5 Mayıs 2018 Cumartesi

Telepati ----3

Telepati ve Ruhsal Görü'nün Farkı

Klasik paranormal olaylar olan Telepati ve ruhsal görü, aslında duyu ötesi algı adıyla bilinen yeteneklerdendir. Bu iki yeteneği birbirinden ayırmak güçtür. Genellikle Telepati (Uzaduyum), zihinler arasındaki paranormal bilgi iletişimi olarak kabul edilir; "ruhsal görü"deyse bilgi başka bir zihnin yardımı olmaksızın elde edilir. 

Oldukça yakın bir zamana kadar Telepatinin bir çeşit manyetik yada elektriksel etki olduğu düşünülüyordu. Oysa bunun böyle olmadığı deneylerle ispatlandı. Bir kere elektriksel enerjinin uzaklık arttıkça zayıflaması gerekir. Ama Duyuötesi algılama uzaklıktan etkilenmez.

Bir elmaya baktığımızda onu görürüz. Ama,eğer bu elma görme alanımız dışında, örneğin başka bir odada, hatta kilometrelerce uzakta bir yerdeyse ve biz zihnimizde onu görebiliyorsak işte bu Duyuötesi algıdır. 

Birkaç örnek verelim. Çoğu kez yaşadığınız anı sanki daha öncede yaşamış yada bir filmde görmüşsünüzde hatırlayamıyorsunuz izlenimine vardığınız olmuştur. Yine birisini düşünürken aniden o kişiden telefon geldiği yada yolda karşılaştığınız çok olmuştur.

Telepati ve Empati'nin Farkı

Düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulması, iki zihin veya ruh arasında imaj, fikir, sembol tarzında ortaya çıkan tesir alış verişi olarak da tanımlanan telepati ile yine parapsikolojide kullanılan empati teriminin sık sık birbiriyle karıştırıldığı görülür. 

Empati (İng: empathy), birbirlerine manevi bakımdan sıkıca bağlı iki canlı arasında, duygu ve ruhsal hallerin aktarılması fenomenine ve bu psişik irtibata Parapsikoloji'de verilen addır. Kimilerince telepatik bir irtibat biçimi sayılmaktaysa da,telepatiden farkı, tanımından da anlaşılacağı gibi, empatide düşünce ve imaj aktarımının olmamasıdır.

Telepati, parapsikolojide tek başına, bağımsız bir konu gibi görünmesine karşın ESP'nin (Extra Sensorial Perception) bir alt başlığıdır. Yani bağlı olduğu ana konu (DDA) (Duyu dışı Algılama) dır. 

Duyu dışı algılamanın içinde yalnızca telepati yoktur; eşyalardaki psişik izleri okuma, geleceği okuma, durugörü (Clairvoyance), geliştirilmiş deri duyarlığı yani parmak uçları ve yanaklarla algılama vb. şeyleri de içine alır. Telepati de dahil, bu olaylar, her ne kadar "Extra Sensorial Perception" kategorisine girse de sonuçta, insanın o kaba fizyolojik yapısının ardındaki ince yapıda büyük bir enerjisel etkinliği gösterir. Büyü, sihir, dua gibi telepati de böyledir.

Telepati ruhsal bir yetenek olduğu için şu anki zaman ve mekanın hiç bir sınırlamasına maruz kalmaz. 

Örneğin Einstein’ın ünlü teorisine göre hız bir zaman ve mekan ilişkisidir. Düşünce hızı şu ana kadar bilinen hızlardan yani ışık hızından dahi daha hızlıdır. Şimdi bizden yaklaşık 8 ışık yılı uzaklıkta bulunan Alfa Zentrum yıldızına çok güçlü bir ışını buradan yollamış olsa idik, bu ışık oraya yaklaşık 8 yıl sonra varacaktır. Diyelim ki orada bulunan bir dostumuz ile telepati denemesi gerçekleştirsek bizim düşüncelerimiz düşündüğümüz anda orada olmaktadır. Fakat ışık 8 yıl sonra oraya varacaktır. Nitekim Apollo 13 uzay uçuşları esnasında başarıyla gerçekleşen telepati deneyi bu teorinin aslında pratik olarak bir ispatıdır. Çünkü burada artık yakın mesafeler söz konusu değildir.

Telepatik iletişim herhangi bir zaman ve mesafe tanımamaktadır. Aslında hiç bir psişik yetenek zaman ve mekan tanımaz çünkü psişik yeteneklerimiz beyne ait özellikler değil psişeye ait, ruha ait özelliklerdir. 

Aslında her şey ruhsal doğanın bir yansımasıdır. DDA (Duyular Dışı Algılama) fizik duyuların bir uzantısı değildir, fizik duyular ruhsal doğanın bir uzantısıdır. Algılama dokunma duyusu şeklinde başlayıp ruhsal algılamaya kadar uzanır.

Dolayısıyla telepati bizlerin dar bilinç yüzeyinde gerçekleşen bir fenomen değildir. Algıladığımız herhangi bir duyular dışı enformasyon öncelikle bizim bilinç dışı dediğimiz alanda tezahür eder. Ve orada bir takım değişimlere uğrayarak örneğin sembollere bürünerek bilinç alanımıza çıkar ve bu şekilde bir DDA elde etmiş oluruz. 

Aynen sezgilerimiz gibi. Sezgilerimizin de işleyiş mekanizması buna benzemektedir. 

Bize ulaşan herhangi bir bilgi bilinçaltında bir süre bekler. Bazen çeşitli yorumlara bürünebilir ve bizim bilinç alanımızda boş bir alan yakaladığında o bilgi hemen bilinç üstüne çıkıverir. 

Fakat sezgileri telepatiden ayırt eden en önemli husus; telepatide herhangi iki insanın birbirleriyle gerçekleştirdikleri bilgi veya duygu alış verişi söz konusu iken sezgiler bizim üst bilincimizden, ruhsal dünyadan veya rehber varlıklardan gelmektedir.

İşte telepatların veya yüksek psişik hassasiyete sahip medyomların kolay bir şekilde telepatik algılamayı gerçekleştirebilmeleri onların bilinçaltında yer edinen tesiri bilinç üstüne çok az bir yorumla ve rahat bir şekilde geçirebilmeleriyle mümkün olmaktadır.

Her birey dış dünyadan sayısız enformasyon edinir ve çok az kişi bunları olduğu gibi, sembolsüz yorumlayabilmektedir. Ve bu kimselere de psişik insan veya hassas kişi demekteyiz. 

Bazı medyomlar bu yetenekleri sayesinde öte alemdeki varlıklarla da iletişime geçebilmektedirler. Onlarla telepatik bilgi alış verişi imkanı vardır. Hatta bedensiz varlıklarla telepatik iletişime geçmenin bedenli varlıklardan daha kolay bir şekilde gerçekleştiği belirtiliyor. Çünkü karşıdaki varlığı maddeye bağlayacak herhangi dünyasal bir aracı bulunmamaktadır. Fakat bu parapsikolojinin değil metapsişik araştırmacıların konusudur ve medyomluk başlığı altında incelenmektedir.

Ruhsal dünyayla telepatik olarak bağlantı kurabildiğimiz gibi aslında telepati ruhsal dünyanın iletişimi veya ana lisanıdır. Bugün metapsişik bilimin ulaştığı ilginç konulardan biri de bu olmuştur.

Metapsişik bilimi ötealem araştırmasına devam ederken bilim adamları da bu arada hücreler arası telepatinin mevcudiyetini kanıtlamışlardır. Ve “Telepati Hücrede Başlar” isimli bir makaleyle de bu buluşlarını kamuoyuna duyurdular. 

Geçtiğimiz yıllarda Rus bilim adamları iki farklı odacığa koydukları aynı tip hücrelerin birbirleriyle aralarında herhangi bir bağ olmadan haberleşebildiklerini keşfettiler. Pratikteki bu keşfin teorik sonucu aslında tüm hücrelerin, birbirleriyle mükemmel bir şekilde telepatik olarak haberleşiyor olmalarıdır.

Hücrede görünen bu telepatik iletişimin son yıllarda kuantum araştırmalarıyla beraber ataomaltı düzeyde de gerçekleştiği ispatlanmıştır. 

Birbirine zıt yönlere gönderilen iki foton, birbirinden ışık yılı uzaklıkta da olsalar birbirleriyle ilişkilerini yitirmiyorlar. Fotonlardan biri yönünü değiştirdiğinde diğeri de yön değiştiriyor. Bunlardan herhangi birinin herhangi bir özelliği ölçülmeye karar verildiğinde aynı özellikleri evrenin bir başka yönündeki eşi de sanki birbirleriyle haberleşiyorlarmış gibi aynı anda yanı özellikleri sergilemektedir. 

Evrende ışıktan daha hızlı bir şey yok kabul edildiğinden, aradaki bağın ne olduğu bir türlü çözülemiyordu. Fakat bu “lokal olmayan” bağlantıların zaman ve mekanı aşan özelliklerinin esrarı 1960’lı yıllarda John Bell tarafından matematik yoluyla ispatlanıp 1980’li yıllarda da deneylerle gösterilen “madde ötesi uzak etki”, subatomlar alanda gerçekleşiyordu.

Bu esrarengiz telepatik ilişkinin daha kolay anlaşılabilmesi için, atomlardan başlayarak hiçbir kütlenin kendi başına buyruk olmadığının kabul edilmesi gerekiyor. Kısaca her şeyin birbirleriyle bağlantılı ve “bir” olduğu kesin. Burada kanıtlanmış olan şey tam anlamıyla bir devrim.

Bilim adamları farklı kıtalardaki iki farenin beynini birbirine bağlayarak, telepati yapmalarını sağlanmıştır;Brezilya'da bir araştırma enstitüsünde bulunan fare, elektronik bağ sayesinde ABD'de bir laboratuvarda bulunan diğer fareye sinyal göndererek onu yönlendirdi ve ödülü almasını sağladı. Araştırmacılardan Miguel Nicolelis, iki beyin arasında işlevsel bağlantı kurarak iki beyinli bir 'süperbeyin' yarattıklarını savundu. Nicolelis, bu buluşun felçli hastaların tedavisine ışık tutabileceğine dikkati çekti

----------Görüldüğü gibi evrende her şey aslında birbirleriyle bağlantılı ve birbirleriyle birlik içerisindedir. Hiç bir şey bu bütünsel enerjiden kendini ayırt edemiyor.

Zaten telepatinin de bizlere en üst düzeyde anlatmak istediği budur. Yoksa iki insanın zihninde bir tenis maçı gibi düşüncelerin oradan oraya aktarılması değil. 

Çok daha yüksek seviyede insanlar arasında, insanlarla hayvanlar, insanlarla bitkiler arasında, hücrelerle hücreler, atomlar arasında yani tüm varlıksal alanlarda bir birliğin mevcudiyetini göstermesidir.

Sonuç olarak bundan yaklaşık 150 yıl önce başlayan telepati araştırmaları her ne kadar uzun bir gelişim süreci göstermiş olsa da bizler hala telepati hakkındaki anlayışlarımızı geliştirmeye devam etmekteyiz. 

Metapsişik, parapsikoloji ve modern bilim alanlarının araştırmaları devam ettikçe de yeni yeni anlayışlara ulaşabilmemiz içten bile değil.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder