16 Mart 2018 Cuma

Kuşlar ve kuş dili -2

Benzer şekilde yine şamanlarda kuğu, avlanması yasak sayılan kutsal hayvanlardan biridir.

Genel ortak inançlar içerisinde Turna kuşu önemli yer tutar. Uzak doğu kültürlerinin yanında, Anadolu Alevilerinde de benzer şekilde kutsal hayvanlardan biridir. Halk edebiyatında Turna kuşunun sesini Hz. Ali’nin sesine benzetirler. Savaş meydanlarında gösterdiği üstün başarılar Hz. Ali cenkleri olarak dilden dile dolaşmış ve anlatılarda, savaş meydanlarında attığı naralar abartılı bir dille anlatılagelmiştir. Bu sebeple Hz. Ali’nin naraları turna avazına benzetilir.

“Hazret-i Şah’ın avazı,
Turna derler bir kuştadır.
Asası nil deryasında,
Hırkası bir derviştedir.”
Pir Sultan Abdal

Turnalar semahı ve Hubyar semahı da figürlerini Turnalardan almıştır.

İran edebiyatının önemli anlatıları arasında yer alan Simurg efsanesi, kuşların mitolojik kralıdır. Farklı kültürlerde benzer özelliklerle fakat değişik isimlerle anılmaktadır. Feridüddin Attar’ın da Simurg’u konu aldığı Mantıku’t Tayr isimli kitabı, farklı türden kuşların Simurg’la görüşmek için yaptığı uzun yolculuğu konu almaktadır:

Bir gün kuşlar Simurg’u görmek niyetiyle yola çıkmak isterler. Kuşlar, bu yolculuk için hazırlanacaktır. Kaf dağında yaşayan Simurg’a ulaşmak için yola çıkarlar lakin geçtikleri yedi vadiden sonra sayıları otuza düşmüştür. Kaf dağına otuz kuşla ulaşan grup, Simurg yerine bir ayna ile karşılaşırlar. Aynada görünen otuz kuştur, yani Simurg.

Yedi vadiyi aşan kuşlar, yedi nefsi aşmayı temsil ederler. Yedi nefs mertesini aşan kişi, kaf dağına ulaşmış olur ki bu mitolojik dağ, insanın gönlünü temsil eder. Nefs mertebelerini aşıp gönlüne ulaşan kişi, gönül aynasında kendisini görecek ve hakikatin kendisinde saklı olduğunu anlayacaktır.

Fil suresinde bahsedilen Ebabil kuşları da önemli dini motiflerden biridir. Ebabil kuşu ile ilgili çeşitli rivayetler olmakla beraber nasıl bir kuş olduğu bilinmemektedir.

“1- Elem tera keyfe feale rabbuke bi ashâbil fîl(fîli).
(Görmedin mi Rabbin ne yaptı fil sahiplerine!)
2- E lem yec’al keydehum fî tadlîl(tadlîlin).
(Tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?)
3- Ve ersele aleyhim tayran ebâbîl(ebâbîle).
(Üzerlerine sürü sürü kuşlar saldı.)
4- Termîhim bi hicâratin min siccîl(siccîlin).
(Onlara balçıktan pişirilmiş sert taşlar atıyorlardı.)
5- Fe cealehum ke’asfin me’kûl(me’kûlin).
(Derken onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi.)” (3)
Bir gün kuşlar Simurg’u görmek niyetiyle yola çıkmak isterler. Kuşlar, bu yolculuk için hazırlanacaktır. Kaf dağında yaşayan Simurg’a ulaşmak için yola çıkarlar lakin geçtikleri yedi vadiden sonra sayıları otuza düşmüştür. Kaf dağına otuz kuşla ulaşan grup, Simurg yerine bir ayna ile karşılaşırlar. Aynada görünen otuz kuştur, yani Simurg.

Yedi vadiyi aşan kuşlar, yedi nefsi aşmayı temsil ederler. Yedi nefs mertesini aşan kişi, kaf dağına ulaşmış olur ki bu mitolojik dağ, insanın gönlünü temsil eder. Nefs mertebelerini aşıp gönlüne ulaşan kişi, gönül aynasında kendisini görecek ve hakikatin kendisinde saklı olduğunu anlayacaktır.

Fil suresinde bahsedilen Ebabil kuşları da önemli dini motiflerden biridir. Ebabil kuşu ile ilgili çeşitli rivayetler olmakla beraber nasıl bir kuş olduğu bilinmemektedir.

“1- Elem tera keyfe feale rabbuke bi ashâbil fîl(fîli).
(Görmedin mi Rabbin ne yaptı fil sahiplerine!)
2- E lem yec’al keydehum fî tadlîl(tadlîlin).
(Tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?)
3- Ve ersele aleyhim tayran ebâbîl(ebâbîle).
(Üzerlerine sürü sürü kuşlar saldı.)
4- Termîhim bi hicâratin min siccîl(siccîlin).
(Onlara balçıktan pişirilmiş sert taşlar atıyorlardı.)
5- Fe cealehum ke’asfin me’kûl(me’kûlin).
(Derken onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi.)” (3)

Surede çok detaylı anlatılmamakla beraber kaynaklara göre Hz. Muhammed’in doğumundan çok önce dedesi Abdulmuttalip’in gençliğinde Mekke,  Aksum devletinin Yemen valisi Ebrehe tarafından kuşatılır. Şehrin dışında yer alan, Abdulmuttalib’e ait, deve sürüsüne el koyar. Bu durumu öğrenen Abdulmuttalip, Ebrehe’nin yanına giderek sürüsünü ister. Ebrehe bu duruma şaşırıp, “Ben senin şehrini kuşattım ama sen sürünü mü istiyorsun” der. Bunun üzerine Abdulmuttalip, “Sürünün sahibi benim ve onları korumakla yükümlüyüm, Mekke ise Allah’a aittir ve onu koruyacak olan da O’dur” der. Ebrehe bu cevaba karşılık, sürüsünü verip Abdulmuttalip’i gönderir. Ebrehe’nin ordusu ertesi gün Mekke’ye doğru hareket etmeye başladığında, bir anda gökyüzünü kaplayan bir kuş sürüsü belirir. Bu kuşlar ebabil kuşlarıdır. Ebabil kuşları, ağızlarında bulunan taşları ordunun üzerine bırakmaya başlar. Ordu, bir anda taş yağmuru altında kalır ve kısa süre içinde ordunun tamamı perişan olur.

Hz. Nuh’un da kuşlar ile ilgili kıssası Tufan anlatısında yer almaktadır. Tevrat’ta:

6– Kırk gün sonra Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı.
7-Kuzgunu dışarı gönderdi. Kuzgun, sular kuruyuncaya kadar dönmedi, uçup durdu.
8-Bunun üzerine Nuh, suların yeryüzünden çekilip çekilmediğini anlamak için güvercini gönderdi.
9-Güvercin konacak bir yer bulamadı, çünkü her yer suyla kaplıydı. Gemiye, Nuh’un yanına döndü. Nuh uzanıp güvercini tuttu ve gemiye, yanına aldı.
10-Yedi gün daha bekledi, sonra güvercini yine dışarı saldı.
11-Güvercin, gagasında yeni kopmuş bir zeytin yaprağıyla akşamleyin geri döndü. O zaman Nuh, suların yeryüzünden çekilmiş olduğunu anladı.
12-Yedi gün daha bekledikten sonra güvercini yine gönderdi. Bu kez güvercin geri dönmedi.” (4)

Anadolu Aleviliği sözlü geleneğinde çokça anlatılan menkıbelerden biri, Hacı Bektaş-ı Veli ile Hacı Tuğrul erenler arasında geçer. Hacı Bektaş-ı Veli, Suriye üzerinden Anadolu’ya girdiğinde “Hû Erenler!” diye bir nida eyler. O sırada aynı meydanda olan erenler arasında bir tek bu selamı duyan Kadıncık Ana’dır ve selama karşılık vermiştir. Meydanda bulunan diğer erler,  “Kimin selamını aldın, biz duymadık selam vereni?” derler. Kadıncık Ana da Suriye tarafından bir erin Anadolu’ya girdiğini söyler. Bunun üzerine Anadolu’ya gözcülük etmekle görevli Karaca Ahmet Sultan, mana gözü ile Anadolu’yu bir baştan bir başa gözetlese de yabancı bir güvencinden başka bir canlı göremez. Bu hali erenlere bildirince, Hacı Tuğrul, “Erenler, bir varalım hele kimdir?” deyip şahin donuna bürünür. Güvercini bulup tam üzerine varacakken güvercin yere iner. Ne var ki şahin olan Hacı Tuğrul, güvercini tam kapacakken, güvercin bir er olup şahini boğazından yakalar. Hacı Tuğrul, tekrar adem donuna bürününce Hacı Bektaş-ı Veli sorar: “Hey erenler, sizin usulünüzde mazluma zalim gibi mi yaklaşılır?” Hacı Tuğrul, bu kimsenin büyük bir er olduğuna kanaat getirip af diler. Hünkar’a sorduklarında neden güvercin olarak geldiğini sorduklarında, “Daha mazlum bir canlı aklımıza gelse o donda gelirdik” buyurur.

Hz. Süleyman’a, hem rüzgara, hem cinlere ve hem de hayvanlara hükmetme yetisinin ihsan edildiği rivayet edilir. Bu sebepten de Süleyman peygamber ile ilgili anlatılan kıssaların ve menkıbelerin genelde hayvanlarla ilgili olduğu söylenebilir. Tasavvuf geleneğinde ise Süleyman peygamberin ‘kuş dili’ bildiği çokça söylenegelir ki asıl anlatılmak istenen, elbette simgeselliği çokça kullanan tasavvuf ehli için bu değildir.

“Süleyman kuş dili bilir dediler,
Süleyman var Süleyman’dan içeri” diyen Yunus Emre’ye kulak vermek gerekir. Tasavvuf ehli, vermek istediği tüm mesajları, özellikle sözlü geleneği çok kullanan halka indirgemek için simgeciliği kullanmıştır. Bu rumuzlu dile ise kuş dili derler. Yunus Emre’nin işaret ettiği mesele de budur bir bakıma.

Ezidilerin en önemli dini figürü tavus kuşudur. Melek-i Tavus olarak adlandırılan bu tavus kuşu figürü, Ezidiler için şeytanın betimlemesidir. Tanrının, dünyayı yarattıktan sonra idaresini Melek-i Tavus’a bıraktığına inandıklarından dolayı Ezidiler, Melek-i Tavus’u çok önemser ve ona saygı duyarlar.

Genel anlamda birkaç cümle ile konuyu özetlemek gerekirse kuşlar, uçma eylemini gerçekleştirmesinden dolayı olsa gerek, tarih boyunca hep ilgi odağı olmuş ve ruh ile özdeşleştirilmişlerdir. Birçok toplum bazı kuş türlerini kutsal kabul etmiştir. Bazı toplumlar kuşları bir tanrı ya da tanrıçanın tecellisi olarak görürken, bazıları da peygambervari bir mana yükleyerek tanrıların habercisi olduğu kanısına varmıştır. Semavi dinlerde ise kuşlar daha çok ruhun simgesi olarak kullanılmıştır. Hz. İbrahim’in yeniden diriliş ile ilgili sorusuna Kuran’da kuşlarla örnek verilmesi bu noktada manidardır. Bakara Suresi 260. Ayette geçen İbrahim’in dört kuşu, doğrudan doğruya ruhları simgeler.

Not: Leyleği havada gördüğünüz yeni bir yıl olsun, mutlu seneler…

(1)– Aşure Programı, Metin Bobaroğlu Anlatımı
(2)– Altay Panteonu, Uno Harva
(3)– Fil Suresi, Kur’an-ı Kerim
(4)– Yaratılış/8, Tevrat-Tekvin



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder