"Hemen bütün mistik öğretilerin özünde bir takım sembollere bağlı olarak, ‘görünenin arkasına bakabilme’ niyeti vardır.
Nitekim sembollerle düşünmeyi öğrenen insan, sırları çözmeye başladığı andan itibaren genişleyen ve güçlenen zihninin artan bilinç kapasitesiyle, zaman içinde aynı sembol ya da mitten daha derin sonuçlar çkarabilecek noktaya gelir.
Ancak sırların ifşasında, basitten karmaşığagiden anlaşılma kademeleri vardır.
Dolayısıyla, hiçbir zaman tam bir anlama mümkün olmaz.
Bir sembolün daha üst bilgileri de gizleyebileceği unutulmamalıdır.
Bu noktada, sembol kullanımının kaynaklarından biri olan “gizemcilik” anlayışını da hesaba katmak gerekir. Gerçeğin ancak sezgiye dayalı yani gizil yollarla kavranabileceğini savunan gizemciler, ‘tek hakikat’ bilincine varma sürecinde uygarlıklararası yorumların da ortak olduğunu belirtirler.
Nitekim evrene dair ezoterik ya da parapsikolojik bilgiler ile mitler ve efsaneler, sembollerin kültürlerarası aktarımını sağlayan unsurlardır.
Antik Mu, Atlantis, Maya Hindistan, Mısır, Yunan, Akdeniz uygalıkları gibi eski kültürlerin din ve inançları ile gizemciliğin etkisiyle oluşan hermetizm, panteizm, yeniplatonculuk, kabalacılık, spiritualizm, mistisizm, tasavvuf gibi düşünce
sistemlerinde / ezoterik doktrinlerde; bilinçaltı-bilinç-evren arasındaki enerjik iletişimi anlamlandıran kadîm semboller mevcuttur (Buckland 2005, Salt 2006, Gener 2012).
Bu anlamda; görünenin arkasındaki görünmeyeni yani fenomenlerin iç yüzünü sorgulayan tasavvuf da, mutlak varlık olan Tanrı mefhumunda her şeyi temellendirmiştir.
Ontolojik anlamda varlığı, varlığın sırrını ve özünü/kaynağını bilmeyi, anlamayı, açıklamayı esas alır.
Tasavvuf, ilahî sırrın gerisindeki hikmete ters düşmemek için hakikatin mecaz ile örtüldüğü ezoterik/bâtınî bir sistemdir.
Bilmek-bulmak-olmak yolunda önce bilgi içselleştirilir, sonra içselleştirilen bilgiyle bilinçlenilir.
Bâtın/iç keşfedildiğinde ise, sırra erişilerek varlıktan geçilip yok olunur.
İnsanı Tanrı’ya ulaştıracak gizli bilgideki sır ancak sembollerle paylaşılır.
Varlığı ve evreni anlamlandırarak sırrı/hikmeti aktarmakta kullanılan her türlü sembol (doğal varlıklar, sayılar, biçimler, geometrik şekiller vb.);
gizemci yaklaşımların tümünde olduğu gibi, tasavvufun gizemcilik anlayışında da mevcuttur.
Mutlak varlığın sırrı, imadadır.
İma da, tasavvufî sembollerin derin anlamlarındadır.
Varlık ve yaratılış hakkında duyularla algılanamayacak bilgiler, sembollerle anlamlandırılır.
Görünmeyendeki sır, manadır ve manayı algılamak, bir nevi içe bakış yöntemiyle öze dönmeyi gerektirir.
Tanrı insan-evren bütünlüğü içinde birlik-çokluk, ruh-madde, aşkınlık-içkinlik, ışık-karanlık, evvel-ahir diyalektiği hep birbiriyle yan yana ve iç içedir.
Zira her şey -doğası gereği- tamamlanmak, bütünleşmek, bir olmak ister.
Her varlık, Tanrı’yı kendi yaradılışındaki kapasiteye göre tecelli ettirir.
Hakikat hep aynı hakikattir
ama onu
duyan,
gören
bilen,
idrak edenlerin
bakış açıları ve seviyeleri sürekli değişir"
Doç. Dr. Özge ÖZTEKİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder