İlişkilerdeki üç seviye, yani aşkın üç katmanlı tezahürü;
1. Seviye: Bağımlılık,
2. Seviye: Bağımsızlık
3. Seviye: Gerçek Adanmışlık
Bu seviyeler bir bakıma ilişkilerin bebeklik, ergenlik ve sağlıklı yetişkinliğini yansıtıyor.
İlk seviyede, kişi kendini bulma yolunda, kendisi dışındaki biri ile bütünlük yaşamaya çalışıyor, ve bu yolda ilerlerken de iç ve dış sınırlar bulanıklaşıyor, birbirine giriyor.
İkinci seviyede, yine “benlik” tanımı ön plana geliyor, kişi daha özgür ve bağımsızlık hissiyatı ile ilişkiyi yürütüyor. Yeni tür, hafif kırılgan da olsa sınırlar çekilmeye başlanıyor.
Üçüncü seviyede, yani “benlik” hissiyatı yeterli düzeyde geliştiği zaman, akış artık ayrımların sınırlarından çıkıp, şekilsiz olanla gerçek bir bütünlüğe doğru, birleşiyor. Birlikte. Benliğin hiçliğinde, ilişki büyümeye başlıyor.
Birinci seviyede, ilkel bir ihtiyaç, bağlılık hali haliyle ilkel ihtiyaçları kapsıyor; tutunma, boğucu bir bağlanma, yok sayma, saklama ve kişinin kimlik gölgelerinden oluşan davranışlar. Aslında olay biri diğerinden ne alabilir durumu. Şevk ve tatmin açlığı temelli bir ilişki boyutu. Kişi diğer ilişkilerde ne kadar gelişmiş, büyümüş olursa olsun bu özelliklerin bazıları yeni ilişkide yüzünü gösterir. Yanlış anlaşılmasın burada herhangi bir yargılama söz konusu değil. Aynı zamanda şevk ve hormonal tetikli bir birliktelik arzusunda da sorun yok. Gerçek olan böyle bir ilişkinin uzun sürmediği, ve ancak kişi böyle ilişkiler yaşayıp da gerçek tatmine ulaşmadığını anladığı zaman bir sonraki seviyeye geçmeye hazır olur. Kişinin en temel arzuları, ihtiyaçları tatmin olmadığında itme-çekme dansları, oyunları başlar. İlişki bu durumda ya biter, ya çift çıkar ilişkisine girer ya da ikinci seviyenin yolları açılır.
Aşkın ikinci seviyesinde, farklılaşmadan doğan durumlar, kendi kendini tatmine doğru açılımlar üretir. Partnerin halleri, tavırları daha geniş bir anlayış çerçevesinde değerlendirilir. Eşin dipsiz bir kuyu olan ihtiyaç halleri tatmin edilmeye çalışılmaz. İlişkinin her düzeyinde; duygusal, sosyal, bazen finansal ve bazen cinselik alanlarında daha özgür bir zemin oluşur. Ama tabi bu 50-50 ilişkisinin potansiyel arızaları yok değildir. Bu tür ilişkide canlılık, heyecan ve cinsel tutku yavaş yavaş sönmeye başlar. Ve özellikle cinselliğin azaldığı bir ilişkide, bir şeylerin eksik olduğu hissiyatı su yüzüne çıkar. Maskülen ve feminen enerji ve ilişkiler konusunda dünyaca saygı gören David Deida bu durumda şöyle der: “50-50 ilişkilerine doğru ilerlerken sarf edilen enerjide ortaya çıkan yan etki, doğamızda yer alan maskülen ve feminen cinsel enerjinin bastırılması ve yok sayılmasıdır.
Bir çok ilişki bu düzeyde son bulur, çünkü bir partnerdeki özgürlük ihtiyacı diğeri tarafından yanlız kalma ihtiyacı olarak görülür. Birinci seviyedeki istemek ve istenilmek olguları ikinci seviyedeki eşitlik durumundan dolayı nötürleşir. Eşitlik zeminli ikinci seviye ilişkisi merkezinde bir boşluk hissiyatı bırakır. Genellikle eşlerden biri başka yerlerde tutku arayışına girer, ki bu da onları tekrar birinci seviye ilişkilerin ağına düşürür. İkinci seviyede ilişki yaşayan eşler ilişki danışmanlarına gittiklerinde genellikle şu cümleler sarf edilir: “Birbirimizi seviyoruz, ama birbirimize aşık değiliz”.
Eğer ilişki yaşamaya devam ederse, birçoğu üçüncü seviyeye doğru gelişmeye başlar. Tabi çok az çift, medeni ortak yaşamın ve idare eder düzeyde bir cinsel tatmininin ötesinde bir boyut olduğundan haberdardır. Bu durum üçüncü seviyedeki ilişkilerin ne kadar az olduğunu da açıklayabilir.
David Deida’nın dediği gibi; “Tüm bedeninde İlahi Aşk’ın nefesini hissetmedikçe, Aşk’ın gücüne teslim olmadıkça, yanlızca iki seçeneğin var gibi duruyor; bağımlılık ve bağımsızlık”.
Ve ne kadar iyi gözükürse, giderse gitsin ikinci seviye, eğer eşlerden biri gelişmeye, ruhsal anlamda büyümeye başlarsa, içten içe daha fazlası için bir açlık hissiyatı başlayacak ve o tanıdık ses kulakları tırmalamaya başlayacak; “Bundan daha fazlası olmalı”.
Ve var da.
Deida’nın işte bu üçüncü olasılık için yaptığı tanım şöyle; “Gönül açıklığı için salt adanmışlık”.
Bu salt adanmışlık, yaşamın ve aşkın ta kendisidir. Tüm şekilleriyle, bir eşle, çocukla, çevre ile veya kimliğin diğerlerinden ayrı olduğu aldanmacasından çıkmanın verdiği vecd hali ile kişinin ayaklarını yerden kesen “birlik” tutkusudur.
Bu çeşit bir aşk, sevme kapasitesinde öncelikli olarak kişi yüksek benliğine veya ruhu için bir and içer, sessiz bir söz verir, kalbine yazdığı.
İşte gerçek bağlılık da ancak kişinin kendine verdiği bu sözün topraklarında yeşerir. Kişi yaşamın gerçek anlamına bağlılık sözü verirken (maskülen enerji), herşeyle bütün içinde, aşk içinde var olan doluluk (feminen enerji) hissiyatılı bir ilişkiye yol açılır. Carl Jung’un dediği gibi; “öz”de yapılan bir evlilik, bütünlüğü getirir.
Yaşadığımız hızlı tüketim dünyasında, çok az insan “öz”lerindeki derin bilince ve aşkın tatmin edici doluluğuna açılma cesaretini veya farkındalığını gösterebiliyor. Böyle bir şeyin varlığı bilinse bile hep başka özürler, sebepler öne sürülerek erteleniyor, önüne engeller geliyor ve gönülden gelen vecd, huşu halleri arka koltuğa atılıveriyor. Ve o bilinen alışkanlıklar, alkol vb gibi bağımlılıklar, günler akıp giderken herşeyi ve “kendini”unutturuyor, içindeki boşluğu geçici olarak doldurtuyor insanlara. Sonuç olarak da kişi ya kendini ya da başkalarını mutsuzluğundan, tatminsizliğinden sorumlu tutarak bu durumla baş etmeye çalışıyor.
Aslında 50-50 ilişkilerinin verdiği “rahatlık, güven” hissiyatından adım adım çıkmaya başladığımızda bir cesaret buluyoruz, başka birşeyin varlığına güveniyoruz ve oldukça hassas hissetmeye başlıyoruz. Burada da gerçek bir korku baş gösteriyor, doğal olarak. Doğum sancıları başlıyor.
Gönül gözü açıklığı için %100 hassasiyet, hassaslık gerekir. Ancak bu şekilde “benlik”in özüne varıp, gerçek aşk verip-almaya başlayabilirsiniz.
Hayatın bu karmaşası içersinde üçüncü seviyedeki bir ilişkinin ulaşılabilirliği her zaman mümkün.
Sonunda gönlünü Aşk’a sonuna kadar açmayı o kadar net öğrenirsin ki, her nefes alış-verişin, her mimik hareketin, duruşun, her ilişkin, arkadaşların ve ailen dahil İlahi Aşktır.
Özlemin, bağlılık ve bağımsızlıktan, gerçek bir adanmışlığın, ilahi açıklığına doğrudur.
Bu tür bir aşk, kocaman bir sarılış gibi genişleyerek herşeyi sarar. İki insan bilinçli olarak gönül gözü açık aşk yaşadıklarında, geliştirdiklerinde, ilişkilerinin boyutu sonsuz bir tutku ve derinliğe ev sahipliği yapar. Her türlü karmaşa, sorun, yok sayma veya kontrol etme hissiyatı ile değil de, uyum içersindeki bir tecrübe anlayışı ve hoşgörü ile buyur edilir.
Yakın bir ilişki sona erdiğinde, ki eğer çözülmemiş sorunlar da varsa, bu durum kişiye muazzam bir “kendine”, “öze” dönüş, kendini tekrar keşfetmek ve gelişmek için zaman ayırma fırsatı verir.
Parçaları bilinçsizce dağılmış, dağıtılmış olan “ben”i toparlamak, ilişkinin yansımaları ile yüzleşmek, derslerini almak, hazmetme süreci…
Bu süreç bir sonraki ilişkide bilinçli-aşkı yaşayabilmek, dikilmemiş söküklerle devam etmemek için önemlidir.
Hayatın mümkün olduğunca her yerinde, hakiki bir teslimiyet hissiyatı ile, bir birey olarak, tek olarak tüm dünya bir sevgili edası ile yaklaşılabilinir.
Kendi kendinin Sevgilisi olmak da buna dahil. Kendi duygularını, hislerini, fiziksel durumunu (cinsellik dahil), ruhsal durumunu kucalayıp, yaraları sarmak… Bunu yaparken de üçüncü seviye için gereken güçlü bilinç-aşk enerjilerine kendimizi hazırlamak, yaşamda vecd halinde “Ol”mak.
Bu hale geldiğimizde de bu kutsal alanda bizimle buluşacak kişileri kendimize çekeriz. Bütünün hayrına bir adanmışlık, sunak halini alır yaşam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder