Tanrıçanın sırrına vakıf olmak için dişil prensibin işleyişini bilmeliyiz yani yin’i. Yin–dişil prensip; pasiftir, alıcıdır, absorbe eder (soğurur), yansıtıcı, değiştirici, dönüştürücü, şekillendirici, sezgisel ve uyum getirendir. O, berekettir, naifliktir, yumuşak başlılıktır, şefkattir yani rahimdir, besleyicidir.
Bu yüzden karşılıksız verendir ve şefkatini esirgemeyendir. O, her şeyi bir arada tutar, o karanlıktır, aynı uzayın tümünü bir arada tutan karanlık gibi. Tüm şefkatiyle dengeyi sağlar evrende, avın avcıya olan üstünlüğü, avcının ava karşı olan zafiyetidir o, dengedir. Hırsın, egonun, güçlünün üstün olduğu zalim Dünya’da, yumuşak başlı olanı, zayıf olanı ve şefkati kalkan olarak kuşananı üstün kılandır… İşte bütün bu özellikler Tanrıçanın özelliğidir.
Tanrıça şekillendirir ve biri bin yapar yani bereket katar. Bu ne anlama gelir; Güneş yani tanrı’sal enerji ışığı yaratır, içsel dinamikle bu ışığı yayar. Ay yani tanrıçasal enerji, ışığı soğurur yani alır (alıcıdır) ve sonra bu ışığı yansıtır.
Ay ışık üretmez lakin Güneş’in ışığını alır ve değiştirerek üretir. İşte Tanrıça bu yüzden ayla sembolize edilir çünkü o yaratılmış olanı şekillendirme özelliğine sahiptir. O doğrudan yaratmaz o katlayarak yansıtır.
Veya bedensel yansımalarına bakarsak sperm hareketlidir, içsel dinamik ve enerjisi vardır. Yumurta pasiftir, sabittir, hareketsizdir. Sperm yumurtaya özünü verir, aktarır, yumurta alıcıdır. Ardından hızla o spermin verdiği özü kendi içinde böler, çoğaltır bereketlendirir ve bir bebek meydana getirir. Yani önce çoğaltır sonra şekillendirir ve doğum ile meydana getirir. Doğumun özünü veren Tanrısal yüzdür, doğuran ve yaşatan Tanrıçasal yüz…
Veya o topraktır. Tohumu toprağa ekersiniz ve o suyuyla mineraliyle o tohumu ağaç yapar besler… İşte o yüzden toprak “anadır”. Kadim zamanlarda ve semavi dinlerde kadın toprağa ve toprak da rahime benzetilirdi bu yüzden. (Kuran’da ki “Kadınlar sizin tarlanızdır” ayetinin ezoterik sırrı da budur.) Dünya, kadın olarak var sayılır çünkü o, toprak ana yani ana tanrıçadır. Tanrıça yani dişil prensip sonsuz şefkat ve nihai uyum ile dengenin kendisidir.
Semavi dinler ve tanrıça
Tanrıçanın sadece paganizme ait bir kavram olduğu sanılır ama öyle değildir. Yaratıcının yarattığı Yin ve yang yani dişil ve eril enerji-bilinç, ezoterik ve kadim bir sırdır, haliyle ezoterik bütün kültlerde bu sır mevcuttur.
Eski kadim zamanlarda Tanrı ve Tanrıçanın doğrudan Yaratıcı tarafından yaratıldığı ve onların ezoterik sırrı biliniyordu o yüzden bunlar açıktı. İnsanlığın bilinci düşünce, insanlar özü unuttular, sırların mahiyetini de… Ve insanlar şekle bağlı kalmaya başladılar böylece semavi dinlerde de Tanrıça bilgisi gizlendi. Ancak görebilecek gözlere sunuldu bu bilgi.
İncil’de ‘Meryem Ana’ formu içinde saklanmış olarak görüyoruz Tanrıçayı. Yahudilikte ise ‘Shechina’, tanrısallığın dişil yönünü temsil eder yani Tanrıçayı. İslam ezoterizminde ise Tanrı ve Tanrıça yani eril ve dişil enerji-bilincin sırrı besmelede gizlidir; “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” Rahman ve rahim hemen hemen aynı manaya gelir lakin rahman eril, rahim ise dişildir. Bu da Yaratıcı olan Allah’ın evreni yaratmadan önce eril ve dişili (yin-yang) yarattığı ve sonra bunun üzerinden yaratımın gerçekleştiği sırrını içermektedir. Aynı prensibi ve sırrı Zariyet suresi 49. Ayette de görürüz; “Her şeyi çift (erkek ve dişi) yarattık”
Semavi dinlerde Tanrıçanın varlığını çok ayrı ve derin bir mevzudur, o yüzden bunu ayrı bir yazıda daha derinlemesine inceleyeceğiz.
Tanrıça nerededir ve temasa geçilebilir mi?
“Tanrıça doğadaki her şeydir… Ve doğadaki her şey kutsaldır. Bak, Bu onun yüzü. Dinle, Bu onun sesi. O, Güzel olan her şeyin içindedir, Ve aynı zamanda üzücü olan her şeyinde…”
Cevap basit; temel yin prensip olduğu için her yerdedir ama onunla temas etmenin çeşitli yolları vardır. Bir kere o doğa anadır toprak ana. O yüzden onun bilincine doğanın içinde, özünde, kadim ormanlarda dokunulur. Ayrıca Tanrıça enerjisini almaya daha açık kutsal enerji merkezleri ve ley hatları vardır, buralara genelde eskiler Tanrıçaya ait mabetler kurmuşlardır, bu kutsal mabetler de bu bilince temas etmek için uygun yerlerdir.
Ama en önemlisi kadınlar Tanrıçanın beden bulmuş halidir o yüzden kadınların içlerindedir Tanrıça.
“Ben her kadının içindeyim, kadın bedeni benim kutsal mabedimdir. Beni bir kadının kalbinde ara, benim şefkatimi bir kadının sarılmasında hisset.”
Ay ve kadınlar arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Ayın hareketleri Tanrıçayı taklit eder, kadının fiziksel süreçleri de Ay’ı… O yüzden Tanrıçanın fiziksel yüzü olan Ay ile kadınlar arasında doğrudan bağlantı vardır. Misal; Regl dönemleri ayın fazlarından etkilenir.
Dolunayda ağda yapan kadınlarda daha az tüylenme meydana gelir ve dolunayda östrojen hormonunda artış söz konusu olabilir ve bu da aşırı hassaslaşmaya sebep olabilir. Yani Ay’ın fazları doğrudan kadınları daha fazla etkilediği biliniyor.
Kadınların sezgileri daha güçlüdür çünkü ay sezgilerin gezegenidir ve sezgiler ile kadim sanatların derin sırları doğrudan Tanrıça ile alakalıdır. Tanrıça, Ay ile de fısıldar sırlarını kadınlara. Ay- Tanrıça ve kadınlar arasındaki sır dolu bir bağlantı söz konusudur.
Kısacası Kadınlar, Ay ve Tanrıça arasında güçlü bir bağ vardır ve kadınlar Tanrıçanın bedenlenmiş halleridir, Tanrıça’nın yürüyen kutsal mabetleridir onlar. Ancak bir kadının kalbine temas ederek veya içimizdeki kadını kabul ederek Tanrıça’ya ulaşabiliriz. İkisi de aynıdır aslında.
Bir erkek bir kadının kalbine girdiğinde, onu anladığında içindeki “kadını” kabul eder ve Tanrıça’ya ait parçasını ortaya çıkarır. Bir kadın da aynı şekilde bir erkeği anladığında içindeki güçlü “erkeği” kabul eder ve Tanrı’ya ait olan parçayı ortaya çıkarmış olur. Böylece içimizdeki Tanrı ve Tanrıça uyanmış olur ki bu da eril-dişil enerjinin dengelenmesi demektir.
Öyleyse hem kadının hem erkeğin, içindeki “kadını” kabul etmesi Tanrıça ile temas etmenin ruhsal yöntemidir.
Sonrasında ise onu doğada, bir çiçeğin fısıltısında, bir nehrin akışında, rüzgarın tesiri ile ağaç yapraklarının uğultusunda, yüksek bir tepede, bakir bir vadide bulabilir ve onunla temasa geçebiliriz. Dinlerseniz eğer anlarsınız ve hissedersiniz varlığını, şefkatini, o fısıldar daima ruhlara, ruhlardan kalplere, kalplerden benliğe… Böylece sessizce dinleyebilirsiniz kutsal ana’nın ninnisini ve size fısıldar eski sırların gizli bilgeliğini.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder