17 Ocak 2018 Çarşamba

Hz.Ali..

Bizler mademki tasavvuf yolundayız, Hazreti Ali Efendimizin yolundayız demektir. O, bütün Piran’ın başıdır. İşte Cenab-ı Mevlana şöyle buyurur: “Velilerde, nebilerde gören göz Ali’dir” Bütün hakikatler Hazreti Ali Efendimizle sunuldu. Peygamberimiz, sahip olduğu o hakikatleri çevresindeki topluma sunamazdı, çünkü o toplumun çoğunluğu cahildi. Bu yüzden O, binbir sırrın anahtarını Ali’ye verdi, bütün hakikatleri verdi. Hazreti Ali Efendimiz bu hakikatleri öğrendikten sonra, kendine bir sırdaş aramaya koyuldu, fakat bulamadı. Çünkü bu hakikatler insanın içinde birikim yapar ve insan kendisini anlayacak birisiyle bunları paylaşmak, muhabbet etmek ister. Peki, ne yaptı Hazreti Ali? Yemen’e gittiğinde bir kuyu başına geldi, kuyunun başına oturdu, bütün sırları o kuyuya söyledi ve biraz olsun rahatladı. İşte o kuyuda daha sonraları bir saz meydana geldi. Veysel Karani Hazretleri de develerini otlatırken, o kuyunun etrafında toplar ve onlara su verirdi. Bir gün yine develerine su vermek için o kuyunun başına geldi ve bir de baktı ki kuyuda bir saz suret bulmuş. Veysel Karani Hazretleri o sazı kesti ve kaval yaptı. Develerini otlatırken o kavala üfledi. Kavaldan çıkan o yanık ses develere tesir etti ve kıyam zikrine kalktılar. O kaval bugünlere gelene kadar yenilendi ve Mevlevilerde ney halini aldı...
“Yok olanın yolu, başka yoldur; çünkü aklı başında
olmak da başka bir günahtır. Aklı başında oluş, 
geçmişleri hatırlamaktan ileri gelir. Geçmişin de
Allah’a perdedir, geleceğin de. Her ikisini de ateşe
vur. Bu ikisi yüzünden ne vakte kadar ney gibi 
boğum boğum olacaksın? Neyde boğum bulundukça
sırdaş değildir; dudağın, sesin mahremi olamaz. Sen,
kendi tarafından tavaf edip durdukça nasıl tavafta
olursun, kendinde oldukça nasıl olur da Kabe’ye
gelmiş sayılırsın?”
(Mesnevi, I/2200)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder