4 Mayıs 2018 Cuma

Kalbi ve kendini keşfetmek.

_____ " İCSEL YOLCULUK" _____

Budizm'de gerçekliğin doğasının 'iç görü yöntemi' ile sezilmesine 
Vipassanā adı verilir.

Başka bir deyişle Alan Watts 'ın Zen Yolu' nda belirttiği gibi 

"Sezgilerin açılmasıyla bilgeliğin (prajna) başlamasıdır.” 

Eğer bilgeliğimizi kullanabilirsek, iç görüler de 
kendiliklerinden gelir giderler. 

Bu yol doğal olarak zihni bağımsızlaştırma yoludur. 
ve buna 'Prajna Samadhi' 
(Bilgelik, içgörü ile, sezgi ile ulaşılan aşkın bilinç) denir,

Budist felsefede akıl kadar sezgi de önemli bir yer tutmaktadır.

Prajna, insan aklının bütün varlık biçimlerini algılamadan önce onları kavramlar içinde anlamaya çalışır
ve nihayetinde dolaysız ve sezgisel bir deneyim elde eder.

İllüzyon ile gerçeği birbirinden ayırarak nihai hedef olan mokşa’ya ulaşmayı sağlayan önemli bir enstrüman olan Dhyana,
dıştaki tüm nesnelere bağımlılığa son vermek anlamına gelir; 

Konsantrasyonla ikilikten kurtulup, bütünlüğe ulaşmak olan 
Samadhi ise içsel huzura ulaşmaktır

Samādhi’nin geliştirilmesiyle, 
kişinin zihni kirlerden arınmış olur.

Budizme göre insan; bir “arınma” varlığıdır.

Ancak erdem (prajñā veya vipassana) tüm kirlenmeleri ortadan kaldıracaktır.

“Tinsel sezginin derinleşmesi” 

(arzuların susuzluğundan ve acıdan kurtulabilmeleri için 
bir “sezgisel görüş” (insight) kazanmak)

ve “Tanrısal irade ile birliğe ulaşma”

bu yolda gerçekleştirilen Meditasyondaki 
en önemli amaçlar arasındadır. 


Eski Mısır ezoterizmini, eski Yunan ezoterizmini (Platon, Pisagor), İbrani tradisyonlarını, Zerdüştçülüğü ve Hristiyanlığı eklektik bir tutumla sentezleyen, birçok tarikatın benimsediği mistik bir felsefe olan 
Gnostisizm de
Tanrısal, mutlak bilgiye bir anlık aydınlanmayla, 
sezgiyle ulaşılabileceğini ileri süren bir akımdır. 

Her hâlükârda
bütünle birlikte olmak onunla yakın bir ilişki kurup 
onun imgelerini ve simgelerini sezebilmek, 

ancak ' İÇ GÖRÜ ' ile mümkündür.

●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●

"Bergson'a göre, 
bir bilgi ve bilme biçimi olarak içgüdü, 

bir tür "iç görü"dür. 

Kökleri derinde olan, 
bildik günlük bilince benzemeyen bir farkındalıktır. 

Tanımak üzere yöneldiği konuyu, 

bir iç görü biçiminde, içeriden ve bir bütün olarak; 
üstelik bir kerede kavramadır. 

Burada yanılma yoktur; 

___çünkü sözün işe karışmadığı bir bilmedir bu___ 

ve insanda zihni, eleştiri yapamayacak biçimde kavrar kuşatır. 

Bergson, "içgüdü" olarak adlandırılan bu bilme yetisine "SEZGİ" der. 

Onun "sezgi" ile kast ettiği şey, 

İslâm Tasavvufunda 

"KEŞİF", "mükâşefe" ya da "doğuş" denilen şeyin ta kendisidir. 

Bu benzerlik nedeniyle, 

Bergson'la ilgili Türk-İslâm yazınında, 
sık sık Bergson'un Gazzalî'nin sufî öğretisinden 
yararlanıp etkilendiği söylenir."[1]

●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●

Bir şeyi örten perdeyi kaldırarak açığa çıkarmak 
anlamına gelen "Keşif " kelimesi, 

tasavvuf literatüründe ayrı bir öneme sahiptir. 

Mutasavvıflara göre keşif, 
belli rizâyet ve mücahede sonucu, 

bir takım kabiliyet ve melekelerin iyice geliştirilmesi 

ve ruhî bazı güçlerin meydana çıkarılması demektir.[2] 

●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●

Keşif, 

akıl ve duyularla ulaşılmayan bazı bilgileri 

kalp gözüyle görmeyi, sezgi aracılığıyla kavramayı ifade eder. 

Keşif yoluyla kazanılan bu biigiye 

marifet, 
irfan, 
ilm-i mükâşefe, 
ilm-i bâtın gibi adlar verilir. 

Mutasavvıflara göre en üstün bilgilere keşif yoluyla ulaşılır. [3] 

●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●

Akıl ve nakil vasıtalı olarak bilgi verdiği halde 

keşif İnsana doğrudan bilgi sağlar. 

Bu bilgiler okuma ve yazma İle değil, 
ancak amel ve İbadet sonucu meydana gelir. [4]

●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●

"İslami tarikatlerde “keşif gözü” 

Uzakdoğu dinlerinde “üçüncü göz” denen hale sahip olmak da 

astral temizlikle, manevi kuvvetlerle mümkündür

Sözlükte “perdeyi ve örtüyü kaldırmak, 
kapalı olan bir şeyi açığa çıkarmak, 
var olan fakat niteliği bilinmeyen şey hakkında bilgi edinmek” 
gibi anlamlara gelen keşf kelimesi (Kāmus Tercümesi, III, 720) ni 

Sûfîler 

hem “perde arkasında ve aklın ötesinde olduğu için 
gāib olan bazı şeyleri bilme”, 

hem de “Allah’ın tecellilerini temaşa etme” anlamında kullanmışlardır.

Keşf konusu üzerinde Muhyiddin İbnü’l-Arabî de 
geniş olarak durmuş, 

hatta tasavvuf anlayışını 

“keşf yoluyla elde edilen bilgi” anlamına gelen 
Mârifet üzerine temellendirmiştir. 

___Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye göre keşfin birçok çeşidi vardır. 

Aklî keşf ile (nazarî keşf) akledilenler üzerindeki perde kalkar 

ve mümkin varlıkların sırları ortaya çıkar. 

Kalbî keşf ile müşâhedeye has çeşitli nurların üzerindeki perdeler kalkar. 

Sırrî keşf ile yaratıklardaki sırlar ve varlıkların yaratılış hikmetleri ortaya çıkar ki buna ilham da denir." [5]

●▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬●

"Sufi terminolojide, 
keşf sözcüğüne eklenen ad veya sıfatlarla türetilmiş terimlerden 
bazıları şunlardır:

__Keşf-i nazari: 

Kalb gözünün açılması sayesinde, görünmez alemle irtibata başlama. 

Sufi anlayışa göre, görünür âlemden gelen tesirler, kir ve paslar kalb gözünün görünmez âlemi görmesine engel olan bir perde oluşturur ki,

kişi maddi zevklerin peşinde koşan nefsini terbiye ettiği takdirde bu perde kalkar ve görünmez âlemle temasa başlar. 

Bu teması sağlayabilmiş olanlar için, daha ileri aşamalardaki yetenekler sırasıyla, keşf-i nurî, keşf-i ilâhî ve keşf-i ruhanî olarak belirtilir.

__Keşf-i manevi: 

Hakikatlerin soyut yüzünü temaşa etme, 
eşya ve olayları mânâ olarak algılama, 
eşya ve olayların ardındaki anlamı idrak etme olarak ifade edilir. 

Olayların ardındaki anlamı idrak etme, 
neo-spiritüalist görüşte, 
sezgi ve gözlemlerle olayların dilinden anlayabilme olarak belirtilir.

__Keşf-i muhayyel:

Haberci rüyalar ve vizyonlardan 
sembolik biçimlere bürünmüş olanları ifade eden keşf. 

Haberci rüyalarda görülenlerin 
insanın hayal gücünün kendine göre bir biçim vermesi 

(-buna parapsikolojide renkli cam etkisi denir-) 

gibi birtakım nedenlerle asli ve özgün hallerini koruyamamış, 
çeşitli biçimsel değişikliklere uğrayarak zihne gelmiş 
olmalarından dolayı yoruma gerek duyan keşftir.

__Keşf-i mücerred: 

İnsanın hayal gücü tarafından değişikliğe uğratılmadan gelen 
ve aynen görüldüğü biçimde gerçekleşen 
haberci rüyaları ve vizyonları ifade eden keşf.

__Keşf-i havatır: 

İnsanın zihnine gelenleri 
ya da kalbinden geçenleri araştırması 

ve bunlardan hak olanları (doğru olanları) 
batıl olanlardan ayırt ederek saptaması. 

Bu, neo-spiritüalizmdeki, 

vicdan sesini nefsaniyetin sesinden ayırt etmeye 
yakın anlamdaki bir keşftir; 

müsbet ve menfi olarak belirtilebilecek sezgilerin 
ayırt edilmesini de kapsar.

__Keşf-i zamair: 

Bir velînin başkalarının 
kalbinden ve zihninden geçenleri bilmesi. 

Bu yetenek parapsikolojide “düşünce okuma” adı altında incelenmektedir.

__Keşf-i ahval-ı kubur: 

Bir velînin ölüm olayı ile bedenlerini terk etmiş olan kimselerin 
görünmez alemdeki hallerini bilmesi. "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder