13 Mayıs 2018 Pazar

İlginç ama bir o kadar da gizemli bir varlık..

Adına bir çok makale bildiriler yazılmış gizemli varlık;Grifon; genel olarak kuş (kartal) başlı, aslan gövdeli, kimi zaman kuyruklu, uzun pençeli ve genellikle kanatlı betimlenen karışık varlıktır. Tam olarak bir mitolojisine rastlanmamış olsa da mitolojik bir öge olarak tasvirlerde yer almıştır. Köken olarak, grifonun Mısır coğrafyasında ortaya çıktığı düşünülür. Mısır kültüründe hayvan başlı, insan gövdeli karışık varlıklar, kimi tanrıların emsalleri olarak bilinir: Osiris, Anubis, Horus… Mısır’la birlikte birçok kültürde ve coğrafyada çeşitli karışık varlık-cin ile karşılaşılır: Suriye, Anadolu, Yunanistan… Diğer bir görüşe göre grifonun muhtemel kökeni MÖ 2. bin Suriye’sidir ve buradan sonra Mezopotamya ve Yakındoğu’ya yayıldığı belirtilir. Yakındoğu aracılığıyla grifon, MÖ 2. binde Anadolu’da da görülmeye başlamış ve özellikle mühürler üzerinde betimlenmiştir. Betimlemelerdeki grifonlar genel olarak yan sahnelerde yer alır, asıl sahnelerde yer alanlarına çok az rastlanır.
Grifon gibi karışık varlık fikri aslında çok daha eskiden beri sanat eserlerinde görülen bir betimlemedir. MÖ 21.000’e tarihlendirilen kuş başlı kadın figürü olan Lespugue Tanrıçası ilk örneklerdendir. Bu karışık varlıklar, Anadolu’da özellikle kuş ve insan birleşiminin gösterildiği figürler olarak karşımıza çıkar. Nevali Çori’de (Batman) ele geçen bir totem dikmesi, kuş ve insan figürü bir arada verilen eser ve olasılıkla kuş ya da başka hayvanların insan özellikleri ile gösterimi şamanik geleneğin bir getirisidir. Aynı şekilde Göbeklitepe’de (Urfa) kuş-insan olarak bir heykel ele geçmiştir. Bu hayvanların insan ile bütünleştirilmesi, o hayvana ait özelliklerin insana geçtiğinin ve insanı daha güçlü -insanüstü- bir varlık yapacağının düşünülmüş olacağını akla getirir. Özellikle Kazakistan ve Moğolistan’ın batısında hayvanın gücünün insana geçebileceği düşüncesi hala yaygındır. Bunların içinde kartal, kutsal sayılan hayvanların başında gelir, bu bölgelerde kartal beslemek ve kartalla avlamak önemli bir iş sayılmaktadır. “Yakutlar” gökte kartal gördüklerinde dana kurban ederek etinin bir kısmını bu hayvana sunmuşlardır.
Mısır sanatında güneş kültü büyük önem taşır. Grifon da güneş tanrısıyla ilintili olarak, tanrının ışığı doğurmasına yardım eder. Aynı zamanda ölüler dünyasında ölülere tekrar dirilişte yol gösterici olarak Horus da grifon özelliklerini barındırır. Yeni Asur sanatında çokça rastlanılan grifon betimi, özellikle koruyucu yanıyla dikkat çeker. Bir kutsal ağaç (hayat ağacı) etrafında; bir elinde bakraç, bir elinde kozalak, kutsal ağacı aşılarken gösterilir. Bir diğer betimleri ise ya bir kralın arkasında onu korur vaziyette ya da kapı koruyucular olarak bilinen lamassuların arkalarında betimlenir. Yunan sanatında grifon, farklı tanrılara eşlik eder. Sikkeler üzerinde görülen grifonlar daha korkutucu olup Yunan sanatının özelliklerini yansıtır.
Bütün bu dönemler boyunca ve birçok sanatta betimlenen grifon figürlerinin ne kadın ne de erkek olarak, belirgin bir cinsiyetinin olmadığı anlaşılmıştır. Duvar resimleri ve yapılan tasvirlerden anlaşıldığı üzere, bu karışık varlıkların maske takmış insan figürleri olabileceği düşüncesi ağır basmaktadır. Büyük olasılıkla dini ritüellerin bir parçası olarak kutsal sayılan ya da gücünün kendine geçeceğine inanılan hayvanın sembolik maskesini takarak onun tüm gücüne sahip olunacağına inanılmıştır. Bir kartalın keskin görüşünün, pençeleriyle avını yakalama becerisinin, bir ayının güçlü kaslarının, aslanın korkutucu kükreyişi ve delici pençelerinin bir insanda toplanması, ona olağanüstü bir güç katar. Doğanın gücünü elinde tutan bu karışık varlığın kutsal olduğuna ve hatta tanrının özelliklerini barındırdığına dair bir düşünce gelişir. Mezopotamya ve Suriye bölgelerinde de yaygınlaşan bu düşünce, Anadolu’da Ticaret Kolonileri Çağı’ndan itibaren yaygın bir biçimde görülmeye başlamıştır. Hitit İmparatorluk Dönemi’nde dinsel törenlerde hayvan maskelerinin kullanıldığı bilinmektedir. Bu figürlerin Nuzi mühürlerinde de yoğun olarak görülmesi, bu özelliğin Hitit dinine buradan geçmiş olabileceğine işaret eder.
Hitit İmparatorluk Dönemi’ne ait Şarkışla tören baltası üzerinde, dağ tanrılarının en üst tepesinde, üç tane kartal adam (grifon) yer alır. Hatay ilinde (Alalakh) Orta Tunç Çağı-Geç Tunç Çağı’na tarihlenen çocuk mezarlarının birinde, Kuzey Suriye üslubunda, silindir mühür üzerinde, diz çökmüş bir tanrı ile karşılıklı duran kanatlı bir sfenks ve kanatlı bir grifon görülür. Demir Devri’nde, Kültepe’de grifon motifinin kullanımı devam etmektedir. Orta Anadolu’da yer alan Kerkenez Dağı üzerindeki bir Demir Çağı şehrinde, bir anıt yapısı içerisinde ele geçen, kırık parçalar içinde bir kanatlı grifon kabartması ele geçmiştir. Bu yerleşim alanında, Frig dilinde yazıtlı elemanlara rastlanmıştır. Demir Çağı içinde yer alan Geç Hitit şehir devletlerinde ele geçen orthostatlar (dikey-büyük taş levha) üzerinde grifon betimlemelerine rastlanır. Bu dönemde diğer karışık varlıkların da bu orthostatlar üzerinde resmedilmesi, dönemin sanat ve dini inanışı hakkında önemli bilgiler sunar.
Urartular, genellikle tanrılarını insan şeklinde tasvir ederken, bunları hayvan ve kuşların bazı hatlarına benzeterek betimlemiştir. Bazı tanrı tasvirleri; insan vücutlu, hayvan başlı fantastik yaratıklar olarak da gösterilmiştir. Urartu sanatı da Sakçagözü grifon örneklerinden etkilenmiş ve daha sonraki süreçte de İskit sanat tarzını etkilemiştir. Beyşehir Gölü’nün güneybatı kıyısında yer alan Kubad-Abad, MS 1226-1236 yılları arasında, Sultan Alaeddin Keykubad tarafından külliye olarak yaptırılmış, bu alanda bir çini üzerinde grifon figürü işlenmiştir.
Koruyucu varlık-cin olarak anılan grifonun, çağlar boyu kutsal varlıklar içinde yerini aldığı eserler aracılığıyla anlaşılmıştır. Öncelikle mitolojik ögelerle birlikte maske takmış insan biçiminde olduğu anlaşılmış ve yakın tarihe kadar da sembolik görünümünü kazanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder