George Gurdjieff /
Kendini incelemek için, insan öncelikle, nasıl inceleyeceğini, nereden başlayacağını, hangi yöntemleri kullanacağını öğrenmelidir. İnsan, kendini nasıl inceleyeceğini öğrenmeli ve kendi kendini inceleme yöntemlerini incelemelidir.
Kendini incelemenin başlıca yöntemi, kendi kendini gözlemlemedir. Kendi kendini gözlemlemeyi uygun biçimde uygulamaksızın, insan, makinesinin çeşitli fonksiyonları arasındaki bağıntıyı ve karşılıklı ilişkiyi her defasında, her şeyin onda nasıl ve niçin dış etkilerle meydana geldiğini hiçbir zaman anlamayacaktır.
Fakat kendi kendini gözlemlemenin ve kendini doğru biçimde incelemenin yöntemlerini öğrenmek için, insan makinesinin fonksiyonlarını ve özelliklerini belli bir şekilde anlamaya ihtiyaç vardır. O halde, insan makinesinin fonksiyonlarını gözlemlerken, gözlemlenen fonksiyonların doğru sınıflandırılmasını anlamak ve bunları tam ve anında tarif etmeye muktedir olmak gereklidir; tarif, kelimelere bağımlı bulunmamalı fakat içsel bir tarif olmalıdır; bütün içsel deneyimlerimizi tarif ettiğimiz biçimde manevi tat alma ve duygu yoluyla olmalıdır.
Kendi Kendini Gözlemlemede Önce Kayıt,
Sonra Analiz ve Sentez Yapılmalıdır
Kendi kendini gözlemlemenin iki yöntemi vardır: Analiz ya da analiz etmeye gayret etme, yani sorulara cevaplar bulmaya çalışma; belli bir olay neye bağımlıdır ve niçin olur. İkinci yöntem, kayıt yöntemidir, yani belirli bir anda ne gözlemlendiyse onun zihne ‘kaydedilmesidir’.
Kendi kendini gözlemleme, özellikle başlangıçta, hiçbir şekilde analiz veya analiz yapmaya gayret etme haline gelmemelidir. Analiz, çok daha sonra, insan ancak kendi makinesinin bütün fonksiyonlarını ve onu yöneten bütün kanunları öğrendiği zaman mümkün olacaktır.
Kendi içinde rastladığı herhangi bir olayı analiz etmeye çalışırken insan, genellikle şöyle bir soru sorar: ‘Bu nedir?’ ‘Niçin bu şekilde meydana gelmekte ve başka bir şekilde olmamaktadır?’ Ve daha ileri gözlemlere geçmeyi tamamen unutarak bu sorulara cevap aramaya başlar. Gittikçe bu sorulara daha fazla gömülerek kendi kendini gözlemlemeyi tamamen kaybeder ve hatta onu unutur. Gözlemleme durur. Bu durumdan anlaşılacağı üzere, sadece tek bir şey devam edebilir: Ya gözlemleme veya analiz yapma çabaları.
Ayrıca genel kanunlar hakkında bilgi sahibi olmaksızın olayları ayrı ayrı analiz etme çabaları da zamanı boşa harcamaktan başka bir şey değildir. En basit olayı bile analiz etmeden insan, ‘kayıt’ yolu ile yeterli miktar malzemeyi toplamalıdır. ‘Kayıt’, yani belli bir anda, neyin meydana geldiğinin doğrudan doğruya gözlemlenmesinin sonucu, kendi kendini inceleme çalışmasında en önemli malzemedir. Belli sayıda ‘kayıt’ yapılıp toplandığında ve aynı zamanda kanunlar, belli bir dereceye kadar incelenip anlaşıldığında, analiz mümkün olur.
En baştan itibaren, gözlemleme veya ‘kayıt’, insan makinesine ait faaliyetin temel prensiplerinin anlaşılmasına dayalı olmalıdır. Bu prensipleri bilmeden, onları sürekli olarak zihinde tutmadan, kendi kendini gözlemleme doğru bir biçimde uygulanamaz. O halde, bütün insanların tüm yaşamları boyunca yaptıkları olağan kendi kendini gözlemleme, tamamen yararsızdır ve hiçbir yere götürmez.
Merkezlerin Gözlemlenmesi
Gözlemleme, fonksiyonların bölünmesi ile başlamalıdır. İnsan makinesinin bütün faaliyetleri, her biri kendi özel zihni veya ‘merkezi’ tarafından yönetilen, kesin bir biçimde tarif edilmiş dört gruba ayrılmıştır. Kendi kendini gözlemlerken insan, makinesinin dört temel fonksiyonunu birbirinden ayırt edebilmelidir: Düşünce, duygu, hareket ve içgüdü. İnsanın kendisinde gözlemlediği her olay, bu fonksiyonlardan ya birine ya da diğerine bağlıdır. Bundan dolayı, gözlemlemeye başlamadan önce, insan, fonksiyonların nasıl farklılaştıklarını, düşünce, duygu, hareket ve içgüdü faaliyetlerinin ne anlama geldiklerini anlamalıdır.
Gözlemleme, başlangıçtan itibaren başlamalıdır. Bütün eski deneyimler, bütün eski gözlemlerin sonuçları bir kenara bırakılmalıdır. Bunlar çok miktarda değerli malzeme içerebilirler ama bütün bu malzeme, gözlemlenen fonksiyonların yanlış bölünmesine dayalıdır ve kendisi de yanlış bölünmüş durumdadır. Bu nedenle, bu malzeme, kullanılamaz veya herhalde, kendi kendini inceleme çalışmasının başlangıcında kullanılamaz. Onun içerisindeki değerli kısımlar, uygun zamanda alınacak ve kullanılacaktır. Fakat bu işe yeni baştan başlamak gerekmektedir. İnsan, kendisini sanki hiç tanımıyormuş gibi, hiç gözlemlememiş gibi gözlemlemeye başlamalıdır.
Kendi kendini gözlemlemeye başladığında, belli zamanda gözlemlediği olayın hangi gruba, hangi merkeze ait olduğunu derhal saptamaya çalışmalıdır.
Bazı kişiler, düşünce ile duygu arasındaki farkı, diğerleri ise duygu ile duyum ve düşünce ile hareket dürtüleri arasındaki farkı anlamakta güçlük çekerler.
En geniş biçimde ele alındığında, düşünce fonksiyonunun, daima kıyaslama suretiyle çalıştığı söylenebilir. Düşünceye ait sonuçlar, daima iki veya daha fazla izlenimin kıyaslanmasının sonuçlarıdır.
Duyum ve duygu muhakeme etmez, usa vurmaz, kıyas etmezler; belli bir izlenimi, sadece o izlenim açısından, onun bir veya başka yönden zevkli veya zevksiz oluşuna, rengine, tadına, kokusuna göre tarif ederler. Dahası duyumlar ilgisiz de olabilirler: Ne sıcak ne soğuk, ne zevkli ne zevksiz; ‘beyaz kağıt’, ‘kırmızı kalem’. Beyaz veya kırmızının duyumunda zevkli veya zevksiz bir şey yoktur. Herhalde şu ya da bu renkle ilgili olarak mutlaka zevkli veya zevksiz bir durum olması gerekmez. Bu duyumlar yani beş duyuya ait olanlar ve diğerleri, sıcaklık, soğukluk vs. duyumu gibi içgüdüseldirler. Duygusal fonksiyonlar veya duygular, daima ya zevkli ya da zevksizdirler; tarafsız duygular mevcut değildir.
Fonksiyonları birbirlerinden ayırt etmedeki güçlük, insanların fonksiyonlarını hissetme tarzlarının birbirlerinden çok farklı oluşu ile artmaktadır. Bu, genellikle anlayamadığımız bir husustur. İnsanları, aslında olduklarından daha çok birbirlerine benzer olarak kabul etmekteyiz.
Gerçekte, algılama biçim ve yöntemleri bakımından aralarında çok büyük farklar vardır. Bazıları, zihinleri ile, diğer bazıları duygularıyla, bir kısmı ise duyumları ile algılar. Farklı kategorilere mensup farklı algılama tarzları olan insanlar için birbirlerini anlamak, çok güç, hemen hemen imkansızdır; çünkü bir ve aynı şeye farklı isimler verdikleri gibi, birbirlerinden farklı şeylere de aynı ismi vermektedirler. Bundan başka, çeşitli kombinezonlar mümkün olabilir. Bir insan, düşünce ve duyumları ile, bir diğeri ise düşünce ve duyguları vs. ile algılar.
Bir ya da başka bir algılama tarzı ile, dış olaylara karşı oluşan bir ya da diğer bir tepki çeşidi arasında derhal bağlantı kurulur. Dış olayların algılanması ile onlara karşı meydana gelen tepki arasındaki farkın sonucu, öncelikle insanların birbirlerini anlamamaları ve sonra da kendi kendilerini anlamamaları gerçeği ile izah edilir. Pek sık olarak insan, düşüncelerine veya düşünsel algılarına duygu, duygularına düşünce ve duyumlarına da duygu adını verir. Bu sonuncusu, en yaygın olanıdır. Eğer iki kişi aynı nesneyi farklı biçimde algılarsa, örneğin birisi duygusu ile diğeri ise duyumu ile algılarsa, bu kişiler bütün yaşamları boyunca tartışabilir. Ve o nesneye karşı olan tutumları arasındaki farkın neden ibaret olduğunu hiç anlayamazlar. Aslında, biri onun bir yönünü, diğeri ise bir başka yönünü görmektedir.
Bir ayırt etme yolu bulmak için her normal psişik fonksiyonun, bilginin aracı ve aleti olduğunu anlamalıyız. Zihnin yardımıyla nesnelerin ve olayların bir yönünü, duyguların yardımıyla bir başka yönünü, duyumların yardımı ile ise, bir üçüncü yönünü görürüz. Belli bir konunun bizim için mümkün olan en tamam bilgisi, ancak onu zihnimizle, duygularımızla ve duyumlarımızla birlikte incelersek elde edilebilir. Doğru bilgiyi arayan her insan, böyle bir algıya ulaşma imkanını gaye edinmelidir. Olağan koşullarda, insan, alemi çarpık ve pürüzlü bir pencereden görmektedir. Bu durumun farkına varsa bile hiçbir şeyi değiştiremez. Şu veya bu algı tarzı, bütünüyle organizmasının çalışmasına bağımlıdır. Bütün fonksiyonlar birbirleriyle bağıntılı olup birbirlerini dengelerler; bütün fonksiyonlar birbirlerini bulundukları durumda muhafaza etmeye çalışırlar. Bu nedenle insan, kendi kendini incelemeye başladığında, kendi içinde hoşlanmadığı bir şeyi keşfederse, bunu değiştirmeye muktedir olmadığını anlamalıdır. İncelemek bir şey, değiştirmek ise başka bir şeydir. Fakat kendini inceleme, gelecekteki değişme imkanına götüren ilk adımdır. Ve başlangıçta, uzun bir süre, bütün çalışmasının sadece incelemeden ibaret olacağını anlamalıdır.
“İnsanın Gerçeği Kendini Bilmek” Peter Ouspensky – Ruh ve Madde Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder