Sonraları oluşturan “PSI” enerjisi kavramıyla bu boşluğu doldurmaya çalıştılar. Dolayısıyla parapsikologlar laboratuvarda yapmış oldukları sayısız deneylerle telepati ve benzeri fenomenleri okült alanın dışarısına çıkarıyor fakat bunların açıklamasına, nedenlerine, nasıl ortaya çıktıklarına gelince pek başarılı olamıyorlardı.
Özellikle telepatinin hangi şartlarda daha yoğun bir şekilde gerçekleştiği, sempatik bağın telepati üzerindeki güçlü etkisi, istatistik ve ihtimal hesapları, telepatinin zaman ve mekanla ilgisi, telepatik yolla oluşturulan trans, rüyada telepati, bitkiler ve hayvanlar üzerinde telepatik çalışmalar parapsikolojinin başarılı olarak düşünüldüğü alanlardır.
Fakat Duyular Dışı Algılamaların mekanizması konusundaki teoriler ya birçok parapsikoloğun tartışmaları arasında eriyip gitmiş ya da açıklamalar için son derece yetersiz kalan araştırmalarla sınırlı kalmıştır.
1930’lardan 1960’lara kadar bu böyle süregelmiştir. Ta ki Rusların ve ona bağlı Demirperde ülkelerinin bu dönemlerde konuyla ilgili araştırmalarını yoğunlaştırıncaya kadar. Rusların bu konuda yapmış oldukları araştırmalar ve sonuçları birçok batılı parapsikologda büyük bir şaşkınlık etkisi yarattı.
Rusya gibi doğu bloğu ülkeleri, telepati için Bio Enfermasyon terimini kullanmaktadır
En uzak mesafelerde telepati deneyleri, telepatik trans ve telepatik telkin konuları, hayvanlara gönderilen telepatik telkin çalışmaları ve askeri alanlarda yapmış oldukları gizli çalışmaları ile Ruslar konuyla ilgili dünyadaki liderliklerini uzun bir dönem kimseye kaptırmadılar.
Metapsişik araştırmacıları ile parapsikologları birbirinden yollarını ayırmalarına neden olan en önemli özelliklerden biri de öte alem araştırmalarıdır.
Sonuç itibariyle metapsişik çalışmalar insan varlığını birçok yönüyle ele alarak onu, sadece dünyaya tesadüfen doğmuş bir varlık olarak değerlendirmemiştir. Böyle olunca da bilgi edinme yöntemleri diğer bilimlerden daha farklı olmaktadır.
Bir parapsikoloğa göre telepatinin tanımı aşağı yukarı şu şekilde olmaktadır:
“Telepati düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulmasıdır. Bilinen duyular, ya da herhangi bir araç kullanmaksızın, her türden düşünce ve duygunun zihinden zihne gönderilip, alınması tarzında yapılan bir haberleşmedir.”
Metapsişik disiplin bu tanıma katılmakla beraber şunları da eklemektedir:
“İki zihin veya ruh arasında imaj, fikir, sembol tarzında ortaya çıkan etki alış verişidir, insan zihninin ve psişik varlığının zamanla yozlaşmış bir yeteneğidir.
Telepati mantal seviyedeki birçok psişik ve spirit olayların, fenomenlerin esası olmasından dolayı önemlidir. Ruhsal irtibatlar, -medyomsal celse çalışmalarında olduğu gibi- derin telepatik bir birleşmedir.
Telepati, evrensel bir bilgi iletişim aracıdır.”
İlk etapta telepati deyince herkesin aklına bir kişinin diğer bir kişinin tüm düşüncelerini olduğu gibi kelime kelime algıladığı gelmektedir. Oysa bugün telepatinin mekanizması için aynı şeyleri söylemek biraz zordur.
Telepatide kelimelerle değil imajlar ve birtakım sembollerle düşünce alış verişi yapılır.
Eğer kelimelerle telepati gerçekleşseydi iki farklı kültüre ait insanın birbirini anlaması çok zor olurdu. Oysa bunun yapılmış deneyleri vardır. Farklı ülkelerden, birbirinin dillerini hiç bilmeyen kişiler de telepati deneylerinde oldukça başarılı oldular.
Diyelim ki gönderici olan kişi kalem objesini seçmiştir. Bu kişi oturup kalem yazısına bakmıyor. Kalemin şekline bakarak o objenin zihninde uyandırdığı sembol veya imajı gönderiyor. Alıcı olan kişi ister İngiliz olsun ister Fransız oda göndericinin zihnindeki imajı yakalıyor.
Bu konuyu dünyada konularla ilgili ün yapmış psişik hassas Ingo Swann “DDA” kitabında kendi başına gelen deneylerden yola çıkarak çok güzel anlatmış. Yapmış olduğu durugörü deneylerinde önce kendisinden uzakta veya kapalı bir yerdeki nesneleri anlatması isteniyor, ilk denemelerde %20-%30’luk bir başarı elde ediyordu. Daha sonra gördüğü resimleri anlatamadığını onları imajlar şeklinde algıladığı için çizmek istediğini belirtiyor ve bu şekilde çizim yaparak başladığı deneylerde de %80, %90’lara varan bir başarı yakalıyordu. Dolayısıyla imge ve imajinasyon yeteneği tüm psişik yeteneklerin odak noktasını oluşturmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder