Canlı cansız bütün cisimler ışık yaymaktadır.Eskiden gece karanlıkta yataktan kalktığımda veya odaya girdiğimde resim,çicek veya buna benzer bütün eşyaların ışık yaydığını gördüm.Lambayı (ışığı bir daha açmadım) .Ama her nesnenin farklı ışığı aurası var.Yıllar sonra bu makaleyi okuyunca sizinle paylaşmak istedim..
Rus Fizikçi Alexander Gurwitsch, 1933 yılında, soğan bitkisi üzerinde yaptığı deneylerde hücrelerin ışık yaydığını modern tarihte ilk kez tespit etti. Fakat, o günkü bilim anlayışı içerisinde bu durum kabul görmedi. 1970 yılına gelindiğinde, Alman Fizikçi Prof. Dr. Fritz-Albert Popp, kesin ve bilimsel olarak labaratuar ortamında canlı hücrelerin ışık yaydığını ve ışık aracılığı ile iletişim kurduklarını kanıtladı. Ortadoks bilimi için kabul edilmesi imkansıza yakın olan bu bilgilerin, labaratuar ortamında net bir şekilde bilimsel olarak ispat edilmesi, bilim dünyasında deprem etkisi yaratmaya yeterli oldu.
Aslında bizler, sadece atomlardan ve moleküllerden oluşan varlıklar değiliz. Aynı zamanda ışıktan da oluşuyoruz. Yaşayan tüm canlıların (insanlar, hayvanlar, bitkiler) hücreleri (zayıf elektromanyetik dalga) ışık yaymaktadırlar. Yayılan bu ışığa da, biyoloji ve foton kelimelerinin birleşmesinden biofoton denmektedir.
Hücreler sadece ışık yaymakla kalmıyorlar, aynı zamanda birbirleri ile de ışık aracılığı ile iletişim kuruyorlar. Yani benenimizi, ışık sinyallerinden oluşmuş bir sinyal ağı gibi düşünebiliriz. Nasıl ki evlerimizde ya da iş yerlerimizde, bir modem (sinyal kaynağı) ve modemin etki ettiği bir alan var. Vücudumuzda da her bir hücreyi bir modeme benzetebiliriz. Ve tüm modemlerden (hücrelerden) yayılan ışık (sinyal) da vücudumuzda bir ağ oluşturmaktadır. Teknik ve bilimsel olarak bu ağ bir ışık ağıdır. Eğer gözlerimiz, görsel spektrumun alt kademelerini de görebiliyor olsaydı bu ağı rahatlıkla görebilirdik. Ama gözlerimiz bu ağı göremese de, foton ölçer cihazlarla bu ışık çok rahatlıkla ölçülebilmektedir.
İnsan vücudu ve ışık beden, kadim mısır medeniyeti tarafından bilinen bir gerçekti. Mısır medeniyeti, insan vücudunun ışık bedenden oluştuğunu biliyordu. Geç de olsa, zor da olsa modern toplumun bu gerçeği bilimsel olarak teyid etmesi biyolojinin, insan sağlığının ve enerji bedenin anlaşılmasına şüphesiz katkıda bulunmuştur. Teknik ve bilimsel olarak hepimizin enerji varlıkları olduğumuzu da burada hatırlatmakta fayda görüyorum. Zira Einstein bu durumu meşhur E=MC² formülü ile açıklamıştır.
Işığın bir enerji formu olduğunu biliyoruz. Madde de, enerjinin lokalize olmuş halidir. Başka bir deyişle enerjinin maddeleşmiş bir halidir. Enerjinin nasıl madde haline dönüştüğü, fraktal alan bilimi kapsamında anlaşılmaktadır (okumak için tıklayın).
Biofoton salınım mekanizmasını incelediğimizde, hücrelerin çalışma sistemlerine bakmamız gerekir. Normalde her bir canlı hücre içerisinde saniyede 100,000 tane kimyasal reaksiyon gerçekleşmektedir. Her bir kimyasal reaksiyonun farklı bir niteliği ve taşıdığı bir bilgi vardır. Hücre içerisinde gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar ne kadar güçlü ve sağlıklı olursa, hücreden yayılan ışık da bir o kadar güçlü ve tutarlı olmaktadır. Kimyasal reaksiyonlar eğer güçsüz olur ise, hücrenin yaydığı ışık da güçsüz ve tutarsız olmaktadır (kanser hücrelerinde olduğu gibi). Yayılan ışığın kalitesi, hücrelerin birbirleri ile iletişimi sonucu birbirlerini de etkilemektedir. Bu etkileşim ışık aracılığı ile olduğu için, anında (ışık hızında) etki etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder