1977 yılında, Alman Fizikçi Dr. Franz Morell, sağlıklı elektromanyetik sinyali, sağlıksız (hastalıklı) sinyalden ayıran elektrik filtresini geliştirdi. Bu süreçle beraber biofeedback ve biorezonans çalışmaları gelişmeye başladı.
Fiberoptikler, silika ve plastikten üretilen çok ince, esnek ve transparan maddelerdir.Saç teli kadar ince olabilen fiberler, uçları birbirlerine bağlandığında, uzun mesafeler arasındaki ışık sinyallerini bir uçtan diğerine kolaylıkla taşıyabilirler.
Tel kablolardan farklı olarak fiberoptikler, uzun mesafeli veri transferleri YÜKSEK BANT GENİŞLİĞİNDE gerçekleştirebilmekteler. Yani çok daha geniş frekans aralığındaki bilgiyi taşıyabilmektedirler.Fiberoptiklerin metal kablolara tercih edilmesinin diğer sebepleri; sinyallerin çok DAHA AZ KAYIP ile transfer edilmesi ve ELEKTROMANYETİK ENGELERDEN ETKİLENMEMESİDİR.
Vücudumuzdaki biofotonların kalitesini farklı şekillerde de güçlendirmek mümkündür. Bunlardan bazılarına örnek vermek gerekirse, doğru beslenmek (endüstriyel olmayan ve organik olan), temiz hava solumak, doğa ile temas etmek (grounding), meditasyon yapmak bunlardan bazılarıdır. Doğa, fraktal alanlar içerisinde bioaktif alan yaratan (biyolojiyi destekleyen) en kaliteli ortamı sunmaktadır. Sadece doğa içerisinde yaşamak, tüm destekleyici araçlar içerisindeki en güçlü etkiyi sunmaktadır. Ve bedavadır
Düşüncelerimiz, hormonel sistemimizi, sağlığımızı ve dolayısıyla ışık salınımımızı doğrudan etkilemektedir. Tabiki düşüncelerimizde ve hareketlerimizde ne kadar tutarlı ve disiplinli olursak, ışık salınımımızı güçlendirmede de o derece etkili oluruz.
Her geçen gün, biliminsanları, ışık ve biyoloji arasında yeni bağlantılar keşfetmekteler. İnsan bilinci de bunlara bir örnek. Biliminsanları, bilincimizin doğrudan biofotonlar ile olan bağlantısına işaret eden bir keşifte bulundular. Ayrıca DNA’mız da biofotonları, hem bilgiyi saklamak için hem de iletişim kurmak için kullanmaktadır.
Evrende her şeyin bir enerjiden kaynaklandığını düşünecek olursak, kendi sağlığımızı da güçlendirmek için enerji seviyesinden hareket etmenin daha az efor ile daha çok başarı sağlayacağı kanısındayım. Enerjinin en saf hali olan tutarlı ışığın önemi bu sebeple daha da belirginleşmektedir.
Odaklandığımız konulara da aynı hassasiyet ile dikkat etmemiz gerekmektedir. Çünkü beyin bir infrared (kızılötesi ışın) üreticisidir. Phil Callahan bunu ölçümledi. Enerji her zaman gidebileceği en mükemmel baskı alanını takip eder. Kendi enerjimiz de odaklandığımız konulara gitmektedir. Çünkü odaklandığımız alanlarda baskı alanı oluşturmuş oluruz. Uygun baskı alanları da mükemmel enerji dağılımını tetikledikleri için nereye odaklanırsak o alanı canlandırırız. Bu sebeple ışığımızı da (enerjimizi) boşa harcamamaya dikkat etmeliyiz.
Biofotonlar, şüphesiz modern dünyanın en önemli keşiflerinden biridir. Biofotonlar ile ilgili bu güne kadar keşfedilen bilgilerin, gelecekte keşfedeceğimiz potansiyel bilgilere oranının %10 civarında olduğunu çok rahatlıkla öngörebileceğimizi düşünüyorum. Bu %10’luk seviyede bile, bu bilimin ve geliştirilen sağlık teknolojilerinin insan sağlığı üzerindeki faydaları düşünülecek olursa, gelecekte tam potansiyelli bir biofoton teknolojisinin faydalarını hayal etmemizin kolay olmayacağını düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder