanın eski yaşanmış kadim uygarlıklarda  kutsal sayılırdı kadınlar… Çünkü Ana tanrıçanın yaşayan mabetleriydi onlar.

Doğanın sırlarının unutulmadığı, mucizelerin günlük olaylar olduğu, efsaneler çağında yani antik kadim zamanlarda, insanlar hatırlardı kadim olanları. Hatırlardı insanlar Tek Olan’ın yarattığı tanrı ve tanrıçayı… Güneşe bakardı erkekler ve boynuzlar takarlardı Avcı Tanrının gücünü uyandırmak için ruhlarında ve kadınlar ayın döngülerini izler ve Tanrıçadan öğrenirlerdi şifayı ve eski sanatları.
O zamanlar unutulmamıştı eski taşlı patika yol, o zaman unutulmamıştı Tanrıçanın şefkati ve merhameti. O zamanlar kutsal sayılırdı kadınlar… Çünkü Ana tanrıçanın yaşayan mabetleriydi onlar.
Ben, İsis, hep olanım, hep olacak olan; hiç bir ölümlü insan peçemi açamamıştır daha. Sais Kenti İsis Tapınağı yazıtı
Hepimiz duymuşuzdur Tanrıça terimini ve bir şekilde buna aşinayızdır.  Hepimizin içinde bir merak uyandırır ‘tanrıça nedir’ diye. İçimizde bir yerde onun fısıltıları vardır hala, zamana meydan okurcasına…

Gerçekten de nedir Tanrıça, nedir Tanrıça’nın sırrı, nedir bu peçenin arkasındaki sır?

Evreni yaratırken ‘Tek olan yaratıcı’, önce birbirini tamamlayan iki temel bilinci yarattı; eril ve dişil enerjiydi bunlar yani yin ve yang. Ve tüm evren bu iki enerjiyle şekillendi. Eril enerjiye/bilince (aynı zamanda bunlar bilinçtir de) kadim insanlar Tanrı dedi, dişil enerjiye/bilince ise Tanrıça…
Şunu belirtmeliyim Tanrı dediğimiz kavram semavi dinlerde kullanılan kavram ile aynı değildir. Semavi dinlerin Allah,  Yehova dediklerine eski öğretiler kendi dillerinde “Tek Olan”, “Yaratıcı”, “Kutsal Olan” “İsimsiz” (Çünkü hiçbir insani dil ve sıfat O’nu tanımlamaya yetmezdi) veya “O” olarak anarlardı.
Haliyle Tanrı ve Tanrıça aslında Yaratıcı’ya doğrudan bağlı iki temel bilinci, eril ve dişil enerjiyi temsil ederdi. Tanrı eril parçaydı, Tanrıça dişil, Tanrı ilahi erkeği,  Tanrıça ilahi dişiyi temsil ederdi.
Tanrı, yani eril enerji Güneş ile sembolize edilirdi veya Orman’ın vahşi olan yüzüyle, Tanrıça ise Ay ile sembolize edilirdi veya dünyanın ta kendisiyle. Tanrı; Baba idi, Tanrıça; Ana… Scott Cuningham Gölgeler Kitabında şöyle anlatır kadim hikayeyi;
Zamandan önce, Dryghtyn (Tek Olan veya Her şey yani Yaratıcı) her şeydi ve her şey Dryghtyn’di… Evren olarak bilinen uçsuz bucaksız genişlik Dryghtyn’di; her şeyi bilen, her yeri kuşatan, her şeyden daha güçlü, hiç değişmeyen, sonsuz….
Ve uzay hareket etti. Dryghtyn enerjiyi iki forma dönüştürdü ve böylece tanrılar Dryghtyn tarafından şekillendirilmiş oldu. Tanrı ve Tanrıça genişledi ve Dryghtyn’ye şükrettiler.
Tanrıça Ay’ı seçti yaşayan bir sembolü olarak, Tanrı da Güneş’i; hatırlatmak için devamlı; Dünya halkına onları yaratanları.
İşte Tanrıça budur, evrenin temel dişil prensibi, sırların kraliçesi, gece gökyüzünü aydınlatan büyünün ve mistizmin annesi, üzerinde yaşadığımız toprağın ta kendisi… İlk olarak Ana‘dır o. Yani “Ana Tanrıça” çünkü gebedir tüm yaşama. Toprak Ana, Yer Ana, Meryem Ana, Fatma Ana, Ay ana …  Farklı isimlerle farklı suretlerle ama hep aynı sırla…

Dişil prensip ve Tanrıça’nın özellikleri

“Tanrıça her şeyi denge halinde tutar; İyi ve kötü, ölüm ve yeniden doğuş. Avcı ve av. Onsuz, yıkım ve kaos hakim olacaktır.” Avalon’un Sisleri 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder