OKSİTOSIN👍
Oksitosin, son yılların en gözde hormonlarından biri. Yıllardır annelerin bebeklerini doğurmaları için gereken güçlü rahim kasılmalarını başlatan ve bebek memeden süt emerken sütün bebeğin ağzına fışkırmasını sağlayan bir hormon olarak biliyorduk oksitosini. Fakat özelllikle son yıllarda oksitosinin sosyal ilişkiler ve ruh durumumuzla ilgili sırları açığa çıkmaya başladıkça, bu kadim hormonun önemi gözümüzde gittikçe artmaya başladı.
Bugün oksitosin “bağlanma” hormonu olarak anılıyor; zira en basit sosyal etkileşimlerden, anne-bebek arasındaki bağlanmaya varana kadar birçok sosyal durumda bu hormonun başrolü oynadığını biliyoruz.
Özetleyecek olursak, insanların birbirlerine güvenmesi ve sosyal olarak bağ kurması gereken tüm durumlarda, beyinden salgılanan oksitosin miktarları artıyor. Bu da insanların birbirleriyle güven içinde birliktelikler kurabilmesinin hormonal alt yapısını oluşturuyor.
Oksitosin hemen her etkileşim durumunda salgılanabiliyor. Anne ile bebeğin her türlü etkileşimi, hatta annenin bebeği düşünmesi bile anne vücudunda oksitosin miktarının tavan yapması için yeterli oluyor. Fakat oksitosin sadece anneleri yahut bebekleri etkilemiyor. Günlük hayatta birileriyle birlikte yaptığımız her türlü faaliyet, bedenlerimizdeki oksitosin düzeylerini artırıyor.
Yeni bir insanla tanıştığınızda, tedbir açısından bir çekingenlik yaşamanız doğaldır. Çünkü karşınızdaki insanın sizin için nasıl bir niyeti olduğunu bilemezsiniz. Bu durumda tetikte olmak için beyninizin amigdala bölgesi aktif hale geçer ve hafif bir gerginlik hissedebilirsiniz.
Fakat az sonra, yeni tanıştığınız kişiyle yakaladığınız ortak bir sohbet konusu, birkaç espri ve hatta içten bir tokalaşma, beyninizde oksitosin salgılanmasını artırır. Oksitosin, öncelikle beyninize gidip amigdala bölgesini susturur ve amigdalanın beyne gönderdiği “sarı alarm” sinyallerinin kesilmesini sağlar.
Ardından beynimizin ön bölgelerinde bulunan ödül merkezlerini etkileyerek başta dopamin olmak üzere birçok olumlu kimyasalın salgılanmasını tetikler. Yani karşıdaki insanlarla samimiyet gerektiren durumlarda beyinlerimiz bu samimiyetten en fazla keyfi alacak şekilde kimyasal bir değişim geçirir.
Sadece sohbet değil, birlikte yapılan takım sporları, arkadaş buluşmaları ve hatta koro halinde şarkı söylemenin de oksitosin düzeyini çok arttırdığını biliyoruz. Günümüzde sosyal fobisi olan ve diğer insanlardan çekingenlik yaşayan kişiler için burundan sprey şeklinde kullanılabilecek oksitosin ilaçları üzerinde denemeler devam ediyor.
Oksitosin nasıl salgılanır?
Oksitosin gerçekten de pek beklenmedik durumlara cevap olarak beynimizden salgılanıp bizi sosyal olarak daha tatmin olmuş ve bağlı insanlara dönüştürebiliyor. Mesela;
İhtiyacı olan bir insana doğrudan para yardımında bulunmak: Hayır organizasyonlarında bağışlar yapmanın böyle bir etkisi gösterilmemiş; fakat ihtiyacı olan bir insana gerçekten yardım etmek… İşte o durumda oksitosin ciddi artış gösteriyor.
Bir arkadaşınıza sevgiyle sarılmak: Sarılmak, oksitosin salgılatmanın en iyi yoludur. Belki de bu yüzden, sevgiyi ifade etmenin de en etkili yollarından birisidir.
Facebook’ta bir arkadaşınızın eski bir gönderisini beğenmek: Evet, belki bunu çok fazla yapmıyorsunuz ama yeni bir gönderi yerine eskiden yüklenmiş ve artık ilgi çekmeyen bir gönderinin beğenilmesi, gönderen kişide ve sizde oksitosin salgılanmasına sebep oluyor. Nedeni ise eski ortak anıların hatırlanması. Tahmin edeceğiniz gibi bir araya gelip eski günlerde olduğu gibi hatıraları yad etmek de aynı işe yarıyor.
Komedi gösterileri izlemek: Özellikle birlikte izlenen komedi gösterileri, izleyicilerin beyninde oksitosin salgılanmasını artırıyor. Topluluk karşısına çıkmadan önce stres yaşıyorsanız, yine en sevdiğiniz komedyenin gösterilerinden 15-20 dakikalık bir bölümü izledikten sonra konuşma yapmak faydalı olabilir. Zira gülmek, oksitosin salgısını artırır ve bu da topluluk karşısından kendinize güveninizi destekleyen bir altyapı oluşturur.
Güneşli bir günde yürüyüş: Açık havada yapılan sakin yürüyüşlerin de oksitosin salgısını artırdığını biliyoruz. Eğer vaktim yok diyorsanız, Steve Jobs’un yaptığı gibi, bazı görüşmelerinizi yürürken yapmaya çalışın. Büyük fark yarattığını göreceksiniz!
Atış talimi yapmak: Evet, biraz garip bir yol; ama arkadaşlarla ateşli silah talimleri yapmanın oksitosin salgısını artırdığı gösterilmiş.
Size güvenen insanlarla bir arada olmaya çalışın: Birisine güvenmek değil ama birilerinin size güvenmesi oksitosin salgılamanıza neden oluyor. Evliliklerin uzun sürmesini sağlayan önemli unsurlardan birisi de bu karşılıklı güven olmalı. İnsanların size güvenmesini nasıl sağlayacaksınız? Tabii ki bolca iyilik yapıp, açık ve dürüst olarak…
Sakinleştirici müzikler dinlemek: Özellikle romantik ortamlarda tercih edilen ağır ritimli ve sakinleştirici müzikler tesadüf değil; zira bu tarz müzikleri dinlemenin de oksitosini artırdığı biliniyor.
Oksitosin salgılatıcı besinlere beslenmenizde yer açın: Neler oksitosin salgılatıyor? Yumurta, muz ve acı biber, oksitosin salgılatma açısından önde gelen besinler. Sıklıkla tüketmenizi öneririz.
Derin nefes egzersizleri: Tüm ruhsal ve bedensel disiplinlerin temel başlangıç noktası nefes alış-verişini kontrol etmeye dayanır. Bu da tesadüf değil, zira derin diyafram nefesleri, birkaç dakika içine beyinden oksitosin salgılanmasını artırıyor. Gün içinde bu önemli egzersize muhakkak yer açın.
Elbette tüm iyiliklerin tek nedeni oksitosin değil. Fakat bu örneklerden de gördüğümüz gibi, güzel bir yaşamın temel özellikleri, bedenimizdeki oksitosin miktarını arttırıyor.
Oksitosinle ilgili son notumuz, bedenimizin salgıladığı en önemli antienflamatuvar, yani “iltihap engelleyici” maddelerden biri olması. Bu da birçok kronik hastalığa neden olan inflamasyonun, oksitosinin fazla salgılandığı durumlarda engellenebiliyor olması anlamına geliyor. Aşkla dolu, büyük aileler içinde ve mutlu yaşayan kişilerin daha uzun ömürlü olmasını da günümüzde oksitosinin bu etkisine bağlayan çok araştırmacı var.
Dediğimiz gibi, insan çok karmaşık, içindeki sistemler de öyle. Fakat sadece bir tanesine yakından bakmak bile nasıl yaşamamız gerektiğiyle ilgili çok şey fısıldıyor bize…
Kaynakça:
Prof.Dr. Sinan Canan
Melek Öztürk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder