Bilim adamlarının genel kanaatine göre,
İnsan beynine gelen verilerin
çok küçük bir kısmı bilinç seviyesinde algılanıp işlenebilmekte;
geri kalan veriler bilinçaltı tarafından algılanmakta ve kaydedilmektedir.
Bilinçaltı,saniyede 400 milyar bit bilgiyi işlerken
bilinç bunun sadece 2000 tanesini farkedebilmektedir.
Bilinçli olarak algılayamadığımız hâlde gördüklerimizin pek çoğu bilinçaltımız tarafından algılanır.
Bunu sağlayan göz çukuru olarak isimlendirilen “fovea”dır.
“Retinanın merkezinde bulunan, çapı sadece yarım milimetre kadar olan bu çukur, yalnız konileri içerir ve net görüntüyü diğer bir deyişle görüş keskinliğini sağlar”[i] Fovea, retinanın küçük nesneleri ve ayrıntıları ayırt etme yetisinin en yüksek olduğu kısmıdır.
Göz çukuru (fovea) bütün görüntüyü ayrıntısıyla alır ve bunu zihne aktarır,
zihin bunları depolar, ama biz bunların hepsini bilinçli olarak algılamayız.
Bunu bir kamera gibi düşünün. Kamera, mercek ve diğer mekanizmaları sayesinde kayıt yapar ama sadece kayıt yapar, algılamaz.
Şu durumda bizim görüp de bilinçli olarak algılayamadığımız her şeyi bilinçaltımız kaydeder.
Bilincimiz, duyusal girdileri analiz eder. Düşünür, muhakeme eder, eleştirir, değerlendirir. Fikir ve/veya telkinleri yarğılar, kabul eder veya reddeder. Yani mantık süreçleri egemendir ve bilişsel fonksiyonlar üstlenir.
Bilinçaltı zihin telkin ve imgeleme yoluyla iknaya riayetkârdır.
Bilinçli zihnin aksine sorgulamadan tekrarlı önerileri kabul eder, pekiştirir.
Duyduğumuz, gördüğümüz
ama bilişsel (kavrayış) olarak algılayamadığımız her şey
bilinçaltına ileride tekrar kullanılmak üzere veri olarak depolanır
ve gelecekteki hareketlerimize yön çizer.
İşte tam da bu aşamada bilişsel sürece değil ama
bilinçaltına hitap eden tüm propaganda ve veriler,
bizim davranışlarımıza yön çizen güdüler olarak karşımıza çıkar.
Zira sıklık arz eden tekrarlar içsel algılarımıza odaklıdır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder