Alevi Bektaşi İnancında Devr- Devriyelere Örnek
Alevi Bektaşi inancının içinde en önemli nefesler devriye adı verilen kâinatın oluşum sebebini anlatan nefeslerdir. Bunların en güzel örneklerinden birisi de Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin torunlarından Bektaş Çelebi(Şiri)’nin ‘Cihan var olmadan ketm-i âdemde’ devriyesidir.
“Urum diyarını ben irşâd ettim
Horasan’dan gelen Bektaş idim ben”
Bektaş Çelebi (Şîri) 1710-1761 Hacı Feyzullah Çelebi’nin büyük oğludur. Babası’nın ölümünde 49 yaşında bulunan Bektaş Çelebi, Mustafa III tarafından verilen bir fermanla Hacı Bektaş Veli Dergahı’na postnişin olarak atanmış, iki yıl kadar bu görevde kalmıştır.Çok güçlü bir şair olan Bektaş Çelebi, şiirlerinde Şîri mahlasını kullanmıştır. Bektaş Çelebi 1761’de ölmüş Hacıbektaş Bâlâ mahallesinde bulunan özel türbesinde toprağa verilmiştir.
Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişinlerinden Şir’i Bektaş Çelebi, Devriye adlı şiirinde şöyle diyor:
Cihan var olmadan ketm-i ademde
Hakk ile birlikte yektaş idim ben
Yarattı bu mülkü çünkü ol demde
Yaptım tasvirini nakkaş idim ben
Henüz Âdem, kâinat-evren yok iken ben Hak ile birlikte idim; Hakk’ın, evrene hayat veren varlığın özünde idim ve kâinat-evren varlığımızdan var oldu. Onu nakış gibi işleyen, biçimlendiren bendim.
Varlık tanrıdan taşan bir ışıktır. Mutlak varlıktan çıkan bu ışık akıllar aracılığı ile maddenin dört öğesine (toprak, su ,hava ,ateş) değin inerek varlık dairesi yada var oluş çemberinin aşağı doğru inen ilk yarısını oluşturur. Buna alçalan eğri (devre-i fersiye, kavs-i nuzul) denir.
Anasırdan bir libasa büründüm
Nar-u, bad-ü, ab-ı Hâk’ten göründüm
Hayr’ül-beşer ile dünyaya geldim
Âdem ile bile bir yaş idim ben
“Devr-i daim ile ateş, hava, su, toprak” dört ana elementten vücut buldum. Canlıların içerisinde aklı, fikri, yaratıcı özelliği olması itibarıyla en hayırlısı idim ve Âdem var iken ben de var idim” diyor.
Âdem’in sulbünden Şit oldum geldim
Nuh-u Nebî olup Tufan’a daldım
Bir zaman bu mülke İbrahim oldum
Yaptım Beytullah’ı taş taşıdım ben
İsmail göründüm bir zaman ey can!
İshak, Yakup, Yusuf oldum bir zaman
Eyyüp geldim çok çağırdım El’aman
Kurt yedi vücudum kan-yaş idim ben
Âdem’den Şit olarak doğan ben idim, Nuh Nebi, Beytullah’ı yapan İbrahim ben idim. İsmail, İshak, Yakup, Yusuf ben idim. Vücuduna kurtlar düşen, Eyyüp Nebi ben idim diyor. Onların içindeki Muhammedi Cevherin hep aynı öz olduğu o özün Hak’tan olduğu anlatıldığı gibi tüm peygamberlerin felsefi açıdan yüzyıllar önce yaşayan peygamberlerin hem akraba oluşu bir sülbten tertemiz rahimlere aktarılarak ilk yaratılan batın âleminde Muhammed’in nuru olduğu Adem’in bu nura kap olduğu, hem de bu gelen tüm peygamberlerin özünden anlayıp, onların insanlığa verdiği hizmeti bugün de kendisinin vermeye çalıştığını ve mânâda onlarla bütünleştiğini söylüyor buna da Vahdet diyoruz. İnançsal açıdan da Viranî Baba’nın bir beytinde şöyle derken,
Bin bir dondan baş gösterdi Mürteza
Biz bir bildik dedik Allah-Eyvallah
Şah-ı Merdan Ali’nin zahirde farklı zaman, mekân, don (beden) ve isimlerde gelen, ama gerçekte bir olan Hakk’ın varlığını temsil ettiğini anlatıyor. Hak-Muhammet-Ali birdir.
Şu fena mülküne çok gelip gittim
Yağmur olup yağdım ot olup bittim
Urum diyarını ben irşad ettim
Horasan’dan gelen Bektaş idim ben
Şir’î burada, fiziğin de konusu olan, “Evrende hiçbir madde yok olmaz, yoktan da var olmaz” ilkesine dayalı “Maddenin Korunumu Kanunu”nu öngörüyor. Bu dünyaya çok defa gelip gittim, bedenimin eridiği toprağa düşen yağmur ve o topraktan çıkan ot ben idim. Anadolu’yu irşat eden Horasan’dan gelen Hünkâr Hacı Bektaş Veli ben idim derken de mânâda aynı düşünceyi paylaşmasını, içselleştirmesini ifade ediyor.
Şimdi hamdülillah Şir’î dediler
Geldim, gittim, zatım hiç bilmediler
Kimseler bu remzi fehm etmediler
Her gelen mahlûka kardaş idim ben
“Şimdi (dünyada bulunduğum anda) bana Şir’î dediler. Bu dünyaya çok geldim, gittim, ama sırrımı kimseler düşünüp, tefekkür edip bilemedi. Her gelen varlığa kardeş idim.”
Bilim adamları, “Evren başlangıçta bir ışık ya da enerji kütlesiydi. Bazı koşullar sonrasında büyük bir patlama oldu ve o enerjinin çözülmesi sonucunda da bütün canlı ve cansız varlıklar evrimleşerek hayat buldu” derler. Şir’i Bektaş Çelebi, bu noktayı işaret ederken aynı zamanda bütün varlıkların Hakk’ın bir tezahürü (görünür hali) olduğunu, dolayısıyla O’ndan var olduğunu söylüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder