5 Mayıs 2018 Cumartesi

Herkes telepat olabilir,önemli olan displinli çalışmak ..

Ruhsal dünyanın iletişimi veya ana lisanı ;TELEPATİ (Uzaduyum)

Araştırmacılar Avusturalya’daki bazı orman kabilelerinin bir tür zihinsel iletişim metodunu kullandıklarını bildirmektedir.lkel topluluklarda, doğayla haşır neşir bir halde yaşayan yerli (aborigines) dediğimiz insanlar uzun bir süredir, özellikle Avustralya'daki doğal çevreleri içinde, antropologları ile paikologların çalışma konusu olmaktadırlar 

Bu araştırmacılardan biri olan Alexander Markey, Yeni Zelandalı Maoris’lerin günümüzde hala telepati kullanarak iletişim sağlayabildiklerini yazmış olduğu bir kitabında ifade etmektedir. Ormanda bir kabileden diğerine seyahat ederken, sözlerinin daha önce iletildiğini farketmişti. Gideceği yere varınca tüm kabilenin, kendisini beklediğini görmekteydi. Oysa bu haberin kabileye fiziksel bir vasıtayla ulaşması imkânsızdı. 

Mistik tecrübeleriyle tanıdığımız Hindistan halkı, telepati ve benzer psişik yeteneklere çok yabancı değildir. Buradaki fakir, yogi ve keşişlerin kendilerini tanıma yolunda keşfettikleri yeteneklerini kimi zaman insanlara da sergilediklerini biliyoruz. Bu kimseler, konsantre olma üzerine hayatları boyunca çalışmaktadırlar. Dolayısıyla birtakım fenomenleri uygulamada oldukça başarılı olmuşlardır.

Afrika'da bazı kabilelerin, DDA yeteneklerini kullanarak haberleşmelerini sürdürdükleri bilinmektedir. Büyük Sahra Çölü’ndeki vahalarda yaşayan bu kabileler, bulundukları vahaya yaklaşmakta olan kervan konvoylarını 1000 mil (yaklaşık 1600 km.) ötelerden, içindeki canlılar ve öteki ağırlıklarıyla birlikte algılayabilmektedirler. Araştırmak isteyenler için bu kabilelere örnek olarak Tabu yerlilerini örnek verebiliriz.

Yine, gizli bilimlerle uğraşanlarda (okültistlerde), teozofi ve tasavvufta ustalaşmak isteyenlerde, telepati yeteneğini geliştirip kullanmak,öteden beri yaygındır. Bu değişik ekollerin telapatları kendi bölgelerinde, “olgun ve keramet ehli” olarak değerlendirilirler.

Yüzyılımızın başında telepati deyince iki veya daha fazla sayıda insanın birbirlerinin duygu ve düşüncelerini anlamaları olarak gayet sade bir şekilde açıklanıyordu. Fakat artık bu tanımın telepati için oldukça yetersiz olduğu anlaşılıyor.

Telepati sözcüğü 1882'de F.W. Mayers tarafından İngiliz Ruhsal Araştırma Derneği'ni kurduğu zaman konmuştur. Kelime, Yunanca'dan türetilmiştir. Tele, uzaktan, pathos ise duygu, düşünce demektir.

Telepatide, alıcı ve verici olmak üzere en az iki kişi vardır. Telepati esnasında düşüncesini yayan, gönderen kimseye Ajan (Agent) yani verici denir. Alıcı (Percipiant) ise telepati deneylerinde süje olarak geçer. 

Telepatinin Avrupa’da ilk olarak gündeme gelişi 1700’lü yılların sonlarına doğru gerçekleşti. Bu olay, 1750 ve 1759 yılları arasında teoloji, felsefe ve hukuk öğrenimi gören fakat sonra tıp alanında kendini yetiştirmek için Viyana Üniversitesi’ne kaydını yaptıran Alman Doktor Franz Anton Mesmer’in manyetizma ile ilgili çalışmaları sonucunda oluşmuştur. 

Mesmer insanların birtakım evrensel güçleri birbirlerine aktararak bazı rahatsızlıkların giderilebileceğini savunmuş ve bu enerji akışına da Manyetizma adını vermişti.

1900’lü yıllara geldiğimizde bu türden fenomenleri tanıyan, deneyleyen fakat bunların sebebini herhangi bir ruhsal faaliyet olarak görmeyen, insanı psişik bir yapıdan yoksun tanımlayan bazı bilim adamları ise diğer ekollerden koparak konuyu materyalist açıdan değerlendiren parapsikoloji alanında çalışmalarını devam ettirdiler.

Parapsikoloji birçok paranormal olayı kapsamı altına alıyor fakat bunları “ruh” ve “psişe” kavramından bağımsız bir şekilde açıklamaya çalışıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder